Benim doğduğum yıl, taş plaklara
Onuncu Yıl Marşı okunmuş olmalı
Gramofonlar, makinalı tüfekler gibi
İri kıyım radyolar gümbür gümbür
"Türküz" diye haykırmışlardır
Düğünlerde, okullarda, halk evlerinde
Gençlik yıllarımızın kara trenleri
Ak buharlar içinde kaybolup gittiler
Bir ayrılık türküsü tadındaki
Uzun soluklu düdükleri ile
Bu gün yamaçlarda kandil gibi asılı kalan
Ya da bir tünelin karanlığında unutulan
İkiz tepelerin yeşil zirvelerinde
Tombul, gri bulutlar dolaşıyorsa
Güneş bir görünüp, bir kayboluyorsa
Kente, yağmur geliyor demekti
İzmir'de yağmur, şaka gibi başlardı
İlkin cilveler, nazlarla yağardı
Selam tabidir ana
Hemşireme, biraderim Hasan'a
Bir de şeye
Ana, Ayşe'ye
Sıla, bir salkım üzüm misali
Kalpağını kaşlarını yıkmışsın
Bu günleri görür gibi bakmışsın
Düşmanların bile kabul etmiş ki
Benzerin yok, yüzyılda bir çıkmışsın
Kızgın çölde, ak çadırın önünde
Annesi bir balon aldı oğluna
Yuvarlak, yeşil bir balon
Çocuk, biraz daha şişirmek istedi
Kızardı, alnı terledi
Belli ki nefesi yetmedi
Köşedeki mısırcı aldı balonu
Bir gün yükümü yere bırakıp
Öyle bir mezar kazacağım ki
Sizlerden sevgi kadar, yıldızlar kadar uzak
Ve Tanrı'ya gönlüm kadar yakın olacak...
(Nisan 1952 - Bursa)
Artık ne sakiler var ne dönen peymaneler
Ne topukda zülüfler ne yanan pervaneler
Bülbül gülü sevemez bu mevsim-i hazanda
Zira dil şikestedir, kapanmış humhaneler
Her fırtınadan sonra, saçımda bir avuç kar
Ve her kadehte sanki bunların izleri var
Canandan, candan ayrı biçare gönlüm ağlar
Ve her kadehte sanki bunların izleri var
Perişan ve zavallı kaderin kollarında
Vakit geldi, artık gitsem diyorum
Mum gibi eriyip, bitsem diyorum
Batan günle, ben de batsam diyorum
Artık bal yapmayan arıya döndüm
Bazen coşkuluyum, bazen efkarlı
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!