Songül Uçar Şiirleri - Şair Songül Uçar

Songül Uçar

Ufka baktı coşkuyla küçük çekirge!
Berbat kokulu bir sazlıkta,
Bunaltıcı bir öğle vaktinde.
...ve seslendi,
Kendisinin dışındaki tek dinleyicisine:
Tüm bu sazlık benim için var!

Devamını Oku
Songül Uçar

İlkin bir melektik,
Yasak meyveyi yedik (!)
Kirlendik...
Bizi de meyveyi de,
Yaratan aynı el oysa...
Neden niçin diyemedik! ! !

Devamını Oku
Songül Uçar

Bir deli yürek,
Çarpar içimde.
Ahh! bir deli yar varya,
... tamda içinde!
Ben deli,
Yar deli..!

Devamını Oku
Songül Uçar

Buğulu pencerenin ardında,
Karlı bir akşam üstü...
İçerde taze dem kokusu,
... ve sessizlikte çaydanlıktan boşluğa yayılan,
Biraz sıcak,
Biraz derin,

Devamını Oku
Songül Uçar

Ne o?
Yüreğine taktığın kanatlar...
Tutmasan!
Sanki bin ömür uçacaklar...

Devamını Oku
Songül Uçar

Ah gönül ah! Güneş benim için mi doğar dersin?
Ayyayy ayy! Görmez misin?
Güneş olduğu yerde durur,
Etrafında dönen sensin...

Devamını Oku
Songül Uçar

Bazen yıldızlara bakıp,
Ne kadarda uzak dersin.
Bazen aynı yıldızlara
..sanki uzansan dokunacaksın!
Oysa yildızlar,
Ne ulaşılamayacak kadar uzak,

Devamını Oku
Songül Uçar

Bir BEN vardı bende,
Bana BEN kadar yakın.
Bir SEN var şimdi bende,
Bana bendeki BENden de yakın...

Devamını Oku
Songül Uçar

Bir rüzgâr eser uzak diyarlardan…
Sessiz bir şarkının,
Ilık nefesi çarpar solgun bir yanağa.
…ve bir yaz gecesi meltemiyle,
Titrer sevdalı gönülde,
Ürkek bir mumun alevi…

Devamını Oku
Songül Uçar

) Virgülsüz metinler gibi hayatlarımız, dur duraksız, soluksuz, bir çırpıda tükettiğimiz... Ne kadar uzun olursa olsun ve ne kadar yoğun ya da kıymetli şeyler yaşanırsa yaşansın, hiçbir şey anlamadan geçirdiğimiz yıllar, hiçbir şey anlatamayan kelime yığınlarına dönüşmüştür, fark etmeyiz. Kafiyesiz, uyaksız, hecesiz, vezinsiz şiirler olur kimimizin hayatı… Ölçüsüz ve hoyratça alt alta sıralanmış dizeler vardır -ki her mısra rüzgâra kapılmış yelkenliler gibi savrulup yitmiştir sanki açık denizlerde, ne bir rota ne de dümen vardır kaptanın elinde… Doğduğumuz an kulağımıza fısıldanmaya başlanmış türküleri kâh mırıldanıp kâh haykırarak yol alırız açık denizlerde, kalabalık yalnızlığımızla… istesek de istemesek de, sevsek de sevmesek de, yansak da donsak da, farkında olsak da olmasak da..!

Bir şeyler olur bazen ve yarım nefeslik, bilemedin bir nefeslik bir mola vermek zorunda kalırız, elimizde olmadan ya da olarak, ne fark eder ki? Önemli olan nefes almak! Öyle değil mi? :) Şansı olanlarımız işte bu kısacık an-lar da fark ederler an(lam) sızlığın akıntısında an-lam aramakta olduğunu… Derin bir sessizliğin içinde duydum sandığı seslerin, gördüm dediği kalabalıkların bir hayal olduğunu ve “benim” dediği her şeyin avuçlarından nasılda kayıp gittiğini... Şöyle bir silkinip çeki düzen vermek, hayatında noktalama işaretlerine de yer vermek ve anlamlı cümleler oluşturmak için derin derin nefesler alır, ama sonra yeni bir farkındalık fakat eski alışkanlıklarla, aynı nesirleri yazmaya devam eder çoğunlukla… En içler acısı farkındalıklar ise genelde, hikâyenin bittiğini gösteren o son noktayı koymak üzereyken gerçekleşir, ana fikri olmayan hayatlarımızda...ve uykuda geçen bir ömür için üç nokta bırakırız arkamızda...Üç nokta! “dün”, “bu gün” ve “yarınların” anısına…

Bir dönüş yapsak şimdi tamda bu noktada, örneğin şöyle cümlelerle alsak virajı: “Nedir hayat? ”,” Anlamı nedir? ”...soru işareti giriverir hikâyemize ve o üç noktanın birini takar kuyruğuna, böylece “dün” kalır oracıkta. Sonra kalan iki noktayı üst üste koyup kurduğumuz cümlelerle anlam katarız “bu gün” ve “ yarın’lara”. Gökkuşağının renklerine, gecenin karanlığı ve gündüzün aydınlığını da katarak boyamaya başlarız zamanı… “Bu gün” parmaklarımızın ucunda duran alttaki, “yarın” sa gözümüzün ucunda olan üstteki nokta. Diğer tüm renkler bu ikisinin arasında..!

Devamını Oku