Ne İdim, Ne Oldum
Kutsal topraktan geldim, taş oldum.
Ateşin kucağında eridim, balçık oldum.
Sazda bir tel idim, mızrapla titredim...
Bir bahar gülüşüyken,
Nergiz ve Duman
2 Temmuz 1993 – Madımak’ta yitip giden 33 cana
Yer, duvar, cam — kan
İçinde bir can
Yanı başında ezan, diğer yanda çan
Neydi aşk
Bir ateş miydi,
Kış sabahının buzunu çözen,
Ya da soğuk bir rüzgârın yürekte bıraktığı iz mi?
Mutluluk mu, acı mı,
O Ses Nedir
Sedat Yaşar
Hangi dil bu, hangi sızıdan doğmuş kelimeler?
Çocukluğumun sesine benziyor
Perdesiz gerçek
Kirli aynaların perdesinde,
Cilalı kahkahalar yükselir, içimiz küllenir.
Alkışlar boşlukta yankılanır,
İçimizden geçenler hep perde ardı.
Rüyanın Gerçekliği
Ay usulca sarar gözlerimi,
Sessiz bir yok oluş büyür içimde.
Geçmişi yaşamadım sanki,
An’daymışsın gibi… bu bir kâbus mu?
Saklı Cemre
Yırtık ayakkabılarla kattettiğin dikenli yollar,
Kargaların sesi, kelebekler, toprağın altında uyuyan cemre,
Saydığın yıldızlar, ayın yüzünde beliren kadim bir iz, boş.
Kelimelere sığmayan hayaller, içtiğin sigara,
Sensizliğin Rengi
Gözlerime bir renk akar gülüşünden,
Camda kıvılcım gibi parlayan ışık hüzmeleri.
Yalnızlığın kokusuysa derin —
Bir eski kitabın sayfasında saklı.
Sessiz Avuçlar
Gökyüzünde asılı bir yıldız var, o sen misin?
Başım seraplarla sarılı, yüreğim paramparça.
Kalbimin üstüne inen keskin bir acı — sen misin?
Üzgün bir peri ağlıyor ruhumda;
Siyah duvar
Ellerimde kelepçenin
duvara yansıyan izleri...
Gözlerim —
barut kokusunda yanan bir alev gibi.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!