Şair, Araştırmacı Gazeteci, Yazar ve Fotoğraf Sanatçısı Münevver DÜVER ile Söyleşi..
''Geçimlerini temin etmek için değişik alanlarda mühendis, kuyumcu, doktor, gazeteci, berber, marangoz, ressam, fırıncı ve kasap gibi ünvanlarla çalışsalar da çocuk yaşlardan beri şairlik mesleğini tercih ederek yaşamları boyunca şairlik mesleğinin gereğini yerine getirmek için iç dünyalarını, ilham kaynaklarını, fikir ve eylemlerini şiirlerle aksettirerek kendilerini kanıtlamak isteyenler ünvanlarının başına en başına Şair kelimesini ekleme sorumluluğunu hissediyorlar, hissedecekler..'' diyen Şüsiyad Başkanı Hikmet Okuyar'ın söylemleri kulaklarımızda çınlarken Toroslar'ın eteklerinde Çukurova düzleminde Adana caddelerinde şiir etkinlileriyle ünü yankılanan Münevver Düver'i Zirve'de bulduk ve birkaç soruda yoğunlaşarak Şiir ağırlkıklı bir söyleşi yapmak istedik.
Yılların deneyimli ustası ile şiir dostlarını bilgilendirme adına bir kaç saatliğine de olsa şiir güzelliğinde beraber olduk.
Biz Sorduk Münever Düver Cevap verdi.Türk kahvesi lezzetinde şiir coşkusu içinde konuştuk söyleştik..
..
fesleğen çayını özledim
içine taze limon sıkın
birkaç kıymık tarçın
zerdeçalı zencefili
ibisküsü kuşburnunu
paçal edip bir kaşık koy
sıcak suyunda termosa
..
Sanat ancak ve ancak, yalnızca ALLÂH (c.c.) için,
Fazıl’ın dediği gibi, Hakk’ı aramak için…
(2000)
..
Akıl, akıldan her daim üstündür,
Fikirsizlik, insanlara belâdır.
İlim, sanat, edebiyat, gülistan,
Dünyadaki çok değerden evlâdır.
..
Ben bir yazarım,
Benim dilim, dinim, ideolojim olamaz!
Benim, dinim, dilim, görüşüm,
Benim herşeyim sanat...
..
Duygu ve Sanat, İnsanın görünüşünde değil,
Beyninde ve Yüreğindedir.
RETOR
..
DURUŞ
Duruş diyince, çok karmaşık bir konu olduğunu bilmekle beraber bu konuda az laf edildiği kanaatindeyim. Duruş, bilindiği üzere durmaktan gelir. İyi de neye karşı nasıl, nerede durmamamız gerektiğini bilebiliyor muyuz? Bu çok önemli bir detay -ki bu detayın hakkı verilmediği zaman, problem çözümsüzlüğe kayar. Kişi, kişiliğini sağlam kuramamışsa, nerede nasıl duracağını çoğu zaman tayin edemez de. Bu sorunu, kişi kendince birçok bahane üreterek örtbas etmeye çalışsa da, bu ikilemi yaşayan bozuk şahsiyetler, aslında bu ikilem altında ezildiklerini de bilirler. Bunlar o kadar kaypak ve esnektirler ki, bu kaypaklığın ve
dönekliğin bir sanat olduğunu hiç çekinmeden ortaya koymaktan da çekinmezler. Hatta daha ileri giderek bu yönlerini kendileri için bir övünç kaynağı olarak görürler. Ve buna kendilerini de inandırırlar. Bu tipler, toplum sağlığına o denli zarar verirler ki, bu konuda, zamanla kendi sağlıkları da bozulur. Bunlar; politika yapmanın ve ya siyasetin apayrı bir argüman olduğunu ileri sürerek toplumda bireyi (Türkiyeye özgü) siyasetten ve politikadan da uzaklaştırmak için her türlü argümanı kullanmaktan kaçınmazlar. Gerekirse bu iş için ülke çapında sıkı yönetimler ilan edilmekte, daha da ileri gidilerek güya adı devrim olan (Devrimler yapmaktan da kaçınmazlar.) gerici ayaklanmalarıda organize ederler. Çok kısa bir tarihi analiz yaptığımızda 1970li yıllarda anayasa hakkında Süleyman Demirelin "Bu anayasa ile bu ülke yönetilmez" lafı ile bugünkü iktidarın, ileri demokrasi adına üretmeye çalıştığı sivil anayasa söylemlerine baktığımızda, toplumu yönetmeye talip olan kaypakların duruşunun ne kadar sapkınlık içerdiğini tespit etmek, toplumda bireyin duruşu ile doğru orantılıdır. Çünkü; birey, bu yönetim erkine talip olanlara mevcut anayasa ve anayasal koşullarda oy vermiş olup bu anayasal çerçeve içerisinde
güya yönetilmesini talep etmiştir. Yönetime talip olan seçilmişler de seçildikleri an itibariyle, seçilmiş olduklarının tescilini mevcut anayasa ve anayasal düzene uyacaklarını beyan ederek, yemin edip görevlerini ifa edeceklerini söylerler. Şimdi buradaki duruş irdelendiğinde toplumda bireyin ve bu toplumu yönetmeye talip olan seçilmişlerin duruşu ve bu duruşlardaki zig-zagların boyutu ve de kırılganlığı o kadar hızlıdır ki, sorulması gereken sorunun şu olduğu kanaatine varmamız mümkün olsa gerek. Toplum mu duruşu itibarıyla yanlış yapmakta, yoksa yönetime tabii olan yöneticiler mi yanlış yapmakta? Bu soru irdelendiğinde karşımıza
genelde toplumda bireyin yanlışları öne çıkarılmakta. Bunun cari olabilirliğini analiz etmemiz hiç şüphesiz gerekmektedir. Ancak, toplumda bireyin duruşunun eğitim, spor, sanat, basın, sair organlarla nasıl manüple edildiğini de ortaya koymamız gerekir. Haa... Burada iktidar gücünü ele geçirenlerin de duruşlarının emperyal güç tarafından manüple edildiğini söyleyebilirsiniz. Bu tespit de doğrudur, da, bu tespit doğrudur demek, bizi duruş itibarı ile düzgün bir duruşa götürür mü? Kanımca İktidar, iktidarsızlığını bir defi olarak ileri süremez. Zaten yakın tarihimizde iktidar gücünü ele geçirenlerin, iktidarsızlıkları bir çok kere tespit edilmiştir. Şimdi bu tespitler doğrultusunda ülkede bireyin duruşunu ele aldığımızda aslında başta tespit ettiğimiz anlamda bir duruşun sergilenmesinin zorluğunu da yakalamış bulunmaktayız. İleri akıllılar millete, salak diye diye kendilerince milleti, salaklaştırdıklarını sanmaktadırlar. Oysa düşünmeleri gereken, Atatürk'ün veciz sözleridir. Atatürk, Türk milleti zekidir, çalışkandır, dediğinde sergilediği duruş, Türk milletinin geleceği açısından olması gereken bir duruş biçimidir. Bu tespit bizim arayışımızın nasıl bir duruşa yönelmesi
gerektiğine de götürmektedir. Yani, duruşunda kaypaklığın en ufak emaresi görülen bir zevatın, gelecekteki zemininin kaypaklığının tespiti mümkün olamamaktadır. Çok yakın zamanda, 9. Cumhurbaşkanı; Süleyman Demirel'in güya büyük bir laf ediyormuş gibi "dünün güneşi ile, bugünün çamaşırı kurutulmaz." lafı kanımca aranan adı geçen duruştaki duruşunda ne kadar kaypak ve seviyesiz olduğunun bir tespiti olsa gerek.
Bizim aradığımız duruş öyle aranıp da bulunamaması gereken bir duruş da değil. Bizim aradığımız duruş, Atatürk ilke ve înkılaplarına ve de cumhuriyetin değer yargılarına sahip çıkılması gereken bir duruştur. Bu duruş insan onuruna yakışan en erdemli duruş olsa gerek. Çünkü; Atatürk, kurtuluşun Türk milletine özgü bir kurtuluş olmadığını da deklare ederek mazlum milletlerin de özgürlüğe kavuşmasını, onların bu özgürlük yolunun da Türk Cumhuriyetinin bekası ile doğru orantılı olduğunun da tespitini yaparak evrensel değerde gerçek duruşunu da ortaya koymuştur.
..
Nakış nakış işlenirken bütün kainat
Gerçek sanatkarı görmek hakiki sanat
Ey muntazam alemlerin gerçek sahibi
Kalbimi senin aşkınla donat
..
Çok zaman var ki vurmuş idim şu gönlüme hatemi
İnfiali, sukuta kalbetmekle olmuş idim bahtiyar
Sanat-ı söz ile ruhuma dokununca nesr-i Hatemi
Eylenmez oldu kuşe-i dilde serair, aşikardır bi-ihtiyar
..
(sanatötesi bir güzellik abidesine)
Ressam olmak isterdim
Hiç bu kadar değil ama
Seni kağıda dökmek
Sözcüklerin de dışında olsun.
..
Aşkla gelen bizimdir, çekilmez olsa hayat,
Kölesi olsak bile, sürüyoruz saltanat,
Sevdayı anlamakta, yaşamakta bir sanat,
Aşkla gelen bizimdir, çekilmez olsa hayat,
..
ANADOLU’MUZ DOST TEBESSÜMÜN DUYARLILIĞINDA MUHAFAZA EDİLENDİR! .
= 000.016 =
KİMSE; DOST TEBESSÜM DUYARLILIĞININ TAKDİRİNİN ÖNÜNE GEÇMESİN! .
“Film Arası adlı sinema dergisine konuşan Yılmaz Erdoğan, geçmişte yapılan devrimlerin sanata en büyük darbeyi vurduğunu söyledi.”
http:www.sondakika.com/galeri/yilmaz-erdogan-dan-ezan-elestirisi/
..
'Dinleyici İstekleri', sayfamda 40 kadar parçadan oluşan bir seri ve bu seride
ben, bir takım şiircikler yazmaya değil, sadece bir-kaç mütevazi sözcükle,
'Klâsik Türk Müziği' şarkılarını, muhteşem güftelerine 1-2 dize ekleyerek sunmaya çalıştım.
Bunu yaparken de, elimden geldiğince güftenin diline, kafiye ve hece yapısına ve şarkının genel havasına sadık kalmaya gayret ettim.
.Bu şarkıların güfteleri, hep bizim için yazılmış gibi, bestelerinde hep yüreğimizden damlalar kokuyor...Biz,hep, bu şarkıların içinde gibiyiz.
Benim yaptığım, sadece bir sunuculuk özentisi...
Hani, bir zamanlar, radyolarda severek dinlediğimiz 'Dinleyici İstekleri'
..
KÂİNATTA SANAT SANAT İÇİNDE
Kâinatta sanat sanat içinde,
Bir kere dönüpte baksan ne olur.
Gelmeden sonbahar hazin biçimde,
Hakikate doğru aksan ne olur.
..
Alnımın terini sildim
Elimde kaldı
Aşk pınarının tuzu
Hatice Ener
..
Gönülleri alev alev yakar kavurur sevdâsı
Sevgi havuzunda yüzen kuğu gibidir edâsı
Parıl parıl parıldar duru bir su gibi sedâsı
Emel Sayın'la birlikte hep döner sanat dünyâsı
Yıllar geçip gitse de silinmez kalplerdeki izi
Eşsiz sanatıyla hep şenlendirir evlerimizi
..
Kültür sanat bilimle,
Halkların kardeşliğinde el ele,
Tam bağımsız ve onurlu Türkiye.
..
Bir çizgi büklümüyle sevdayı konuşturur,
Renklerin cümbüşüyle gönülleri coşturur.
Sanat dallarından müzikle şiir-resim,
Nitelikli ruhları huzura kavuşturur.
..
İnsan düşüncesi gelişmeye açıktır her an,
En güzel sanat insanlara yapılan emektir.
Politikacı kalbinin diliyle konuşabildiği gün,
Çok iyi bir devlet adamı olabilmiş demektir.
..