düğümledikçe çözülüyordü saatler,
geceye intihar sisi çökmüş
beylik imgemi çekip şakağıma dayadım
rus ruleti oynuyorum kelimelerle,
ayrılık; boş geçmiş
sıra bende,
tetiği düşüremiyorum; parmaklarım sessizlik
..
Gerçek olmayan bir hayatın, tüm gerçeği yalan değil miydi?
Hangi gerçek, varlığını bir yalana borçlu değildi?
Varlığı yalan olanın yokluğunu kim yalanlayabilirdi?
Hangi masalın kahramanı değiştirebilirdi, o masalın masal olduğu gerçeğini?
Pinokyo'yu yazan Carlo Collodi'nin burnu uzadı mı Pinokyo'yu yaratırken?
Yoksa Carlo Collodi'nin yalanına inananların gerçeği miydi, burnumuzdan gelen?
Ya da Pinokyo'yu yapan Gebetto ustanın uzayan burnunun adı mıydı, Pinokyo?
..
Sevgilim..
Uçsuz bucaksız yaşıyorum her şeyi.
Sonunu görmek istiyorum başladıklarımın.
Uçsuz bucaksız gece, uçsuz bucaksız gün.
Gecenin sonu gelmeden yatmıyorum, günün gece oluşunu görmesem rahatlayamıyorum..
Sen varken filmlerin bile sonunu merak etmezdim, senliydi her film ve her filmin sonu gözlerinde biterdi..
..
Bugün yine sensizlik çökmüştü
Yaşayan güne
Hüzünlü gülüşünden yoksun geçti
Öğlen saatleri
Vakit akşama koşarken
Bir rüzgar bekledim kokunu taşıyan
Dışarıda gürültü var
..
Bu çaresizlik, bu sessizlik...
Çıldırtacak beni....
İllede sensizlik...
Ellerim boş geldim kusura bakma,
Oysa kır çiçekleri toplayacaktım sana,
Ama ben;
Kapalı kapılar ardında kalan,
..
susalım
bağrı yanık
düşünelim neydi
bir ırmağın
boz bulanık karışması
suyun suda arınması
bunca gürültü arasında
..
Bu akşamda ardına kadar açık kapım
Sessiz, sedasız bir rüzgâr gibi gel sen
Baykuş ve ben ordayız, sessizce bekliyoruz
Sadece yürüyor ay ve gece
Dağların üstüne, üstüne
Bir sessizlik içinde,
Duyuyorum atışlarını kalbimin
..
Sessizlik susuverir…
Dalgalar sahile vurunca, duygular dökülür kumlara,
Bir şarkı mırıldar yürek nefesi, akar aşkın soluğu,
Ve şiir okur ruh bedene, esen rüzgâr bir melodi,
Çok uzaktan geçen, o gemide canlanır özlemler…
..
Sensizlik denizinde…
Sessizlik konuşuyor bugün, duydun mu?
Çok dertli yüreğim, ağlamaklı bir hüzün giyinmiş,
Halsiz yüreğimde, duygularım çok karışık,
Gözlerimde yalnızlık, kayan bir gece yıldızı oluyor…
..
Gece
Gece
Gece...
Sessizlik ve karanlık,
Karanlık ve sessizlik...
Sadece gökte bir belli bir belirsiz
yıldızlar görüntüde
Ve yerde bir atan bir susan
yürekler seste
Birbirine bakar
Yürekler ve yıldızlar
Gökteki yıldızlara bakıp
Yüreklerini duyuyorum insanların.
Kendi yüreğimi dinliyorum
Milyar yıldızın bir tanesi gibi.
İnsanlığımı düşünüyorum karanlık gecelerde
Ben kimim neyim bu âlemde
Çünkü geceleri duyabiliyorum yüreğimin sesini
Yıldızları görebildiğim gibi
Yüreğimiz gerçeği söyler
Yıldızlar gibi
Yalın gerçeği...
Yaz 2000
..
Sessizlik dolu gecenin içinde
Bakışlarının derinlerinde yankılanırım
Dağınık gülüşlerde savrulurken
Somurtkan akşamlara kanarım
Adım umut, her umutsuzluğa inat
Düş olur sönerim sensiz karanlıklarla
..
10. Bölüm
Yeni güne uyandığında; boş duvarlarla selamlaştı. Sessizlik hâkimiyetini kurmuş, canı sıkkın bir şekilde yatağından kalkıp salona geçti. Bir gün öncesi yanında uyandığı Elvan gitmişti. Uyurken izleyip mutlu olacağı kimsesi kalmamıştı. Mutfak tezgâhının üzerinde duran çaydanlık bile gözüne kötü görünüyordu. Elvan’ın gidişinin üzerinden 24 saat geçmişti ve bir haber alamamıştı. Birçok kere telefon açtığı halde, telefonun kapalı ve ulaşılamaz durumda olduğu cevabını duydukça daha çok sinirleniyordu.
Oturduğu ev bomboştu ve sade döşenmişti. Dışarıda hava tüm sıcaklığıyla kendini hissettirmeye başlamış, istemeyerek olsa bile, kahvesini hazırlayıp pencerenin yanındaki koltuğuna geçmişti. Eline telefonunu alıp, son arananlardan Elvan’ı tekrar aradı. Telefon çalıyordu ama açan yoktu. İyice meraklanmıştı. Bir sigara yakıp, kahvesini içerken dışarıyı izlemeye koyuldu.
Telefonun sesiyle kendine geldi. Elvan arıyordu.
..
Bütün bir zamanı yükleyip sırtına gitmek istersin bu şehirden.. Ama gidemezsin, tutar seni birileri yüreğinden.. Ağlarsın, bırak çek, git diyemezsin, çünkü tutar seni benliğinden..
Yarım kalmış şiirler, sözler, aşklar gelir aklına haykıramazsın sessizlik boğar seni tutunamazsın… Sessizlik ürpertir seni, kuytu köşelerden kalabalıktan kaçarsın, yüreğin titrer, dizlerinin bağı çözülür, kelimeler düğümlenir boğazında konuşamazsın…
Susarsın ve tutar seni yalnızlık kaçamazsın…
Öylece bakarsın hayata, olup, biten her şeye, ve hesap sorarsın, kendinden kaçarsın…
Cevapsız sorular yüklenir benliğine, yıldızlardan medet umarsın ve yıldızlar da kayar ağlarsın..
Tutunacak bir dal, sığınacak bir liman, sevgisine tutsak olacak bir yürek ararsın bulamazsın…
Kendinden korkarsın, ağlarsın…
..
Sussam Bozulur Sükunet
Konuşsam Sessizlik
Bir de Yok Olsa; Görmüyor Gözlerim
Kör Ediyor Sensizlik
İçine At Sevgini
Büyüsün İçinde
..
Sessizlik öyle bir çığlık attı ki
Kurtlar korktu, ay korktu
Gece öyle bir perde attı ki
Dağlar korktu taşlar korktu
Dünyadan öyle bir gidiş gittin ki
Rüzgar korktu, kuşlar korktu
..
Hey! Atkaracalar nedir bu halin?
Ölü toprağı mı serptiler senin üstüne?
Selam vermez olmuş, dostlar dostuna,
Artık rücû etme zamanındır senin aslına.
Nedir bu sessizlik? Allah aşkına,
Görünce inan ki döndüm şaşkına,
..
veda zamanı geldi
burası son durak
yalnızlığın sevinecek yokluğuma
sessizlik dillenecek
bensizlik boğazında düğümlenecek
bir hesap varsa ödenecek
aşkını verdim sana
..
Unutulmuş hissi veriyordu bana, untulmuş olma duygusu. Daracığımda kısırlaşıyordu kavramlar, belleğim sanki yitik ve bomboş geliyordu herşey. Anlamı yitirdiği yerden, tekrarı tekerür olacak bir başlangıca hiç hazır değildi daha yeni kapanmaya başlayan yürek yaram…
Birazdan başlayakcaktı her şey; herşeyin yitirildiği yerden… Bir boşlukta dolanıyordum sanki ve halen tükenmemiş iki sözcüğe sığdıracaktım her şeyi: Nerdeydin sen? İlk kez dile getirecektim içimde kanayan yarayı. İlk kez bende ifadesini bulacaktı bana rağmen benim diğer yüzümdeki hep kendimdem bile gizlediğim yaram… İnan ki acıyordu içim; öyle bir acıydı ki, bu kavramlara sığmıyordu, sığdıramıyordum…
Birazdan hiç bulmadığım ‘seni’ tekrardan aramaya başlayacaktım, bulmadığım halde yitirme hissine beni gark eden o yerden. Ne o yeri tanımlıyabiliyordum, ne de o yerdeki o seni; yani diğer yüzümün gizemindeki kanayan yaramın acısını…. Birazdan yine başımı alıp kendimi sokaklara verecektim; yüreğimdeki sessizliğe sarılarak… Daracığımdaki küflenmiş iki bozuk kelimeyi o kaba ses tonumla yitik belleğime inat, dile gelecektim: Nerdesin sen?
..
sessizlik olmalıydı bu gecenin rengi,
sensizlik kadar engebeli,
ve üzerine yakılan umut dolu bir
mum alevi,
yalnızlık dudaklarının arasındaki melodi kadar sessiz çaresiz,
sözlerim,
sözlerim parmaklar arasındaki izmarit kadar ıslak,
..