Kırık zamanın her ucu, heybesinde çığlıklar.
İçinde sancılı bir masal, künyesinde o var!
Çocukluğum geçti gözümün önünde, şimdi ömür geçişmekte.
Zaman, avuç içi kadar zaman, boynumu bükmekte!
Kimden öğrendim ben böyle susmayı?
Denizinde boğulmayı, rüzgarında kaybolmayı,
dökülmez dilimden hiç bir kelam
yıllarca, beklerim kapında
hayaller kurarım huyumca
işte ben, böyle sedasız kaldım
derinde en çaresiz yaralarım
dökülmez dilimden hiç bir kelam
bazen yalnızlık biner boynuma,
kaçamam!
bazen bindiririm boynuma yalnızlığı
kaçamam!
ve ağırıma gider bazen
bir karpuz çekirdeğinin siyahlığı bile.
dönülmez yol muydu gittiğin?
çözülmez hal miydi düştüğün?
şimdi sen bir daha hiç gelmez misin?
bu çığlığı hangi rüzgarla...
bu darlığı hangi toprakla...
bir daha hiç silmez misin?
Her gece karanlık kandilin önünde,
sensiz geçen anın derdindeyim
bir derdin cefası gönlümde
yokluğunun en ağır demindeyim
güneşin doğarda, ararsa beni sözlerin
güneşin doğmadığı,
Bir, selamın bile kalmadı üstümde.
Aldı zaman herşeyi sözlerimden.
Dağıldı feleğin kızıl çemberi,
Düşler kırıldı tam orta yerinden.
Uzak şimdi, mavi şehrin maviliği...
Senden gitmeni beklerdim ama,
kendimden kalmamı beklemezdim.
Nasıl olduysa yaşadım durdum
sen gittikten sonra...
Şimdi,
ölecek elbet, ölmeyen zeytin ağacı,
aynalar anlayacak artık halinden,
tel tel dökülecek hatıralar gözünden
koynu yetim kalan zeytin ağacı,
ödeyecek senli günlerin kara zekatını
Her sözün mahrem yanını, kapısında düşürdüm gönlünün.
Çekilir dertti doğrusu, ölesiye hayal etmek,
bayram sevincine benziyor mahşerde bizi düşünmek.
Bir tek kelamla anılmak, senle doğmak yeniden hayata...
Çekilir dertti doğrusu, ölesiye hayal etmek,
tıpkı o masaldaki gibi, sonunda senle bitmek...
Ben de, sana mecburdum "bilemezsin"
Ben de, adını mıh gibi aklımda tutuyordum
Her mevsim, çam ağacı gibi gönlümü arsızca
Sadık bir sadaka gibi yoluna adamıştım "bilemezsin"
Şu,mavi gökyüzüne dayamıştım ömrümü.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!