İhtiyâr adamın
genç gönlünde
hayâllerine yağan
yağmur
kalbini ısıtan
güneşsin.
Beynimde
bir değil, bin düşünce
hele de hasretin
gölüme düşünce
başlar yine ömrümde
dert yüklü bir gece.
Çığ düştü can evime
hasret dağından
örttü emellerimi;
aşk ormanımda
çıktı yangın
kül etti hayâllerimi.
Bu bir tatlı meltemdir, esip geçecek canım
Bu aşkı sen ebedî sanma kalacak canım
Bir süre iz bırakır, sonra uçacak canım
Belki başka aşk için kalbin çarpacak canım.
Yağmurlar, fırtınalar, yağar, eser, durulur
Cenâb-ı Kibriyâ'nın habîbisin Muhammed
On sekiz bin âlemin sultânısın Muhammed
Nûrun ile donandı ümmetin dil-hânesi
Teşrîfin sâyesinde şu cihân kâşânesi
Şefaatin dileyen ümmetine kıl meded
Mir'ât-ı Hudâ'sın sen, sâhib-atâ Muhammed.
Sen bir güzel ağaçsın,
ben senin kabuğunum.
Bütününle sarıldım sana
yeşersen de,
solsan da
hep seninleyim....
Sen gittin ya...
İstanbul'a
hasretinin gölgesi düştü.
Şimdi sonbahar
ağaçların yaprakları
Hasret yangınlarında kavruldu gönlüm
Gurbetin yollarında savruldu gönlüm
Huzuru kollarında bulurdu gönlüm
Vakit geçti ömrünü doldurdu gönlüm.
Gün ışığı taşardı yanaklarından
Şarkılar dökülürdü dudaklarından
Bir iksirdi içtiğim avuçlarından
Şimdi artık hayâldir o güzel ceylân.
İçim titrerdi görmek isterdim
Doğuda, güneydoğuda
bozkırlarda, dağlarda
katlettiler kahpece
nice vatan evlâdını.
Acımasız
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!