Emr-i Muhal
Sınırdayım, dikenli tellerin arasında,
Korkuyorum; mayına basmaktan korkuyorum.
Dizlerim, bir eğri sızıyla kırıldığında,
Emr-i muhal içinde, dimdik doğruluyorum.
Menekşe günlüğü
ve topal martı....
Yine yağmurlarla uyandı sensizliğim
Bu şehrin yağmurları,
Duvarlar,
Bacalar,
Bir şehidin rüyaya girişi
Bir yavru ceylanın kan içişi
Destanlar hesap sorar Sansa’dan
Gabar kahpelenir utanmadan
Tırnaklarımla bilerim geceyi seherde
İhtilafa düşen ne varsa peşimde
İstanbul'a kar yağıyordu,
Üsküdar'a hüzün...
Arka sokaklardan birinde
Tutunamadan ellerine,
Unuttum ne var ne yoksa dilimde...
Milletine yan çizen şairlerin,
Bu vedayı,teheccüdden hemen sonra yazdım sana.
Kor dağlar,ulu çınarların gövdesine çekildi.
Truvalılar, tahta ata, bir kez daha yenildi.
Ve sen Ali Osman…
Yağmalanmış bir Bağdat,
Bab-ı Ali’de isyan,
Sessiz sedasız tükeniyor sevdalar...
Ömür gibi…
Ölüm gibi...
Tek hücreli bir hayata atılan ilk adımla,
Yeni bir ufuk çizgisine çevrilen rotada,
Unutabilmenin hazzı, yansıyor rutubetli odama.
Bir nefeslik dinlenmek için geldim bu sahil kasabasına...
İstediğim şey kasabalı bir deniz yıldızı olmaktı...
Çok fazla sorumluluk yükledim mesai saatlerinin dışındaki zamanlara....
Güvercinler,
Musallaya konan bedenler,
Katolik papazlar,
Meğer sevgili,şiirlerin bir yansımasıymış
Kalemin ahu zarıymış yalnızca
Sevgili dedikleri,beynin koca bir yanılgısıymış
Ve bir yağmur damlasına doğru koşarmış
Sevgili dedikleri serviliklerin ardından bakarmış
Bulutların güne boyun eğişiymiş yalnızca
İstanbul zindana düşmüş.
Mil çekilmiş gözlerine.
Suçu Babıali'de gerdan kırıp,
Üsküdar'da peçesiz gezmekmiş.
Arada bir göz süzer,
Kirpik çırparmış Galata Kulesi’ne.
SAZENDE 2
Bir gelincik açıyor rüzgarın koynunda.
Gök girmiş aşkın kabuğu,
Kızıl çıkmış sazların boynunda…
Takvimimde ertelenmiş dörtlükler,
Parmaklarımda idam yemiş çargah,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!