SEVEN
Kuş olup kanatlansam dolaşsam şu alemi,
Bulur muyum acaba bir yürekten seveni.
ŞİRİN
Sevdiysem eğer seni
Suç mu işledim Şirin
Ferhat’ın olamadım belki
SEVDAM
Fırtınalar esiyor bağrımda
Göz gözü görmüyor
Allak bullak olmuş dünyam
Beni esenliğe çıkaracak olan
GÜLEN GÖZLER
Bebekler kadar masum,çiçekler kadar sade,
Zindanlar saray olur gözlerin güldüğünde.
MESFELE
Bindiğimiz servis otobüsleri bizi sanki İstanbul’un bir mahallesine getiriverdi. Türkiye’den gelen Diyanet hacılarının hemen hemen tamamı bu bölgede kalıyorlar. 10-12 Katlı apartmanlar, kalabalık caddeler, Türk hacılarına hitap eden bir sürü dükkan. Lokantalarda Türklerin damak zevkine hitap eden yemekler.
Adresi evde unutmuştum. Diyanetin kayıt bürosunu bulabilirsem, oradan öğrenebiliriz diye içişleriyle konuşurken, ne görelim. Bacanak baldızla beraber bize doğru geliyor. Tevafukun böylesi. Biraz ayak üstü muhabbetten sonra teyze çocuklarının yanına gidiyoruz. Onlarında evde olmaları, bir taşla iki kuş vurmak gibi oluveriyor. Hoş bir muhabbetin üzerine yenen yemek ve ardından içilen çaylar ve peşinden cemaatle kılınan bir akşam namazı ve ayrılık vakti. (Hemen belirteyim. Hac görevi esnasında böyle ziyaretleri genelde yatsıdan sonraya bırakmak veya hemen sabah namazından sonra yapmak gerekiyor. Yoksa bizim gibi iki vakit namazı Kabe’de Beytullah’ta kılmak varken, cemaatle de olsa evde kılmak zorunda kalabiliyorsun. Bizim görevimiz otellerde cemaate katılmak değil, Beytullah’ta namazlarımızı cemaatle kılmak.)
BEYTULLAH
Şu ana kadar gösterdiğimiz efor ve yaptığımız gayretler Allah’ın müslümanlara kıble olarak tayin ettiği Kabe’yi yani Beytullah’ı görmemize ramak kaldı. Peygamberimizin evinin önününden Kabe’nin dış görünümü,bütün heybeti ile ihtişamıyla karşımızda görünüverdi. Bu arada heyecanını tutamayanlarda heyecanlarını gözlerinden akıttıkları yaşlarla bastırmaya çalışıyorlar. Bab-us Selam kapısından içeri giriyoruz. İkinci kata çıkıp Hacer-ül Esvet karşısında orta bir yere oturduk. Abdesti olmayanları, abdeste gönderdik. Bu boşlukta biz; tavaf edenleri ve etrafımızda olup bitenleri izlemeye başladık.
Peygamber Efendimizin doğup, çocukluğunu ve gençliğini büyük sıkıntılarla yaşadığı, 40 yaşından sonra ise, müthiş bir baskı ve eziyet içinde İslamın emir ve yasaklarını yaşamak ve anlatmak için vermiş olduğu mücadelenin merkezine düşüverdik birden. O’nun soluduğu iklimde solumak, O’nun dolaştığı topraklar üzerinde dolaşmak, çile ve eziyet çektiği mekanlarda; ibadetimizi yapmak Allah’ımızın davetine muhatap olmak şerefi ile şereflenmek, ne büyük bahtiyarlık.Yüzbinlerce şükür Sana Allah’ım.
Gül ve can
Dalında bir gül görsem kaplar beni heyecan
Dünya bir çöp eder mi sen yanımdayken gülcan
Gülün ruhu kokuysa, benim ruhum da candır
Dua Ve Üç Aylar Amin Demek İsterseniz
“Allahumme barik lena fi recebe ve şaban ve belliğna ramazan.”
“Allah’ım! Recebi ve Şabanı hakkımızda hayırlı ve mübarek kıl, bizi Ramazana ulaştır.”
Allah’ım bildiğimiz-bilmediğimiz, gördüğümüz-görmediğimiz, istediğimiz ve istememeden verdiğin tüm nimetlere sonsuz Hamd-ü Senalar olsun. Seni bütün noksan sıfatlardan tenzih ederim. Birsin, teksin, yaratan ve terbiye edensin. Eşin ve benzerin yok. Doğmazsın ve doğurmazsın. Bir şeyi murat edince ona sadece ol dersin ve oluverir.
DUA
Her mesleğin incedir mahareti,sanatı,
İstemesini bilmek,almanın teminatı.
GARİP BİR YOLCU
Karanlık gecelerin
Garip bir yolcusuyum.
Sevdalı hecelerin
Garip bir yolcusuyum.
Yığın yığın olsa da,dağlar kadar günahım,
Senin şanındandır af,affet bizi Allah’ım.
Yüreğiniz dert görmesin.Dualarınız kabul olsun.
Neredeyse bir yıl olacak siz benim bir şiirime lutfedip görüş bildireli. Utanarak itiraf ediyorum ki şiirlerinizi okumaya bugün başladım. Antolojiye eskisi kadar sık uğrayamıyorum. Okuduğum iki şiiriniz diğerlerinin de çok güzel olduğunun habercisi. Allah nasip ederse hepsini okuyacağım. Selamlar...