Bir düğüm atmış olmanız, halatı kontrol edebileceğinizin anlamına gelmez.
Şimdi soğuktur oralar.
Kış çoktan saklamıştır gerdanlığını.
Yüreğini sıcak tut; tut ki müjdeyi sen ver bahara.
Tomurcuklansın saçların, baştan aşağıya
kadar insin sarmaşıktan salıncaklar.
Bakarsın bir kitapta buluşuruz; heceleri ayırırız
Ne zaman soluklansam sende, heybemde çıkıveriyor Attilâ İlhan şiirleri.
Nakış nakış işliyorsun yamalı bedenimin her zerresine.
Sonra sökülüveriyorsun iliklerimden, parmak izlerimden.
Kağıt kesiği gibi en derinden…
Duvardaki şu yazı tuğlaların bile canını yakmaya yetmişti.
“Acıların gülüşlerimi gıdıklamaya çalıştığı
anlarda bile sen benden hiç gitmedin.”
İnsan aldandı.
Hayvanlar avlandı.
Doğa harcandı.
Yanardağları su sanan insanlar taşlandı.
Psikolojik adı altında toplanan bir hastalık tüm dünyayı sardı.
İnançlar baştan yazıldı.
İnsan sevdiğine benzemeli.
Sevinciyle, gülüşüyle, acısıyla.
Mevsim ne olursa olsun bahar giymeli; cepleri çiçeklerle dolmalı.
Cümleleri şiir olmalı, şarkı olmalı sesi; nakaratları olmalı adımlarının.
Koşarken karnında hissetmeli tatlı telaşlarını, korkusuzca yaşayabillmeli; uçurum kenarı salıncak olmalı, göğe dokunabilmeli.
Kavgalarını uçurtmalarla gökyüzüne bırakmalı, yıldızlardan taç yapmalı saçlarına.
Öyle de melül melül bakma. Belki bahar değer saçlarına sakallarımla karışık; kessem namertim. Bilmem kaç kadının bedenine mapus oldum, senin yüreğin bana hücreyken. Çıkışı yok, dardayım. Radyonun frekansları sen çalar, ben dinlerim. Duvarda ayrılık yazıları garibime gidiyor; oysa senleyken bakmıyordum bile. Çünkü sen varken duvarlar çiçek açardı. Kaldırım taşlarındaki karıncaların sen geçerken uğur böceklerine dönüştüğünü söylemiyorum bile. Sigaramı kaç kere tersten yaktığımı hatırlamıyorum. Rakı da sarhoş etmiyor artık, bir kadehte çıkıp gelsen de ayağa kalkacak halim olmaz. Eskiden olsa koşa koşa gelirdim; gerçi kendi kendimi kandırıyorum. Sen bir adım gelsen ben bir ömür gelirim; hazır da değilim. Gelmene, kalmana, dokunmana; sanki alıştım. Bilmiyorum, sevişmelerimiz halen dağınık; ben de toparlanacak gibi değilim. Sahi sen nasılsın? Yine bencillik ettim, özür dilerim. Ben halen Müslüm Baba’nın ‘Her sevgi zamanla bitermiş derler.’ dediği yerdeyim. Ne bir eksik, ne de bir fazla. Devamını yazmak da gelmiyor içimden. Çünkü dediğim gibi şarkının devamı da var. Belki inanmayacaksın ama senden sonra şiir de yazmadım, şarkı da söylemedim, hıçkıra hıçkıra da ağlamadım, İstiklal Caddesi’nde de dolaşmadım… Oysa İstanbul tüm bunları yapmak için müsait; müsaitti. Şimdi bir yolculuk yapacağım; hiç de tadı yok. Giden yolcular katına da ilk defa çıkıyorum. Arkamdan gelme ihtimalin bile güzel; halen sırtım dönük yürüyorum. Ne de çok kıyafetlerim varmış. Ben hep sen giyerdim; yaz kış demeden. Şimdi 27 nolu perona nasıl sığacak bu ayrılık; veda demeye dilim varmıyor. Bir el sallayanım bile yok, senin hayalini görür gibiyim. Kaç kere dedim saçların dağınıkken güzel. Sakallarıma bahar değme ihtimalini kaybettim artık…
Keskin bir soğuk; pantolonumun arka cebinde yüzlerce kelebeğin ayaklarının altında bahar geçirmiş, yaprakları kurumuş beyazımsı bir umut. Yol uzun, yol yorgun, yol şiir; sol şerit sana kapalı. Rüzgar, Whitney Houston’un ‘Seni Her Zaman Seveceğim’ şarkısına eşlik eder. Nereye baksam sen, gözlerimi kırpsam kayboluyorsun. Kalbi kırılan güneş, gıdıklanan bulutlar inatla savaşına dahil ediyor beni. Bu kadar zor olmamalıydı, bu kadar ısrarcı olmamalıydı senden gidebilmek; inan kaçmak değil bu. Tüm bu savaşlar bitince karnımda ağustos böcekleri ile geleceğim.
İçim kan ağlıyordu, yasaklanmıştı dilim; kalemim anarşi, kalbim binlerce kez sen atıyordu.
Soğuktu, aylardan aralık, günlerden salı; ilk o gün yasaklandı lügatımdaki alfabeler; şafak vaktiydi, dumanlıydı mahallem.
Mehmed Uzun zamanıydı, on ikinci sayfada barışsak da göz perdelerim cigara yaprağı, sen kulağımda bir ninniydin.
Sana yazdığım hiç bir mektup gelmedi, korktular; korkuları yanlarına, şiirlerim bana kaldı.
İçimde kalan şiirlerin bir gün kemiklerimi kıracak diye çok korkuyorum…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!