Derler ki
O ceylan öyle bir can ki
Ne kement kâr eder ne vurulurdu
Candan damıtılmış bir suydu sanki
Can evine lüle-lüle akardı
Baktığını alev gibi yakardı
Gün kanlı bir misketti dağların avucunda
Kan rengi bir gül açtı dikenli dal ucunda
Havada suydu duman toprakta tüldü buğu
Zemheri içiyordu baharda gül çubuğu
Ne zaman koşan bir çocuk görsem
Koparır dizginlerini içimde bir at
Başlar yüreğimde bir deli koşu
Dermansız dizlerime inat
Ne zaman korkmuş bir çocuk görsem
Yanağımda bir damla yaş şu deniz
Toprak
Bırak ırak gözlerimi
Bakışlarım avucumda
Bak ellerim tertemiz
Ben benim öbür ucumda
Yaz çoktan geçti
Gayrı yaprakların rengi renk değil
Geçmiş bahar düşlerinin su yürüyor soymuklarına
Kuş seslerindeki âhenk o eski âhenk değil
Yaz çoktan geçti
Damlar boğanın salyası görüntüsüne sularda
Sırnaştıkça kamışlara her akşam Narsis’in aksi
Közlerini deşe-deşe
Unutulmuş uykularda
Atar Neron’u ateşe
Üşür Eskimo zıpkını kabasındayken galaksi
Sen ki Hatem-i Embiya/ Sen ki Fahr-ı Âlem
Mümkün müdür dil söyleye/ vasfeyleye kalem
O yoktu yeryüzünde
Gecenin örtüsü vardı gündüzlerin yüzünde
Bir rüzgâr esiyordu küfür kokulu
Eğilir al eteğine Elhamra’nın bir gül
İçmek için unutulmuş baharını Babil’in
Soğuk bir kan pıhtısıdır avucunda Kabil’in
Aşksız aygırlığı kısraklayan tül
Nerde Habil
Bu kaçıncı gözleri oyulmuş Ebabil
(Hasta bir çocuğun başucunda…)
Yaşlarda mı eridiler
Gözlerine dolan kuşlar
Uçtular mı birer-birer
Avucunda solan kuşlar
Üçler, yediler, kırklar,
elliler, ayaklılar…
Sizler; bahtı gün karalı
ve alnı ay aklılar…
Hayatın can telinde
ya bağlama, ya tar’dınız.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!