“Elveda” deyişin
Ve namludan fırlayan serseri bir kurşun gibi gidişin
Ve usta bir işçilikle gözlerime işlediğin o muhteşem gülüşün
Ve yokluğun… yokluğunun ağırlığı
Ve daha bir sürü…
Ve daha bir sürü ağırlığı; yaşadığımız anıların…
“aşk güzel, güzel olmasına güzel de
iş-güç olmayınca bizim buralarda aşk, yürünmesi çok zor bi yolculuk abi…”
Bol su… Bol Ekmek
Biraz zeytin… Biraz peynir… Domates… Salatalık
Birde simit… Simit de zamlanmış yine… Hay! sizin zammınızı…
İşçinin günlüğü (3)
Güneşin denize kavuştuğu
Ve şavkını unuttuğu bir akşamüstü
Sevdalı bir işçi yorgunluğuyla
Sırtüstü uzanarak kumsala
İşçinin günlüğü (3)
Güneşin denize kavuştuğu
Ve şavkını unuttuğu kızılca bir akşamüstü
Sevdalı bir işçi yorgunluğuyla
Sırtüstü uzanarak kumsala
Eskiden… çok eskiden
-Eskiyen çocukluğumuzda yani-
Bizim mahallede evler hep göz hizasında
Sözler kırıp dökmemeye meyilli
Davranışlar biraz lümpence ve fakat aşk kadar şık
Komşuluklar -bir fincan kahve kadar- kırk yıl hatırlı
Eskiden… Çok eskiden
-Eskiyen çocukluğumuzda yani-
Evler göz hizasında
Evler birbirine yakın… Birbirine yaslanıp duran
Evler düşlerimiz… Gülüşlerimiz… Evler biriken hatıralar mekânı
Sözler kırmamaya dökmemeye
Çocuktum…
Bir nefeste içime çeker gibi güneşi
Sana uzadım;
Dizlerine… Eteklerine
Tutunmak için parmak uçlarına sonra…
Horona durur gibi
Çocuktum
-ve bir nefeste… Güneşi içime çeker gibi-
Sana uzadım
Dizlerine… Eteklerine
Tutunmak için parmak uçlarına sonra
-Bir düğünde; bir horon, bir zılgıt, bir halay çeker gibi-
Yoksul bir sevinç ve tatlı bir telaş içinde
Güle oynaya…
Bağrışa çağrışa…
Tozu dumana kata kata
Peşinde koşup durdukları
Yamuk yumuk -ve havası her daim inik- plastik toplar
Git git bitmeyen gelincik tarlasısın;
Rengine, dalına, yaprağına içimin ısındığı…
Seviyor-seviyorum/ seviyor-seviyorum/ seviyor-seviyorum…
Yol yol bitmeyen bir papatya yaprağısın…
Bir gülsün;
Her buluşmada sevgiliye sunulan;
çok iyi