-hiç kocaman,güzel isler yapamamis biriyim, tum yarim kalmis, baslanmamislar bende
-durmuyorsun ama
-yaşamda gitti gidiyor,hala arıyorum
-peki neyi ariyorsun hala
-tohum gibi küçükte olsa cogalacak isler
kocaman gövdesine sirtimi huzurla, sukunetle dayadigim bir agacin serinliginde bir yapraga bir topraga bakıyorum,ormanin sesinden baska ses yok... babami hatırlıyorum
Yarın gece gideceğim bu kentten
Bir ırmağa yolcuyum sular çekiyor beni
Yüreğimden başka taşıyacak yüküm yok
Sayılmazsa göğsümden düşen kuş ölüleri
Sözüm yok işte yüzüm işte akşam
Sesimde anıların sessizliği
İçimde acıyla yürüyorum yolları
Çoktandır yolumu ayırdığım bu kentten
Yorulsam da bir daha binmem o trenlere
Kimse karşılamasın istasyonlarda beni
Kuşsuz bir kent gizli uzayan saçlarımda
Aşktan ve anılardan bir avuç külüm şimdi
Ardımda usulca akan küçücük sular
Bir onlar uğurluyor varacağım ırmağa
Sözüm yok işte yüzüm işte akşam
Sesimde anıların sessizliği
Sonunda bir soru gibi kaldım yine kendimle
Kentin kırık aynasında eksildikçe düşlerim
Söyle benim ömrüm bu kente uğradı mı
Sahi ben hiç ömrümü kendime yaşadım mı
Haydar Ergülen
Bir İkindi Rüyasıydı İstanbul… Bende Hâlâ Kerâhat Vakti Sersemliği…
Ruhum kaç yokoluş saydı zamanın kirli aynasında. Aşkı bulanlar, aşkla dolanlar, aşk olanlar, aşığım sananlar, aşk yoluna kurban olanlar…
Bak aynaya, perişandır şimdi, utanıyordur, sıkılıyordur sakladığı sırlardan. Utanıp seni gösteriyordur suçlu. Sen iyisi mi bana sor sevdayı. Yalnızlıktan dem tutmuş, sevgisizlikten yosunlaşmış yürekleriyle siyah gözlüklü adamlar anlatamaz hiç bir şey. Anlatttıkları azğılarıyla çıkardıkları gürültü sigasından cümle bozması laf salataları olur. Şimdi sen sus ve dinle…
Aşksızlıktan beton kesilen İstanbul’u da bana sor. Ne zamanki insan gözyaşlarını kaybetti, su arar oldu boğazın kenarında… Ne zamanki sevgiyi sokak çocuklarının elinden elma şekeri gibi kaçırıp, çöp kenarındaki kedilere paylaştırır oldu insan… Bir gülün kokusunu bile parayla satın alır oldu… Ne zamanki her şey bir şey oldu… Ve ne zamanki insan yoksunluğundan yüreğindeki aşkını satar oldu, işte her ne olduysa o zaman oldu.
Küskün yüreklerimiz, silik sevgilerimiz, buğulu akıllarımız, körelmiş duygularımız, kaybolmuş hayallerimiz ve nasırlaşmış benliğimizin anıtı olarak diktik bu şehri, hayal şehri İstanbul’un üzerine. İstanbul’u katlettik ve gömdük bu anıtın altına.
Sor hal-i perşanımı, hicranımı önce Sultanahmet’e sor. Güvercin gerdanında asılı aşkları kalmadı … Bir ikindi rüyasıydı İstanbul… Ve ben de hala kerahat sersemliği…
kararsız denge
13.04.2017 - 22:08tüm kararsızlıklarım dengeli aynı anda geliyorlar
Sonra dedim ki
10.04.2017 - 08:02Umudum her zaman bakidir amma,
Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun.
Abdurrahim Karakoç
tohum
09.04.2017 - 20:55orman olamayinca tohum olma cabasi
Birine Seslenin
09.04.2017 - 18:26bütün korkakliklarini bana mi biriktirdin
vedasız gitmek
09.04.2017 - 17:21once vedalasacak biri olmali ki onunla vedalasmadan gidebilmeli
kederli diyaloglar vakfı
09.04.2017 - 17:19-hiç kocaman,güzel isler yapamamis biriyim, tum yarim kalmis, baslanmamislar bende
-durmuyorsun ama
-yaşamda gitti gidiyor,hala arıyorum
-peki neyi ariyorsun hala
-tohum gibi küçükte olsa cogalacak isler
Şu an ne yapıyorsun
09.04.2017 - 12:03kocaman gövdesine sirtimi huzurla, sukunetle dayadigim bir agacin serinliginde bir yapraga bir topraga bakıyorum,ormanin sesinden baska ses yok... babami hatırlıyorum
her şey aslına rücû eder
08.04.2017 - 22:41felsefenin ana konusu
Hiç gelmeyecek birini özlemek
06.04.2017 - 23:01hayat kısa, kuşlar uçuyor
laf salatası
06.04.2017 - 17:55Bir süre sonra,
bir eli tutmakla bir ruhu zincirlemek arasındaki
ince farkı öğrenirsin,
Ve aşkın yaşlanmak,
birlikte olmanın da güvende olmak
anlamına gelmediğini öğrenirsin,
Ve öpücüklerin sözleşme
ve hediyelerin de vaat olmadığını öğrenmeye
başlarsın,
Ve yenilgileri
başın dik ve gözlerin açık karşılamaya başlarsın,
bir çocuğun üzüntüsü ile değil, bir yetişkinin
zerafeti ile,
Ve herşeyi bugünü düşünerek yapmayı da öğrenirsin
çünkü yarın ile ilgili herşey belirsizdir.
Bir süre sonra güneş ışığının yakıcı olduğunu öğrenirsin
eğer fazla maruz kalırsan.
Bu yüzden,
başka birisinin sana çiçek getirmesini beklemeden
kendi bahçeni yarat
ve kendi ruhunu kendin süsle.
Ve göreceksin ki dayanıklısın..
Ve kuvvetlisin,
Ve değerlisin...
Veronica A. Shoffstall
özgeçmiş
06.04.2017 - 12:16"Hak bir gönül verdi bana, ha! demeden hayran olur
''Bir dem gelir şadan olur, bir dem gelir giryan olur.." Yunus Emre
Fasl-ı bahar
06.04.2017 - 11:31yeryüzünün tüm mevsimleriydin en çokta ilkbahar
hülyaya dalmak
06.04.2017 - 11:21bana birseyler söyle... çiçeklenen erik dali gibi, kiraz dali gibi... pinar basindaki akan su gibi
mevsim bahar
05.04.2017 - 22:47içime de gelse
Sonra dedim ki
05.04.2017 - 18:55h. ergulenin üzgün kediler gazeliyim... nurullah gencin erzurum garı... necip fazılin kaldirimlari... didem madakin ahı...
Sonra dedim ki
05.04.2017 - 00:09Yarın gece gideceğim bu kentten
Bir ırmağa yolcuyum sular çekiyor beni
Yüreğimden başka taşıyacak yüküm yok
Sayılmazsa göğsümden düşen kuş ölüleri
Sözüm yok işte yüzüm işte akşam
Sesimde anıların sessizliği
İçimde acıyla yürüyorum yolları
Çoktandır yolumu ayırdığım bu kentten
Yorulsam da bir daha binmem o trenlere
Kimse karşılamasın istasyonlarda beni
Kuşsuz bir kent gizli uzayan saçlarımda
Aşktan ve anılardan bir avuç külüm şimdi
Ardımda usulca akan küçücük sular
Bir onlar uğurluyor varacağım ırmağa
Sözüm yok işte yüzüm işte akşam
Sesimde anıların sessizliği
Sonunda bir soru gibi kaldım yine kendimle
Kentin kırık aynasında eksildikçe düşlerim
Söyle benim ömrüm bu kente uğradı mı
Sahi ben hiç ömrümü kendime yaşadım mı
Haydar Ergülen
Nerde O Yeminler
05.04.2017 - 00:05mideme oturdular ama napiiim çayda boş içilmiyordu
Birine Seslenin
04.04.2017 - 20:57Merhaba
bir öküzün döngüsel hareketleri
04.04.2017 - 20:30hayatım circle :)
Mazi Kalbimde Yaradır
04.04.2017 - 20:22Bir İkindi Rüyasıydı İstanbul… Bende Hâlâ Kerâhat Vakti Sersemliği…
Ruhum kaç yokoluş saydı zamanın kirli aynasında. Aşkı bulanlar, aşkla dolanlar, aşk olanlar, aşığım sananlar, aşk yoluna kurban olanlar…
Bak aynaya, perişandır şimdi, utanıyordur, sıkılıyordur sakladığı sırlardan. Utanıp seni gösteriyordur suçlu. Sen iyisi mi bana sor sevdayı. Yalnızlıktan dem tutmuş, sevgisizlikten yosunlaşmış yürekleriyle siyah gözlüklü adamlar anlatamaz hiç bir şey. Anlatttıkları azğılarıyla çıkardıkları gürültü sigasından cümle bozması laf salataları olur. Şimdi sen sus ve dinle…
Aşksızlıktan beton kesilen İstanbul’u da bana sor. Ne zamanki insan gözyaşlarını kaybetti, su arar oldu boğazın kenarında… Ne zamanki sevgiyi sokak çocuklarının elinden elma şekeri gibi kaçırıp, çöp kenarındaki kedilere paylaştırır oldu insan… Bir gülün kokusunu bile parayla satın alır oldu… Ne zamanki her şey bir şey oldu… Ve ne zamanki insan yoksunluğundan yüreğindeki aşkını satar oldu, işte her ne olduysa o zaman oldu.
Küskün yüreklerimiz, silik sevgilerimiz, buğulu akıllarımız, körelmiş duygularımız, kaybolmuş hayallerimiz ve nasırlaşmış benliğimizin anıtı olarak diktik bu şehri, hayal şehri İstanbul’un üzerine. İstanbul’u katlettik ve gömdük bu anıtın altına.
Sor hal-i perşanımı, hicranımı önce Sultanahmet’e sor. Güvercin gerdanında asılı aşkları kalmadı … Bir ikindi rüyasıydı İstanbul… Ve ben de hala kerahat sersemliği…
Yeni Antoloji
04.04.2017 - 20:19yalnış farketmediysem bay baş baykuş bey, ofline üyeler antolojiye girdiklerinde popüler uyelerde gözüküyorlar hem de online olmadan
Yeni Antoloji
04.04.2017 - 12:56online olmayan uyelerde artık sobeleniyor:)) seviliyorsun antoloji... demek siteye girdin oooo online olmasanda gördüm diyorum
yalnızlık seremonisi
03.04.2017 - 23:16Yorgun bir İstanbul akşamıydı,
İstanbul yorgundu, ben taşıdım aşkını,
Kapıya kadar geçirdim, gün doğuyordu…
Bana seni bıraktı hatıra.
Beni tanır oldu tüm kaldırımlar,
Her köşe başında su satan minik çocuklar,
Hatrımı sorar oldu martılar,Bana emanet tüm acılar…
Eğer sabrediyorsan sebebi vardır,
Lal olan dilim yoksa ne bekler?
inandığım yarını gözlüyorum yıllardır,
Filizlenir diye beklediğim bahardır.
Yorgunum İstanbul’u yalnız taşımaktan,
Anlayamıyorum, anlayamıyorlar,
Sessizce bakıyorum, gürültüyle akıyor kalabalıklar,
Susuyorum ve sunuyorum niyazlarımı Rabbime…
Sen ve İstanbul ne kadar benziyorsunuz birbirinize,Yakın ama uzak, uzak ama yakın.
Ama iki yol var ikinize de,
Ya yüreğimden ya üzerimden geçin.
Bitiyor mu kalabalıklar İstanbul’da,Ve biliyor mu bitiyor zamanı,Kalmıyor tek bir anı,Geliyor hasat anı.
İste ellerim burada,İki bayramı kovalayan mutluluğun muştusu,
Hani şu dolunayın ışığında,
Uzan, saçlarımdan bir yıldız kopar…
M. Salih AYDOĞAN
Bu üyemiz msj gönderilmesine izin vermemektedir
03.04.2017 - 22:46mesaj attığım bayan üyeler no panik sadece bir merhaba ve mesaj kutum çalışıyor mu :) diye verdiğim rahatsızlıktan dolayı özür
Toplam 126 mesaj bulundu