yüzüme gülümseyen yıldızlar gökte
ve sinek ısırığı gibi ısırgan otları
yalnızca bakıyorum yukarı
yukarı da bakıyor bana göre
18 ağustosta gör beni
beyin sararır ve uyuşur bir an
ve çiçekler en güzel mezarda olur
ve sela ezanla okunur
bazen yediye çeyrek kala
kaçkın birkaç mahkum
kurdun kuşa yem olduğu gölün yanında
ağaçlık, biraz kalabalık bir yerdeyim
cigaram yanıyor kamış kamış
dışarıda komik bir yağmur var
hala kendimdeyim
kirpiklerinden bir çiçek
gözkapaklarına sığınan köstebek yavrusu
of, of, of, sanki.. ben mezar müptelası
sen hiç gelmeyen, anası, oğlu
ve ben, boynunda bıçağı, bir garip kuzu
sana kanın ne olduğunu anlatmak isterdim
ölümün ruhunda solan koyuluğunu kırmızının
küflü rüyalarda kırılışını vücudun, ısının
öyle teslim, sessiz fısıltılar söylerdim
sana kanın ne olduğunu anlatmak isterdim
bir titremedir içime,
bir titremedir yanan tütsümden tüten duman gibi kıvrımlı ve amaçsız.
'ki ay vakti uyanırım mumlarım durmadan yanar söner nedensiz.
zulümdür bu, gözlerimin görmediği uzak bir ada gibi ellerin sıcak temiz.
bir an önce değ tenime, soğuklar üşütüyor da titretecek gibi esmiyor sensiz.
bir bulantı var midemde,
gökte
etrafta karakurbağaları,
yeşil tonları
çiğnenmiş sakız gibi
ağzım tatsız
bu sigaralar ne, bu kundura kokusu
renkli şekerler halılarda çocuklarla
bir şey eksik değil de fazla gibi bu eve
gidecek o da aranızdan,
bokunuzda boğulun
mumların dumanında yargılanır içim, parçalanır vicdan burada
bulutlar dökülür ellerime kanadından bir tüy gibi gündüz kuşunun
yenildim burada rab affeder umarım beni
düşürdüm sağımdaki meleğin tüysüz kaşını
çırpınan birkaç iblisin hışırtından uykusuz kaldım bugün
eski iskelenin kolonuna astım kendimi
bir kıvılcımla değil; esen, sakin, yavaş
çünkü bir kıvılcımın düşleriydi tenin
ve yol tabelaları, göğüslerin
gözlerime atlıları saç, söyle
daha fazla yaşamak için mi bu savaş?
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!