‘’çoğumuzun çocukluğu saklıdır tebeşir uçlarında
ara ara da olsa yansır çizdiğimiz resimlerden
kara tahtalar nelerine şahit,
elde avuçta kalan solan renkleri
kurduğumuz düşlerin silik halleri işte.’’
neyi yaşamak istiyorsam
düşüyor notaları kemanın tellerine,
ne kadar farklı bir dokunuş
seni tanımak gibi.. ne kadar güzel,
sesler gecede yakamoz oynayışları gibi
kaç tat girer müziğin kıvrak ritmine şimdi.
savruk saçık gün içinden
ya da
kırık dökük uykularımdan
seslenir o kız, o çocuk,
hangimiz duyar?
eskiden,
hangi düşüncelerle yürüdüğümüzü anlardı sabah
varsa umutlar ve yıkandıkça yüzler tazelenirdi.
şimdi gördüğüm sen misin sorarım,
dışın hala sokakta için evde gibi…..
hangimizin yoksulluğu serili değil yılların içinde
hani bir dilim salçalı ekmeği ısırdığında
bakar çocukluğum,
bakar bir düne, bir de gelip geçenlere.
yaşamak ne kadar güzel derdik
özgürlüğün suya yazılan kitabeleridir
geçmişin derinliklerinden gelen sesler,
dinle ve gönder geleceğe.
ön yüzü günah,
arka yüzü suç her güne dair.
çocukların oynayacağı
kaç günlük oyunlar kaldı?
çocukluğumun
telden yapılmış arabaları
kayıp gidiyor.
oysa uçurumları yoktu o günlerin
‘'elbette ilk sen öğrenmelisin çözmeyi
bir de ters açıları olmasa zamanın.''
var olduğumuzu unuttuğumuz anlarda
seslerini hiç dinlemediğimiz taşlardır boşluğa atılan
karışıklığın içinden baktık sadece ters açılarına
ya da
deniz anaları gibi suyun içinde
bakarken yosunlara
ördeklerle birlikte
söyle şarkıları,
zorlanırken sıcağında,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!