Senin acın yıllandıkça, ben şaraptan tiksiniyordum
ve sırf sen dönme diye!
Ben Ana/Sona bürünüyordum...
Günler, aylar...
Ömür bitirir bu yıllar...
Mimlenmiş kireçli bir ağaç tadında süregelir
Suçlu, zamanı denk düşüremeyen kahır olur dillerde
O hâlin vakti vardır elbet kafayı zonklatan acılarda
Zaten sebebide olmalı duvar cırmalatan sebepsizliğin
Elimi, sonradan sevdiğin bir eloğlu gibi değil
Elimi, bir annenin, tüm şevkatiyle tut olur mu
San ki, bırakırsan,
Onca kalabalığın arasına ilişip,
Kaybolacak çocuğum telaşıyla...
Kelimeler..
Kelimeler hasretli bedenin gibi,
Sürgünde şimdilerde
Tam da bu akşam diyorum!
Moskova semalarında hemde
Sen gibi..
Yan çizdirmedin gitti şu akrostişi!
Baş harflerime ekleyemedim bir türlü,
Tertemiz bir A harfi...
Sevdiğin olacak,
Beyhude bir güzelliği
Marur bakışları olacak
Kocaman gözleri,
Gece karanlığı bakacak
Kaşları zifir,
Bakışlarında sustum daima
Uzağında kaldım sessizce konuşmaların
Köşesinden izledim seni
Sokağın kaldırımları cırmaladığı,
Çocukların ekmek kırıntılarını topladığı,
Açlık ve sefaletin yakınından,
Kimse; ne 24 saat solcu, ne de 24 saat sağcıdır..
Fakat insan, 24 saat aşık kalabilir.
Çağların en delisindeyiz şimdi biz
Nâzım'ın hürriyet bekleyişinde,
Sabahattin Ali'nin, kızının çığlığında,
Eloğlu'nun rakıyla baş baş kalma korkusunda.
Çağların en delikanlısındayız yalnız biz
Üşüyen bir kız tenini,
Dağınık silüetim kavradı
Kimsesizdi masumiyeti,
Kenarsız korkularıyla,
Öyle ağladı ki!
Yalnızlığına tercüman,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!