Ankaradaymış demek ki onun kısmeti alın yazısı
Sinanın sevgisi düştü içine uzak kaldı Avusturalyası
Anası Babası gurbet elde kardeşleri akrabası
Üç evlat verdi eşine daldı onların büyütme düşüne
Büyütüp okutup onları adam etme peşine..............
Dört gözle bekler anne babanın gelişini
Düşkündür çocuklarına çok sever eşini
..
Karnım çok aç ve vaktim çok az.Koştur, koştur; sonunda bir burgerci bulabildim.Fazladan hardal sos olsun, mm biraz marul ekleyin lütfen ve bir de ranch sos...Teşekkürler.
Günlük koşuşturmalarımız arasını da geçin beri yana gelin şöyle.Artık ne zaman acıkırsanız acıkın, yeri de ne olursa olsun, yemek yapmaya hiç vaktiniz yoksa, yemek yapmayı becerememek ile üşengeçliği çift kaşarlı ısmarlıyorsanız ya da hergün dışarıdan yiyecek kadar zenginseniz, kapısını mutlaka çaldığınız, aradığınız bir büfeci, burgerci, pizzacı vb. vardır.
Doğrudur, pek vaktimiz yok bunca dosyanın, raporlamanın, evrakın arasında Kızarmış Pekin Ördeği yapmaya ya da şişleri mangala dizip yanına çoban salatası ekleyip afiyetle yemeye.Bu şartları biz yarattık.Deli gibi koşturmanın gereksiz haz verdiği ve görünürde çok iş yaptığı izlenimi ve etiketi veren, sakız gibi uzayan mesai saatleri ve sonunda ortaya hiçbir şey yapılmadığı ya da bir türlü tamamlanamadığı durumunu ortaya çıkan çalışma hayatının yanı sıra yahu biz niye debelenip duruyoruz, önce sağlık deyip spor salonlarına koşuşturan güruhun en sadık artçısı fast food gıdalardır.Büyük bir iddia ile söylüyorum.Yahu kardeşim sen ne atıp tutuyorsun öyle de diyebilirsiniz.Haklısınız! Ben sadece elime geçenler fazla ağırlık yapmasın diye atıyorum, tutabilene acı vermez.Niyetim kafa göz yarmak değil.
İnsan hali acıkıyoruz.Gerçi ramazan ayının henüz başında pes etmiş izlenimi vermek istemiyorum.Bedenen tokum, ruhen tokum ama beynim biraz tarifleri karıştırmak istedi.Son yıllarda o kadar çok yiyecek mekanı açıldı ki, yakında bir apartman dolusu restoran ya da cafe sahibi insan olacak.Düşünsenize konu-komşu birbirine yemekleri ile hava atıyor, caka satıyor, dedikodu yapıyor.
..
1973’te başladı bu hikâye
Bulgaristan’ın Kırcaali şehrinde
10 yaşında girdi haltere
Halil Mutlu’dan bahsediyorum size
1989’da Türkiye’ye göç etti
O bir Türk, Balkan Türkü
..
1890'larda bisiklet sporu
Birçok ülkede
Yayılıngın bir
Spor dalınılı
Olunulunmaya başlanılamıştı.
O yılınıl
Franılansız Henri Degrange,
..
Nerenize ve neyinize dokundu bilmem ama....
ATAM'IN resimlerini duvarlardan indirdiniz
Paranın üstündeki resmini sildirdiniz
Gençliğe Hitabe okunmayacak diye bildirdiniz
Andımızı ve İstiklal Marşını korkudan kaldırdınız
O da yetmedi, Türk halkına saldırdınız
Baştan beri kendinizi kandırdınız
..
19 MAYIS 1919
Her 19 Mayıs’ta!
Kutlanır gençlik bayramı,
Atam gençliğin önünde,
Biz gençlerin kalbinde,
19 Mayıslarla, biz gençlerle el ele,
..
Etmeyin bunu elmas topuna,
Öğretmek adına, eğitmek adına.
Salıverin yaşasın kendi başına,
Etmeyin bunu elmas topuna.
Ana, sevme ile iş bitti sanır
..
Sağlığınızı koruyun,
En büyük devlet sağlıktır.
Sağlık kuralına uyun,
En büyük devlet sağlıktır.
Sen her zaman sağlıklı ol,
Spor yapmalıyız bol bol.
..
Ulaşım yönünden tereddüt yoktur,
Yazın görüntülü yaşıyor anım,
Özel ve resmi de vasıta çoktur,
Kayak merkezidir dağım, Davraz'ım.
Isparta ilinin dağları karlık,
Huzurlu yaşıyor içinde varlık,
..
Bir tufan esiyor, Çankırı kapalı spor salonunda
Sporcular yumruk sallıyor galibiyet heyecanında
Hakemlerim beyaza bürünmüş ringin ortasında
Antrenörüm taktikler veriyor, köşe kenarında
Rakipler mavi, kırmızı renge bürünmüş
Seyircim gönülden, hepsine alkış tutmuş
..
Şili’de 39 yıl sonra adalet yerini buluyor! Şarkıcı, yönetmen, öğretim görevlisi Victor Jara’nın ölümüyle ilgili olarak suçlu bulunan 8 subay hakkında tutuklama emri çıkartıldı.* Şarkıcı, 11 Eylül 1973’teki askerî darbe sırasında binlerce kişi ile birlikte Şili Stadyumu’ndaki insanlık dışı işkenceler sonrasında vahşice öldürülmüştü.
“Halka inilmez, çıkılır” diyen Victor Jara şarkılarıyla özgürlüğün, bağımsızlığın aynı zamanda da kendi kültürünün evrensel sesi oluyordu o yıllar. Şili folkunun büyük ismi Violeta Parra’dan el almış, “Yeni Şarkı” akımının kurucularından olmuştu. Latin Amerika gibi büyük ve karmaşık kültür mozaiğinde özgün sesini bulmuştu.
Victor Jara’ya göre evlilik hem zor hem dünyanın en güzel olayıydı. İngiliz balerin eşi için “bu benim ilk ve son evliliğim” diyor; iki küçük kızına olan düşkünlüğünü de asla gizlemiyordu. Şarkıları ailesi, halkı ve ezilenler içindi; müziğin yani sanatın inceliklerini de araştırmaktan geri durmuyordu. “Şarkım özgür bir şarkıdır” demişti, 35 yaşında öldürülen sanatçı.
Darbenin ardından Şili halkıyla dayanışma başlamıştı; belki İspanya İç Savaşı’na da benzetilebilir. Siyasî mülteciler, daha çok Avrupa’ya, Fransa’ya kaçmıştı. Şilili müzik grubu Inti Illimani, o sırada yurtdışında olduğu için, dünyanın dikkatini ülkelerindeki trajediye çekebilmek için konserler veriyordu. Violeta Parra’nın müzisyen çocukları Ángel Parra ile Isabel Parra da benzer şekilde konserler veriyordu. İstanbul’a da gelmişlerdi. Şimdiki Lütfi Kırdar’ın yerindeki Spor Sergi Sarayı’nda Violeta’nın, Victor’un şarkıları söylenmişti.
Orhan Asena darbe gününü konu edinen “Şili’de Av” (1975) adlı bir oyun yazmış ve Dostlar Tiyatrosu tarafından sahnelenmişti. Oyun epeyce ilgi uyandırmıştı. 1985 yılında da bu büyük şarkıcının anısına “Özgürlük Şarkısı Victor Jara” adlı bir kitap basılmıştı. Adnan Özer’in İspanyolca’dan çevirdiği yapıt, Jara’nın yazıları, şarkı sözleri ve fotoğraflarıyla bezeliydi. Yarın Dergisi yayınlarından çıkan bu kitapla birlikte yine Victor Jara’nın şarkılarından oluşan bir de kaset yayınlanmıştı.
Gerçek bir olayın ele alındığı, darbe sırasında Amerikalı bir gazetecinin ölümünü anlatan kitaptan uyarlanan ve 1982 Altın Palmiye Ödülü’nü de alan “Missing” (Kayıp) filmindeki bir sahne durumu iyi özetler: CIA yetkilisi, öldürülmüş gazetecinin babasına, Şili’de, Birleşik Devletler’in çıkarlarının ve binlerce yatırımın olduğunu fütursuzca söyler. Victor Jara’nın da davası budur. Yalnızca Şili’nin değil, bütün Latin Amerika’nın bağımsızlığı; yani “arka bahçe”nin!
Victor Jara yaşamının son günlerinde, binlerce solcu gibi ağır işkence altındayken “Şili Stadyumu” adlı son şarkısını yazabilmişti:
..
Üçüncü kitabım “Deşifre Etme Yalnızlığımı” KORA Yayınlarında çıktıktan bir hafta sonra Mide Kanseri (taşlı yüzük korsinom) teşhisi ile Dicle Üniversitesi Hastanesi Genel Cerrahi Bölümüne yatışım yapıldı. Ameliyat (29 Şubat 2008) , yoğun bakım, kemoterapi (kimyasal tedavi) ve radyoterapi (ışın tedavisi) … Derken aradan 20 ay gibi bir zaman dilimi geçti. Ameliyattan birkaç gün önce Diyarbakır’daki Eğitim Kitap Evi’ne birkaç kitap bırakmıştım. Sağlığıma tam kavuşmuş olmasam da, kendimi biraz iyi hissediyor olmamın verdiği güvenle kitabevindeki genç arkadaşlarla durum değerlendirmesi yapmak, yeni çıkan kitaplara göz atmak ve ameliyat öncesi oraya bırakmış olduğum kitaplarımın da son durumlarını öğrenmek amacıyla Galerya’daki Eğitim Kitabevi’ne (Şimdi Kültür Kitap Evi) uğradım. Azat’la kısa bir söyleşinin ardından tam çıkıyordum ki Azat:
”Hocam, KORA’dan yeni bir roman çıktı. Yazarı sizi tanımıştı, bakmak istemez misiniz? ” dedi.
İstemez miyim hiç? Hem yeni olacak, hem de roman olacak ve ben merak etmeyeceğim, olacak şey mi? Azat uzanıp kitabı raftan almaya yeltenince ilk olarak yazarın adı gözüme ilişti. Hatun Ateş Kurt… İsim bana tanıdık gelmişti. Hatta “tanıdık” sözcüğü çok kısır kalırdı ismin içimde uyandırdığı duygular karşısında. Hatun Ateş tamam da… “Kurt” fazlaydı. “Eşinin soyadı olmalı” diye düşündüm, yanılmamışım. Kendisiyle Berfin Bahar Dergisi’nin ve aynı zamanda Berfin ve Kora Yayınları’nın sahibi dostum sevgili İsmet ARSLAN aracılığıyla yaptığım telefon görüşmesinde sevgili Hatun bu düşüncemi doğruladı, Kurt, eşinin soyadı. Kitabın arka sayfasına göz atarken birden Türkiye’deki demokratik yaşam biçiminin sosyal ve kültürel değerlerinin temel taşı sayılan 78 kuşağı gençliğinin tarihe mal olmuş o sıcak günleri geldi aklıma.
Aradan bu kadar uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen, o dönem yaşananlar daha dün gibi aklımdalar. Üzerinde hep o dönem gençliğinin gözdesi sayılan kot pantolon ve pantolon üzerine özenle sarkıtılmış mavi zemin üzerine nakışlanmış siyah puanlı bir gömlek, altta da spor ayakkabı… Evet, Hatun Ateş 78 kuşağının insanlığa mal olmuş tüm değerlerini üzerinde barından kişiliği oturmuş çelik karakterli, dik ve sağlam duruşlu bir arkadaşımızdı.
Kendisini görmeyeli yaklaşık otuz yıl olmuştu. Ama şimdi onun yerine elimde “Bir Yerlerde Bir Şeyler Eksikti” adlı romanı duruyordu. Evet, bir yerlerde bir şeyler eksikti sevgili Hatun. Şüphesiz ki o eksiklik bizden kaynaklanan bir eksiklik değildi. Birileri hep “Bir Yerlerde Bir Şeyler Eksik” kalsın diye ve kişisel çıkar, siyasal ego tatmini uğruna ensemizde boza pişirmeye devam ediyordu ve bilerek bir yerlerde bir şeyleri eksik bırakmışlardı
“Bir Yerlerde Bir Şeyler Eksikti” bir anı roman… Sevgili Hatun Ateş kendi anılarının bir kısmını hayatın o acılı ve dar süzgecinden geçirerek biz okuyucularına ulaştırmaya çalışmış. Mükemmel bir anlatım, ilk okuyuşta yüreğe işleyen bir sözcük akımı… Öyle uğultu falan değil; sözcükler, insanı sevda bahçesinde gül koklamaya çağıran şiirsel bir ninni gibi, yürek kumaşına işlenen bir oya gibi, bir nakış gibi sarı sayfalara özenle işlenmiş. Mardin’i kısacık bir tümceyle o kadar güzel görselleştirmiş ki… Ancak o kadar olur. “Rengârenk ışıklar, Mardin’i dağın boynuna asılmış bir kolye gibi gösteriyordu.” Tümcesi anlatımın şiirselliğini gözler önüne sermeye yetiyor sanırım.
“Bir Yerlerde Bir Şeyler Eksikti” Romanı’nı okurken, yazarını yakından tanıdığımdan mı kaynaklanıyordu bilmem; ama çocukluğum, gençliğim, eylemlerim, üzüntülerim, sevinçlerim, coşkularım, hatta o dönem “yasak” olmasına rağmen yüreğimde sıradağlar gibi büyüttüğüm gizli sevdam… Bir bir gözlerimde canlandılar. Bana tüm bu güzellikleri yeniden yaşattığın için teşekkürler sevgili Hatun Ateş Kurt.
..
postu delmeden yüzeri
giydirir bazen yüz eri
kürk sebeb buz gibi suda
O'dur en iyi yüzeri
üzeri basarsa karlar
kayıp kol kırar sakarlar
..
Gece olduğu zaman gök yüzüne bakarak,
Samanyolundaki yıldızları sayıyorum.
Heyecan ile gözlerime dürbün takarak,
Samanyolundaki yıldızları sayıyorum.
Sayı sayarak zamana diyet ödüyorum,
Vakit geçsin diye hilale göz ediyorum.
..
Temiz havada gezer,
Yazın denizde yüzer,
Doğada huzur sezer
Sağlığını sevenler.
Erkence yatar,kalkar,
Her sabah spor yapar,
..
Ta Karadenizden fırtına koptu,
Sonuçta adı maç yuvarlak toptu,
Bak yine bu sene kupayı kaptı,
Başka var mı sen kralsın Trabzon.
Ne güzel yakışmış mavi bordolar,
Yıllarca sabretti hayal kurdular,
..
Gıdayı bol bulduk diye yutmayın,
Şekerli kişiye tatlı tutmayın,
Dengeli beslenin hiç unutmayın,
Şişmanlık pişmanlık yaratabilir.
Nefsine hakim ol kapılma hırsa,
Çevreni gözetle fakirler varsa,
..
Evet sözdür, yasadigi hayatin birikimlerinden eleyip süzüp gözlemledigikleriyle kisisel varligini katan ve katki sunan büyümüs gelismisligin, bütün anlam icerik öznel nesnel deger ve kavramlariyla özbenligini karakterlesmeye dair edep yahut edebiyat önce söz, sonra INSANDIR…
Sözle baslar sözle biter sevgi saygi hak hukuk bilinc bellek yol yöntem yordam egitim inanc fikir düsünce ahlak irade aliskanlik cesaret söylem eylem kültür güven paylasim emek üretim yurt yuva huzur saglik yahut tersi, kin nefret garez yagma sömürü yalan talan sahtekarlik riyakarlik fitne fuhus furya hirs ihtiras tarumar tehdit saldiri kusatma isgal nefret soygun sefalet yozlasma eziyet tecavüz haksizlik hukuksuzluk bencillik gaddarlik maraz ve yikim INSAN degerliligi veya INSANLIK DISI MAHLUKLUK..
Bu yüzden sanatin bütün dallari ve siyaset edebiyat egitim bilim ekonomi teknoloji felsefe inanc ulasim iletisim dünyasi topraginda agaclarin arabalarin yollarin evlerin binalarin daglarin denizlerin derelerin tepelerin ortakca durdugu hayat zenginliginin sorumlulugunu en az kendi varligi degeriyle yüklnip tasirken, ayni zamanda sokaginin mahlesinin ilinin bölgesinin toplumunun aklinin fikrinin ahlakinin adaletinin iradesinin gözünün gönlünün davranisinin düsüncesinin tariminin topraginin kültürünün özünün itibarinin hakkinin hukukunun huzurunun dirliginin tarihinin dilinin dününün yarininin insanliginin ve dünyasinin da ayni degerde sahiplenip sorumlulugunu tasimalidir.
Yoksa nasil olsa önüne ne gelirse caresizliginin kulluk köleligine depesinden asagi dikip hic tereddütsüz midesine indiriyor yaklasimindan haram hrsiz soygun vurgun sömürü yagma yikim kazancina ortak haydut ve kahpeligin ASKi MEMNU`sunu bütün toplumsal cöküslere dondurup buzullastiran keyfibuyruklugun hic degismeyen kahir ve küfür malzemesi olarak yapistigi yerde defin receteligine yazilir bozulur sohbetsiz toplumsuz suskunlugu bagirip cagiran edep edebiyat ve söz…
Kisik kurak köhne ve körükörüne siddeti nefreti ayrismayi bozulmayi AV NIYETIYLE güttügü toplumsuzluga köpürüp kusa kusa, bütün bulasmis kalemlerin en ön safta ekranda veya sayfada servislesmis dekorculuk yaptigini alismis afyonlasmis damar tikanikligindan yazan cizen yapan imar veya imal edenler, olusturduklari mükemmel sekilciligin kendinden öncesini devralip kendinden sonrasini kendine kapatip kusatan zangur zungur zirvaciliktan beyin ve beden cerahatciligi yaparlar.
Bu yüzden cok tüketilenler arasinda olmaya bütün maharetini ve mahramiyetini teslim ederek kendine kutsanmis TANRICILIK ayari cekenlerin ön kapak ünlüleriyle sinema sanat moda müzik siyaset ekonomi resim mimari ilim bilim borsa egitim spor saglik tarikat gida türlü INSAN SEKTÖRCÜÜGÜ, hayatina uyusturarak müdahale ettikleri toplumun hangi harabeye yerlesip icinden cikamayacagi yenilmislik yitiklik kopukluk caresizlik talan tecavüz sömürü soygun yikim yozlastirmalara ugramisligini hic mi hic umursayip gaileye almaksizin, yani soyup sömürüp ezip bozduguyla birakan karli kszancin disinda hicbir sonraki insanlik ölümünün zerrece derdi cabasinda olmayan sorumsuzlugun daniskasini yaparken,ayati birbirinden bölüp parcalayip ayirip koparip kaliplara sokarak iliskisi iletisimi olmamanin sekilciligini suretlenip, Ask, Sevgi, Adalet, Yurt, Özlem, Baris, Demokrasi gibi karsiligi hic kendilerinde bulunmayan anlam deger ve kavramlari hic kimselere birakmaksizin örseleyip kurcalayip yipranmis yozunmus harabeligin calismaz islemez haline koyarlar.
Sonra da gida teknisyenleri bir taraftan sifa doktorcuklari diger taraftan tarikat din tezgahtarcilari her taraftan cinsel güc artirimcilari yandan kenardan ot cöp fal …kim kimi niye hangi dere kenarinda hangi bicakla nasil ve kimse görmeden everme bosama sabah aksamci salon kesmekescileri kiyidan köseden evet hayir tekkarar acik oturtma orturumculari en derin karanliktan fenerden trafodan….`siz sakin ha yerinizden kimildamayin, gömülün yayilin devrilin ayilin bayilin biz sizin hayatinizi sizin icin yasar size diledigini kiyakta tabut servis ederiz ` saglik ilim fen tip teknoloji edep sanat veya edebiyetciligi yikar yosar her kustugunu tereddütsüz tüketmekten baska caresizlige kalakalmis olan topluma.
..
Ne söylense ve hatta dikkatimiz dahi kesilse
Akıl sır ermiyor, nesil emmniyeti adına ne kadar kepazelikler sergileniyor
İnsanlık adına edep sanki sukuta çekiliyor,şaşkınlık ahvalimi tarumar ediyor
Nereye baksam, acabalarla bir yol bulsam, emin olmak hazzıyla solusam yetiyor
..