Şehirler dolusu anıyı beraberimizde götürüyoruz
Yok ki bir yolculuk yeni baştan bir hayat sunmaz bize
Kaçmanın yok yolu uslandıkça ağırlaşan bedenlerimizden
Tutmuş bir boyun ağrısıyla koşuyoruz
Asfalta sürten gözbebeklerimizden aşağı
Özlem
Anneler ve ezanlar kadar nazımızı çeken olmaz
Anneler "haydi yemeğe" demekten usanmaz
Ezanlar "haydi namaza".
Gel gör ki ne anne yemeklerindeki lezzeti
Ne namazlardaki o serin huzuru
Ah edip neylersin
Kalır mı yanına kâr.
Kara toprağa girince
Üstünde bir metre kar.
Ne bırakmak bu yükü
Kusursuzdur şehirlerin cılk yalnızlığı
Susayışa benzer suskunluğu insanın
Yufkadır yüreklerin cürümsüz cahilliği.
Andırır halı altında inatçı bir lekeyi
Göğe doğru şartsız uzama sevdalarıyla
Bungun sabahlarda gülüşen çocukların.
Bir açılıp kapanan görüntü
Bir tınlayıp yok olan ses
Zamanla örülen örüntü
Yaşamak yüklü kodes
İsyan var menümüzde
Altın tabakta meyvemiz
Elmas galonda suyumuz var
Ve ahşap masada gururumuz
Mide bulandırıcı
ve baş döndürücü bir adisyona maruzuz.
benzin içiyorum egzoz içiyorum insan içiyorum
bir oyuncak tarlasında ayrık biçiyorum
çocuksan gel;
kavga edelim, küfredelim, kuş vuralım, cam kıralım, camide de koşarız, acıkırsak haram yeriz, sıkılırsak sevişiriz göğe karşı, burnumuzu sokarız mitinglere belkim oyuncak atarlar kafamıza, babam umacı çağırır inanmayız sonra görürüz umacıyı inkar ederiz kanımızı içer helal ederiz, ekmek çalarız evlerden, UTANIRIZ, KIZARIRIZ, AĞLARIZ, çocukmayı alt üst ederiz.
Siz kırlarda çiçeksiniz
Ağaçlarda yaprak
Gülümseyen gözleriniz
Güneşten de parlak
Alkış tutan elleriniz
ey sırlı hüznüme doğan çocuksu kar güneşi
çılgın yüreğinde
sabırla bir fırtınayı işleyen acemi nakkaş
ey doğanın paslanmaz rengi, sesi gök mavisi ey!
kar bulutu gibi geçeceğim tüysüz çöllerinden senin
ey benim küçük yalnızlığımın yalancı baharı.
Bu ellerim var ya
Günah kanayan ellerim
İşte onlar kadar pisliğim.
Kırılır dokunduğum ayna
Okşadığım su bulanır
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!