Dalıp en dönülmez sürgüne götürüyor
bu acayip düşünceler, madem aşkın kendi bağrından çıkmış hüzün,
o zaman aşk neden aşk ?
yokluğu zulüm ise, o zaman neden tek gerçek, sırrıyla gizli hakikat ?
sensiz sus pus bu dünya, puslu bu gökyüzü…
Sen suskun bir şehrin
en tenha merkeziydin.
içimden bihaber, güya entel bir elittin
sessizlik sözüm ona asaletiydi içimin…
oysa sessiz içim ne diyordu biliyor musun ?
içim ne diyordu tam orda
Sen mayıs rüzgârına kapılmış
öylece kendinden emin adımlarla gidiyorsun
dalgalarla yükselen mavi deniz
mülteci hüznüyle vuruyor kıyılara
bindiğin son vapur mudur
esrik bakışlarını
Kalbet ey sevgili yüreğim!
Anla, dalıp götüren en yalnız düşüncelerin
Sanki anavatanıdır beynim.
En uzak sürgünlerin,
Sanki en ağır hükümlüsüdür kalbim…
kalbet!
Sus
diyeceklerimi kimse duymasın
böyle bir korona gecesinde
itiraf ediyorum
ben her gördüğümde seni yeniden
yeniden seviyorum
Gece gölgesi kaplıyor gökyüzünü
güneşin doğduğu ülke neresi leyla
her ayrılık biraz yenidir
ve yine eksik kaldı bir yanım
başlamadan biten bahar mı var
üstelik suskun derelerden
Yaz sıcağına
akşam üstü karartısına
ve gereksiz bir yalanın sancısına
dolanıp durduğum bomboş sokaklarda
tek dostum mide krampları
ve onun reformist arkadaşı ülser
ÖZLEDİĞİM ZERA, UMUT NEYDİ ?
Boşlukta asılı kalan neyin umuduydu Zera ?
fizik boşluğu reddettiğinden beri
özlem neydi ?
ve o hiçlik,
Bu gördüğüm kaçıncı boyutlu dünyadır
ey yüreğimin firarisi
bütün aşklarımın nirvanası
sen benim süveydamsın
gözlerinin tutsağı
Sonra anladım ki;
yüzün de ki beyaz gül nakışlarından
venüs’ün şarap bakışlarından
öptüğüm yumuşak yanaklarından
dağdan, taştan, yağmur’dan
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!