Kurşun sıcaklığına alışmışken bedenlerimiz
Ve yıllar kabuk bağlamışken yaralarımıza
Acılarımızla derin uykulara dalmışken
Bomba sesleriyle uyanıverdik.
Artık kurşunlar değil bombalar yağıyordu
Rüzgâr fırtınaya, borana dönüşmüş
Doğdun,
Gece kara fırtınalar doğuyordu ocağımıza
Sen kısmetimiz, sen Allah’tan armağansın
Sevinç gözyaşları döküyordum her ağlayışına
Umut ufak ellerinde çırpınırdı
Gözlerin öylesine bakardı dünyaya...
Aşk bahardır
Açılır çiçek çiçek bütün tonlarıyla
Dansa tutulur hayata dair ne varsa
Filizlenir sönmeye yüz tutmuş umutlar
Bir başka akar nehirler
Karlı dağlar bir başka olur
Her çocuk bahar gibi
Güler yüzlü çiçek gibi
Mavi, yeşil, siyah gözlü
Gidiyorum,
Tren son kez ayrılık düdüğünü acı acı çalıyor
Biliyorum ayrılık vaktidir çalan her düdük
Her şeye veda etme zamanı
Yaşanan tüm yaşanmazlara
Adımlarım korkak, isteksiz
Gitme, bizim oralara yolcu
Bir dokunsan insanıma
Bin ah işitirsin
Vurgunlu, talanlı
Dayanmaz yüreğin sende ağlarsın...
Oralarda çile ile yoğrulur emek
Bir bahar bu kadar mı yakışır gül yüzüne
Her gece ay yıldız neden süsler saçlarını
Sen gül gül kokuyorken dikenler arasında
Hazan mevsiminde sıcaklığına sığınırdım
Ve öylece usul usul uyurdum
Kar fırtınaları sarmışken her yanı
Karanlık zifiri burcunda, şimşekler korku nöbetinde
Gaz lambası ışığında ısınır yürekler
Doğum sancısında bir kadın gebe
Yanı başında ihtiyar ebe
Doğacak bir umut beklenir her sancıda
Bir damla su idim
Derya içinde
Bir gün ısındım yavaş yavaş
Yükseldim mavi göklere doğru
İlk ayrılığım öz vatanımdan
Öyle acıklı, öyle iç yaralayıcı ki...
Sen papatya ben nergizim
Yanı başımızda açar laleler, sümbüller
Kokar mis gibi karanfiller, gelincikler
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!