Mirii Mirann Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Ant ...

  • serbest kürsü

    01.05.2018 - 11:06

    - Sen büyüyünce ne olacaksın Kanka ?

    + Ne olucam lan, eğer ölmezsem yaşamış olurum işte...

    #Yaşasın1Mayıs

  • serbest kürsü

    30.04.2018 - 10:44

    Günaydın yüreği aydınlık dostlar...
    Günaydın umudu diri tutanlar...
    Günaydın emekten yana olanlar...
    Günaydın önce "insan" diyenler...
    Günaydın, Günaydın, Günaydın...

  • serbest kürsü

    29.04.2018 - 22:00

    Geçmiş olsun... Her anlamda...

  • tımarhane duvarı

    29.04.2018 - 10:12

    - Tımarhane duvarı size neyi çağrıştırıyor?

    + İçinde sevgi olmayan her yeri....

  • serbest kürsü

    28.04.2018 - 21:44

    İBO'DAN SONRA ŞİMDİ DE TANJU :))

    Tamam İzmir'i sevmiyorsunuz anladık
    Ama bu kadar da zulüm olmaz ki..

  • tımarhane duvarı

    28.04.2018 - 11:08

    Deli kadınlar iyidir...
    Onları çok severim.
    Çünkü ne kahkahaları tutsak,
    Ne gözyaşları sınırlı,
    Ne arzuları mahpus,
    Ne öfkeleri prangalıdır.

  • serbest kürsü

    28.04.2018 - 09:57

    Her şeyin kırığının alındığı
    Voltajı düşük fakirhaneler gibiydik.
    Kırık pirinç, kırık yumurta...
    Semt pazarından ucuza.
    Kalbin kırığından söz etmeye sıra bile gelmiyordu.

    D.M

  • tımarhane duvarı

    27.04.2018 - 15:47

    Eywallah...

  • tımarhane duvarı

    27.04.2018 - 15:31

    Bu duvarda paylaşılanları üzerinize alınmayın lütfen çünkü anonimdir efenim!!!

  • mavi salon

    27.04.2018 - 12:36

    Anahtar sözcük: Sevgi…

    Artık bütün albenisini yitirmiş, bayağılaşmış ve aşınmış bir sözcük: Sevgi…
    Her yerde aynı bıktırıcı sözcük yineleniyor; her yerde sevgi mağdurları, sevgi kırgınları, sevgi yorgunları ve o mağduriyetlerin, kırgınlıkların, yorgunlukların enkazından beslenen sevgi tüccarları, sevgi ihraççıları…

    Sevgisiz hayatların sahtekâr sevgileri, her gün sevgi adına yeni bir mevziyi daha yağmalıyorlar.Sevgi adına ıslah , sevgi adına ifşa ediyorlar…

    “Öteki”lerin farklılıklarını da “toplum sevgisi” adına, “ahlâk” adına rötuşlayıp, toplumdaki inanç farklılıklarını homojenleştiriyorlar.

    Artık her rezilliğin üstünü sevgiden söz ederek örtüyorlar. Artık her kötülüğün ibresinde sevgiyi de vurgulayan bir yan var.

    Yıllar önce izlediğim “14 Numara” adlı filmin finalinde, aktristin âşığını bıçaklayan psikomanyak, elindeki kanlı bıçakla genelev sokağında bağırıyordu:
    “Seviyoruz laaannn!”

    Hâlâ bu toplumun patolojik sevgileri, bu ülkenin varoşlarından bulvarlarına bir olağan merasim gibi hep aynı uğultuyla yankılanıyor sanki:

    Bankalar müşterilerini, radyo DJ’leri dinleyicilerini, TV spiker ve prodüktörleri izleyicilerini yüzlerini hiç görmeseler de nasılsa çok seviyorlar(!)

    Derin devlet, vatandaş seviyor… Öyle sevgiler var ki, “ıslah” etmek için “infaz” edecek kadar (!)Bazı babalar evlatlarını, komutanlar eratlarını, amirler memurlarını, üstler astlarını; özetle bu ülkede her erk kulunu seviyor: Evire çevire, döve söve…

    Bir yerleri rastgele, içindeki “biz”leri ayırt etmeden bombalayanlar, bir “dava sevgisi” kararlılığını mazaret olarak iliştiriyorlar zalim eylemlerine…

    Gazetelerde sık sık sevgi cinayetleri. Fail: “Aşkım için yaptım, sevgim için” deyince, maktul olmak adeta bir hak oluyor; katil masum oluyordu(!)

    Bazı filmlerde, âşık bir aktör, “Ne yaptımsa aşkım için yaptım” deyince, izleyicinin kolu kanadı kırılıyor ve o yaptığı bütün kötülükler bir anda unutuyor.

    Cinayetle sonuçlanan bazı evliliklerde fail, “sevişerek evlenmiştik,” diye söze giriyor ya da adliye koridorlarında boşanma adayı çiftler, “Biz eskiden birbirimizi çok severdik,” diye söze başlayıp, sonraysa sevgisizliği savunuyorlar.

    Taraftarlar, takım sevgileriyle silahlanıp yollara dökülüyorlar…

    Anahtar sözcük: Sevgi…

    Alkolü seviyorlar; cinnetleri malûm.

    Otomobilleri seviyorlar; katliamları malûm.

    Vatanı seviyorlar; infazları malûm.
    Parayı seviyorlar; “Para için neleri yapıyorlar?” diye sorarak sürdürürsek, bu yazı hiç bitmez. Bu yüzden, “Para için neleri yapmıyorlar?” gibi yanıtsız kalacak bir soruyu yeğleyelim.

    Doğayı seviyorlar; çevre yağmacılığı irkiltici boyutlarda. Dünyamızda iklim dengeleri değişiyor, buzullar eriyor, erozyon sürüyor, ozon tabakası mağdur…

    Ormanları seviyorlar; pikniklere gidiyor, ağaçları yakıp dönüyorlar.

    Çocukları seviyorlar; çalıştırıyor, satıyor, iğfal ediyor ya da sakatlıyorlar…

    Hayvanları seviyorlar; gezegenimizde birçok hayvanın nesli tükenmek üzere. İnsanlığın gereksinimleri için her gün dünyada milyonlarca hayvan boğazlanıyor. Etini yiyemediklerinin sütünü içiyor, sütünü içemediklerinin yumurtasını yiyor, hiçbir işlerine yaramayanların ise ya derilerini yüzüyor ya da kafeslere kapatıyorlar. Karada, denizde, havada ne bulurlarsa hınçla avlıyorlar. Bazı hayvanları ise ehlileştirerek onları doğalarına yabancılaştırılıyorlar; artık papağanlar uçmaz, köpekler havlamaz, kanaryalar ötmez oluyorlar.

    İnsanın insanlıktan çıktığı yetmezmiş gibi, hayvanları da hayvanlıktan çıkarmayı bir maharet sayıyorlar.

    Ölüleri seviyorlar; körler öldüklerinde “badem gözlü” oluyorlar… Ölülerin ardından mevlüt okutuyor, helva dağıtıyor ve ancak cesetleri kutsuyor, onlara türbeler yaptırıyorlar.

    Kadınları seviyorlar. Başlıkla ya da fuhuşla onları bir biçimde satıyorlar. Kadın etinden bir sektör yaratıyorlar. Bazı “manken” orospuların bir geceliğine binlerce dolar ödüyor; fakat sevgi, sevgi onların dünyasında beş para etmiyor. Kimi “delikanlı”lar fuhuş sektöründe “pezevenk”, kimi patron, kimileri ise “sermaye” oluyorlar.

    Bir “cinsel obje”ye indirgenen kadın imgesi, dudakları, göğüsleri, kalçalarıyla reklam, tekstil, hatta otomotiv sektörünün ve medyanın yegâne materyali. Kadın eti, cinsel açlıkların da istismarıyla sistemin teminatlarından biri oluyor giderek.

    Her kentte, mahallede, sokakta aşkı, zarafeti, mutluluğu hiç tatmamış nice kadın, “godu mu oturtan” adamlar tarafından sevgisizliğin kalplerini kemiren kıskacında intihar boğuntularına terk ediliyorlar…

    Analar, yüzlerinde bir çağın matemiyle kayıp evlatlarını soruyorlar.

    Hepimizi bir ana doğurdu ve hepimiz mutlaka bir kadını çok sevdik; ama kadınlar, büyük aşklarında, yaşam ve ekmek kavgalarında, o çaresiz ve anaç acılarında –büyük oranıyla- erkek zulmünün saçaklarından daha kurtulamıyorlar.

    Anahtar sözcük: Sevgi

    Sevgi, artık bir istila mazereti.

    Ne çok sevgisiz sevgi; artık sevgisiz sevgi. İncil’den bir cümleyle, ” Bizim sevgimiz ve bütün insanlığın sevgileri…”

    Herşeye panzehir sevgiler, kurutulmuş sevgiler, satılık sevgiler. Adı çok telaffuz edilen, ama kendisi pek ortalarda görünmeyen sevgi.

    “Bizim sevgimiz ve bütün insanlığın sevgileri.”

    Bu “büyük sevgi” lerin pervasız basıncı, geride yaralı kalpler, parçalanmış hayatlar, mağlup insanlar bırakarak her geçen gün yeni mevziler kazanıyor. Sarsarak, artarak, kırıp dökerek, yok ederek; bayraklarını, inançlarını, uyruklarını ve tüm farklılıklarını birbirlerinin gözüne sokarak seviyorlar…

    Seviyorlar! Acımasız seviyorlar! Sevdiler mi ” Allahına kadar” seviyorlar; ölesiye ve öldüresiye seviyorlar.

    Tekil , öznel, hakiki sevgilere aşina değiller; bu yüzden sevgilerini hep birlikte, adeta toplumsal histeriye dönüştürerek bağıra çağıra duyuruyorlar. hırsla, hınçla ölüm kokan sevgilerini haykırıyorlar: “………….. mezar olacak!”

    Bazen sevgilerine merhametsiz bedduâlar iliştiriyorlar:” Seni sevmeyen ölsün!”

    Yetmiyor, faşizanlaştırıyorlar:” Ya sev ya terk et!”

    Hazır Şablon sevgiler tüketiyor ve hep aidiyet öğeleri içeren sevgilerin özneleri oluyorlar. Ötekilere ise çoğu zaman bu dayatma sevgileri reddetmek gibi bir şans tanımıyorlar.

    Hâlâ bu toplumun sevgileri, bu ülkenin varoşlarından bulvarlarına bir olağan merasim gibi hep aynı uğultuyla yankılanıyor sanki: ” Seviyoruz laaannn!”

    Anahtar sözcük: Sevgi dedeim ya, artık bu sözcükten tiksiniyorum! Sarsarak geçiyor bu sevgi, yıkarak artarak, boğarak. Günbegün meşrulaşan bir “sevgi” bu. Öyle hoyrat, öyle örseleyici…

    Anahtar sözcük: Tiksinti!

    Şimdi bir temmuz akşamı, dışarıda güneşin bir güne daha vedasıyla üzerimize kapısı kilitlenen bir cezaevi koğuşunda ter içinde on kişiyiz. Koğuşumuzun kapısının mazgalından, dar pencerelerin demir parmaklıklarından sanki gaipten sesler kulaklarımda uğulduyor; sanki varoşlarından bulvarlarına bütün kentleriyle, kasabalarıyla bir ülke topyekûn üzerime eğilmiş bağırıyor: “Seviyoruz laannn!”

    O an, bir gün yine dışarıda, serviler arasında rüzgârların hafifçe avurtlarımı okşayacağı yıldızı bir yaz gecesi düşüm birden heba oluyor! O an kalbimin sokaklarında sanki kuşlar ölüyor…

    Anahtar sözcük “tiksinti” olunca, yüzümü de tiksintiyle buruşturuyorum. Sonra sol cebimdeki kâğıt mendili çıkarıp alnımdaki ter tanelerini boğuntuyla silerek mırıldanıyorum:

    “Ben sevmiyorum! Hayır sevmiyorum! Siz de beni sevmeyin! Siz, benim sevdiklerimi sevmeyin! Çünkü acıtıyorsunuz, çünkü imha ediyorsunuz!”

    Sonra kalemimi yeniden elime alıp sımsıkı kavrayarak, kırarcasına ve bağırırcasına yazıyorum:

    “Kaçalım sevgili, bu karanlıkta bir şeyimiz yook bizim!”

    (Saray Kapalı Cezaevi, Temmuz 1999)

    Yılmaz Odabaşı?

  • sevgi

    27.04.2018 - 12:33

    Anahtar sözcük: Sevgi

    Sevgi, artık bir istila mazereti.

  • tımarhane duvarı

    27.04.2018 - 12:19

  • tımarhane duvarı

    27.04.2018 - 12:17

    İnsanı kurtaracak olan yine kendi içindeki "İnsan"ın inşası; adalet duygusu ve vicdanıdır. Çünkü vicdan, "İnsanın içindeki tanrıdır."

    Yılmaz Odabaşı

  • serbest kürsü

    27.04.2018 - 11:47

    "ö r d e k ç ü k ü" ne ya :))))))))))))))

    beklentim/iz yok kimseden.

    "ya yol aç yada yoldan çekil" felsefem/iz/dir...

  • serbest kürsü

    27.04.2018 - 11:34

    Boşver. Seninde "nekahat devreni" yakmayalım. :)))

    Onun yerine bir Fadıl "ÇAY" gönderiyorum size :)))

    Ve
    açtım
    kollarımı
    haykırdım;
    'Dünyanız buysa, batsın...

  • serbest kürsü

    27.04.2018 - 11:23

    Sabahları "nutella" yeriz, ama cenazemize "peripella" gelir.

    Ne zihin açıklığı Sn. Us; sabah sabah devrelerimiz yandı bile :)))

  • serbest kürsü

    27.04.2018 - 11:12

    Ne zaman korkmayacak kimse kimseden
    Ne zaman emretmeyecek kimse kimseye
    Ne zaman umudunu çalmayacak kimse kimsenin
    Ne zaman ?

    Mavi Gözlü Dev Şair

  • serbest kürsü

    27.04.2018 - 10:08

    Sordum sarı çiçeğe;

    Sen gerçek misin?

    Sen gerçekten öğretmen misin?

  • serbest kürsü

    25.04.2018 - 16:25

    Güzel denince aptalın aklına kadın, kadın denince abdalın aklına güzel gelir.
    ...
    DC

  • serbest kürsü

    25.04.2018 - 12:10

    Ne diyordu Yusuf Has Hacib: Helalin adı kaldı gören yok, haram kapışıldı hala doyan yok.

  • Sonra dedim ki

    24.04.2018 - 12:01

    Küfret hayata!
    Takmıyorsa bile en azından gıcık olur…

  • serbest kürsü

    24.04.2018 - 11:37

    KEŞKELERİN BİR ÖMÜR PEŞİNDEN GELMESİN

    Gülüşün mü çirkin?
    Kahkaha at

    Kilolu musun?
    Dans et

    Sesin mi kötü
    Şarkılar söyle

    Selilütin mi var
    Mini giy

    Kolların mı tüylü?
    Kısa kollu giy

    Gözlerin mi şaşı?
    Gözlerinin içine bak

    Boyun mu kısa?
    Topuksuz giy

    HAYATI KENDİNE ZİNDAN ETME

  • serbest kürsü

    21.04.2018 - 18:40

    “Neşelenmek için yaza,
    hüzünlenmek için sonbahara ne gerek.
    İklim insanın içinde...”

  • serbest kürsü

    20.04.2018 - 10:32

    yok yok Dalin'de.

Toplam 1273 mesaj bulundu