Bugün öğretmenler günü....
Kutlamak içimden gelmiyor.Neden mi? Sevgili öğretmen arkadaşlar,affınıza sığınarak bir öz eleştiri yapmak istiyorum...Emekli olmuş,emekli olduktan sonra vatanından binlerce kilometre uzağa gitmiş biri olarak...
Bir öğretmenin emekli olması mümkün mü...Yaşayanlar bilir bunu.Öğrencilerini bırakmanın insanın içini nasıl acıttığını...Ama tesellin olur yetiştirdiğin o gencecik bedenlerin ideallerini gerçekleştirdiklerini görmek.Onların seni telefonla aradıklarında ses tonlarında ki mutlu ve gururlu imayı hissetmek..
İdealine kavuşmuş olanlardan biri,bir kaç yıl sonra arar sizi.
-Hocam,nikah şahidim olur musunuz? Der.
Siz,seve seve gidersiniz ülkenin öbür ucundaki düğüne...
Ya ideallerine ulaşamayanlar...Huzursuz, hüzünle dolu bakışlarını kaçırırlar gözlerinizden, karşılaştığınız sokakta,alış veriş merkezinde,lokantada...Üzülürsünüz,hemde bir ana yüreği kadar hassas yüreğiniz kanar,kanar da elden ne gelir...
..
Okuyana bak da gör öğretmen, doktor olmuş,
Çünkü kitap dostumuz, okumayan ne olmuş?
Sergilere koşalım, kitapla yarışalım,
Dünya çocuk kitapları biz, bol bol okuyalım…
Kitap kaybettirmez şey bize eğitim sağlar,
..
Aldığın gün bizi yanına
Karıştık sanki senin kanına
Öğretmen dediler adına
Canım benim öğretmenim
Her kez severdi onları
Sevgi dolmuş artık kolları
..
Nice öğretmenler bilirim asabi mi asabi,
Kimisi umut dolu faziletli ve bilgili.
Öğretmenler bilirim uysal mahzun çehreli,
Eğitmek için olmuştur bilgi seli.
Öğretmen vardır öğretir gerçeği,
Öğretmen vardır sevdirir mesleği.
..
Öğretmen, yılların öğretmeni
Deyim yerinde ise;
mesleğinin duayeni
ve hala heyecanlıdır
genç bir öğretmen gibi
..
10.09.13 Salı
Bölge zümresi yapacağız. Ben okulun zümre başkanıyım. Bu yıl ilk olacak bu. Akşam zümreyi indirecektim unuttum. Boşuna toplandık dün. Müdürü beklemekle vaktimiz geçti. Okulda müfettiş varmış. Bir öğrenci şikayeti. 67 almış sınavdan geçmesi için 70 alması gerekiyormuş. Aslında yanlış bilgi. 70 le de geçemiyor.
Müdür ders dağılımını görüştü bizimle. Zeynep Hanım 9 ile 10 u istedi. O sınıflarda ders yapmak kolay. Ben dengeli dağıtım olsun dedim. Adaletli olan bu. Kimisi öğlen ağırlıklı ders istiyor. Ben sabah ağırlıklı istedim. Müdür pek olumlu bakmıyor isteklere. Biz onun ricasını yerine getirmedik ya. Üstelik ricacı olduğu öğrenci 32 almış. Ben prensip olarak onu geçirirdim. Ama o kadar çok öğrenci sınava girdi ki kâğıt fazlalığından gözümden kaçtı.
Eğitimi bitiren bu ricalar. İl başkanları, müdürler araya giriyormuş. Eğitimde siyasallaşma. Eğitimi bozan bu. Kentin en iyi yerinde en başarısız. En düşük puandan öğrenci alıyor bu okul. Nedeni anlaşıldı şimdi.
Sabah dolmuşla gideceğim. Yola çıktım bir araba geçti. Yakalayamadım diye geri döndüm. Sonra durakta beklediğini gördüm. Ben de tekrar durağa yöneldim. Bayırdan zoraki çıktım. Otobüsü yakaladım. Arabadakiler bana bakıyor. İçlerinden biri kızıyor. Seni bekliyoruz niye sallanıyorsun. İzah ediyorum. Nefes nefese olduğumu görüyor. Meğer beni beklemişler. Yolcular kızgın. Haklılar ama benim suçum değil. Beklemese bir şey diyemezdim.
Bölge zümresinde yasemin hanım beni tanımış. Ama tanışlık vermedi zümre bitinceye kadar. Dünya tatlısı bir kızı var. Macar dadısı da beraber. Süper zeki ve olgun. Yaşına göre iyi yetiştirilmiş. İngilizce de öğrenmiş bu yaşta. Dadısı pek fazla Türkçe bilmiyor. Ben size ders vermiştim diyor. Formator öğretmen. Bilgisayarı iyi kullanıyor. Ondan daha iyi kullanan var. Allah’tan bu zümre anında yapıldı. Elde bir örnek var. İnternetten alınma. Ama yönetmelikle uyumlu değil. Taşkın bey bir tane indirdi bana.
Fen lisesinden öğrencilerimi gördüm. Ayşegül Ay birdi ve şimdi ismini hatırlamadığım bir kız öğrenci. 11lerden Yusuf Sinan çıktı sonra karşına Fem dershanesinden geliyormuş. Çaya davet ettim gelmedi.
..
Evvelinde öğretmen, toplumda rehberdi,
Saygı sevgi içinde dilimizden düşmezdi…
O, ne anlatsa dinler hazırdık okumağa,
Şimdi kalkmayız bile geldi diye ayağa…
Selam verse alınmaz çünkü onlar önemsiz,
..
Kitaplarım masamda bugün öğrenci oldum,
Çantam sıra gözünde mutluyum, huzurluyum…
İlköğretim haftamız, abilerim kürsüde,
Her biri şiir okur, moralde ve neşede…
Elimde defterler var, temiz kullanacağız,
..
Her çocuk okuyacak her çocuk yükselecek,
Cahillik yok olacak bilgi, cehli silecek…
Bugün ilkokulluyum yarın ortaokullu,
Liseler de bitecek yok bunun başka yolu…
Öğretmen olmak için okumayayım niçin?
..
Ne kadar sıcak bir havan var
Her yerin kardeşlik kokar
Her yer kalem kitap kokar
Öğretmen müdür kokar
Disiplini orada öğreniriz
Okumayı orada öğreniriz
..
İlkokul yakın, çünkü yaşın dörtten ileri,
Bebeklikten çıkmışsın ne bu bebek bezleri?
Arkadaşların kınar bağlı, dolaştığından,
Kurtulman gerekirdi bez ve muşambalardan?
Annen gelmek üzere öğretmen haber vermiş,
..
Bir gün doğan bir gün göçer Dünya'dan,
Kimi güler,kimi ağlar bir yandan,
Eşin dostun ağıt yakar arkandan,
Bir Öğretmen ayrıldı aramızdan...
Çok insan eğitti,topluma sundu,
Onlarla yaşadı, onlarla övündü,
..
Bugün ulusal bayram Ata’mı hatırladım,
Aklımdan hiç çıkmadı onu unutamadım…
Bayraklarım asılmış törenler yapılacak,
Öğretmen şiir verdi coşkum kat kat artacak…
Ata’mı seveceğim ve hep koruyacağım,
..
Yüzünde yılların derin çizgisi
Hastane odasında açtı gözünü
Minik Mustafası beyaz önlüklü
Gurur duydu Bekir öğretmen,
..
Ve öğretmen sabah ilk ders için sınıfa girdi
Ve bütün çocuklara gülerek günaydın dedi
Ve önce anlattı yaşama dair bildiği her şeyi
Ve sonra hepsine rengarenk kağıtlar verdi
Ve bu kâğıtlardan resim yapmalarını istedi
Ve dağları ve ormanları ve tüm güzellikleri
Ve güneşi, aydınlığı ve sevmeleri.
..
Eğitim Üzerine Yazılar
EĞİTİMDE BAŞÖRTÜSÜ SORUNU VE BASKICI ZİHNİYET
Ülkemizde laikliği kendi mantığına göre anlayan, laik değil ama laikçi, seküler, baskıcı totaliter zihniyet hükümferma oldu yıllarca. Çok partili döneme geçtiğimiz halde hâkim bürokratik zihniyet hep tek parti diktatöryası özleminde oldu.
Bu totaliter zihniyet halka hiçbir zaman inanmadı. Onu düşman ilan etti. Ona gerici yaftasını vurdu. Onu cahil, aydınlatılması gerekli, gayr-i medeni gördü. Hep onu Batılaştırmayı hayal etti. Ama tam Batılaşmasına izin vermedi. Batılı anlamda bir demokrasiye geçit vermedi. Batılı anlamda özgürlüklere layık görmedi onu.
Düşünün dünyanın her tarafında okullarda başörtüsü serbest iken bizde yasaktı. Dünyanın her yerinde memurlar istedikleri kıyafetle işe gelebilirken bizde yasaktı. Dünyanın her yerinde eğitimciler serbest kıyafetle çalışırken bizde hala yasak.
..
Tartışılmayan gerçek bu doğuştan gelenek,
Rab’binden gelen inanç bu böyle bilinecek…
Anne, büyük öğretmen çocuk için adanan,
Her ne derdi var ise canından ve canından…
Sonra onu doğurur Rab’binin rızasıyla,
..
....Yarıyıl tatili bitmiş, hala kış şiddetinden bir şey kaybetmemişti. Evlerinin sıcak sevgilerinden ayrılarak gelen öğrencilerin yanan yüreklerine inatçasına Bingöl’ün karlı sokakları buzdan birer kayak merkezine dönmüştü. Öğrencilerin yapmış oldukları kardan adam, sırıtarak dururken, kandillenmiş su damlacıkları bir türlü saçaklardan düşmek bilmiyordu. Bu kandilleri, saçaklardan değilse de, gönüllerden düşüren bir Türkçe öğretmenleri Beşir bey vardı.
Beşir bey Kars’ın Posova ilçesindendi. Öğrencilere bol bol Karslı aşıklardan şiirler okur ve kendisini de Karslı Aşık Çobanoğlu’na benzetirdi. Azeri türküleri söylerken, ya sazı Azeri türkülerine uydurur, ya da Azeri türkülerini saza uydururdu. “-Men seni çok sevirem” diyerek başladığı Azeri konuşması öğrencilerin çok hoşuna gider, sık sık tekrar için öğrencilerden istek alırdı.
Yine sıcak esprilerle derse başlayan Beşir Bey,
“-Çocuklar, herkes niçin okumak istediğini yazsın. İkinci saat okutacağım.” Diyerek ödevlendirmiş ve kendisi de yarım kalmış romanına göz atıyordu. İkinci saat girişinde, öğrenciler Beşir Bey’i ayakta karşılamış ve kendisinden bir dörtlük dinleyerek alkış tufanı koparıyorlardı. Sulu hareketleri adet haline getirmiş birkaç öğrenciyi uyaran Beşir Bey, derse pür dikkat kesilerek başlamıştı.
Öğrencilerden birkaç tanesi okula niçin başladığını okurken, düzeltici birkaç cümleyle düzelterek, sözü arkadaki Zöhre’ye veriyordu. Zöhre, o mikrofonik gür sesiyle, ders anlatırcasına tek tek anlatmaya başladığında tüm sınıfta adeta soluk almama derecesine varmıştı. Zöhre, konuştukça açılıyordu. Ve o anlamlı sözler sınıf duvarında yankılandıkça, öğrenciler ilim adına gururlanıyorlardı.
“-Arkadaşlar, ben ondört yaşında ilkokula başladım. Bu yaşta belki de çoğunuz okulu bitirmiş olacaksınız. Ben ilmim karşısında paranın yenilgisini gördükten sonra okudum. Çünkü babam bir aşiretin Şeyhi, ağasıydı. Mal ve servet dersen, fazlasıyla vardı. Şan, şeref dersen, dillere destandı. Bir gün büyük ablam bizleri ziyarete gelen ilçemizin savcısıyla tanışarak nişanlandı. Bir müddet sonra, savcı tek taraflı nişanı bozdu. Babamın çok zoruna gelmişti. Acaba namusumda bir eksiklik mi gördü, şerefimde bir leke mi buldu, diyerek hatırlı kişileri araya sokup, nedenini öğrenmeye çalıştı. Savcı, ne namusunda bir eksiklik ne de şefefinde bir leke olmadığını ve bilakis, bu konularda kendisinse hayranlık duyduğunu söyleyerek itiraz noktasını şu şekilde belirtmişti:
“-Ben bir savcıyım. İlkokulu bitirmemiş bir kız ile ne pahasına olursa olsun evlenemem.” Zenginliğine ve malına güvenerek okuma ihtiyacı duymayan babam, “-İlmin karşısında yenilen servetin bir işe yaramayacağı”nı söyleyerek bu olaya çok içerledi ve ne pahasına olursa olsun sizi okutacağım diyerek bizleri okula yazdırdı.
..
Atatürk'e karşı olmak. Adam " siz de Atatürk'e laf söyletmiyorsunuz." dedi. Atatürk'e elbette laf söylenir. Ancak, Atatürk'e söylenecek laf, laf olmalı, ki o laf söylene bilsin. Yoksa her laf Atatürk'e söylene bilir mi? Elbette her laf Atatürk'e söylenemez. Söyletilmemsi de gerek. Bunu beceren Osman Pamukoğlu, bir canlı yayında konuşmak için konuşan millet vekiline gereken cevabı verdi.
Bu zaman diliminde Atatürk'e bunca karşıtlık niye? İlk okul ve orta okul talebeleriyle yaptığım bir sohbette tek bir öğrenci bile Atatürk'ü sevdiğini
söylemedi. Neden diye sorduğumda, biri "neden hep Atatürk diyorsun." dedi. Bir diğeri; inkılap dersinden geçer not almam gerek." dedi. Ama hiç biri Atatürk'ü sevdiğini söylemedi. Hemen hemen hepsi, "Atatürk, tek başına mı savaştı, hep Atatürk'ten bahsediyorlar." Öyle ki bu durum çocuklarda bir Atatürk fobisi oluşturmasının ötesinde, Atatürk konusu onlar için adeta ikrah noktası oluşturmuştu. Bu durumda bu çocuklar nasıl bu hale geldi diye düşünmek gerekmez mi.?
Çocuklara, "Atatürk'ün tüm şehitleri, gazileri, savaşlarda savaşanları temsil ettiğini, bunun ötesinde mazlum milletlerinde özgürleşmesi için nasıl mücadele ettiğini, tüm bunlardan dolayı Atatürk'e T.B.M.M' nin Mustafa Kemal' e Atatürk soy adını verdiğini biliyor musunuz " dediğimde, çocuklar bunu bilmediklerini söylediler. Atatürk' ün "özgürlük" simgesi olduğunu, hatta özgürlüğün dahi ne olduğunu bilmiyorlardı.
Konuyu bir öğretmen ile paylaştığımda, bana: "Atatürk' ü sevdirme yönünde bir bilgi ancak öğretmenler tarafından çocuklara aktarılabilir." dedi. Kendisine hak vermemem mümkün değildi. Buradan da anlaşılıyor ki, eğitim adı altında verilen bilgiler Atatürk'ün hedeflediği tam bağımsız bir ülkenin bireyi olma bilinci ile yetişen vatandaş olma şiarı dışında bir eğitim modeli, bireyi hızla köle ve teba durumuna indirgemekte. -Ki bu nedenle bu zaman diliminde Atatürk'ü anlamak değil de ondan hızla uzaklaşmakla tecelli eden bir fikri kargaşalık ortamı oluşmuştur.
..
Din bahsinde birileri
Şunu öğrenemediler hâlâ
Ya da öğrenmek işlerine gelmiyor:
Din düşmanlığı diye bir şey yok.
Lâyıkıyla dindar olamadıkları,
Her günaha girdikleri,
Her harama el attıkları halde
..