SANAT ŞİİRLERİ

SANAT ŞİİRLERİ

Yusuf Ziyaeddin Sivaslıoğlu

Getirmiş evinin yemek artıklarını
Döküyor parkın sanat köşesine
Uygun olduğunu zannediyor
Hayvanları koruma düşüncesine

Poşetler dolusu artık saçılıyor etrafa
Yaptığını doğru biliyor aldırmıyor halka
..

Devamını Oku
Müzeyyen Keskin

Ünlü Karikatürist Özdabak, ödülünü Yeni Asya Tesislerinde alacak..

Giresun, Şebinkarahisar, Köprübaşı'nda; Hikmet Okuyar imzasıyla özenle hazırlanan, Tanıtım Turizm Kültür Sanat Eseri; Şebinkarahisar Sevdası, Karadeniz Sevdası, Türkiye Sevdası proje çalışmalarına kapak resimleriyle olsun karikatürlerriyle olsun saygın yaygın ve etkin katkılar sağlayan Şebinkarahisarlı Ünlü Karikatürist Halil İbrahim Özdakak'a verilmesi kararlaştırılan ve duyurusu da 19 Mayıs 2013 tarihinde Şebinkale Şiir Şenlikleri kapsamında medya ile paylaşılan; 2013, '' Hikmet Okuyar Şiire Hizmet Ödülü '' İstanbul'da Yeni Asya Tesislerinde verilecek.

Haber İletişim: Müzeyyen KESKİN
Amasyaşat Başkanı
..

Devamını Oku
Aynur Uluç

On dört şubatta sevgililer günü nedeniyle pek çok etkinlik yapıldı, farklı yerlerde. İstanbul’da bir belediye de şiirle kutlamak istemişti bu günü. “Aşk denilince akla şiir gelir” diyerek.

Kalkıp gitmek istedim, “ama önce bir programı soralım, bakalım” deyip telefon ettim. Dedim ki “arabesk içerikli bir program değil, değil mi? ” Dediler “ yoooook, çok güzel, bayılacaksınız” Edebiyat çevrelerinde sıklıkla gündeme gelen bir konu vardır: “Şiir halktan, halk şiirden koptu”. “Peki bu çevreler dışındaki şiir etkinlikleri, nasıl düzenleniyor acaba” diye düşündüm. Toplumun geniş kesimi şiiri nasıl yaşıyor? Tamam, televizyonda görüyorduk şiir (!) kliplerindeki hali ama, gidip yerinde bir tespit fena olmazdı.

Oraya gittiğimde ilk olarak bir salon dolusu seyirci, girdi görüntüme. “En az bin kişi vardır” diyerek kaba bir hesap yaptım önce. Sonra bir genç çıktı sahneye. Sonra bir genç daha ve bir genç daha. Hiçbiri seyirciyle ilgi kurmuyordu. Çünkü gecenin esas kahramanları onlar değildi. Kendi kendineyken olduğu gibi önündeki enstrümanı çalmak yeterliydi anlaşılan onlar için. Sonunda seyirciyle ilgi kuran birisi geldi, elinde sazı ile. Sesi güzeldi, klipleri de varmış. Başladı türküler söylemeye. Arada bir de biraz sonra sahneye çıkacak olan “en bi en şair”den bahsediyordu. Biraz sonra, sözü edilen “en bi kahraman şair” çıktı sahneye. Deterjan reklamlarına taş çıkartan beyaz ceketi, ucu sivrilikten yana gerekirse kendini koruma amaçlı da kullanabilecek ayakkabıları, ışık her vurduğunda göz doldurucu fularının arasından parlayıverecek şekilde ayarlanmış altın kolyesi ile. Ortalık yıkıldı. Şair çok fiyakalıydı.

Göz dolduran bir sesi vardı şairin. Hiçbir şekilde okuduğu eser sahiplerini söylememe huyu vardı. Ama bunun ne önemi vardı. Mühim olan şovdu. Hani şu “ must go on” olanından.Yer yer arabesk nağmeler eşliğinde ortaya döküverdiği dizeleri, yer yer seyirlik stand up komedi türü esprileri yöresel ağızdan öykünülen bir sesten izlerken gülüyordu herkes. Bu şiir işi çok eğlenceliydi canım. Çok gösterişliydi. Çok bi şovdu.
..

Devamını Oku
Necmi Bayram

Böyle sanatçılar ölür müidi?
Murat ÇOBANOĞLU,Mahsuni ŞERİF
Değerleri Millet bilir miidi?
Kalmadı değerden bilecek herif...

Sanat eskidendi; şimdi gürültü
Müzik aletinin sesi zırıltı
..

Devamını Oku
Ömer Tan

Gözüm ne şair ne sanatçı olmakta,
İçimdeki kuş her gün kanat çırpmakta.

Sanat sırdır marifet aramakta,
Sanatçı tek yoktan yaratmakta.

Şair basmakalıp söz ebesi,
..

Devamını Oku
Naime Erlaçin

Görsellik deyince akla önce resim, heykel, sinema, bale, tiyatro gibi görsel sanat dalları geliyor. Edebiyat ve özellikle de şiirin bu sınıflamadaki yeri ise oldukça alt sıralarda… Örneğin resim öncelikle göze; şiir ise sanat eseri ile alıcı (reseptör) arasındaki kanallar açıksa eğer, doğrudan zihne hitap eder. Birinin çizgi, desen ve renklerle yaptığı işi diğeri soyutlama ve imgelem gücüyle başarır. Her ikisinde de alınan uyarılar sonuçta beyne ulaşır. Resim ilk anda duyumsanmanın ötesinde elle dokunulabilen, boyutları fark edilen bir öğeyken şiir aslında var olmayan (hayalî, kurgusal) bir görüntüyü kişiye göre biçimlendirip yeniden hayaller inşa eden, ya da var olan hayallerle buluşmak suretiyle onun karanlık odalarına sessizce sızandır. Bu bağlamda şiirin kişisellik, birebirlik ya da mahremiyet olarak nitelendirilebilecek bir özelliğinden; kendisine özgü karakter yapısından söz edilebilir. Görsel ve plastik sanatlarda obje göz aracılığıyla izleyiciye ulaşırken şiir okura dil kanalıyla dokunur ve oradaki görüntü belleğini canlandırır. Tüm sanat dalları değişik rotalar izleseler de esasta çok farklı değildirler. Yalnızca bazıları birbirine daha yakındır. Can Yücel şiirlerinin Burhan Uygur tarafından resimlendirildiği ”Rengâhenk”in (İKSV Yay. 2007) önsöz yazısında Ferit Edgü şöyle diyordu (“Yücel ve Uygur: Şiirin Resme Dönüşmesi”) . “Sanatlar arasında kardeşlik var mıdır? Varsa hangi sanatlar hangilerinin kardeşidir? Kan bağından değil, sanatların yapısından, sanatların dilinden söz ediyorum.” Birbirinden bağımsız olarak gerçekleştirilen ”Rengâhenk” şiir ve resim çalışmalarının aynı kitapta buluşması, sanatlar arası kardeşliğe ve şiirin görsel olarak yorumlanmasına verilebilecek somut örneklerden biridir.

Aslında tüm sanat dalları, yapıtlarla oluşturulan 'üst-dil' sayesinde anlam yaratır. Seyirci, dinleyici ya da okur açısından algılama yöntemlerinde derin farklılıklar olduğu söylenemez. İzleyici ilk aşamada bir “ayna” görevi üstlenir. Farklılığı yaratan ana unsur, onun bu sürecin devamında ileriye doğru yansıttığıdır. Suya atılan taş ve yarattığı halkalara benzer bir durum… Diğer bir deyişle, kişi eserden aldığı her ne ise, ona kendinden de bir şeyler katarak eylemin devamına bizzat varlığından bir iz, bir damga bırakır. Sonuçta her birey kendi fotoğrafını çeker. John Berger “görme biçimi” diyor buna. Görme biçimine, ikinci bir boyut olan “görme hızını” da eklemek gerekir, çünkü insan belleği dille kıyaslandığında görüntü motoru açısından daha donanımlı olup gördüğünü okuduğundan çok daha çabuk algılar. Peki gelişmiş bir dil okuma motorunu hızlandırabilir mi? Elbette evet…

Şiire geri dönersek eğer, onun doğası itibariyle bu alanda oldukça yavaş kaldığını biliriz. O halde dil, bir araç olarak zenginleştiği oranda şiirin görsel yapılanmasına ve okurda yarattığı algılama /çözümleme /özümleme kapasitesine katkıda bulunacaktır. İç görsellik olarak adlandırılabilecek bu nitelik bir bakıma anlama ulaşmanın başlıca yollarından biridir. (Çağımızı soğuran yapay görsellikten ayrı tutmak için özellikle iç görsellik kavramını kullanıyorum.) Üzerimize yığılmış, önceden tanımlanmış, “depolanmış gerçeklik” ten (J. Baudrillard) değil, kendimizden de ilave ederek yaratılan bir olgudan ve bunun üstyapısını hazırlayan geçişlilik, değişim, dönüşüm ve başkalaşım süreçlerinden söz ediyorum. İçinde yaşadığımız “plastik imaj çağı” ne yazık ki “değerli” saydığımız bilgilenme alanının (ki “yaratıcı gerçeklik zemini” de denilebilir buna) kirletilmesine ve işe yaramaz plastik bilgiyle (“junk”la) doldurulmasına neden oluyor. Öyle ki, bu değişim sürecinde dilin erozyona uğraması, toplumların ve dolayısıyla sanat emekçisinin zamanla adeta dilsizleşmesi kaçınılmaz hale geliyor. Dünyayı yönlendiren güçler, yarattıkları “plastik kamuoyu, plastik edebiyat ve plastik medya”dan da geri dönüşümlü bir kuvvet alarak (“feedback”) , yalnızca ilişkileri ve kurumları yönetmekle kalmıyor, bireylerin hayal dünyalarına ve zihinsel fotoğraf albümlerine de hükmediyorlar artık.

(Burada bir parantez açarak şiirde görsellikten söz ederken, özgürleşmenin sınırlarını alabildiğine zorlayan “görsel şiir”e dokunmadığımızı vurgulamak isterim. “Görsel şiir” özellikle günümüzde zaman ve mekânın iç içe geçtiği; şiirdeki gizli matematiksellik, müziksellik ve armonizasyonun görsel alanda açığa çıkartılıp geometrik bir tasarım, mimari ve mühendislik ustalığına dönüştürüldüğü arenadır. Orada yapıt, teknik bilginin de yardımıyla, “konvansiyonel” yöntemlerin dışına taşar; “düz” şiirde pek az kullanılan yazı dışı araçlardan da yararlanarak - figür, renk, desen, grafik, fotoğraf, müzik, şiirsel mimari, dilde resimsel somutluma gibi - okurun zihnine yepyeni anlamlar yükler.)
..

Devamını Oku
Mehmet Lütfü Aydın

Kim bu aynadaki yabancı, gözleri ölü bakan?
Saç baş darmadağın; nesin sen, tarih öncesi fosil?
Dişler vampir dişleri; surat; salya sümük, kızıl kan
Picasso’dan çalıntı, sanat şaheseri ey sefil! ...
..

Devamını Oku
Necdet Erem

Göz;
Hilkatin güzelliklerini seyretmek için
akıl dünyasından kainat bahçesine açılan esrarlı bir pencere.

Kalp;
Ruh arısının göz penceresinden
hayal kanatları ile uçarak sanat ve marifet çiçekleri üzerinde gezip
..

Devamını Oku
Müzeyyen Keskin

2017,20.hikmet Okuyar Ödüllü Şiir Yarışması'na katılacak şair, ozanlarımıza başarılar..


2017,
20. HİKMET OKUYAR ÖDÜLLÜ ŞİİR YARIŞMASI ŞARTNAMESİ yayınlandı..
*
'' TÜRKİYE ŞİİRLERLE TANITILACAK.. / Hikmet Okuyar '' diyerek başlatılan uzun soluklu ve engin ufuklu yolculuk devam ediyor..
..

Devamını Oku
Dilek Hokkaömeroğlu

24 Kasım Öğretmenler Gününde Boğazlıyan da bir şiir dinletisi gerçekleştirildi.”Yağmur Altında” Şiir Şöleni adıyla düzenlenen programa CHP İlçe Başkanı Mustafa Karaman, Başkan Yardımcısı Ahmet Peker, Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı İsmet Alparslan ve eğitim camiasından çok sayıda öğretmen katılarak şair ve yazarlara destek oldular.
Yağmur Altında Şiir Dinletisini Boğazlıyanlı şair Dilek Hokkaömeroğlu organize etti, ona Yozgat Şairler ve Yazarlar Derneği ile Sarıkaya Şairler ve Yazarlar Derneği yönetimi destek olup şiir şöleninin etkin geçmesini sağladılar.
Boğazlıyan Şiir Şölenine Yozgat Şairler ve Yazarlar Derneği Başkanı Ahmet Sargın, Sarıkaya Şairler Yazarlar Derneği Başkanı Kelami Akdemir, Sorgun Yazarlar Ozanlar Derneği Başkanı Eğitimci Yazar Durali Doğan ve Kayseri Şairler Yazarlar Derneği Başkanı Süleyman Karacabey ile arkadaşları ve diğer davetli şair-aşık- ozan konuklar katılarak Boğazlıyanlı şiir severlerle buluştular.
“ Yağmur Altında” Şiir Dinletisini Şair Dilek Hokkaömeroğlu düzenledi. Yozgat, Sarıkaya Sorgun dernekleri de destek olup etkinliğin daha canlı geçmesini sağladılar. Yozgat, Sorgun, Sarıkaya, Kayseri, Ankara ve İstanbul! dan gelen konukların yanı sıra, Boğazlıyanlı şair ve yazarlar da katılarak güzel ve seçkin bir gecenin yaşanılmasına vesile oldular.
24 Kasım Öğretmenler Günü gerçekleştirilen şiir gecesinde şair dernekleri adına Eğitimci Gazeteci- şair yazar Ahmet Sargın, şair konuklar adına Araştırmacı- Gazeteci Yazar Durali Doğan, organize sorumluları adına Şair Dilek Hokkaömeroğlu konuşarak kültür ve sanat faaliyetlerinin önemini vurguladılar, katılımcılara teşekkür ettiler.
Konuk şairlerin şiirlerini okuduğu: Yağmur Altında “ Şiir Dinletisi, öğretmenler korosunun seslendirdiği türkülerle renklendi. Bunu aşıklar atışması izledi. Karaca Kız mahlaslı Hatice Naime Karadağ’ın seslendirdiği türküler ve Şair- Yazar Kelami Akdemir’in söylediği Türk Sanat Müziği parçaları gecenin en çok alkışlanan bölümleri oldu. Öğretmenler Gününü de kutlayan şairler, öğretmen şiirleri de okudular.
Seçkin bir ekibin izlediği Boğazlıyan Şiir Şöleni gece geç saatlere kadar devam etti. Şair Dilek Hokkaömeroğlu katılımcılara teker teker teşekkür etti, gecenin anısına pasta keserek çiçek takdiminde bulundu. Yağmur Altında Şiir Dinletisini izleyen konuklar da memnuniyetlerini dile getirerek Boğazlıyan dan memnun ayrıldılar.
..

Devamını Oku
Ramazan Çiçekli

Eleştir sen iktidar karşıtısın,
onay versen iktidar yanlısı,
Toplum yararına aykırı,
aradaki kokmaz bulaşmazların
yaptığı,
Avaz avaz bağırdı mizah
duyan olmadı.
..

Devamını Oku
Mehmet Fatin Baki

Dehre dün çıplak gelip meçhûle dek bir yolcuyum.
Son geçen yıllarda sanat gözleyen bir kolcuyum.

Kormadan hiç kayb-ı şândan hak-hukuk nutk eyledim
Hükm-i adl verdikçe fırsat doğru elfâz söyledim.

Eski manzumlarda âtî hisseden bir suçluyum
..

Devamını Oku
Halil Manuş

BİLSEM: BİLİM SANAT MERKEZİ

Farkımız yok oğlan, kız
Seçilerek geldik biz
Çalışmaya verdik hız

Bilsem, Bilsem… İncisin sen
..

Devamını Oku
Ahmet Zeytinci

Bu gün dünyanın en geçerli paralarından biri gibi görünse de yine de tahtı yavaş yavaş sallantıya doğru gidiyor bu Amerikalı Sam Amcanın yeşil yeşil çil çil dolarlarının. Canım Türkiye'min canım evlatları kapı gibi Türk Lirası varken hem de üstünde Mustafa Kemal Atatürk'ümüzün resmi dururken gidip de nereden buluyorlar yeşil yeşil dolarları da cukkalıyorlar. Eskiden güzel bir Türk Sanat Müziği parçası vardı hepiniz duymuşsunuzdur ‘'Yalnız benim için bak yeşil yeşil.'' Çok da güzel bir Türk Sanat Müziği bestesidir. Parite amca ile dolar teyze eskiden çok iyi anlaşırlarken, parite teyze hep bu şarkıyı söylermiş dolar amcaya zamanında, şimdi araları epey bozulmuş. Bakıp bakıp duruyor o yeşil dolarların üstünde ki Amerikan Başkanı. Bakışlarında bir anlam gizli sanki ‘'Beni alıp da kullanmazsanız darılırım ve de kıllanırım size.'' Bakışı bu adeta. Biz de ona doların üstündeki Sam Amca'nın yeğeni Amerikan Başkanına ‘'Var git işine benim aslan gibi Türk Liram var senin ile ilgilenmiyorum anca gidersin yürüüüü de ense tıraşını görelim.'' Bakışı fırlatsak en güzeli bu olur.

Ya bir de kara para var. Bu kara paralara da bir türlü aklım ermiyor. Paraya kara diyorlar ama şimdiye kadar siyah renkte hiç para görmedim ben, bunlar beni kandırıyorlar mı ne? Yoksa kara paraları Amerika'nın zenci vatandaşları mı kullanıyor. Bir de bunlar çaktırmadan borsaya morsaya girdi mi piri pak bembeyaz olur çıkarmış, öyle diyorlar. Sanırsın ki bizim Şengül Hamamında yıkanmış, kese olmuş bütün kirlerini tellak Abuzer'in kuvvetli kollarına pazılarına ve hamamın kurnalarına bırakmışlar. Hayır, o değil de beyaz para da görmedim. Moru var, alı var, yeşili var, kahverengisi var, arayıp arayıp dur, siyah ile beyazı yok arkadaş. Dört yapraklı yoncayı arar gibi arıyorum kara paraları ve beyaz paraları, bir türlüde bulamıyorum...

Bizim Türk kalpazanlar ABD'ye yani Sam Amcanın memleketine gitmişler. Hesapta sahte dolar basıp Amerikayı keriz yerine koyup dolandıracaklar. Sonra köşe olup gelsin viskiler, şampanyalar, muhabbet, karılar, kızlar. Hevesleri kursaklarında kalmış hemen de yakalanmışlar. Niye yakalandıkları da çok ilginç, arkadaşlar yirmi beş dolarlık banknot ile bin dolarlık banknot basmışlar. Yani daha Sam Amca'da bile yok yirmi beşlik ve binlik Amerikan Dolarları. Ne akıllar.

Dolara ara sıra ateşi çıktığı zaman antibiyotik vermek lazım. Hem de sık sık vereceksiniz, sık sık da ateşini ölçmeniz lazım. Çok da sıkı bir şekilde istirahatine de dikkat edeceksiniz. Hasta yattığı zamanlarda pek dışarı bırakmayacaksınız Sam Amcanın bahçesinde dolaşsın dursun, ondan zarar gelmez de dışarı çıktı mı, ortalığı perişan ediyor. Sonra bulaştırıyor da enflasyon ve devalüasyon hastalığını maazallah bulaştı mı bu hastalıklar topluma, karantina lazım tümden o ülkeye. Bir de bunların sağlık teşkilatı var IMF yani internasyonal Many Felaket fonu kısaca. Her ne kadar ekonomik sağlık teşkilatı olarak geçiyorsa da, hiçbir zaman hastalananın iyiliğini istemez bilakis kısa sürede hastanın geberip mortu çekmesi için büyük gayret sarf eder. Yalnız haklarını yemeyelim batan geberen ülkenin cenaze masraflarını da bizatihi kendileri karşılayıp bir kuruş masraf ettirmezler tarihin derinliklerine gömerken o ülkeyi ekonomik olarak. Ülke Müslüman ise cenazeyi kaldıracak İmam, yok Hristiyan ya da başka dinden ise yine cenaze işlerini yapacak papazları ve din adamlarını da ücretsiz bir hizmet olarak ayarlıyorlar İnternasyonel Many Felaket fonunun başında ki arkadaşlar. Bak gözlerim yaşardı şimdi...
..

Devamını Oku
Nurullah Ataç

Severim gerçekçi edebiyatı. Bu yaşa değin en çok onun ürünlerini, o yolda yazılmış hikayeleri, romanları, hep o çığırı öven denemeleri, eleştirmeleri okudum. Bir hikayede, bir romanda anlatılanların, gerçekte olanlara benzememesi, çok kimseler gibi benim için de büyük bir suçtur. Peri masallarından, dev masallarından çocukluğumda bile pek hoşlanmadım. Olmayacak şeyler, benzerleri görülmeyecek insanlar anlatan hikayeler arasında beğendiklerim yoktur demeyeceğim, ama onlarda da gerçeği aradım: "Bütün bunlar gene bir doğruyu söylüyor, ancak yazar gerçeği bir düşle örtmüş, kaldırın o örtüyü, arasından bakın, gerçeğin ta kendisini, çırılçıplak doğruyu bulursunuz" diye düşünürüm.

Bunun içindir ki bugünkü yazarlarımızın çoğunun gerçekçiliğe özenmelerine göneniyorum. Bize hayatı anlatıyor, her gün gördüğümüz insanları tanıtıyorlar, okurlara çevrelerindekilerin de kendileri gibi düşünen, duyan, dertler çeken birer varlık olduğunu sezdiriyorlar. İnsanoğlu, çoğu bencildir, yalnız kendiyle ilgilenir, kendi kendisiyle uğraşır da başkalarının gerçekliğini kavrayamaz. Benliğimiz içine kapanır kalırız. Bu kabuğu dışarıya değinmemize, yani temas etmemize bırakmayan bu benlik kabuğunu ancak edebiyat, gerçekçi edebiyat kırabilir. Hani şiir okumayı, hikaye okumayı boş bir iş sayıp da kendilerine yakıştıramayan kimseler vardır, siz onlar arasında başkalarını anlayan, başkalarının dertlerine, kaygılarına ortak olan birini gördünüz mü hiç? ... Onu ancak edebiyat aşılar. Batılıların edebiyata "humanites" yani "insanlıklar", kişiye insanlığı, insanca duyguları, düşünceleri aşılayan bilgiler ne denli gerçekçi olursa bu ödevini o denli iyi başarır.

Evet, severim gerçekçi edebiyatı, gerçekçi sanatı, bütün çığırlar arasında onun en üstün olduğuna inanırım. Ama düşünüyorum da: "bizi alıp düşler acununa götüren bir edebiyat da gerekli değil mi? " diyorum. Bu günün birçok yazarları sanatın toplumsal görevi üzerinde türlü türlü sözler söylüyorlar. Okurları düşler acununa alıp götürmek de edebiyatın toplumdaki görevlerinden biri değil midir? Biz gerçek içinde yaşıyoruz, duvarlarını yıkıp aşamadığımız bir gerçek içinde. Onun da güzellikleri var elbette ama pek alıştığımız için göremiyoruz, tadamıyoruz o güzellikleri. Edebiyat, sanat bize o güzellikleri sezdirsin. Madame Rachilde'in (Madam Raşild) "Güneş satıcısı"nı "Le Vendeur du Soleil" (Lö Vandör dü Soley) bir türlü unutamam, çok anlattım onu okurlarıma, bir kez daha anlatayım:

Paris'in bir köprüsü üzerinde bir satıcı, bağırıyor, dil döküyor, sattığı nesnenin eşsiz güzelliklerini anlatıyor. Başına toplananlar merakla bekliyorlar: nedir acaba o adamın sattığı? En sonunda söylüyor: "Size güneş, her gün gözlerinizin önünde duran, ama sizin bakmadığınız, güzelliğini göremediğiniz güneşi satıyorum. Bakın; bakın! Sizin bütün hülyalarınızdan güzel değil mi? " Dinleyenlerin çoğu omuzlarını silkip gidiyor, ancak bir iki kişi: "Sahi! Ne de güzelmiş! " diyorlar.
..

Devamını Oku
Ayşe Keskin

Kayıp Dağ - Ayşe Keskin/ Şiir Kitabı

(Kül Sanat Yayınları)

21 -24 Şubat Ankara A.K.M. 'Her Yönüyle Trabzon Etkinlikleri' inde Trabzonlu şairlerin şiir dinletisi ve İmza günü yapılacaktır.

Şiir severler ve dostlar davetlimizdir. :)
..

Devamını Oku
Mustafa Erol

Yeryüzündeki Sanat

Ne Mecnun’dur, ne Kerem ve ne de Ferhat.
En büyük aşkı, bende gördü kâinat.
Ruhumda yaşıyorum, bil her an seni.
Yalnızca sen olursun bana kol kanat.

..

Devamını Oku
Hüseyin Avdic

Cemiyetin cennetidir sanat.
Sanatsız topluma yoktur hayat.
******
Esir olmaktır demokrasi, millete.
Esir olmayan, eremez hürriyete.
******
Bir hazine buldum, saadet onda.
..

Devamını Oku
Akın Akça

Latife Tekin'le konuşan Hürriyet yazarı Yalçın Bayer olayı şöyle aktardı: 'Az önce konuşması engellenen ve belediye başkanı tarafından ağır şekilde eleştirilen Latife Tekin şehri terketmiş.'

Yazar Latife Tekin telefonda heyecanlıydı. 3. Karabük Sanayi, Kültür, Sanat Festivali'nde hoş olmayan durumlarla karşılaştıklarını ve konuşturulmadığını söyledi...

Kim konuşturmadı?

- AKP'li Karabük Belediye Başkanı Hüseyin Erer... Bizi festivale Karabük Kültür Sanat Derneği çağırmıştı. Ben, yazar arkadaşlarımız Onur Caymaz, Vecdi Çıracıoğlu ve Alper Akçam'la geldik buraya... Ben konuşmamda AKP'nin enerji politikasını, nükleer santral kurmasını eleştirdim. Enerji politikalarının halka karşı olduğunu söyledim.
..

Devamını Oku
Ender Akyüz

burası bir kültür sanat sitesi
uçsun o bülbüller açın kafesi
gelsin kulağına bir şair sesi
antoloji nokta com tıklayınca

burada her türlü kişi bulunur
yaramazlık yapma saçın yolunur
..

Devamını Oku