Yalnızım bi köy evi,dışarısı zemheri ve kar! Ne tel var ne telefon ,sesini duymak var ya o an ......anlatılmaz.sıkıldım ve duygulara yenildim uzaktayım ansızın gelmek boynuna aldığım kolyeyi takmak..bi köy evi ışıksız idarasız .Varsa yalanım gözüm kör olsun,gelemedim gülüm.saat 23;10 dışarısı kar beyaz aydınlık ve içeri könhemiş kahırlı karanlık.kardan adam yaptım ve seni benzettim sana .bildiğin sensin zifiri siyah sac taktim masa örtüsünü keserek.havuçtan burun ,elmadan yanak,kömürden göz...... ve kol gerçek kadeh tutmuş el, içi kırmızı şarap dolu,boynuna aldığım kolyeyi taktım.sen mutlu olmuştun.ben sevgi dolmuştum .ve kadeh tokuşturarak kutlamıştık dogum gününü.Nice yıllara gülüm nice yıllara..............SİVAS
..
Aç bir Afrikalı çocuğun
ince ve siyah teni,
Güneşten pişmiş o narin
kemikleri,
Arkasında ölmesini bekleyen
bir akbaba,
Bedeni toprağa
..
Hoş kal yüreğimin siyah yaması…
Hoş kal yüreğimin siyah noktası…
Seni tanıdıktan sonra, tüm aklımdaki her şeyi, her kesleri sen varlığından öteye savurdum.
Tüm geçmişimi tek yalnızlığıma gömerken, sen kalabalıklığın her şeyiyle doldurdu ruhumu, yalnızlıkların boşluğunda yaşarken, sen kalabalıklığı, ruh doluluğuma ulaşınca, hayatımın var oluşuna seni sebep koşarken, geçmiş ömrümün tüm çalılıklarını yakarken, senli bir bahara koşmak istemiştim…
Bu bir utku değildi, bu bir zafer değildi, bu bir kazanmışlık değildi, var oluşumun sebebi de değildi ama var olmaya devamımı sağlıyordu, aşk üstü, sevgi üstü bir bağdı sen varlığın, hiçbir yeri çizilmemiş bir kiristal küreydi avucumda hırpalamadan tutmak istediğim sen varlığı…
..
Bilirmisiniz seslerin icinde sessiz kalmanin acisini
Bogazinizda dügümlendimi kelimeler
Kalabalik yalnizlikta kaybolmanin karanligini
Siyah bir gecede ararsiniz beyaz bir isik
Ama beyhude....
ne bir isik nede bir ses verecek dost bulamazsiniz
Ve.... kaybolup siyah gecede yapayalniz kendinize aciyarak...
..
Bana sen onu hala seviyorsun diyorlar. Yalan hakim bey yalan. Bana sen onu gittiği günden beri bekledin diyorlar, onu düşünmediğin bir gün, bir saat, bir dakika hatta saniyen bile olmadı diyorlar. İftira hakim bey. Ne olmuş yani 1828 gün içinde başka bir sevgili bulmamışsam, bunda ne kötülük var. Hem ben başka birini bulmak istedim, ne var ki onlar beni beğenmedi. Eğer onu unutmasaydım; onu beklediğim süre 1825 gün mü 1824 günmü,43.800 saat mi 43.776 saat mi,2.628.000 dakika mı 2.626.560 dakika mı veya157680000 saniye mi 157593600 saniye mi diye tereddüt etmezdim. Öyle değil mi hakimim.
Şiirlerimin hemen hemen hepsinde onun adı geçiyormuş. Şunların yaptıklarına bak, sanki dünyada ondan başka bir Hülya yok mu. Hülya değil de Ayşe Fatma da olabilirdi haksız mıyım hakimim. hem Hülya ismi kafiyeler için uygun bir isim, bu yüzden de olabilir ama inanınki o yüzden değil.
Bir de sen uzun ve siyah saçlardan, siyah gözlerden, selvi boylardan, anlayacağınız bana Hülya'yı tarif edip onun gibilerden hoşlanırsın diyorlar. Bak bu doğru, yukarda Allah var yalan diyemem. Bu tarifteki kişilerden haşlanırım. Hülya'nın saçları o kadar uzun değil ki, benim sevdiğim saç uzunluğundan Hülyanın saçları tam tamına iki santim daha kısa, hem Hülya'nın gözleri simsiyah değil, onun gözleri biraz daha açık siyaha kaçıyor. En önemlisi de boyu, boyu 1.70 hiç değil sadece 1.69. daha onun neresini seveyim hakim bey.
Hakim bey, kendime göre savunmamı yaptım, karar sizin kalemde sizde. İster kırarsınız ister bana hediye edersiniz, isterseniz beni bir ömür boyu zindanlara da ata bilirsiniz. Ne olur, ama ne olur beniyine onu beklemeye mahkum etmeyin hakim bey.
Ben onu hiç sevmedim...
..
Sensizliğin hain kışını yaşıyorum sıcak yaz günlerinde. Kutup rüzgârları esiyor durmaksızın. Donuyorum.
Tutunacak dal arıyor serçe ruhum. Kanat çırpıyor umutsuzca gökyüzüne. Anılarının özlem kırıntılarıyla beslenmek istiyor. Yaşarken ölmek, varken yok olmak, yeşilken sararıp solmak istemiyor.
Sevginin sıcak iklimini özlüyor, sıla hasreti çeken bir sürgün gibi. Hayallerinin kucaklayıcı rahatlığına kavuşmak, anılarıyla baş başa olmak… Heyhat! Bunların gerçekleşemeyeceğini bilmenin acısını; idamını bekleyen bir mahkûmun umutsuzluğunu iliklerinde hissediyor ve daha çok donuyor. Dondurucu beyazlığa müebbet hapsolmanın siyah hüznünü yaşıyor kederle.
Mutsuzluğun kışında aşkın imkânsızlığını duyumsuyor. Aşk ateşinde donmanın acı veren tezadında, siyah beyaz öyküler kurguluyor. Bitmemiş romanlarının kahramanlarının çığlıklarını işitiyor defalarca. Bu azaptan kurtulmanın ölüme eş olduğunun farkına varıyor içi burkularak. Azrail’le dans etmenin ürpertisi kanatıyor yüreğini, donduruyor zamanı. Ne geçmişe gidip hatıralarıyla hasret gidermenin yalancı mutluğunu tadabiliyor ne de geleceğe gidip Anka kuşunun kanadında umut avına çıkabiliyor.
..
Gücün üstünde kırlangıçlar kümelenmiş ise ardında siyah karga vururken başlangıca
beyazlaşıyordu çizgimiz satranç oynadığı yerde siyahın
bu bir av ötesi yok rüzgarda nefessiz kalmanın,
siyahın yanıbaşındayken açlığın derinliğinin ki zaten,
tepeden aşağı yuvarladığın taşların estetiği adaletti
ve bir de evlerimize olsaydı misafir siyah kargalar etlerimizi parçalar mıydı ki
geriye çekiliyor içimizi susuzluğuyla doldururken
..
Kar örtüyor gecelerimi Kar ışık ışık yalaza korsuz alev gibi.. .. ne yüz mumluk ampul nede alev alev yüreğim aydınlatmıyorsa yalnızlıgımı Bırak lapa lapa.. tüm masumiyetiyle yagsın kar bir yorgan gibi üstüme yavaş yavaş uyku derin ve... ve tasasız. Gözlerimi kapadım dünyaya... umurumda değil Şavaş şiddet İşkence ölüm siyah rengini bu gece beyazla değiştiriyor...
..
baktığım siyah-beyaz resimler de sen varsın...
senden sonrakiler renkli ve negatif...
..
Bir “ Nefes ” Kadar Yakınsın BANA… Bir “ Hasret ” Kadar Uzak… Bir “ Kar ” Kadar Sevgi Dolusun BANA… Bir “ Yağmur ” Kadar huzur Verici… Bir “ Beyaz ” Kadar Güzelliklerle Sırlısın… Bir “ Siyah ” Kadar Koruyucu… Bir “ Ateş ” Kadar Sıcaksın BANA… Bir “ Su ” Kadar Yürek Soğutucu… Hayatımdaki Tüm Şeylere Dair
Her Şeysin Her Şeyim! ! ! Vazgeçemediğim Vazgeçemeyeceğim Vazgeçilmez”im...
..
Kimsin sen?
Sonsuz bir hüznün alacakaranlığında
içimde büyüyorsun
O kadar hazin ki sensizliğe dokunmak
İç çekip gidip oyalanmak
Yürümek ıslak gölgelerinde ağaçların
..
Sana bu mektubu gecenin sessiz ve sensiz koynunda yazıyorum. Tüm kainat sus pus otururken kendi köşesinde, ben yüreğimin bir köşesinden akıtıyorum kanımı dışa... Sessizliğin bile gıpta edeceği kadar sessizce vede sensizce yazıyorum... Ellerimi koyuyorum sağ göğsüm üzre, sağ duyuya ait ne varsa döküyorum, belki sessiz ve sensiz haykırışların hayrını görürüm diye...
Bir köşeye atılmış kullanışsız bir eşya gibi; yada bütün kapılar üzerine kilitlenmiş cezalı bir çocuk gibi; sahipsiz, kaybolmuş, kimsenin beş duyusuyla algılamadığı bekleyişlere gark olurken hislerim, en safi duygulardan isyan damlayan bir yağmur gibi çiseliyorum sokaklara, yollara vede çok sevdiğin, fazlada eskimemiş kordona... Etrafımda çatlamış dudaklarıyla teselli veren meşrepsiz suratlara gülüyor gülüyor inadına gülüyorum... Dipsiz kuyu gibi, karanlığın sonsuzluğu yada evrendeki bitmeyen nizamın tekdüzeliğine benzeyen hayatlar sürüyorum dolu dizgin atlarla. İçime ne atarsam atayım kaybediyorum en kuytularımda... Ne kadar kararırsa kararsın sonsuza giden sevişlerim; siyah-ı siyah dahada siyah oluyorum... Gözlerinin karasına boğuluyorum. Güneşi doğuruyor, ayları batırıyorum, bazende yıldızlar kaydırıyorum yüreğimden, sana doğru...
..
siyah beyaz bir gündü,
Sen Nehri,sanki ağlıyordu fazlasıyla derindi,
gözlerimi alamıyordum,
elimde ki,az buruşmuş mektuptan
evet bu bir veda mektubuydu.
O gitmek istemişti,
Kimliksiz kadın olmayı seçmişti!
..
Dudaklarındaki kırmızı oyalıyor aklımı,
Clark Gable gibi mi öpsem diyorum,
Cüneyt Arkın gibi mi.
Ürpererek bakıyorum sonra, utanarak
bir şiir okuyorum sana
şiir... beyaz bir şey, pudra şekeri gibi
..
Karda şehit taşıdık,
Hainleri kaşıdık,
Bizler siyah bereli,
Türke ümit taşıdık.
Kuşandık ge üçleri,
Sizi hain piçleri,
..
Siyah gözlere meftunum
Aşık oldum ve tutkunum
Halimi sormayın dostlar
Ben o yüzden unutkunum
Bazen şaşkın geziyorum
Elde değil seviyorum
..
Siyah beyaz bir karede kalmışız
Elele ve gencecik.
Yüzünde o tebessüm
Masum,incecik….
Oysa
Birlikte büyüyecektik…
..
off offf bir unutabilsem gözlerini... her baktığım resim her baktığım kadın her duyduğum koku senin ten kokun... bir unutabilsem silerdim seni yüreğimden.... başka aşkları koyardım titreyen sesim seni anıyor her şarkıda biraz seni hatırlatıyor her içtiğm birada senin tadın var nasıl unut dersin unutamıyorum işte bırakamıyorum seni.... ama büyüdüm büyüdüm bir daha aşık olmayacağım yüreğimi asla sızlatamayacak bir kadın.... tenime siyah saçların değmeyecek... seni gömdüm yüreğimin son noktasına o kadar çok toprak attımki üzerine bir daha çıkamayacaksın olduğun yerden birde unutabilsem kömür karası gözlerini... nefret ederdim senden....
..
Siyah gözlerin
O güler yüzlü yüzün
Bir mehtap gibi
Saçların kıvır kıvır
Kaşların siyah
Kalbinin güzelliği bütün
..
Kıbleye çevrili siyah taş yapı
Ahaliye açık desenli kapı
Mabedin duvarında tarihi sözler.
Avlusunda taşa kazınmış izler
Yankılanır kubbede hoş ve lahuti sesler
Duyulur mahfilden Hu diyen sesler
..