Münzevi Zeyrek Adlı Üyenin Nedir Yazıları - A ...

  • Kalbin Temizse, Hikayen Her Zaman Mutlu Biter

    18.07.2025 - 16:03

    “Kalbin Temizse, Hikayen Her Zaman Mutlu Biter” cümlesi bana önce içtenlik ve samimiyetin hayatın zorluklarına karşı bir kalkan olduğunu düşündürtüyor. Ne olursa olsun, niyetin ve duyguların temiz, saf olduğu sürece, hayatın eninde sonunda bir şekilde iyiye, huzura doğru akıyor demek.

    Bu söz, mutluluğun dış koşullardan değil, iç dünyamızın temizliğinden, samimiyetimizden ve iyi niyetimizden kaynaklandığını çağrıştırıyor. Yani, ne yaşarsak yaşayalım, temiz bir kalple yaşamak zaten başarıdır; çünkü o kalp, sonunda kendi hikayesini mutlu bitirmeyi hak eder.

  • Rüzgar Sesi

    18.07.2025 - 16:02

    “Rüzgar Sesi” bana önce doğanın fısıltısı gibi gelir. Görünmez ama varlığı hissedilen, bir tür hareket ve değişim sembolü. Aynı zamanda yalnızlık ve hüzün de çağrıştırabilir; çünkü rüzgar sessizce eser, bazen içimizi ürperten bir yankı bırakır.

    Bir başka çağrışımı da zamansızlık ve geçicilik olabilir. Rüzgar sesi, oradan oraya savrulan anılar, unutulmuş kelimeler gibi... Ulaşılmaz, dokunulmaz ama kalıcı.

  • Kalemden Kalbe Giden Yol: Antoloji.com

    18.07.2025 - 16:01

    Kalemden kalbe uzanan o sihirli yolculuğa hazır mısın?
    Duyguların en derinine, kelimelerin en ince kıvrımlarına…
    Antoloji.com’da buluşalım, şiirin büyüsüne ortak ol!

  • Düşün ki O Bunu Okuyor

    18.07.2025 - 16:00

    Sen bu satırları okuyorsan, demek ki kader biraz şakacı, çünkü kalbim zaten sana ‘takip et’ demişti.

  • hakaret

    14.07.2025 - 15:25

    Hakaret etmek... Yani kelimeleri alıp sivriltip karşındakine saplamaya çalışmak. Ama dostum, bu bir kelime olimpiyatı değil ki jüriden puan alasın. Hem hakaret etmek, zekânın değil, Wi-Fi’nin çekmediği yerlerdeki iletişim çabasıdır.

    Bak mesela, birine “salak” demekle tatmin oluyorsan, bu hem kelime dağarcığına hem de mizah anlayışına yapılan açık bir hakarettir zaten. Çünkü “salak” demek kolaydır, ama onu öyle güzel bir cümleyle anlatırsın ki hem kırılmaz hem ne demek istediğin anlaşılır işte esas ustalık orada!

    Hakaret, karşı tarafa değil, aslında kişinin kendi sabırsızlığına atılmış bir tokattır. Düşünsene, biri sana çirkin dediğinde “Aaa bu estetik uzmanıymış demek!” deyip geçsen, kim üzülür? O değil, sinirden kendi kendine kükreyen o kişi! Çünkü hakaret edenin derdi, seninle değil; kendi hayatındaki ‘hatalı kullanıcı deneyimi’yle.

    Ayrıca şunu da unutma:
    Hakaret etmek, kavanozun kapağını açamayan adamın öfkeyle kavanozu yere atması gibidir. Sonuç? Ne turşu kaldı ne kavanoz… Ama mutfak hâlâ kötü kokuyor.

    Kısacası; hakaret etme, çünkü dilin kemiği yok ama senin vicdanın hâlâ yerli yerinde dursun. Mizah yap, ince dokundur, ama karşındakini değil egonu kır. En kötü ihtimalle, suratına “Aptal” demek yerine, “Zeka seviyeni Google bile bulamaz” dersin hem güler, hem geçer gider. Hem sen kibar kalırsın, hem o yavaş yavaş düşünsün diye bırakılır.

    Çünkü en sert cevap bazen… sessizce yapılan göz devirme olabilir.

  • madımak

    02.07.2025 - 17:01

    Sivas, o Temmuz gecesi... Zaman, ağır aksak ilerliyordu. Gökyüzü, korkunun ve öfkenin kara bulutlarıyla kaplanmış gibiydi. Madımak Oteli’nin duvarları sessizce, çaresizce bekliyordu. O dört duvar arasına hapsedilen sadece insanlar değildi; orada saklı kalan hayaller, umutlar, koca bir toplumun yüreğine işleyen farklılıklar vardı. Ve o gece, alevler sadece tahtayı değil, aynı zamanda o insanlığın en temel değerlerini de yaktı.

    O gece, Madımak’ta yaşananlar; öfkenin, ötekileştirmenin ve tahammülsüzlüğün nasıl canavarlaşabileceğinin canlı bir kanıtı oldu. Gözler, aynı havayı soluyan insanların birdenbire nasıl yabancılaştığını, nasıl birbirine düşman olduğunu gördü. İnsanlık, o ateşin içinde eriyip gitti. Çığlıklar, yangının kavurduğu odalardan taştı; yanık tenlerden yükselen duman kadar ağır, kalplerde bıraktığı yara kadar derin. O gece, sadece bedenler yok olmadı; yüreklerde sevgi, umut ve barışın tohumları da kül oldu.

    Bir insanın yaşam hakkının, nefretin körleştirdiği kalpler tarafından hiçe sayıldığı o karanlık anlarda, Türkiye’nin ortak vicdanı ağır bir yara aldı. Madımak, sadece bir bina değil, aynı zamanda bu yara ile birlikte yüklenen toplumun taşıması gereken bir sorumluluk haline geldi. O kara gece, bir ülkenin derin sessizliğini ve aynı zamanda suskunluğunu simgeledi.

    Madımak’ın alevlerinde yok olanlar sadece bireyler değil; insanlığın en saf ve en güçlü bağlarından biri olan dayanışma ve kardeşlik de kül oldu. O gece, farklılıkların zenginlik değil, tehlike olarak görüldüğü, öfkenin ve korkunun hayatı esir aldığı an oldu. İnsanların canı yanarken, yanan sadece bedenleri değildi; yanan aynı zamanda ortak yaşama iradesiydi. Ve işte o an, toplumun ne kadar kırılgan olduğunu bir kere daha hatırlattı.

    Gözlerin kapanıp, hayatın solduğu o saatlerde, dünyada binlerce hayat aynı anda kayboluyordu; evlatlar, anneler, babalar, kardeşler… Yitirilen her bir hayat, ardında derin bir sessizlik ve tarifsiz bir acı bıraktı. İnsanlığın ne kadar kırılgan olduğunu ve sevginin ne kadar gerekli olduğunu o gece hep birlikte öğrendik. Ama ne yazık ki, acılar bu derslerin en sert öğretmeniydi.

    Yıllar geçtikçe, Madımak olayı hafızalarda bir iz bıraktı, ama o iz ne kadar derinse, onun üstüne basarak yürüyen zaman o acıyı silemedi. O gece, yalnızca geçmişin karanlık bir parçası değil, geleceğe yönelik bir uyarı oldu. İnsanlar hâlâ farklılıklarla yaşamayı öğrenemedi, öfke hâlâ bazen sesini yükseltiyor. Ama Madımak bize söylüyor: “Bu son olsun. Bir daha asla.”

    Küller arasında filizlenen umut kırıntıları da vardır. Çünkü insanlık, karanlıkta en küçük ışığı arar. Madımak’ın külleri arasında, empati, hoşgörü ve barış tohumları ekilmelidir. Yitip giden canların anısına, toplumun kalbinde bir iyileşme başlamalıdır. Bu acı, sadece bir yas değil, aynı zamanda daha iyi bir geleceğin inşası için bir çağrıdır.

    Unutulmamalı ki; acıların üzeri kapatılamaz, onları hatırlamak ve anlatmak gerekir. Çünkü unutmak, aynı yarayı yeniden açmak demektir. Madımak, bir tarih sayfası olarak değil, insanlığın vicdanına kazınmış bir ders olarak kalmalıdır.

    Ve belki de en önemlisi, her kaybedilen hayatla beraber, yüreğimizin biraz daha kırıldığı gerçeğidir. O geceyi yaşayanlar, kaybedenler, bıraktıkları aileler ve tüm toplum, hüzün ve umudun iç içe geçtiği bir sınavdan geçti. İnsanlık sınavı.

    Madımak, sadece yangın değil; yanan bir ülkenin ruhu, sönen umutlar ve kaybolan insanlık değerlerinin yansımasıdır. O yüzden hüzünlüdür, çünkü her gece o alevler, yanan hayatlar yeniden gözlerimizin önünde canlanır. Her yıl, her an, o acı hatırlanır, yaşanır.

    Ve bizler, o geceyi unutmamalı, insan olmanın anlamını yeniden düşünmeliyiz. Çünkü insanlık, acıyla büyür; sevmek için öğrenir, dayanmak için güç bulur. Madımak’ın külleri üzerine kurulan gelecek, ancak barışla, anlayışla, insanlıkla yeşerir.

  • Antoloji Öykü Denemeleri

    01.07.2025 - 09:29

    “Bardakta Kalan Son Yudum”

    Mutfakta çay hâlâ sıcaktı. Ama kimse içmiyordu.

    Kadın, masanın köşesine oturmuş, ellerini birbirine kenetlemişti. Erkek, pencerenin önünde, dışarıya bakıyor ama hiçbir yeri görmüyordu. Sessizlik vardı; ama bu, huzurlu bir sessizlik değil, yorgun bir suskunluktu. İkisi de konuşursa bir şey kırılacak gibiydi belki bardak değil ama bir ömür.

    “Çay soğuyor,” dedi kadın. Sesi usulca, neredeyse kırık dökük bir hatıraydı.

    “İçmeyeceğim,” dedi adam. Cümlesi bitse de, bakışı hâlâ geçmişteydi.

    Bir zamanlar bu evde kahkahalar vardı. Çocuk gibi birbirlerine kızarlar, sonra çocuk gibi barışırlardı. Şimdi ise biri ağlasa, diğeri susuyordu. Ses bile dokunuyordu çünkü.

    Kadın başını kaldırmadan sordu:
    “Gerçekten bu mu olacak sonumuz?”

    Adam cevap vermedi. Sadece başını eğdi. Sessizlik evin duvarlarında yankılandı. Sanki kapı kapanmamış, umut aralık kalmış gibiydi ama kimse dönüp bakmıyordu artık.

    Kadın ayağa kalktı. Çaydanlığı aldı, iki bardaktan birine yeniden doldurdu. Ama sadece birine. Öbürü olduğu gibi kaldı. Soğuk. Sahipsiz. Terkedilmiş.

    Çayı önüne koydu adamın.

    “Bu evde biri hâlâ vazgeçmedi,” dedi. “Ama ikimiz birden yorulduk.”

    Adam bir an sustu, sonra başını kaldırdı. Gözlerinde bin kelimelik bir sitem, bir damla pişmanlık vardı. Ama o da sadece bakmakla yetindi.

    Sonra kadın sessizce yürüdü. Kapının yanındaki sandalyeden ceketini aldı. Anahtarı cebine koydu. Ayakkabısını giymedi. Çünkü bazen insan bir evden değil, bir hayattan çıkarken sessiz olmak isterdi.

    Kapıyı araladı. Bir süre orada durdu. Son kez sordu:

    “İçmeyecek misin?”

    Adam bir şey söylemedi.

    Kadın gitti.

    Masada, bardakta çay vardı. Sıcak. Ama içilmeyecek kadar yalnızdı.

  • Boşanmanın Eşiğindeki Çiftlere Tavsiyeler

    01.07.2025 - 09:02

    1. Sessizlikle Değil, Saygıyla Konuşun
    Kavga değil, konuşma iyileştirir. Hakaretin ve suçlamanın değil, empati ve anlayışın gücünü kullanın. Birbirinize "ne söylediğinizden çok nasıl söylediğiniz" belirleyici olabilir.

    2. Duygularınızı Bastırmayın, Ama Patlatmayın da
    Kırgınlık, öfke, pişmanlık… Bunlar insanidir. Ama bu duyguların sizi değil, sizin onları yönetmeniz gerekir. Öfkeyle alınan kararlar çoğu zaman ömür boyu taşınır.

    3. Hatırlayın: Neden Başlamıştınız?
    İlk zamanlarınızı düşünün. El ele verdiğiniz, hayal kurduğunuz, beraber güldüğünüz zamanları… Bu sadece nostalji değil; kaybedilen duyguları yeniden bulmanın anahtarı olabilir.

    4. Profesyonel Destek Almaktan Çekinmeyin
    Bir evliliğin içinden çıkmak zordur, içinden geçmek daha da zordur. Bir çift terapisti, tarafsız bir gözle ilişkinizi görmenize ve çözüm üretmenize yardımcı olabilir.

    5. Kazanmak Değil, Anlamak Üzerine Kurun İletişimi
    Tartışmalarda “haklı” çıkmak yerine, “anlaşılmış” olmak daha kıymetlidir. Evlilik bir savaş değil, bir ortaklıktır. Karşınızdaki düşmanınız değil; yol arkadaşınızdır.

    6. Çocuk Varsa, Önce Onlara Duygusal Güvenlik Sağlayın
    Boşanma sürecinde en çok etkilenenler çocuklardır. Onlara çatışma değil, şefkatli bir rehberlik sunun. Sizi örnek alacaklarını unutmayın.

    7. “Boşanma” Kelimesini Silah Gibi Kullanmayın
    Tehdit, şantaj ya da duygusal şok etkisi yaratmak için sıkça kullanılan bu kelime, ilişkinin temeline dinamit koyar. Bu karar geri dönülmez bir noktaya getirmemeli.

    8. İkinizin de Değeri Olduğunu Kabul Edin
    Hiçbir ilişki tek taraflı bozulmaz. Herkesin katkısı, ihmali ya da aşırılığı vardır. Suçu dışarıda değil, içerde de aramak gerekir. Bu olgunluk, değişim için ilk adımdır.

    9. Ayrılmadan Önce Elinizden Gelen Her Şeyi Yapın
    Bir gün “ya yeniden deneseydik” dememek için, denenecek her yolu deneyin. Böylece kararınız ne olursa olsun, pişmanlık duymadan yürürsünüz yolunuzu.

    10. Ayrılmak Kötü Değil, Eksik Kalmak Kötüdür
    Her evlilik kurtarılmak zorunda değildir. Ama her insan, kendini tanıma ve tamamlanma yolculuğunda hak eder ki saygıyla yürüsün. Ayrılık da bazen bir iyileşmedir.

    İlişkiler kırılabilir ama onarılabilir de. Eğer içinde hâlâ sevgiye, saygıya, emek vermeye niyet varsa; “son” dediğiniz şey bazen “yeni bir başlangıç” olabilir.

  • Kendine Bir Söz Bırak

    30.06.2025 - 17:35

    Güçlü olmak, her şeye dayanmak değil, bazen sessizce vazgeçmektir.

  • Erkeklerden Kadınlara Tavsiyeler

    30.06.2025 - 17:32

    Bir şey saklıyorsak, illa ki kötülükten değil. Bazen sadece “kırmayayım” diye susarız.
    Çünkü erkek milleti duygularını “tamirci çantasında” taşır. Açması zor, ama içindekiler kıymetlidir.

    Bize göre "2 dakika" gerçekten 2 dakikadır. Ama sizinle geçen her an, zamanın nasıl geçtiğini unutturur.
    O yüzden geç kalmamız sinir bozucudur ama niyetimiz hep güzeldir.

    "Ne oldu?" diye sorduğunuzda cevabımız genellikle "hiçbir şey"dir. Ve inanın, gerçekten de hiçbir şeydir.
    Kadınlar olayları detay detay çözümlemeyi severken, biz "boş ekran koruyucu" modundayız bazen.

    Güldüğünüzde dünyanın düzeldiğini düşünen bir kısmımız var. Lütfen gülmeye devam edin.
    Çünkü biz, en çok gülen kadınlara hayranız.
    Moda ikonu değil; ruhu güzel olanlara.

    Bir erkeğin sessizliği her zaman tehlike sinyali değildir. Bazen sadece kafasında “acaba kahvaltıya sucuk alsam mı?” diye düşünüyor olabilir.
    Lütfen "çok suskunsun, kesin bir şey var" diye sorguya çekmeyin.

    Kıskanırız, ama bunu bazen fazla karizmatik yaparız.
    “Giyme” demeyiz de… “Bu havada üşümez misin?” deriz.
    O cümlelerin içinde hem sevgi hem panik hem biraz da kavga saklıdır.

    Bir şeyi düzeltmeye çalışıyorsak, gerçekten yardım etmek istiyoruzdur.
    Ama bazen sadece dinlememiz gerekiyordur. Lütfen baştan söyleyin:
    “Tamir etme, sadece ‘evet yaa’ de.”

    Saçını fark etmeyebiliriz. Ama ruhundaki değişimi gözümüz ıska geçmez.
    Göz altı morluğunuzdan bile üzgün olup, çaktırmadan moral vermeye çalışırız.

    "Yemek seçmem" deyip sonra “ne yiyoruz?” diye sorarız. Çünkü karar vermek bazen sizin fikrinizle güzelleşir.
    Siz beğenin, biz doyarız.

    İçimizde hâlâ sekiz yaşında bir çocuk vardır.
    Onu bazen gaza getiririz, bazen susturamayız. Ama en çok sizin varlığınızla uslanır.

    Son söz mü?
    Kadınlar güçlüdür. Çok güçlüdür.
    Ama bazen, sadece bir çift samimi gözde dinlenmek isterler.
    O yüzden biz erkekler, her şeyden önce “anlamaya çalışan” taraf olmalıyız.
    Ve siz de bilin ki, sizi anlamaya çalışan bir adam hâlâ bulunabiliyorsa, umut hep vardır.

  • 30 Yaşından Sonra Anlaşılan Gerçekler

    30.06.2025 - 17:26

    “Gençliğin kıymetini gençken bilmek mümkün değilmiş.”
    Sabah belin ağrımadan kalkabildiğin her güne şükretmeyi öğreniyorsun.

    Gerçek dost sayısı, bir elin parmaklarını geçmiyor.
    Kalabalıklar gidiyor, hatırda sadece çayını şekersiz bilen üç kişi kalıyor.

    Aile, ergenlikte sıkan şey değilmiş; hayatın zor zamanlarında tek dayanakmış.
    Annenin sesi terapi, babanın suskunluğu duvar gibi geliyor artık.

    Kariyer planları güzel ama en çok huzur kariyer yapıyor.
    CV dolu ama kalp boşsa, neye yarar?

    “Hiçbir şey için geç değil” lafı doğru; ama enerjin artık sınırlı.
    O yüzden seçici olmayı öğreniyorsun.
    Her teklife “evet” demek yerine, “uyuyakalmış olabilirim” diyorsun.

    Uyku ve sindirim sistemi, hayat kalitesinin anahtarıymış.
    Kola içince eskisi gibi dans etmiyor mide.
    O meşhur gece 3 burgerleri? Artık sabaha kadar pişmanlık.

    Sevgi, artık "kıskançlıkla karışık tutku" değil; “yanındayım” demek.
    Aşkın gösterişi değil, sürdürülebilirliği değerli oluyor.

    Sükunet, cool’luk değil; ihtiyaç.
    Gürültülü ortamlardan değil, kalabalık ruhlardan kaçıyorsun artık.

    "Mutluluk" Instagram'da değil, sabah kahvesiyle gelen huzurda.
    Selfie çekilmeden yaşanan anların bile tadı varmış meğer.

    Kendinle barışık olmak, her şeyden önemliymiş.
    Kendini affetmeden başkasını affedemiyorsun.
    Kendine güvenmeden kimseye yaslanamıyorsun.

    Ve belki de en güzeli:

    "Hayat kırılgan, ama sen güçlüsün. Hızla değil, içten yaşanmalı."

  • Okurken Ağlanan Kitaplar

    30.06.2025 - 17:17

    1.Bülbülü Öldürmek – Harper Lee
    Irkçılığın ve masumiyetin yürek burkan bir portresi. Küçük Scout’un gözünden bakmak, büyük bir dünyanın ne kadar acımasız olduğunu görmek… Hem dokunaklı, hem düşündürücü.

    2. Simyacı – Paulo Coelho
    Sade diliyle kalbin en derin yerine seslenir. Gözyaşın kitapta değil, kendi hayatındaki "kaçırdığın işaretlerde" birikir.

    3. Kırmızı Pazartesi – Gabriel García Márquez
    Cinayet daha ilk cümlede belli ama çaresizlik okurun kalbine işlendiği için acı büyür. “Bile bile ölüme gitmek” bu kadar yakıcı anlatılamazdı.

    4. Şeker Portakalı – José Mauro de Vasconcelos
    Küçük Zezé… Onun içtenliği, yalnızlığı ve yoksulluğu... Her satırda gözlerin dolabilir. Sonlara doğru gözyaşlarını saklamak zor.

    5. İnce Mehmed – Yaşar Kemal
    Toprağın, yoksulluğun, zulmün içinden çıkan bir başkaldırı hikayesi. İnce Mehmed kadar seni de acının, umudun içine çeker.

    6. Yalnızız – Peyami Safa
    Sadece bireyin değil, toplumun da yalnızlığını anlatır. İnsan insanın yalnızlığıdır der gibi. Sessizce içini kanatır.

    7. Körlük – José Saramago
    Bir ülke ansızın kör olur. Ne görgü kalır, ne ahlak. Gözyaşı, kör olanlardan çok, hâlâ görebilen okurun gözünden akar.

    8. Fareler ve İnsanlar – John Steinbeck
    Lennie ve George’un dostluğu... Ve o son sahne… Bilen bilir, bilen ağlar, bilmeyen ağlamaya hazırlanır.

    9. Ağla Sevgili Yurdum – Alan Paton
    Güney Afrika’nın ırkçılık günlerinde geçen bir roman. Hem bireysel hem ulusal yas tutan bir metin. Ağlamak garanti.

    10. İki Şehrin Hikayesi – Charles Dickens
    “İnsanlar yaşadıkları hayat için değil, uğruna ölebildikleri şey için hatırlanır.”
    Ve işte o son fedakârlık, göz yaşlarının kaynağıdır.

    Bonus olarak:

    Türk Okurlarının “Ağladım Ya Resmen” Dediği Kitaplar:

    Elif Şafak – Aşk

    Ayşe Kulin – Adı: Aylin

    Ahmet Ümit – Bab-ı Esrar

    Sabahattin Ali – Kürk Mantolu Madonna

    Zülfü Livaneli – Serenad

    Didem Madak – Ah'lar Ağacı (şiir ama yürek dağlar.)

  • Dibe Vurmuş İnsanlara Tavsiyeler

    30.06.2025 - 17:14

    (Biraz dertle, biraz kahkahayla, bolca umutla)

    Dibe vurduysan, zıplama mesafen artmış demektir.
    Hiçbir şey sonsuza dek aşağı gitmez. Toprağa değdiysen, artık tek yön yukarıdır. Üstelik o zeminden aldığın güçle öyle bir sıçrarsın ki, eskiden hayal bile edemediğin yerlere ulaşırsın.

    Ağlamaktan korkma, su seni temizler.
    Dertler boğazına dizildiğinde, bazen en iyi çözüm sessizce ağlamaktır. Çünkü gözyaşı, içinin banyosudur. Temizlenirsin. Hafiflersin. Yola devam edersin.

    "Ben bittim" dediğin an, aslında yeniden başlıyorsundur.
    En güzel romanlar karakterin her şeyini kaybettiği yerden başlar. Senin hikâyen de oradan başlayabilir. Belki de şu an sadece “giriş” kısmındasın.

    Kendine karşı acımasız olma.
    En ağır darbeyi zaten hayat vurdu, bari sen kendine nazik ol. Aynada gördüğün kişiye, yıllardır dimdik ayakta kalmayı başardığı için teşekkür et.

    Küçük şeyler büyük mucizelere gebedir.
    Bir fincan çay. Bir çiçek. Bir kedinin miyavı. Bazen seni yeniden hayata bağlayacak olan şey, Instagram’da story bile atmayacağın kadar basit olabilir.

    İnsan, düştüğü yerden değil, kalktığı yerden hatırlanır.
    Kimse geçmişteki yenilgilerini konuşmayacak. Ama ayağa kalktığın an, “Helal olsun” diyecekler. Ve sen de kendine “İyi ki kalkmışım” diyeceksin.

    Kıyas yapma. Kimseden geç kalmadın.
    Herkesin saat ayarı farklıdır. Kimi 20’sinde bulur yolunu, kimi 40’ında. Sen kendi saatini kendin kur. Zaman senin yanınsa, dünya bile seni bekler.

    Yalnız değilsin, ama kendi arkadaşın olmayı öğren.
    Kimse seni anlamıyor gibi geldiğinde, kendini anlayacak en iyi kişi yine sensin. Kendi omzunu kendi başının altına koy ve “Ben buradayım” de. O da yeter.

    Ve unutma:
    Kırıldığın yerden ışık sızar.
    Yorulduğun yerde karakter doğar.
    Ve her zifiri gece, şafağın habercisidir.

  • Edebiyat Tarihinin En Güzel Cümlesi

    30.06.2025 - 17:13

    Bu sorunun tek ve kesin bir cevabı olmasa da, edebiyat tarihine damga vurmuş, okuyanın içini titreten, yıllar geçse de anlamı solmayan birçok cümle var. Ama içlerinden biri, çoğu edebiyatseverin gönlünde taht kurmuştur:

    "Dünya güzel bir yer değil, ama uğruna savaşmaya değer."
    — Ernest Hemingway

    Bu cümle; acıyı, karamsarlığı ve yine de umut etmeyi tek nefeste anlatır. Gerçeği saklamaz ama iyiliği de bırakmaz.

    Ama dersen ki “Türk edebiyatından bir cümle olsun,” o zaman akla şu gelir:

    “Ben sana mecburum bilemezsin.”
    — Attila İlhan

    Bu sadece bir aşk cümlesi değil, bir teslimiyet, bir kader kabullenişi, bir yalnızlık imzasıdır.

  • Kalbin Temizse Hikayen Her Zaman Mutlu Biter

    30.06.2025 - 17:11

    Kalbi temiz olanın yolu bazen tozlu, bazen taşlı olur ama sonunda hep gökyüzüne çıkar. Çünkü hayat, iyi niyetlilerin sabrını geç sınavlardan geçirir; ama ödülünü de en beklemedikleri anda verir. Kimi zaman hikâye dramatik başlar, trajikomik gelişir ama final sahnesi... işte o her zaman içten bir tebessümle kapanır.

    Mutlu sonlar, masallarda değil; kalbi temiz insanlarda bulunur.

  • Yalnızlık Kokan Şarkılar

    30.06.2025 - 17:09

    Türkçe Yalnızlık Kokan Şarkılar:

    Fikret Kızılok – Yalnızlar Garı
    "Bir garip aşk bestesiydi bizimkisi..."

    Teoman – Kupa Kızı ve Sinek Valesi
    Tüm şarkı yalnızlıkla poker oynuyor adeta.

    Bülent Ortaçgil – Sensiz Olmaz
    Sessiz bir geceye arkadaş gibi.

    Mor ve Ötesi – Bir Derdim Var
    Kalabalıklar içinde kaybolmuş ruhların marşı.

    Cem Adrian – Yalnızlık
    Bu şarkı yalnızlığı hem anlatıyor hem yaşatıyor.

    Candan Erçetin – Yüksek Yüksek Tepelere
    Hasretin ve ayrılığın eski bir ağıtla birleşmiş hâli.

    Mabel Matiz – Gök Nerede?
    Yalnızlık burada, gök orada. İnsan arasında sallanıyor.

    Yabancı Yalnızlık Kokan Şarkılar:

    Radiohead – Creep
    "What the hell am I doing here?"
    Yalnızlığı punkla karıştıran bir başyapıt.

    Simon & Garfunkel – The Sound of Silence
    Sessizlik bu kadar gürültülü olamazdı…

    Bon Iver – Skinny Love
    Titreye titreye anlatılan bir yalnızlık hikâyesi.

    Lana Del Rey – Born to Die
    Yalnızlığın zarafetle süzülen bir versiyonu.

    Billie Eilish – Everything I Wanted
    Her şeye sahip olsan bile, biri yanında değilse...

    Damien Rice – 9 Crimes
    "Leave me out with the waste"
    Suçun adı: yalnızlık.

  • kafkaokur

    30.06.2025 - 15:39

    Kafkaokur, 2010 yılında Gökhan Demir tarafından kurulan ve 2014 yılından itibaren basılı olarak yayımlanmaya başlayan önemli bir fikir, sanat ve edebiyat dergisidir. Dergi, özellikle genç yazar ve sanatçılara yer vererek, dünya edebiyatını Türk okurlarıyla buluşturmayı amaçlamaktadır. Her sayısında farklı bir tema ya da önemli bir şahsiyet üzerine derinlemesine makaleler, incelemeler ve sanat eserleri sunar. Bu yönüyle edebiyat dünyasında özgün ve zengin bir kaynak olarak öne çıkar.

    Kafkaokur, edebiyatın yanı sıra kültür, sanat ve düşünce alanlarında da kapsamlı içerikler sunar. Dergi, genç kuşakların edebiyat ve sanatla daha yakın bağ kurmasına olanak sağlarken, aynı zamanda geniş okur kitlesine derinlikli ve farklı bakış açıları kazandırır. Estetik tasarımı ve kaliteli içerikleriyle de beğeni toplamaktadır.

    Derginin son sayılarında Joker, Oscar Wilde, Nietzsche, Cüneyt Arkın ve Amy Winehouse gibi çeşitli temalar işlenmiş, her biri edebiyat ve sanat dünyasına dair özgün bakış açıları ve incelemeler sunmuştur. Kafkaokur’a resmi web sitesi üzerinden veya çeşitli kitapçılardan ulaşmak mümkündür.

    Genel olarak Kafkaokur, Türk edebiyatının çağdaş yüzünü temsil eden, genç ve üretken yazarları destekleyen, estetik ve içerik açısından zengin bir dergi olarak değerlendirilmektedir. Edebiyat ve sanat tutkunları için keşfedilmeye değer önemli bir yayın organıdır.

  • Antoloji Üyelerinden Kitap Önerileri

    30.06.2025 - 15:37

    Klasikler:

    Suç ve Ceza — Fyodor Dostoyevski

    Anna Karenina — Lev Tolstoy

    Kırmızı ve Siyah — Stendhal

    Çağdaş Edebiyat:

    Yüzyıllık Yalnızlık — Gabriel Garcia Marquez

    Körlük — José Saramago

    Oğullar ve Rencide Ruhlar — Orhan Pamuk

    Kişisel Gelişim:

    Alışkanlıkların Gücü — Charles Duhigg

    Düşün ve Zengin Ol — Napoleon Hill

    Atom Alışkanlıklar — James Clear

    Bilim Kurgu & Fantastik:

    Dune — Frank Herbert

    Yerdeniz Büyücüsü — Ursula K. Le Guin

    Harry Potter Serisi — J.K. Rowling

    Tarih & Biyografi:

    Guns, Germs, and Steel — Jared Diamond

    Steve Jobs — Walter Isaacson

    Atatürk: Bir Milletin Yeniden Doğuşu — Andrew Mango

  • Kendine Bir Not Bırak

    30.06.2025 - 15:35

    Sevgili Kendim,

    Her gün yeni bir başlangıçtır. Hatalarından ders al, başarılarını kutla ve asla pes etme. Yolun bazen zor olabilir ama unutma, en karanlık anlarda bile içindeki ışık parlamaya devam eder. Kendine inan, çünkü sen düşündüğünden daha güçlüsün.

    Sevgiyle,
    Sen.

  • Şairlerin Hayata Bakışı

    30.06.2025 - 15:33

    Şairler, hayatın en ince, en karmaşık ve en renkli yönlerine özel bir mercekle bakarlar. Onlar için dünya, sıradan bir varoluş değil; anlamlarla örülü, duyguların ve düşüncelerin sonsuz bir dansıdır. Şairin gözünde bir yaprak, sadece bir yaprak değildir; rüzgarla dans eden bir hikaye, zamanın içinde kaybolan bir melodi, yaşamın küçük ama önemli bir parçasıdır.

    Hayata bakışları çoğu zaman farklıdır çünkü onlar sıradan anlarda saklı güzellikleri görür, gündelik olaylarda derin anlamlar keşfederler. Acıyı, sevinci, umudu ve kederi bir arada taşırlar; bu duyguların her birini kelimelere dökerek evrensel bir dil yaratırlar. Şairler, bazen yalnızlığın, bazen kalabalığın içinde kendilerine özgü bir yol çizer; dünyayı kendi kalplerinin aynasından yansıtırlar.

    Onlar için yaşam, sürekli bir sorgulama ve keşiftir. Her deneyim, her duygu yeni bir dizeye, yeni bir mısraya dönüşme potansiyeline sahiptir. Şairin hayata bakışı, cesur, özgür ve bazen de hüzünlüdür; çünkü gerçekleri saklamaz, olduğu gibi gösterir.

    Sonuçta şairler, dünyaya anlam katmanın, duyguları paylaşmanın ve insan ruhunun derinliklerine inmeyi başaran seçkin yolculardır. Hayatın karmaşasında onlara kulak vermek, dünyayı daha derin, daha güzel görmenin kapılarını aralar.

  • Giresun

    30.06.2025 - 15:28

    Memleketim, doğasıyla, deniziyle, fındığıyla ve sıcak insanlarıyla gerçekten bambaşka bir yer. Karadeniz’in incisi Giresun, 15 şirin ilçesiyle zengin bir kültür ve doğa mozaiği sunar.

    Giresun ilçeleri:

    Alucra, Bulancak, Çamoluk, Çanakçı, Dereli, Doğankent, Espiye, Eynesil, Görele, Güce, Keşap, Piraziz, Şebinkarahisar, Tirebolu ve Yağlıdere.

    Giresun: doğası, kültürü ve insanıyla Karadeniz’in eşsiz hazinesi.

    Memleketim, Karadeniz’in incisi, yeşilin bin bir tonu ve denizin mavisiyle bezenmiş, tarih ve kültür kokan bir şehir. 15 ilçesiyle her köşesi keşfedilmeyi bekleyen bir cennet gibidir.

    İlçeler ve güzellikleri

    Alucra:
    Doğanın el değmemiş güzelliklerine ev sahipliği yapan Alucra, yaylaları ve temiz havasıyla bilinir. özellikle doğa yürüyüşleri ve fotoğraf tutkunları için idealdir.

    Bulancak:
    Giresun’un sahil ilçelerinden biri olan Bulancak, fındık bahçeleriyle ünlüdür. aynı zamanda güzel plajları ve deniz manzarasıyla yaz aylarında yoğun ilgi görür.

    Çamoluk:
    doğal güzellikleriyle sakin bir yaşam sunan Çamoluk, tarihî evleri ve ormanlarıyla huzur arayanların adresidir.

    Çanakçı:
    Fındık üretimiyle öne çıkan çanakçı, kültürel festivalleriyle de dikkat çeker. özellikle “çanakçı kültür ve sanat festivali” yöreye renk katar.

    Dereli:
    Dereli’nin yaylaları, özellikle yaz aylarında serinlemek isteyenlerin uğrak yeridir. ayrıca, tarihi camileri ve doğal güzellikleriyle keşfedilmeye değer.

    Doğankent:
    Doğa sporları için uygun alanları ve temiz yaylalarıyla bilinir. ayrıca Doğankent kalesi tarihi zenginlikler arasında yer alır.

    Espiye:
    Espiye, sahil kasabası olmasının yanında tarihi yapıları ve doğal plajlarıyla tanınır. Fındık bahçeleri de burada oldukça yaygındır.

    Eynesil:
    Giresun’un doğusunda yer alan Eynesil, tarihi kale kalıntıları ve sakin sahil şeridiyle huzur sunar.

    Görele:
    Karadeniz’in güzel ilçelerinden Görele, kültürel zenginlikleri ve özellikle “Görele kemençesi” ile meşhurdur. Ayrıca deniz ürünleri açısından zengin mutfağı vardır.

    Güce:
    Yeşilin her tonunu barındıran güce, doğal güzellikleriyle ve sakin yaşamıyla bilinir.

    Keşap:
    Keşap, fındık bahçeleri ve doğal sahil alanlarıyla öne çıkar. Tarihi yapıları da keşfedilmeye değerdir.

    Piraziz:
    Piraziz’in sahil kesimi ve doğal güzellikleri, ziyaretçilerine huzur verir. Bölgedeki fındık üretimi önemli bir geçim kaynağıdır.

    Şebinkarahisar:
    Tarihî açıdan oldukça zengin bir ilçe olan Şebinkarahisar, kaleleri, eski yapıları ve kültürel mirasıyla dikkat çeker. Aynı zamanda yaylaları ve doğal güzellikleri de büyüleyicidir.

    Tirebolu:
    Tirebolu, tarihi limanı, kalesi ve doğal plajlarıyla bilinir. burada, Karadeniz’in serin sularında yüzebilir, tarihi dokuyu keşfedebilirsiniz.

    Yağlıdere:
    Yağlıdere, yaylaları ve doğal güzellikleriyle tanınır. ayrıca yöresel yemekleri ve kültürel etkinlikleriyle dikkat çeker.

    Giresun’un öne çıkan güzellikleri
    Giresun kalesi: şehri tepeden kuşbakışı izleyen bu kale, tarihin izlerini taşır. Harika manzarasıyla ziyaretçileri büyüler.

    Giresun yaylaları: Serin havası ve yemyeşil doğasıyla Karadeniz yaylalarının en güzellerindendir. Yazın serinlemek, doğa yürüyüşleri yapmak için birebirdir.

    Giresun adası: Karadeniz’in tek adasıdır ve doğal yapısını büyük ölçüde korur. Efsanelere konu olmuş bu ada, piknik ve doğa gezileri için ideal.

    Gezip görmeye değer sayısız güzellik barındırır; mesela görkemli (Giresun kalesi), serinletici (Giresun yaylaları) ve Karadeniz’in tek adası olan (Giresun adası) mutlaka keşfedilmeli.

    Her köşesi ayrı bir hikaye, her insanı ayrı bir sıcaklık taşır memleketimde. Giresun, sadece bir şehir değil; yaşayan bir efsane gibidir.

  • mona lisa'nın gülüşündeki gizem

    30.06.2025 - 15:15

    mona lisa’nın gülüşü, yüzyıllardır kalplere dokunan bir sessizliktir. dudaklarının kenarında asılı kalan o ifade, bir aşka söylenmemiş sözler gibidir. ne tam bir mutluluk, ne de açık bir hüzün... birini bekler gibi, ama beklediğini belli etmeden. sevmiş ama dile getirememiş, acı çekmiş ama göstermemiş bir yüreğin izidir belki de.

    ona baktığınızda, gözleriniz gülüşüne değil, bir sırra değer. çünkü o yüz, sadece çizilmemiştir; yaşanmıştır da. belki leonardo, aşkla baktığı kadını değil, aşkın kendisini resmetmiştir. ve o gülüş... zamanın içinden hâlâ fısıldar: “seni de bekledim ben. ama sustum.”

    mona lisa’nın gülüşü, varoluşun anlamını sorgulayan sessiz bir davettir. onu izleyen her göz, kendine sorar: “ne hissediyorum?” çünkü bu gülüş, açık değildir. net değildir. bu yüzden de gerçektir.

    leonardo da vinci, bu yüzle sadece bir kadını değil, insanın kararsızlığını, çoklu duygularını ve zamanın içindeki belirsizliğini resmetmiştir. gülüşte hem başlangıç hem son, hem umut hem teslimiyet vardır. onun yüzü, platon’un idealar dünyasından değil, tam da bu dünyanın karmaşasından doğmuştur. ve her bakan, kendi içindeki sessizliği o yüzde bulur.

    mona lisa, rönesans’ın yalnızca fırçayla değil, düşünceyle de çizilmiş yüzüdür. o çağ, insanı merkeze almış, bilimi, sanatı ve aklı yeniden doğurmuştu. leonardo da vinci bu tabloda yalnızca bir portre değil, bir çağın bakışını yaratmıştır.

    kadının yüzündeki gülüş, dönemin özgürleşen düşüncesini taşır. kilise baskısının gölgesinden çıkan bir birey, kendi duygusuyla karşımızdadır. o gülüş, belki de “ben de varım” diyen bir çağın, ilk kez fısıldadığı sözdür. yüzdeki gizem, yalnızca duyguların değil; zamanın, dönüşümün ve insanın tarihsel yürüyüşünün izidir.

  • Etkileşim Hastalığı

    30.06.2025 - 15:14

    Günümüzde en çok görülen rahatsızlıklardan biri kesinlikle “Etkileşim Hastalığı.” Belirtileri ise şöyle: Telefon elden düşmez, her beğeni bir ödül gibi hissedilir, “acaba kaç kişi yorum yaptı?” diye anbean kontrol edilir. Bu hastalık, sosyal medyanın derin sularında saklanır ve bulaşması çok kolaydır.

    En kritik evresi “Gizli Takip Sendromu”dur; insanlar öyle bir hal alır ki, eski sevgililerin eski arkadaşlarının paylaşımlarını bile “zorunlu” olarak inceler. En tehlikeli an ise, beğeni gelmeyince “Acaba yanlış mı paylaştım?” paniği başlar ve birden “Bu fotoğrafı 3 kere mi yükleyeyim?” diye düşünülür.

    Tedavisi ise zor! Sosyal medya detoksu denen o efsane yöntem, hastaların büyük korkusudur. Çünkü etkileşim olmadan hayatın ne tadı ne tuzu vardır! Bir mesaj gelmediğinde “Ben mi yanlış yaptım?” düşüncesi beyinde yankılanır, “Ah o gönderime yorum yapsa” hayalleri kurulur.

    En garip yanıysa, bu hastalığın bulaşıcı olmasıdır. Arkadaş grubunda biri kapıldığında, diğerleri de peş peşe etkilenir. Sonuç? Ortamda “selfie” krizleri, “story” yarışmaları ve “like” avcıları kol gezer.

    Ama korkmayın! Etkileşim hastalığı aslında modern zamanların en tatlı “bağımlılığı.” Hem kim sevmez ki biraz ilgi görmeyi, biraz alkışlanmayı? O yüzden, etkileşim hastasıysanız sakın üzülmeyin; hepimiz biraz sosyal medya bağımlısıyız, biraz da dijital çağın esiriyiz!

  • Bilinen En Şaşırtıcı Tarihi Bilgi

    30.06.2025 - 15:13

    Antik Roma’da, imparatorların bazıları o kadar kendini beğenmişti ki, atlarını senatör yapmaya çalışmışlardı! Örneğin, İmparator Caligula’nın efsanevi atı Incitatus, o kadar seviliyordu ki Caligula ona mermerden bir ahır, mücevherlerle süslenmiş bir koltuk ve hatta senatörlük makamı vermeyi düşündü. Böylece, Roma’nın politikası neredeyse bir at tarafından şekillendirilebilirdi!

    Bu absürt hikaye, tarih boyunca güç ve kibirin bazen ne kadar uç noktalara varabileceğinin canlı bir kanıtı olarak kalmıştır.

Toplam 35 mesaj bulundu