Karanlığı atıp üstüme kaçma! ...
Azık yok!.
Vebalı telaşlarda ayağımın biri...
Yakınıma düşen siyah saklanbaç.
Arşivden hırsım,
Kurallı öfke karalamaları.
Soluğumda gizli şeytanı bul ! ibresi
Güya azıcık kabus bulaştıracaktım, hayale.
Sarı kravatlı çocuk / güneş başını yaslayınca pencereye,
Sapanla dağıt, gen bilmecesini
Şivesi bozuk,
bakışı çürümüş, gölgesi tutuklu zaman...
Gün ağırmadan erken uyanır ayrılığa.
Sesim biriktirir,
kayıp isminin en ucuza bulunup satın alınmış, vebalini....
Kus yüreğime, yırtılmaz...durma!
Bir Kent Hikayesi...
Uzak bir kente döndü yüzün..
Gittikçe gidesim var.
Kaybolasım var karanlıkta..
"resimdeki",
tırnak işaretine takılmasaydı,
ikinci cümleydi...
koyu harflerle çıkarttılar sesini dışarıya...
kulaklarına kadar dolu sağır odaları sürüklediler dar koridordan...
duvarların yüce körebesini tanımalıydı!...
Dörtte biri ,çocuktu gölgemin...
Dörtte biri ,elma şekeri yani.
Yani pamuk helva!...
O zamanlar gök yoktu
yer yoktu!
Yerli yersiz büyümek vardı ,
Bana en çok annem gülümsedi...
Yanağındaki aralı pencereden bakardım.
Karşıda ,söğütler eğilirdi alnındaki tapınağa...
Gözlerinden söğüt kokusu sarkardı kirpiklerime ,kirpiklerim uzardı...
Bir elinde mor menekşenin ,
saksıya büyük gelen tedirgin kadınlığı...
Fazlaydı...
Beyazı silkeledi çocuk, eteğinden.
Yakasında,
tek camlı küçük pencerenin amblemi...
ayağı aksayan güneş düşdü dışardan göğsüne.
Kim yakasında taşır,
Bizli bir hikaye anlat göğsünün kuşlarına..
Kanatlarında kem gözlü hüzün.
Bir şiiri kus yüreğime..
İçimde bir yerde volta atan,
Tek başına sallanamayan salıncağa.
Git sonra...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!