Derler ki yılı gün yelpazelermiş
Dedemin yel gibi estiği yerde
Hançeri denize saplı dururmuş
Suların ateşe kestiği yerde
Sn. İsmail Müftüoğlu’na…
Takdir-i Huda’dır bu nehri nâra döndürür
Dilerse bal şerbetin zehr-i mâra döndürür…
Gezmesin sıhhatine kibredip de pehlivan
Son rüzgârın kanadında son kuşlara inat
Sonbaharın türküsünde dil eriten dallar
Son sarı yaprağını sararken son umuda
İçinde zembereği boşalan o son saat
Yıkarken akrebini dibi görünmez suda
Yelkovanı zamanın gün yeline mandallar
Durun! .. Dinleyin gökte vurulan son çığlığı,
Düşünün! ..Kaçıncı kez kırıldı defne dalı?
Kaçıncı kez kanadı şu güvercin kanadı?
Duyun bu sesi artık “biz insanız” diyenler…
Dökemez kelimeye bu en rezil vahşeti
Dipçik ve postallarla parçalanan ağızlar…
Gıcırdak kapısında düşlerimin
Çıngırdardı hep o özge çıngırdak:
Dandini dandini dastana! ..
Bir kuyu ki, indikçe in,
Bir yol ki, menzili mülkümden ırak;
Derdimi anlasana…
Gerçekti düş değildi
Olmadı ömrümce hiç düşüncem düş düşkünü
Düş olsa düşünmezdim atladığım eşiği
Düş olsaydı ne diye bir yay gibi eğildi
Tipsiz cezaevimde dünyayı görüş günü
Düş değildi bu kimya ve simya bileşiği
Ebemin kuşağında yeşerir ışıldardı,
Ebemkuşağı gibi güneşin yedi rengi…
Derler ki, gün güneşin gece bağrını yardı
Ve renksizler kurt gibi saldırıp yedi rengi…
Uçarken takılıyor kanadı serçelerin;
Tükeniş türküsünde hep var oluş sesleri
Nerde ol tutiler ki/ susturulmuş sesleri…
Bulut saçı değmemiş o yoksul yamaçlardan
Yalın düşler devşirdim öksüz uykularıma
Ne güneşler sıvadım gönlüne gözlerimin
Şimdi yorumundasın
Yordamsız uykulardan arta kalan bir düşün
Bir düşün
Tırnaksız izdüşümünde uçurum
Uçuk zamanlara kaşındıkça düş
Düş ki düşünesin
Son dalın sorgucunda dört iklimin hevengi
Kanıyor yedi yerden güneşin yedi rengi
Ayağım son toprağı yedi denizden içti
Bu yollar bu sarıyı hangi benizden içti
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!