Romantikoss Favorites Adlı Üyenin Nedir Yazıl ...

  • Dinlesen Daha İyi

    06.06.2025 - 12:40

  • Dinlesen Daha İyi

    06.06.2025 - 11:58

  • Dinlesen Daha İyi

    06.06.2025 - 09:39

    ANLADIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIMMM:))))

  • Dinlesen Daha İyi

    05.06.2025 - 20:01

  • Dinlesen Daha İyi

    05.06.2025 - 16:06

  • Dinlesen Daha İyi

    05.06.2025 - 11:19

    :)

  • Dinlesen Daha İyi

    04.06.2025 - 19:12

  • Toplumda Bireysel Takıntılar

    03.06.2025 - 23:52

    Dune –kitap özeti
    Paul babasının can düşmanlarının planlarından habersiz görünse de Arrakis gezegeni ne yazık ki
    haberdar olabilirdi. Paul babasının en sevdiği adamlardan biri olan Gurney Halleck'i severdi. Bu
    dövüşmeyi öğrenirken gerçek düşmanlarının farkında olmakla sadece iyi bir vuruşla neler
    kazanacağını bildiren bir antrenman yapmak arasındaki ince çizgi kadar basit bir konu değildi.
    Müziğin uyandıramadığı bir dünya ile biraz da dalga geçmek istemiş. Babasının Paul'ün yaşamasına
    verdiği değeri tahmin etmek savaş stratejisini etkileyecek mi? Arrakis'e gitmelerinin tek sebebi
    bunlar değil gibi görünüyor… suyun değerini insanın kendi su ihtiyacını karşılaması mı belirleyecek,
    burada sistemin eğitime verdiği değerle birlikte gezegenin gelirine katkı mı sağlanacak yoksa
    gezegende buldukları gerçek ekoloji uzmanlarıyla olayların çehresi tamamen mi değişecek? Hepsi bu
    da değildi, su zenginlik sembolü haline gelmişti. Cansız figürlerden bazıları maketler, bıçaklar yada
    Yueh'in kuklaya benzeyen ceketi tasvir edildiğinde gerçekten olaylara yön veren şeyin ne olduğunu
    tekrar tekrar düşünüyor insan. Bir kapı mı? Gelecekte sosyal takıntıların, gezegene yönelik
    kuruntuların altında ezilecek mi yoksa kendi ufkunu gerçeklerde gördüğü kadar hayata yeniden dahil
    olup defalarca karşımıza çıkacak mı? Gezegenin kaderi kimin ellerinde? Bu baharatla zengin olup
    dünyanın kaderini değiştirmeye yada bazı kehanetler sonucu yollara düşüp Arrakis'e gitmeye
    benzemiyordu. Şimdi gezegenin suyu az mı, gezegenin suyu çok değerli mi? Gezegenin geleceğini
    öngörmek ne kadar sevgi barındırıyor ve ne gibi bir sevgi yoluna sevk edebilir? Kurak bölgelerdeki
    Fremenler'in Atreidesler için önemi tartışılmazdı. Para konusuna gelince haydan gelen huya gider
    demek yeterli mi? Yetersiz olduğu için insanlardan vergi topluyorlar. Çöldekiler batıl inançlılar ve de
    onları sakinleştiren tek konu geleceklerinde su bulunan bir gezegende refah içinde yaşayacak
    olmaları. Su tesisatçısı elinden geleni yapsa da, su şebekeleri, su kaynakları ve de su depolarına
    rağmen, bir gün gezegende su değerli bir şey olmaktan çıkacak. İşte artık her şey bir hayaldi… aşk
    yada dindi, Lord'un fikirleri bu yöndeydi. Gezegende neler değişecekti acaba, her dakika baharatlarla
    uğraşmaktan bıkmamışlar mıydı? Bu bir çarpışma olsa, en küçük bir eğitim iddiası olmayan bir
    bölgeyi yok etmek ne kadar da kolaydı. Öyle ama onlar da sürekli gelecek hakkındaki kehanetleriyle
    ayakta duruyordu! Ölüm haberleri alan büyük isimler kendi hedeflerine giden yolun neresinde
    olduklarını sorguluyorlar. Korkunun hangi ögelerle ortaya çıktığına inanamıyoruz ve zaten tüm
    karakterlerin ya yoksun oldukları ya da kurtulmak istedikleri bir şey korku. Korkuyla yola çıkıp da olan
    biten yok. Lord'un emirlerine karşı gelmek mümkün değil. Bütün bunlar Paul'ün yeni doğacak kız
    kardeşi için bir hazırlık olabilir miydi? Yani Ölü Dük sadece bu bebeği mi terk etti? Açık hava su vergisi
    hesaplandığında herkese su dağıtmak mümkün olmayacak, sadece ihtiyacı olanlara verilecek. O da
    belki… Tanrı Arrakis'i imanlıları eğitmek için yarattı. Muad Dib'in Bilgeliği Fakat bu eğitimle susuzluk
    çekiyorlardı. Artık suyla değil, nemle meşgullerdi. Suyu tartmaya karar verdiler.
    Kitabın ilk sayfasındaki resmin altında yazan 'istikbal göklerdedir' nedir diye merak ederek başlayın.
    Yayınevi ve editörler bunu ilk sayfadan bizlerle paylaşmakla birlikte, bilimkurgu yayıncılığı üzerine
    neler yapmak istediklerine bu sihirli sözlerle karar vermişler. Bilimkurgu klasikleri dizisinde klasik
    eserler var. Kanonik (Yunanca - Kanun) yani otoritelerce doğrulanmış ve genel olarak kabul edilen
    eserlerden hangilerine yer vereceklerdi? Bu, küçük farkların büyük keşiflere ve sonsuz araştırma
    alanlarına el verebilecek olduğu verimli sahayı bir edebiyat şölenine dönüştürmek gibiydi belki de.
    Pek çok kitabı başarılı olmasına rağmen tek bir kitabını sahiplenip Türkçemize kazandırmanın ve bunu
    da yurt dışındaki klasik bilimkurgu dizilerinin altında kalmayacak şekilde yapmanın belki çeviri
    açısından bir zorluğu yoktu ama diziyi bozmamak belli ki daha büyük bir emek istiyordu. Dune, dizinin
    ilk kitabı. Kapağını kıvırmaya kıyamayacağınız, yaklaşık 700 sayfalık bu kitap için bir kitap okuma
    yastığı almanızı önerebilirim. Daha ilk sayfadan Muad Dib on beş yaşından sonra Arrakis
    gezegeninden oldu, orada doğdu yada neler oldu diyemeyiz ama orası orası ve de onun vatanı. Bu
    kadarından eminiz. Kimdir bu Muad Dib demeyin, olay zaten onu ve başkahraman olan bu gezegeni
    anlamak üzerine kurgulanıyor en baştan. Merak, diğer klasik edebiyat eserlerinden farklı olarak bu
    türde önemli bir öğe olarak değerlendiriliyor, yani ekoloji, din, farklı diller ve kültürler gibi bir kavram
    olarak daha en baştan beynimize sızıyor. Kitap boyunca hiç geri plana atamayacağımız bir şey varsa o
    da tabii ki Arrakis gezegeni. Arrakis… Dune… Çöl Gezegeni… kitap boyunca bildiğimiz yada
    bilmediğimiz her kelimeye meydan okuyacaklardı bunlar. Gomcebbar, Kuisatz Haderah, Faufreluches
    sınıf sistemi, Gesserit Yöntemi ve biz de şimdi hem daha nelerle karşılaşacağımızı hem de ne gibi yeni
    kavramlarla tanışacağımızı merak ediyoruz. Romana olan hevesiniz bu kelimelerle sınırlı kalmamalı
    bence ama birden Paul, annesi Rahibe Ana ile sıcacık bir o kadar da zehirli ve intikam dolu bir
    hikayeye dalmak fena fikir değil diyorum. Paul Atreides Harkonnen Hanedanı yerine Atreides
    Hanedanı'nın Dune'u, çöl gezegenini yönetmesiyle ilgili. Sırrı genetik deneyler de olabilir, Fremen
    denen çöl kavminin Mesihi de ama dost düşman dinlemeyen sayısız olayların ve sonsuz bir uçurumun
    kenarından sonsuzluğa uzanır gibi uzun bir yolculuğa hazırsanız, padişahın bile öngöremediği olaylar
    sizi nerelere götürür artık siz düşünün. Yüzüklerin Efendisi dışında bu kitapla kıyaslanabilecek bir
    başka kitap yokmuş zaten. Fikirlerin ötesinde ekolojiye ve somut materyallere emek veren herkese
    adanmış bir kitap ayrıca da. Frank Herbert 1920'de ABD'de doğmuş ve altı kitaplık Dune serisinin başı
    çektiği pek çok bilimkurgu romanının yazarı. Kendisi tarihteki ilk Nebula Ödülünü kazanmış ve Dune
    ile bir de Hugo Ödülü almış. Frank Herbert'in hayata gözlerini yumması 1986'da. Kitabı elinize
    aldığınızda bir çırpıda görebileceğiniz birkaç konu üzerinde durmaya çalıştım. Detaylı kitap
    incelemelerinde de buluşmak üzere… bol bol okuyun. Kitapla kalın. Hele benim gibi küçük de olsa bir
    ekolojiye katkı projeniz varsa asla kaçırmayın derim. Kim bilir, çocuklarınızla birlikte mavi ayı yada
    yıldızları izlerken anlatabileceğiniz eşsiz hikayeler yakalarsınız belki de. Bilimkurgu hayallere sınır
    koymamak anlamında çok güçlü verilere sahip ne de olsa, en önemlisi de yıldızlar.
    Kitap Okuma Üzerine - Dune Frank Herbert
    Gomcebbar: Zehir damlası, zehirli iğne… Sadece hayvanları öldüren bir şey nasıl da kullanım
    alanlarına kadar hayatlarının içine girmiş herhangi bir içecek gibi anlatılıyor? İnsanın aklına neden
    hemen Harkonnenlar geliyor? O kutunun içinden elini çıkarınca öleceğini bilmesine rağmen bu zorlu
    sınavı nasıl verecek? Bu sınavı bir tuzaktan ayıran da neydi? Öleceğini bildiği halde kutudan elini
    çekecek miydi, Gomcebbar boynuna değecek miydi? Paul insan mıydı yoksa hayvan mıydı? O kadar
    acıyı çekmeye değer miydi? Yanan eli nasıl eski haline döndü? İnsanları elekten geçirmek ne demek?
    Uzay Loncası: Sadece matematiğe dayanıyor. İmparatorluk hakimiyetinin dışında kalmamalı.
    Paul'ün adalet duygusu: Bu hissiyat imparatorun karşı konulmaz buyruklarıyla farklı bir cephede
    karşılaştığımızda da ortaya çıkıyor. Harkonnen bu tuhaf emirleri yerine getirerek kazançlı çıkacağına
    inanıyor. Bu insanların kazançtan anladıkları zenginlik, yaşamak ise baharatlarla renklendirilmiş.
    Baharatlar farklı bitkilerden elde edilmiş gibi bir etki yaratıyor. Yok etmekle ünlenmişler. Paul hayata
    annesinin gözleriyle baktığında da başına geleceklerin bir sınırı yoktu. Babasının öldüğüne inanmıyor,
    umudunu yitirmemiş. Arrakis… Baharat gezegeni…
    Bene Gesserit: Geleceği tahmin etme, öngörülerde bulunmaya odaklı. Rahibe Ana gezegenin
    siyasetine yönelik konuştuğunda fazla dikkat çekiyor. O bir Bene Gesserit gözetmeni. Arrakis
    gerçekten de elmaslarla süslenmiş kendi maketi gibiydi. Herkesin kendi planlarına göre sürekli varlık
    göstermekle ayrılıp gitmek arasında kaldığı bu yerde fırtınalar da gerçekten can yakabilirdi. Çölü hiç
    böyle hayal etmediniz. Oysa Arrakis'in sorunlarını çözmeye gelince lonca çok para istiyor, maliyetler
    yüksek, her şey bakım istiyor.
    Kitap hemen tüm akıcılığıyla insanı kendi evrenine davet ediyor. Öyle sürükleyici ki, arkadaki sözlük
    de düşünüldüğünde hemen hiçbir detay kitabın akışını etkilemiyor. İnsan sürekli aynı soruları sorarak
    basit birkaç detayda hafifçe gözlerini kitaptan ayırıp tekrar bu düşüncelere dönebilir. Hayatı ne kadar
    hafife alsak da bazı gerçekler asla peşimizi bırakmaz… bu durumda yanımıza bir zehirli iğne yerine bir
    adalet duygusu almak isteyebiliriz elbette. Konu kesinlikle göründüğü kadar basit değil. Her güç
    sembolünün aynı küçük alan için farklı büyük planlarını yürüttüğü bir yerde, modası geçmiş bir kızlar
    okulunda güven telkin etmeye çalışan bir hanedan düşünmek kimin aklına gelirdi. Böyle küçük notlar
    alarak kitap okuduğunuzda asla unutmayacağınız bazı gerçekler karşınıza çıkar. İşte bunları küçük bir
    sözlükte incelemekle bir koca imparatorun elinde yok olmaya bırakmak arasında bir yol haritası
    daha… daha ne istersiniz? Bütün çarpışmalar aynı şiddette olmuyor. Güçlü bir kalem her şeyi aynı
    çerçevede inceleyip gözler önüne sererken sizleri içinden hiç çıkmak istemeyeceğiniz bir rüyadan da
    uyandırmaya çalışıyor. Bilimkurgunun ne kadar uzak mesafeler kat edebileceğine inanamayacaksınız.
    Büyük güçlerin eline geçen her kavramın da kendi güçleriyle birlikte yok olmaya mahkum olduğu
    birkaç toplantıda yapılan planlar belki de sizi fazlasıyla şaşırtacak. Gerçekten her şeyi unutup,
    okuyun. İçinde yaşadığımız dünyadan ne kadar da farksız olduğunu göreceksiniz. Herkes görevini
    yapacak ama gezegenin kaderi kazananlara göre yazılabilecek. Bu gezegeni kazanmak isterseniz
    kitaba bir göz atın derim. Her bakımdan kendisinden güçlü olan acıların içinde yaşamaya çalışmaktan
    da öte bir insanı gözler önüne seren pek çok karakter ilginizi çekecektir. Oğlunun yaşamını her
    şeyden ön planda tutan bir annenin tek başına verdiği savaşta ailesine ne gibi roller dağıttığına bir
    bakın. Bu durumda Rahibe Ana'yı Paul'ün rüyalarını analiz eden bir başka kahraman gibi değil,
    Paul'ün annesinin el feneri gibi algılayabilirsiniz. Karakterler belli durumlarda aynı noktalardan atış
    yapan lazer silahlarıyla değil, Arrakis'e kazandırmak istedikleriyle birbirlerinden ayrılmışlar. Yine de
    Arrakis'in içler acısı durumunu, her şeyi bozmak isteyen, aç gözlü Harkonnenlar'dan
    ayıramayabilirsiniz. İlk bölümde merak uyandıran her şeyin yani çöl gezegeninin etrafında geçen ve
    planlanan olayların aslında gezegenin bir parçası olduğunu göreceksiniz. Yaşıyor mu ölü mü diye
    sorguladığımız bir baba figürü ile büyük ihtiyaçları olan bir gezegenin onun oğlunun ellerine terk
    edilişindeki hüznü tadabilirsiniz. Korkmayın bütün kitabı anlatmayacağım. Eminim keşfedilecek
    binlerce farklı düşünce olabilir. Sonuçta kitabın içindeki her yolculukta sormak istediğiniz birkaç
    soruyu, merak uyandıran bir iki kelimeyi çantanıza atmadan bu yolculuğa çıkmayın derim. Ben kendi
    okumam adına bu mesajları aldım. Bol şans… Hepinize iyi okumalar.

  • Toplumda Bireysel Takıntılar

    03.06.2025 - 16:08

    Şimdi çok zor olmayan bir konu arıyorum, yani benim için yazmak sorun değil de, herkes kolayca okusun ve de anlaşılırlığı fazla sorgulanmasın. Yazmak üzerine sözler okuyorum ve aklımda ‘bence, bana özel, benim olduğu için’ ifade edilmiş haline bu şekilde ‘düşünmek’ diyorum. Yazının önemini ortaya çıkaracak şeyler her zaman önemle vurgulanmak zorunda değildir. Bazen sadece metnin ilk ortaya çıkış noktasında yeterince anlaşılır olan bir konu gittikçe anlaşılmaz bir hal alıyor, ben de bundan hoşlanmıyorum. Ne güzel sözler diyorum. O karakteri tanıyorum. O konuda bir soru işaretim vardı ve şimdi ne güzel açıkladılar diyorum. Bunları sanki hep ben diyorum da kitap hiçbir şey demiyor. Kitap her şeyi biliyor. Kitap elime geçmeden evvel çoktan sonunu yazmış. Kitap... kitaplar... bilmiyorum, okumanın önemini anlatabildim mi? Okumazsak eğer sadece kendi düşüncelerimizi açıklar dururuz. Öyle bir şey olur ki aynı konuyu biz kendimiz zaten işlemişizdir. Oysa konuyu kitabı okurken kitaptan takip etmenin bir değeri vardır. O değeri yakalamamız lazım.

    Yazarlara hayranlık duyuyorum ve nasıl da yazmışlar diyorum, o konuyu o şekilde kurgulamak için ne kadar uğraşmışlar ve bizlere ne kadar güzel bir hediye bırakmışlar. Peki ama bu beni hemen yazı yazmanın kuralları başlıklı makaleye geri mi götürmeli? Belki de. Ben yazmayı da okumayı da seviyorum. Bu ikisi aynı şey mi? Ciddi bir konsantrasyon eksikliği yaşadığımı düşünüyorum tekrar tekrar ve bu bana ne anlatacak pek de derdim değil! Ağaçlara bakıyorum ve anında aklıma ağaçlarla ilgili bir kitap geliyor. Bu güzel bir şey ama ağaçları anlatan kitabın bu önemi nasıl vurguladığının değeri elbette ki bambaşka. Ben de burada sürekli ağaçları anlatmak istemiyorum ama bu tebessüm hepimizi dize getirecekse, neden olmasın? Bunu anlamam mümkün değil, anlatabiliyor muyum, mümkün değil benim için ifade edilmiş bir şeyin dışında bir şeyler düşünerek bunun adına düşünmek demem. Yani elinden geleni yaparken elinde bir kitap olsun, olsun. Aklında biraz anlama isteği ve hevesi olsun, olsun. Kitabın değerini sorduğunda elinde kalan bir değer olsun, olsun. Bu sıralamayı doğru bulmuyorum. Kitabı bu şekilde yarıladığımızı düşünelim, dönüp tekrar okumak için sebeplerim var mı, var. Bu demek midir ki, bu değerleri ben bu kitapta bulamadım? Hayır. Ciddi bir iletişim problemimiz olduğunu düşünüyorum. Şimdi bu tarz bir kitap mı arayacağım yoksa elimde her ne varsa bu gözle mi okuyacağım, karar veremiyorum. Şimdi sen hayatta bir kez bile sormadığın soruyla, yeni doğmuş bebeği yanına almışsın ve bunu bin kez sormuş birine karşı bebeğe sahip çıkacağını sanıyorsun, öyle mi? Artık sen de yanılıyorsun! Bu konuda yazılmış inanılmaz önemli şiirler var ve bu konuyu kaç kez okuduğumu merak eden yeni yeni sorular var elimde. O şiirde bir değer olmasa bunlar da ortaya atılmazdı diyorsun ama bu tamamen senin sorunun çünkü bence ben bunları düşünmesem şiir de bana hiçbir şey söylemezdi. Yani metnin değeri okur ve yazar arasındaki kitapla çok net bir şekilde ortaya çıksa da okurla yazar arasında sessiz kalabiliyor. Yazdığımız kadar üretebiliyor muyuz? Düşündüğümüz kadar okuyabiliyor muyuz? Bizlere yazık oluyor.
    Bir şey söylediğim zaman, söylenen o şey anında ve kati olarak ehemmiyetini yitiriyor. Bir şey yazdığım zaman da öyle; ama yazılan şey, bazen yeni bir ehemmiyet kazanıyor.Franz Kafka
    Şimdi kitapçıda bu yazarın kitaplarını mı arayacaksınız yoksa bu güzel sözünü aklınıza yazıp ne bulursanız onu mu okuyacaksınız? Buna bazen de basit bir metnin içinde vurgulanmış değerler ortaya koyuyor. Karar sizin elbette... Kimseyi ilgilendirmez aslında, neyi nasıl okuduğunuz... size kalmış. Anlatırsanız da kim bilir ne anlarız. Bence okunan şey de bir önem kazanıyor ve bundan mahrum kalmamalıyız.

  • Dinlesen Daha İyi

    03.06.2025 - 15:00

  • Dinlesen Daha İyi

    03.06.2025 - 14:53

  • Dinlesen Daha İyi

    03.06.2025 - 08:48

    William Shakespeare
    Romeo & Juliet

  • Dinlesen Daha İyi

    03.06.2025 - 02:46

    bekliyorum hep aynı yerde ;-))
    bir tek sen beni anlarsın !

  • Toplumda Bireysel Takıntılar

    02.06.2025 - 19:04

    Giriş, gelişme, sonuç... bu sihirli sözler sizde neler çağrıştırıyor bilemiyorum ama her metnin başından geçeceklerin temelinde bu üç kelime var diyebiliriz. Bunlar basit kelimelerden öte, metnin ana yapısını gözler önüne seren ve bizleri hayallerimizin uzandığı renkli düşlerden çıkarıp yazmaya davet eden gerçekçi yapı taşları diyebilir miyiz? Güne bir ‘günaydın’ ile başlamak kadar yalın bir araç mı bunlar yoksa ister istemez metnin içinde yer eden anlamın tanımı, anlatımının geliştirilmesi ve bir sonuca bağlanması için mi varlar? Bazen konuyu toparlamak için sayfaya göz attığımızda yolun neresinde olduğumuzu bize gösterirler. Hayat bize varmak istediğimiz yolu gösterdiğinde anlayacağız, yoldaki bütün yol işaretlerini bir kenara not ettiğimizde yine de belirsizlikle özgürlük arasında gidip gelen düşüncelerimize danıştığımızda tekrar tekrar sorgulayacağız: neden yazıyoruz?

    Her yazının özünde bir cümle ile açıklayabileceğimiz ana fikir ve de ne kadar kapsamlı ele alınsa da yok olmayan bir duygu vardır. Tıpkı bunun gibi roman serilerinden en bilinen klasik eserlere baktığınızda, elinizin altındaki kitaptan aklınızda kalanları özetlediğinizde yazarın hayatının çok daha ötesinde dimdik ayakta duran bir ışıklı pano olsa, içinde ne yazardı? Ör: Her zaman söylerim, yarında bugünden konuşabileceğim hiçbir şey yok, bugün de yarına ait. Bu ışıklı panonun içinde (ışıklı olmasının da iyi bir nedeni olmalı) anlamadığımız bir şey yazmıyor. Bu ışıklı panonun içinde bilmediğimiz bir şey yazmıyor. Bu ışıklı panonun içinde duymadığımız bir şey yazmıyor. Burada her insanda farklı duydu ve düşünceler uyandırabilecek bir ilham perisinden söz ediliyor. Öyle bir peri ki, içinizde bir his var, o da sadece bu konuda yazabileceğinizi söylüyor. En iyi anlatılmış haliyle bu peri şimdiye kadar kimlere neler ilham etmiş? Bunu da çok iyi bilmiyorum ama okuduğumda bana sürekli olarak bir şeyler yazmamı söylüyor gibi... yazının özündeki düşünceyi hayata geçirmekten anladığımız yazmak yani. Bu aynı zamanda bir bilgi: bugün ve yarın bilinmezliklerle doludur, gibi bir şey. Bu bilgiden yola çıktığımda hayatın nefes alıp verdiğim bölümünde kalıyorum. Yazının özünde ise hakkında hiçbir fikrim olmayan bir konuyla sayfanın başına oturup, sırlarını kendine saklayan bir kahraman var belki. Bu konuşacak hiçbir şeyi olmayan birini kaleme alma aşaması gerçekten de kolaylaştırılmış çünkü ‘her zaman söylerim’ diye başlamış cümle. Demek ki bazı sorular karşısında sessiz kalacak, bilmediği konular hakkında susacak, anladığı konuları aynı karakter içinde bize sunacak ve yazının konusu aynı güvenle oluşacak. Gerçek hayatta ise bana hiçbir şey söylemeyen ve sadece okuduğum kitapların ana fikirlerini hatırlatırken bana, git bir kitap oku diyen bir cümle bu. Size kendi kitabımı sunduğumda, siz de elinize benim kitabımı aldığınızda, size ‘git başka bir kitap oku’ der miydim? Hayır. İşte bunun gibi farklı düşüncelerde insanlar karşımıza çıktığında, yarında bugünden konuşabileceğim hiçbir şey yok, bugün de yarına ait, dediğimizde, aynı güçle ayakta duran bir düşüncenin aklımdaki yerini tekrar kontrol edeceğim. Bir nedenle ben bu ana düşünceye sahip çıktığım için, diğer bir nedenle karşımdaki diğer karakterlerin karşısında söylenecek başka hiçbir şey olmadığı için, aynı kalacak olan yazının özü... bir yandan da besleniyor olacak.

    Yazının özünün büyük bir kümenin tam ortasında yer aldığını düşünebiliriz. Bu biraz karışık bir yazı oldu belki de, yazının özünü açıklarken çizgiyi taşırdım. Yine de aynı düşünceye sahip çıkarken bir giriş, gelişme ve sonuç beklediğim için arada biraz uzaklara uçmanın aynı yere konmaya engel olmadığını gördüm. Yine de bindiğiniz dalı kesmeyin! Hayatta her zaman inandığınız, asla hem fikir olmadığınız konuları aynı potada eritmeye çalışmayın. Buradan hepimize bir ödev çıktı mı? Bugün birini affedin yarın da birileri sizi affeder, desem mesela, yüzünüzdeki tebessüm yazının özüne tekrardan döndü mü?

  • kalemden düşen duygular

    02.06.2025 - 18:58

    Sana sarılmak istediğimde
    Minicik bir satıra sığmıştı tüm hüzün
    Ağlamak bedavaydı ve yoktu bende pulun
    falan
    Kalbime değen her acıya ağlardım
    Bir tek sana sarılacaktım da
    Sen çok uzaktaydın
    Sakın yanlış anlama beni
    Beni üzmezdi aynı deli
    Kıramazdı kalbimi
    Uzatamazdı o pis silahı
    Yapamazdı inan
    Bende şeytan tüyü yokken bile
    Ben yanındaydım

    KALEMİM

  • Esmaül Hüsna

    02.06.2025 - 14:15

    GİDİP HZ ADEM'İN OĞLU YAŞIYOR MU DİYE SORACAKSANIZ CENNETE,

    ORASI DA CEHENNEM Mİ?

    Hayır.
    Cennetle insanın arasına baskı unsuru koyuyorsanız -orası da cehennem.
    iki yanı da şeytan


  • Dinlesen Daha İyi

    02.06.2025 - 14:11

    IT'S TRUE
    LORDLY

    :))

  • Esmaül Hüsna

    02.06.2025 - 12:30

    NASIL YENDİNİZ CEHENNEM KORKUNUZU SONRA

    AVAZ AVAZ BAĞIRARAK MI
    YENMEK SANMIŞSINIZ

    EDEN BULUR
    O AÇIDAN DA BUDUR

    nereden ne bulacağını ben bilemem
    kimse kimsenin bekçisi değil

    BUNU DA UNUTMAYINIZ

  • Esmaül Hüsna

    02.06.2025 - 12:28

    UYDURMA

    Hz Adem efendimiz cehennem yolundan geçmese
    dünyada ölüm olmazdı

    Siz insanları anasından babasından ederseniz
    Hak hukuk derken elinizde delili yoksa veya tanımazsanız
    Veya insanların zayıf yanlarını güçlü taraflarını ezerseniz

    O zaman Hz Adem'e tek kelime edemezsiniz

    Hepimiz öleceğiz günün birinde
    Bu dünya bizden sorulmuyor

    Bunlar öğüt diye var kutsal kitaplarda

    Çok konuşanı sevmez Allah
    doğru konuşanı sever

    Düşüneni sever
    Aklı olanı SEVER

  • Dinlesen Daha İyi

    02.06.2025 - 11:56

    HA HAH HA

  • Esmaül Hüsna

    02.06.2025 - 11:11

    Neden hepinizi biz yarattık desin kutsal kitaplar peygamberler adına
    neden her gün ezan okunsun

    Allah'a ibadet et diye
    bu müslüman bir ülke diye

    Bunun dışında bir nedeni olabilir mi bunun
    olamaz

    bir de bu dünyaya dair bir rehber görevi olabilecek bazı konular var
    meselâ hakkını aramakla isyan çıkarmak aynı şey değildir gibi

    sen beni içinde CEHENNEM OLAN bir kitap yüzünden sevemezsin
    mümkün değil

    ama kendini tanır gibi tanımak istersen aileni
    iyi bir yol tutarsın

  • Esmaül Hüsna

    02.06.2025 - 10:05

    Hepimiz bir anneden bir babadan dünyaya geldik
    Ademoğlu diye dolanmak şiire tutunmak ayıp değil mi
    Öyle olsa bir okuyan alim olurdu bir de okumayan
    Hz. Adem cehenneme gitti diye okuyamazdık kitabı da
    Kafamıza ses çığları düşerdi kıyamet geldi sanıp
    Bir de ne olurdu biliyor musunuz HAKSIZLIK olurdu
    Anneni cennette bulurdun babanı peygamber zannederdin
    Okudukça kendi aleyhine hüküm okurdun
    Allah da sizi affetmedi zannederdin

    Çok da ayıp olurdu mesela aşk ile okuyun diyen satırlara
    Şimdi evladın olduğunu mu unuttun
    Şimdi kendini bunları bilmiyor mu sandın
    Şimdi bizi bir şiir okuduk diye zavallı mı sandın
    Cennet kayıp sanılırdı
    Bunlar olurdu

    Ama aslında dünyada gerçek aşkı bul diye o şekilde yazılmış kitaplar

    Biz kitap değiliz yani
    Okuyacağız sadece
    Kimse kimseden üstün değil o anlamda

    İnsanlık adına barışı sağlamak kolay olsun diye yazmışlar bunları
    Biz neredeyiz

  • Dinlesen Daha İyi

    02.06.2025 - 03:56

    MR. PRESIDENT
    COCO

  • Dinlesen Daha İyi

    02.06.2025 - 03:47

    NEVER GONNA?
    NEVER GONNA?

Toplam 474 mesaj bulundu