Karışma etliye sütlüye dediler
Suya sabuna dokunmadan yaşa dediler
Bana dokunmayan yılana paşa dediler
Kimi kime şikâyet edeyim Atam
Rüşvet haram hem de yasak dediler
Bir garip haldeyim anne, bilmem ki nasıl tarif edeyim.
Bazen küçük bir çocuk oluyorum,
Saçlarımı okşuyor ellerin,
Tek tek koklarcasına.
Sofraya birazcık sen koyuyorum,
Gül yüzlüm nazlı gülüm.
Sevincim, neşem, mutluluğum, her şeyim.
Babasının şımarığı, annesinin nazlı gülü.
Canım kızım, sen gül yeter ki.
Gülüşün güneşim olur.
Sarıl bana.
Yar sözünü anaya, değişince
Sözlerin ok olup yürek delince
Bir özür nefsine, ağır gelince
Gönül koymuş sana, anan desinler
Bir gün bu dünyadan göçüp gidince
Çıkmıyorsun ki karşıma helalleşeyim.
Neredeyim nasılım bilmiyorsun.
Her gece soruyorum meyhanelere,
Dolmuyorsun ki kadehime helalleşeyim.
Yıkılmış dökülmüş viran olmuşum.
Şubat'a sözleştik, buluşacaktık.
Ben gölcük, sen Antep’ten gelecektik.
Nerden çıktı Kilis, yolu mu şaştık?
Gurban olam doktor umudu kesme.
Kilis dedikleri, ne uzun yolmuş!
Pınarın başında evim,
Sardılar başıma düğüm.
Gayınoğlu hayın çıktı,
Kâtipler bunu da yazın.
Kararını verdi hâkim,
Yavrularım kaldı yetim.
Ahirette hesaplaşalım anne
Bayramlar, neden hep hüzün kokar anne?
Yoksa.
Yine mi ayrılık düştü payımıza,
Yine mi hasret , yine mi yokluğunla bayramlaşacağım.
Felaket gecesinin ardından, derin bir sessizlik çöktü üstüne.
Ey benim gönül sızım, hasretim, ata yurdum, memleketim, Maraş’ım.
Dağlarındaki kardan daha soğuk, yanan ateşten daha yangın yüreğimiz.
Acılarımızı anlatacak bildiğin bir dil, ya da bir kelime var mı?
Ey gönül sızım, ata yurdum, Maraş’ım.
Allah’ın günah yazmadığı yaşta azat etmiştin.
Vazgeçtin benden, yok saydın, fazla geldim.
Yük saydın beni kendine, evlat diye görmedin!
Hiçbir şeyin değildim, biliyordum.
Misafir olarak bile yer bulamadım babam yüreğinde.
Ben, çocukluktan kalma yetimliğime ağlarken,
seni hasret ve özlemle bekliyorum asker oğlum