Sana nasıl anlatılır,
Sensiz hayatın boşluğu?
Bir zindanın ağır ağır,
Çöker üstüme loşluğu.
Dünya, her mihnete bedel,
Veda ettim gençliğimin gamsız geçen rüyasına,
Çıktım aşkın nihayeti bulunmayan sahrasına.
Bilmiyordum yol neresi? Varacağım yer neresi?
Dayanarak gidiyordum ilhamımın asâsına.
' İnsanız, en şerefli mahlûkuz! ...'
Deyip de pek fazla
Övünmemiz haksız:
Atamız elma çaldı cennetten.
Biz, o hırsızların çocuklarıyız!
Çıktım bugün güzellerin gözlerinde seyahate:
Bu yolculuk bilmem nasıl erecekti nihayete?
Mavi gözler... Pek asabi, dalgalı bir deniz gibi;
Yeşil gözler en ziyade mütemayil hıyanete.
Sarışınlar... Yorgun bir yaz semasını andırıyor,
İlk busede başlayacak talihinden şikayete.
Benim gönlüm bir kelebek
Dolaşıyor çiçek çiçek.
Tükenecek ömrü böyle
Çırpınarak, titreyerek
Ne serefli bir adı var,
Ulu Tanrım,şu karanlık yolları,
Bizi sana ulaştıran yollar et!
İhtirasla kilidlenmiş kolları,
Birbirini kucaklayan kollar et!
Muhabbetin gönlümüzde hız olsun,
Ölürsem yazıktır sana kanmadan,
Kolların boynumda halkalanmadan,
Bir günüm geçmiyor seni anmadan.
Derdine katlandım hiç usanmadan...
Diyorlar 'Kül olmaz, ateş yanmadan'
'Denizler durulmaz, dalgalanmadan!'
İki şey var ki, genel kâidedir,
İki şey var ki, değişmez asla!
Bir:
Kirpiden post olmaz!
Bir de;
' İnsan' denilen mahlûktan,
Sahilden uzaklaşan,
Yüce dalgalar aşan
Beyaz kanatlı gemi.
Şimdi bocalıyarak
Götürüyor pek uzak
İthaf: Beş yüzüncü yıldönümü için:
I
Gün batmada İstanbulun üstünde Haliçten,
Bir renge bürünmüş yanıyor Marmara içten.
Kollektif bir metindir yeryüzü söylenen her söz, yazı ve şiir o büyük metnin bir parçasıdır