Sen gidersen karanlığa çalar gündüzlerim
Bir zindan hatırası olur gençliğim
Anı defterinde kalır ismin, resmin yarı yırtık albümlerde
Ben deli divane olurum
Bir gül gibi dalımda kurur,
Yeşeren kırmızı güllerimiz gibi solarım.
Seni yüreğime hapsedip gidiyordum
Sisler arasında kayboluyordum
Gidiyorum, hayalin gözümde perde
Gidiyorum, kış soğuğu üşüyorum
İsmin dudaklarımda donuyor
Sıcak kahve niyetine içiyorum seni
Sürgün eylediler yaban ellere
Yol, kara tren yalnızlığında
Bir süre kendimden geçiyorum, gözüm uzakta
Sevgi uzak bir heyecan
Ve yârin kokusu hissedilmiyordu artık
Ben Allah’ımla yalnız sürgün yollarında.
Su hasretiyle çatlak,
Bir yanı çorak,
Bir yanı ateş ihaneti
Güneş kayıp, saklı durur
Utanır, göstermez yüzünü
Ve yılan çıksa da bağrından
Sen, acıların
Ve isyanların annesi
Toprak
Hala asi çocuklar mı doğuruyorsun
Yoksa sus payını sokak fahişeleriyle yiyen insanlar mı?
- Aşiret törelerinin masum kurbanlarına -
Doğdum, harmandaydım
Bir gölgede ağlıyordum
Annem patoz tozunu yutuyordu
Bense çığlıkları...
O minnacık ellerinle dokun yüreğime
Gülen gözlerin güldürsün beni
Gözlerin gülsün bebek
Lekesiz bir dünya kalsın yüreğine.
Uyu bebek uyu da büyü bebek
Bu kaçıncı kaldırım taşı,
Bu kaçıncı soluk sokak lambası,
Sayamaz oldum.
Bırak beni ey yalnızlık.
Dostluk kurduğum,
Gördüğüm tüm yıldızlar yalnız.
Ey yüreğimi solgun deniz kenarında alan sevgili
Silahım gibi sevdiğim
Kurşun kurşun harcanan sevgide
Benim yürek belam, sevdam
Ve amansız güllerin tomurcuğu
Hayatımdan kan damlatırım ağlamadan
Tanrılaştırılan
Ve tanrılığını ilan edenler
Emirler yağdırıyorlardı dört bir yana
Öldüreceksin; çocuk, yaşlı, kadın demeden
Yıkacaksın, taş üstünde taş bırakmadan
Çalacaksın; tarihi, coğrafyayı, kutsalı, töreyi
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!