Kaç sabahtır gelmiyor nar bülbülü, büyük ihtimalle kedilerden korktuğu için, anne kedi yavrularına da öğretti cama tırmanmayı. Kömür karası yavrular, kız Allah kahretmesin seni, birini benzetemedin mi kendine diye soruyorum, gelip yüzüme sürüyor yüzünü, sesimin tınısından anlıyor sevildiğini.
Uzun zamandır aklımda olan bir şey var, hayatıma dokunan kadınları çiçek isimleriyle tanımlamak. Biliyorum cinsiyetçi bir yanı var aslında bu düşüncemin, kötü bir yanı var. Sadece yeşillik diye bağıran bir yanı. Arada su verilip saksılarda büyütülen hayatlar gibi yani, güzel kokan, güzel bakan, kırılgan bir yanı var
Çok sevdiğim bir dede vardı derdi ki “aslanın erkeği de aslandır, dişisi de”. Bu kadar zamandır bu yüzden erteleyip durdum galiba kadınlar ve çiçekler yazılarını. Ne yapsam bilemiyorum, elimde değil ki, Nilgün Marmara’yı, yani o hiç büyümeyen hüzünlü kızımı “Küstüm çiçeği” ne benzetiyorum hep. Durmadan, durmadan, durmadan dokundular da küsüverdi, bir daha hiç açmamak üzere öylece kapatıverdi yapraklarını hayata. Neyse durum bu işte, vaziyet bu.
Şöyle bir soru da geliyor aklıma, gelmez mi hiç. Mesela benzer bir düşünceden yola çıksaydı kadın bir yazar, şair, nasıl bir yol izlerdi acaba? Bir erkeği anlatırken yani, kuşlarla mı çıkardı mesela yola? Kartal, Şahin, Doğan… tühh gözünüz kör olsun emi, o canım kuşların isimlerini milleti kandırmak için o yavşak arabalara vermiştiniz. Ansızın gidiyor aklım, ben takılıyorsam da siz fazla takılmayın bu konulara. Kendi dilinizden biçimleyin erkeği de, kuşu da, hayatı da.
Mesela Martı, nasıl bir benzetme, fena değil he? İlk okuduğum kitaptı galiba, çok sevmiştim. Değişik formlara da sokulabilir martılar, ne dersiniz? Mesela, onurlu olanları var bu kuşun, balıkların peşinde, özgür ve mutlu uçuşanları var yani denizlerde. Bir de atılan simidi havada kapanları var, yine kopup gidecek film, ya sabır, ya sabır. Ulan kafes maymuna çevirmişsiniz kuşları be, utanın biraz. Çok meraklıysan martı beslemeye git bir kilo istavrit al balıkçıdan, bir kilo hamsi, zargana al zargana. On liralık simit, kesin çoğunu da sen yemişsindir onun. Oldu işte bak, nasılda rahatlamıştır artık vicdanın, çektiğin o resmi de çerçeveletip asarsın artık salona, “nasıl da doyurdum aç bir kuşu” diye bakarsın gidip geldikçe. Bak tabi, bak. Aç bir çocuğun resmi var bende yollayayım da ona da bir bak, gözün yiyorsa bak yani. Gözün derken kibar olduğumdan değil silerler diye yazdım öyle, n’olur sen o lafı “gözünden anla”. Aç bir kuşu doyurmuş muş. Evin yoluna giderken o şefkatli bakışlarınla da mahallenin aç kedilerini, köpeklerini doyurmuş sundur kesin, hee? Aman be.. yürü git işine, yürü, içim daraldı iyice.
Ne düşünüyorsun bilmem ki
Ne geliveriyor o an aklına
Dikilip kalıyorsun kazık gibi
Birden yolun ortasında
Telaşla arayıp bulamayınca
Kulağını çekiyorsun bir kez
Üç kez vuruyorsun sonra dişine
Dilimin ucuna kadar geldi de
Söyleyemedim bunca zaman
Olursa diye yani, bir daha
Hiç aranma öyle
Bakınma sağa sola
Çek yine kulağını, eyvallah
Uğraşma artık ağzındaki
Şu çakıl taşlarıyla
Böğrüne böğrüne yani
Vuruver üç kez
Sağ elinle işte
Sol yanına
İnsanlar uykuya hazırlanırken bir bardak su koyarlar baş uçlarına. Bir bardak çay koyuyorum ben. Gelirken hazırlıklı olun işte, termos olayı gölge düşürür yani bu sevdaya. Piknik tüpü, kararmış bir çaydanlık ve ince cam bardaklarla gelin. Israrla ama ısrarla “cam bardak” lafının altını çiziyorum bak, kaldırmayın beni yattığım yerden, şu toprağa da su dökün biraz. Kuruduk iyice, yandık susuzluktan.
Çocuk,
Seyyar karakollar kurulmuş dudağının kıyılarında
Pusuya yatırmışsın yine masum kır çiçeklerini
Yaklaş hele çocuk, iyice bir bak yüzüme
Ne çok ölüm gördü bu gözler bir bilsen
Ah bilsen keşke
Kaç kez vurdular da beni gelinciklerle
Baharlara kaç kez gömdüler
Bir bilsen
Aklıma
Biranda geliverdi işte
Kolay mı öyle
Bu dağınıklıkta, fukaralıkta
Arayıp bulmak eski bir resmi
Ve silinmiş mi diye bakmak
Dudağının her iki yanından
Denizlerime doğru akan
O iki mavi çizgi
Düze inmiş
Bir eşkıya sanki ömrüm
Mesela ayaklarım, unutsalar da
Çok seviniyorlar bazen
Her adımda sana yaklaştıklarında
Başka bir havada ama aklım
Aklım diyor ki durmadan
Git, kaç, uzaklaş... Nereye peki?
Onu demiyor işte
Bu hengâmede bir bakıyorum ki
Kırk kat düğümle
Dolaşıvermişim kendime, düşmüşüm
Ayaklarım bir yerde, ben başka bir yerde
Sormazlar mı hiç adama
Nasıl oldu da becerebildin
Bu hale düşmeyi? diye
Soruyorlar işte, sormazlar mı?
Sen alınma hiç üzerine, aferin
Duymazdan gel, bak öylece
Devirip gözlerini uzaklara
Havaya bak, suya bak, toprağa bak
Bana hiç bakma olur mu?
…
Şimdiden başlamalı hazırlıklara
Kışlıklar, yorgan, döşek
Odun filan işte, çalı çırpı
Bahar uğramayacak buralara
Sert geçecek bu yıl da
Havalar.
Eklediğiniz “terimi” doğrulamak istediniz demek ki, uygulamalı kısmına geçtiniz yani hayatın. Sanıldığının aksine bir anlamı var bence “gitmek” eyleminin. Erdemli bir davranıştır, çünkü “vazgeçebilmeyi” taşır beraberinde. Vakti geldiğinde gitmeyi bilmek gerek yani. Selametle kardeşlik.
Bayram üzerine bir gözlem. Bayram gelip durmuş eşiğe, İki küçük kız çocuğu, bayramlık elbiseleriyle, el ele tutuşup çıkmışlar yola. Çalınmadık tek bir kapı, öpülmedik tek bir el kalmasın diye altını üstüne getiriyorlar mahallenin. Topladıkları hâsılatla mahalle bakkalının kapısına dayanıyorlar sonra, yedeklerinde bir dolu şeker, çikolata, gazoz. Uzanmışlar çimenlerin üzerine, tertemiz bir gökyüzü, gökyüzünde pamuk şekeri gibi bulutlar. Çocuklardan birisi bulutları şekillere benzetiyor, bir çiçeğe, köpeğe veya kuşa. Diğer çocuk elini uzatmış gökyüzüne, tıpkı bir bebekle “cee” oyunu oynar gibi, parmaklarının arasında gezdirip duruyor güneşi. Çocuklar bayramların en çok inananı olmayı sürdürdükçe kapılarımızda aralık kalmaya devam edecek galiba. İyi bayramlar.
BIÇKIN KIZ
Uluorta küfretmekte yakışır sana
Uluorta sevişmekte, çünkü
Yenidoğana yaslanır bir yanın
Bir yanın Çinçine
Sizin oralarda
Kız vermezler sallamasız gezene
Gayet sıradandır yani
Portakalı kelebekle dilimlemek
Ve yemeklerden sonrası için
Kürdan niyetine taşırsın sen onu cebinde.
Ey sayfam, eyy beceriksizliğimin tescilli anıtı, haber geldi şimdi zarif bir insandan, silinemiyormuşsun. Tam da oturmuş çatısını kurguluyordum bir şiirin. Bak ne geldi aklıma, şiirin ilk denemelerini seninle yapalım hee? Devirme öyle hemen gözlerini, bir şiirin doğuşuna ev sahipliği yapacaksın. Neyse gelirim ben yine, iyi oldukça, kendimde oldukça gelirim.
Geleceksen
Bir çocuğun elinden
Tut ta öyle gel
Birlikte koşalım
Kaçan bir topun peşinden
Kırmızı bir balonun
Alıp başını gitmesine
Birlikte ağlaşalım
İki gün boyunca çırpındım “konuşamadıklarım” diye bir terim eklemek için. Vazgeçtim sonunda, pes ettim. Bu gün baktım ki, bir değil iki terim eklemişim aynı isimlerde, nasıl becerdiysem artık, tam tüy dikmişim yani. Şimdi soru şu, ne olacak bu sayfaların hali, nasıl silebilirim. Allah rızası için bir el atın, çırpındıkça batıyorum iyice.
Gittin
Esmer gülüşünü de alıp yanına
Sensiz geldi bu yıl kırlangıçlar
Sadece uzaktan bakabildiğin
Erik ve akasya ağaçları
Sensiz çiçeklendi
Gittin
Unutuldu bir kuytuda
Her gün güneşe çıkarıp
İnatla yaşattığın fesleğen.
KONUŞAMADIKLARIM
18.06.2024 - 00:27Kaç sabahtır gelmiyor nar bülbülü, büyük ihtimalle kedilerden korktuğu için, anne kedi yavrularına da öğretti cama tırmanmayı. Kömür karası yavrular, kız Allah kahretmesin seni, birini benzetemedin mi kendine diye soruyorum, gelip yüzüme sürüyor yüzünü, sesimin tınısından anlıyor sevildiğini.
KONUŞAMADIKLARIM
17.06.2024 - 21:38Uzun zamandır aklımda olan bir şey var, hayatıma dokunan kadınları çiçek isimleriyle tanımlamak. Biliyorum cinsiyetçi bir yanı var aslında bu düşüncemin, kötü bir yanı var. Sadece yeşillik diye bağıran bir yanı. Arada su verilip saksılarda büyütülen hayatlar gibi yani, güzel kokan, güzel bakan, kırılgan bir yanı var
Çok sevdiğim bir dede vardı derdi ki “aslanın erkeği de aslandır, dişisi de”. Bu kadar zamandır bu yüzden erteleyip durdum galiba kadınlar ve çiçekler yazılarını. Ne yapsam bilemiyorum, elimde değil ki, Nilgün Marmara’yı, yani o hiç büyümeyen hüzünlü kızımı “Küstüm çiçeği” ne benzetiyorum hep. Durmadan, durmadan, durmadan dokundular da küsüverdi, bir daha hiç açmamak üzere öylece kapatıverdi yapraklarını hayata. Neyse durum bu işte, vaziyet bu.
Şöyle bir soru da geliyor aklıma, gelmez mi hiç. Mesela benzer bir düşünceden yola çıksaydı kadın bir yazar, şair, nasıl bir yol izlerdi acaba? Bir erkeği anlatırken yani, kuşlarla mı çıkardı mesela yola? Kartal, Şahin, Doğan… tühh gözünüz kör olsun emi, o canım kuşların isimlerini milleti kandırmak için o yavşak arabalara vermiştiniz. Ansızın gidiyor aklım, ben takılıyorsam da siz fazla takılmayın bu konulara. Kendi dilinizden biçimleyin erkeği de, kuşu da, hayatı da.
Mesela Martı, nasıl bir benzetme, fena değil he? İlk okuduğum kitaptı galiba, çok sevmiştim. Değişik formlara da sokulabilir martılar, ne dersiniz? Mesela, onurlu olanları var bu kuşun, balıkların peşinde, özgür ve mutlu uçuşanları var yani denizlerde. Bir de atılan simidi havada kapanları var, yine kopup gidecek film, ya sabır, ya sabır. Ulan kafes maymuna çevirmişsiniz kuşları be, utanın biraz. Çok meraklıysan martı beslemeye git bir kilo istavrit al balıkçıdan, bir kilo hamsi, zargana al zargana. On liralık simit, kesin çoğunu da sen yemişsindir onun. Oldu işte bak, nasılda rahatlamıştır artık vicdanın, çektiğin o resmi de çerçeveletip asarsın artık salona, “nasıl da doyurdum aç bir kuşu” diye bakarsın gidip geldikçe. Bak tabi, bak. Aç bir çocuğun resmi var bende yollayayım da ona da bir bak, gözün yiyorsa bak yani. Gözün derken kibar olduğumdan değil silerler diye yazdım öyle, n’olur sen o lafı “gözünden anla”. Aç bir kuşu doyurmuş muş. Evin yoluna giderken o şefkatli bakışlarınla da mahallenin aç kedilerini, köpeklerini doyurmuş sundur kesin, hee? Aman be.. yürü git işine, yürü, içim daraldı iyice.
KONUŞAMADIKLARIM
17.06.2024 - 13:01Ne düşünüyorsun bilmem ki
Ne geliveriyor o an aklına
Dikilip kalıyorsun kazık gibi
Birden yolun ortasında
Telaşla arayıp bulamayınca
Kulağını çekiyorsun bir kez
Üç kez vuruyorsun sonra dişine
Dilimin ucuna kadar geldi de
Söyleyemedim bunca zaman
Olursa diye yani, bir daha
Hiç aranma öyle
Bakınma sağa sola
Çek yine kulağını, eyvallah
Uğraşma artık ağzındaki
Şu çakıl taşlarıyla
Böğrüne böğrüne yani
Vuruver üç kez
Sağ elinle işte
Sol yanına
KONUŞAMADIKLARIM
17.06.2024 - 12:40İnsanlar uykuya hazırlanırken bir bardak su koyarlar baş uçlarına. Bir bardak çay koyuyorum ben. Gelirken hazırlıklı olun işte, termos olayı gölge düşürür yani bu sevdaya. Piknik tüpü, kararmış bir çaydanlık ve ince cam bardaklarla gelin. Israrla ama ısrarla “cam bardak” lafının altını çiziyorum bak, kaldırmayın beni yattığım yerden, şu toprağa da su dökün biraz. Kuruduk iyice, yandık susuzluktan.
KONUŞAMADIKLARIM
16.06.2024 - 11:44bir keklik videosu daha vardı aslında, vazgeçtim sonra yüklemekten, şöyle bir adı vardı galiba "iki kekliğin ötme teşebbüsü"
KONUŞAMADIKLARIM
16.06.2024 - 11:06Çocuk,
Seyyar karakollar kurulmuş dudağının kıyılarında
Pusuya yatırmışsın yine masum kır çiçeklerini
Yaklaş hele çocuk, iyice bir bak yüzüme
Ne çok ölüm gördü bu gözler bir bilsen
Ah bilsen keşke
Kaç kez vurdular da beni gelinciklerle
Baharlara kaç kez gömdüler
Bir bilsen
KONUŞAMADIKLARIM
16.06.2024 - 06:17iki mavi çizgi
Aklıma
Biranda geliverdi işte
Kolay mı öyle
Bu dağınıklıkta, fukaralıkta
Arayıp bulmak eski bir resmi
Ve silinmiş mi diye bakmak
Dudağının her iki yanından
Denizlerime doğru akan
O iki mavi çizgi
KONUŞAMADIKLARIM
16.06.2024 - 02:38AŞKıya
Düze inmiş
Bir eşkıya sanki ömrüm
Mesela ayaklarım, unutsalar da
Çok seviniyorlar bazen
Her adımda sana yaklaştıklarında
Başka bir havada ama aklım
Aklım diyor ki durmadan
Git, kaç, uzaklaş... Nereye peki?
Onu demiyor işte
Bu hengâmede bir bakıyorum ki
Kırk kat düğümle
Dolaşıvermişim kendime, düşmüşüm
Ayaklarım bir yerde, ben başka bir yerde
Sormazlar mı hiç adama
Nasıl oldu da becerebildin
Bu hale düşmeyi? diye
Soruyorlar işte, sormazlar mı?
Sen alınma hiç üzerine, aferin
Duymazdan gel, bak öylece
Devirip gözlerini uzaklara
Havaya bak, suya bak, toprağa bak
Bana hiç bakma olur mu?
…
Şimdiden başlamalı hazırlıklara
Kışlıklar, yorgan, döşek
Odun filan işte, çalı çırpı
Bahar uğramayacak buralara
Sert geçecek bu yıl da
Havalar.
Alıpbaşını uzaklara gitmek isteyenler kulübü ;)
16.06.2024 - 00:30Eklediğiniz “terimi” doğrulamak istediniz demek ki, uygulamalı kısmına geçtiniz yani hayatın. Sanıldığının aksine bir anlamı var bence “gitmek” eyleminin. Erdemli bir davranıştır, çünkü “vazgeçebilmeyi” taşır beraberinde. Vakti geldiğinde gitmeyi bilmek gerek yani. Selametle kardeşlik.
Bayram üzerine bir gözlem. Bayram gelip durmuş eşiğe, İki küçük kız çocuğu, bayramlık elbiseleriyle, el ele tutuşup çıkmışlar yola. Çalınmadık tek bir kapı, öpülmedik tek bir el kalmasın diye altını üstüne getiriyorlar mahallenin. Topladıkları hâsılatla mahalle bakkalının kapısına dayanıyorlar sonra, yedeklerinde bir dolu şeker, çikolata, gazoz. Uzanmışlar çimenlerin üzerine, tertemiz bir gökyüzü, gökyüzünde pamuk şekeri gibi bulutlar. Çocuklardan birisi bulutları şekillere benzetiyor, bir çiçeğe, köpeğe veya kuşa. Diğer çocuk elini uzatmış gökyüzüne, tıpkı bir bebekle “cee” oyunu oynar gibi, parmaklarının arasında gezdirip duruyor güneşi. Çocuklar bayramların en çok inananı olmayı sürdürdükçe kapılarımızda aralık kalmaya devam edecek galiba. İyi bayramlar.
KONUŞAMADIKLARIM
12.06.2024 - 07:52BIÇKIN KIZ
Uluorta küfretmekte yakışır sana
Uluorta sevişmekte, çünkü
Yenidoğana yaslanır bir yanın
Bir yanın Çinçine
Sizin oralarda
Kız vermezler sallamasız gezene
Gayet sıradandır yani
Portakalı kelebekle dilimlemek
Ve yemeklerden sonrası için
Kürdan niyetine taşırsın sen onu cebinde.
Çay
11.06.2024 - 23:35...
İki çay söylemiştik orada, biri açık
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni
cemal Süreya
üç şey
11.06.2024 - 22:35"domates biber patlıcan
Bir anda bütün dünyam karardı
bu sesle sokaklar yankılandı"
üç şey
11.06.2024 - 22:12Domates
Biber
Patlıcan
KONUŞAMADIKLARIM
11.06.2024 - 19:48Ey sayfam, eyy beceriksizliğimin tescilli anıtı, haber geldi şimdi zarif bir insandan, silinemiyormuşsun. Tam da oturmuş çatısını kurguluyordum bir şiirin. Bak ne geldi aklıma, şiirin ilk denemelerini seninle yapalım hee? Devirme öyle hemen gözlerini, bir şiirin doğuşuna ev sahipliği yapacaksın. Neyse gelirim ben yine, iyi oldukça, kendimde oldukça gelirim.
Geleceksen
Bir çocuğun elinden
Tut ta öyle gel
Birlikte koşalım
Kaçan bir topun peşinden
Kırmızı bir balonun
Alıp başını gitmesine
Birlikte ağlaşalım
Alıpbaşını uzaklara gitmek isteyenler kulübü ;)
11.06.2024 - 14:22Bir korku var içimde
Bir telaş, endişe
Gideceğim derken
Çok mu uzaklaştım acaba
…
-Aferin sana
-Nasıl becerdiysen
-Kaybolmuşsun işte
-Yalnızlığında
KONUŞAMADIKLARIM
11.06.2024 - 04:53İki gün boyunca çırpındım “konuşamadıklarım” diye bir terim eklemek için. Vazgeçtim sonunda, pes ettim. Bu gün baktım ki, bir değil iki terim eklemişim aynı isimlerde, nasıl becerdiysem artık, tam tüy dikmişim yani. Şimdi soru şu, ne olacak bu sayfaların hali, nasıl silebilirim. Allah rızası için bir el atın, çırpındıkça batıyorum iyice.
Alıpbaşını uzaklara gitmek isteyenler kulübü ;)
10.06.2024 - 20:13Gittin
Esmer gülüşünü de alıp yanına
Sensiz geldi bu yıl kırlangıçlar
Sadece uzaktan bakabildiğin
Erik ve akasya ağaçları
Sensiz çiçeklendi
Gittin
Unutuldu bir kuytuda
Her gün güneşe çıkarıp
İnatla yaşattığın fesleğen.
aşk
10.06.2024 - 19:50Sen orada
Ben burada
Göçmen kuşlara mı öykündü
Sevdamız
nasılsın
10.06.2024 - 19:06Yorgun bir adam
Uyumak istiyor sadece
Sahipsiz bir sokak köpeğinin
Ninnisiz uyutulması gibi
Uyuyup ve bir daha
Hiç uyanmamayı
Düşlüyor
nasılsın
09.06.2024 - 13:38uyanıyorum küstah sözcüklerle:
Ey, iki adımlık yerküre
senin bütün arka bahçelerini
gördüm ben!
Nilgün Marmara
şiir
08.06.2024 - 14:17Suç
büyüyünce
şiir
Saçların
çözülünce
ihanet olur
tutamam kendimi....cinayet olur!
Küçük İskender
aşk
08.06.2024 - 13:44Siyah beyaz solgun bir resmi
Çapraz bir fişeklik gibi
Asar da göğsüne
Öyle tutar
Dağ yollarını aşk
nasılsın
07.06.2024 - 19:45Haziranı yarılamışız neredeyse, yinede, mal değneği gibi duruyor soba ortalık yerde. Bir taraftan da İşi gücü bırakmış şeytan, ırgalayıp duruyor “yak hadi, yak hadi” diye. Yaksam mı ki.? Çay demlerdim üzerinde, fırınında patates közlerdim, dur hele.
Toplam 143 mesaj bulundu