Ağlıyorum... Ayların biriktirdiği bir hüzün seli boşalıyor gözlerimden.Hep seni düşünmek, durmadan seni düşünmek nasıl kahrediyor beni sen bilemezsin! ! ! Seninle hiç yaşamadık biz, bir elmanın iki yarısı iken hiç bütün olamadık. Onun içindir ki sensizliğin dayanılmaz sancıları gitgide büyüyor içimde.Bir kıvılcım attın sol yanıma, şimdi ülkeler yanıyor oralarda.Bir anda baştan başa özlem kesildiğimi hissediyorum. Her uzvum aklıma ve irademe isyan ediyor.Özlem, milyonlarca iğne halinde saplanmış tenime. Ancak sen çıkartabilirsin onları birer birer. Yaktığın bu özlem ateşini ancak sen söndürebilirsin... 27 Mayıs 2007 / Side (SiiR_AdAM)
Mevsimler sonra yine düştün aklıma. Ve ben yalnızlığımı sensiz yaşamaya alışmışken, yeniden seninle yalnızlığımı yaşamaya başladım.
Kaç mevsim geldi geçti hiç düşündün mü? Hiç düşündün mü badem ağaçları kaç kez yalancı bahara kanıp hazırlıksız yakalandılar? Benim badem ağaçlarından bile hassas olabileceğim, onların her mevsim çiçek vereceği ama benim ömrümce bir kez sevebileceğim hiç aklına gelmedi mi?
Oysa ben yokluğunda mutluluk oyunu oynamaya alışmıştım. En çokta yalnızlığıma alışmıştım. Her hece sabahlara kadar Akdeniz esintileri eşliğinde Alanya'yı kuşbakışı seyrederken yalnızlığıma mektuplar yazardım. Evet yalnızlığıma! Beni terk etmeyecek yegane dostuma...
29.11.2001 Alanya
ANNEME
Küçücük bir çocuktum
Zayıf ve çelimsiz.
Hem baba oldun hem ana
Gün geçirmedin ki çilesiz.
Sen...
Dağlarca, denizlerce uzaktaki sevgili,
Bilir misin...
Bende özlerim seni.
Sesini duymamış,
Yüzünü görmemiş olsamda,
Yüzyıllar mı oldu sana iki kelam yazmayalı yoksa asırlar mı oldu bilemiyorum. Burada zaman kavramını yitirdim artık. Ne günler umurumda nede aylar ve yıllar. Kendimi bırakmışım zaman mevhumunun kollarına. Nereye götürürse gidiyor, ne işkence münasip görürse çekiyorum artık. Çünkü hiçbir şey koymuyor sensizlik kadar.
Dedim ya zaman kavramını yitirdim. Ne kadar süre geçti bilmiyorum beni buraya kapattıklarından beri. Küçücük bir oda dört metreye üç metre güya. Oysa dışarıdaki koca dünyanın yanında buğday tanesi kadar kalıyor. Burası küf kokuyor, burası nem kokuyor, burası sensizlik kokuyor ben’tanem.
Hücrede benden başka 2 kişi daha var.Biri Necmettin dede. Bir kaza eseri oğlunu vurmuş kırk yedi yaşında. Otuz yıl vermişler on iki yıl evvel. Daha geride koskoca on sekiz senesi var. Diğeri ise Emin isminde 19 yaşında bir genç. Kan davası yüzünden üç kişiyi öldürmüş. Önce idam vermiş hakim sonra müebbet olmuş cezası. Ben mi? Benim dört duvar arasında olmama gerek yok aslında. Ben her yanı açık, püfür püfür boğaz esintisi olan bir kırda olsam da yine mahkumum. Ben yüreğimden kelepçeliyim sana ve aşkıma. Suçumsa çok büyük aslında seni sevmek, sana bağlanmak, sana tapmak, sana KADINIM demek, senin ADAMIN olmak.
Hücrenin küçük bir penceresi var dört parmaklıklı. Son zamanlarda nemden ve rüzgardan pas tutmaya başladı sensiz her günde törpülenen ömrüme inat. Hücre penceresine bir serçe dadandı ben’tanem. Ve ben onunla dertleşiyorum, seni soruyorum ona, şimdi nerede neler yapıyor, beni düşünüyor mu beni soruyor mu sana diyorum. Kimse anlamıyor benden başka onun dilini. Bana her gün senden haberler getiriyor. Bense sadece yemeklerden arttırdığım birkaç parça ekmek kırıntısı. Görüyorsun değil mi adaletsizliğini dünyanın. Birkaç ekmek kırıntısına karşılık dünyaya bedel birkaç havadis. Ama sanırım yanılıyorum o birkaç ekmek kırıntısı da onun için çok önemli sanırım.
Sıkıyor burası beni, boğuluyorum. Her ne kadar bir süredir sıkıntımı hafifletmek için sana şiirler, mektuplar yazıp bildiğim en son adresine göndersem de ne kadarının eline ulaştığı bilemiyorum.
Belki senden uzaklaştığımı, belki de senden sıkılıp seni terk ettiğimi sanıyorsun. Oysa bilmiyorsun ki! Beni aldıklarında güzel saatlerin verdiği rehavetle düş bahçelerinde çiçekler deriyordun sen. Ben ise gözlerim açık, sigaramın dumanında seninle ilgili gelecek düşleri kurarken apansız yakalandım kaçınılmaz gerçeğe. Oysa bilmeliydim beni sana, seni bana yar etmeyeceklerini, oysa bilmeliydim seni benden uzaklara fırlatıp, beni senden habersiz dört duvara atacaklarını.
Ey! ! !
Hüznü tomurcuk yarim…
Hiç görmez misin naçardır halim.
Oyy diyemem ki
Lâldir dilim.
Saçlarını sevemem ki
Bazen kelimeler dolanıverir insanın boğazına da birşey çıkmaz ya ortaya.. Hani insan bir boşluk hisseder uçsuz bucaksız.sonsuz....ve sonunun nerde olduğu belli ama sonucu meçhul.......Yine de şanslıyım biliyor musun şiir gözlüm, yüreğim bir yerlere sıkışıp kalsa da birşeyleri koparıp ordan atabiliyorum satırlara...anlatabiliyoum anlaşılmasını beklemeden....... işte bu öyle güzelki..... aslında ömür bir defter ve biz onun sayfalarıyız, ama yazıyı bazen biz yazamıyoruz o sayfaya, bu elde değil bazen gönül şiirim....içim rahatlıyor yazdıkça,birşey var şuramda, tam bedenimin sol yanında sızlayan......Bir şey vardı cevabı olmayan, bir şey benden uzakta bana hükmeden bir şey ...diyorum ya o.. SiiR_AdAM
Bugün aldatışın öyküsünü yazıyorum,
Belki de aldanıştır bilemiyorum.
Gurur duymasam da yaptığımdan,
Aldattım seni itiraf ediyorum.
*
Aldatmanın ilk öyküsü,
Hatırlar mısın?
Asırlara sığdırılan kısacık öykümüzü.
Hatırlar mısın?
Dört duvar arasında
Dar zamanlarda söylenen,
Kuğu zarafeti ile vücutta titreyen,
Gece pusu kurdu yolumuza,
Aldatıldık.
Bu gece bir değil,
Birçok engele takıldık.
kadere karşı hep zayıf,
Hep çaresiz kaldık.
merhabalar şiirlerinizden bir kaçını yorumlamak istiyorum izniniz olursa
Selam Şiiradam...Şiirlerin iki sene önce olduğu gibi yine insanların kalplerine klavuz olmaya devam ediyor...Yanlız birşey dikkatimi çekti; çok yeni tarihler göremedim....Şiirlerini okumak güzel, Alanya da seninle tanışmış olmakta güzel...Yeni şiirlerini bekliyorum. Hoşkal AşkAdamı
selam sana şiiradam! ! ! şiirlerini büyük bir zevkle okudum.Satır satır kelime kelime.... Duygulandım, ağladım...Yüreğinge yaşanmamış özlemleri, isyanı, zaman zaman sevdalara olan kırgınlığı, hayata küskünlüğü yaşadım...Bu duygu seline kapılmış giderken sana eselenmek istedim şiir adam...
Yolun ...