Her suda boğulan,
Sarılmıştır emin’im,
Siyah elbiseli bir dalgıç’ın boynuna,
Ama görememiştir,
Sırtında ki tırpanı,
O ölüm telaşıyla..
Yatağından taşan su toprağa felakettir,
Fikir menzilsiz ise akıl boş ferasettir.
Bir yol ayrımındayız haber verdi papağan,
Güvercini vurdular bülbül oldu saksağan.
İnsanlar ruhsuz ceset çığlıklar sessiz kaset,
Adaletin bumu senin,
Birine on birine bir.
Şahadetin bumu senin,
Mevla’dan çık iblise gir.
Hergün ayrı bir vapurda,
Savaşlardan sonra gelen hikmetin,
Manasına ne demeli bilmem ki.
Kırk yaşından sonra gelen servetin,
Anasına ne demeli bilmem ki.
Sabah kentte gece dağda gezenin,
Neden.! Hala kalkınmıyor bu Ülke..?
Neden anlamıyorum…
Oysa ki, sıka sıka,
Bir hal olduk vallahi…
Mesela;
Bütün hayatımızı kablolara bağlayalı,
Ve şarj edeli kendimizi insansız bataryalarla,
Yalnızca elektrik doldurduk,
Bütün boşluklarımızı.
Bu yüzdende kısa devre yapıp yapıp duruyoruz.
Dışın çok hoş,
İçin bom boş.
Bu yüzden de hafifcesin.
Ufak tefek sözcüklerden,
Havalanıp uçuyorsun,
Bir nehir misali,
Akarken büyüyor insan.
Artezyen’den doğduğu kadar temiz mi,
Denize döküldüğü delta da,
Arsenik’li septik nehir.
Ne kaldı geriye onca sevdadan,
Üç beş kara kaştan gayrı ne kaldı.
Ömür denen altmış dönüm tarladan
Üç beş kara taştan gayrı ne kaldı.
Gül mevsimi sürer gider sandığım,
Neler neler görmüşüm
Yoktan yere şahsında
Ahde vefa keyif sefa
Dostluk sevgi
Coşkusu da caba
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!