Dinle diyorsun dinlemiyor,
Oku diyorsun okumuyor,
Yaz diyorsun yazmıyor,
Elinde bir akıllı telefon
Başka dünyalarda geziyor…
Bundan sonra sınıfta öğrenci bulmak
Zor dostum zor…
..
Çook uzun zaman önce 16 yaşında bir ortaokul öğrencisi varmış,bergamanın alirıza eroğlu orta okulunda okurmuş,o okula orta sonda gelmiş,o yüzden pek kimseyi tanımıyormuş.Kantinden tost aldığı bir teneffüs sırasında onu görmüş,mavi süveter bir kıza bukadarmı yakışır,o saçlar,o şuh ve kızgın bakışlar,tanrı tarafından itinayla işlenmiş vücut bu gençliğe yeni adım atan delikanlıyı alabora etmiş,beklemeye başlamış,arkadaşlarından sıyrılıp onu takip ediyormuş,
Yan sınıfta okuduğunu öğrenince çok sevinmiş,çünki yan sınıfta orta üçmüş ve nöbet çizelgesinde henüz sıra ne kendisine ne kıza gelmemiş,
Her sınıftan bir öğrenciyle okul nöbeti tutulurmuş oyılarda,eğer o gün nöbet sırası olan gelmezse bir sonraki öğrenci nöbetçi olur ve diğer öğrenci okula geldiği gün nöbet tutarmış,
Bu belkibiraz saçma ama bizimki kızla nöbete denk gelmek için 12 gün okula gitmemiş, 13. gün okula gittiğinde nöbetçisin demişler ve eli ayağı titreyerek gitmiş okulun girişindeki nöbetçi masasına,evet ordaymış,tanışmak için günlerdir fırsat beklediği kız masada,diğer sınıftanda bir öğrenciyle oturmaktaymış.
O gün tanışmışlar,kızın adını soyadını,nerde oturduğunu,öğrenmiş,kızda kendisine sonderece sevecen yaklaşmış,aralarında arkadaşlık başlamış,
devam eden günlerdeartık sadece uzaktan bakmıyor her fırsatta ıvır zıvır sebeplerle kızla konuşuyormuş,kızın pek haberi yokmuş ama bizimki kıza aşık olmuş,artık ne başka birşey düşünüyor,nede başka kızlarla konuşuyormuş,aklı,fikri,o kızdaymış,ve arkadaşları artık kızın adını duymaktan,gencin hayallerini dinlemekten sıkılıp vermişler gazı '' git ona söyle'' diye. Soluğu kızın yanında almış,duygularını söylemiş,kız kendisini arkadaş olarak sevdiğini ve böyle bişey düşünmediğini söylemiş.
Genç adam yıkılmış,ilkkez aşık olmuş ve daha ilk aşk denemsinde dibe vurmuş,ve aşkın acımasız yüzüyle daha 16 yaşında tanışmış. artık hiçbir kıza o kıza duyduğu kadar ilgi duymayacağını bildiği halde geçici ilişkiler yaşıyor fakat onu ilk gördüğü yerde aşkı alevleniyor ve o anki kız arkadaşından ayrılıp yine onu düşünmeye başlıyormuş.
..
MATEMATİK
Matematik dersi çoğu öğrencinin korkulu rüyası
Karnede zayıf gelince kahrolur,kararır dünyası
Daha ilk sınıflarda başlarlar bilmem ne kümesi
Tavuk kümesi tamam da, bu da neyin nesi
..
10-]Bizler bu bilgileri, bu tarihi toplumsal nesnelliğin süreçlerini, bilmezden, görmezden gelişlerle; inanca değin olanı sanki topluma değin olanlar gibi oluşla göstererekten; inançları da, bir toplumsal hak gibi bir toplumsal özgürlük gibi sandırışlarla ajite edip, değerli inançlarımızı bu konuya değin kendi savunmaları içinde oluşturuşlarla bulundurmamızla, bizleri biz; terörizme etmekteyiz.
Nasıl toplumun bir özgür eşme olayı olan, arabasına, uçağına içinizde taşıdığınız inanmalarınıza rağmen binişle; araba ve uçağa; inançlarınızın değil de, araba ve uçağın uzay zamana bağlı kendi devinmeleri egemense; bu koşullarda inanç taşımanızın ve inancı özgürlüğünüzün bir kıymeti harbiye si de yoktur. Burada tamamen fiziki, aero dinamikti, uzay zamana bağlı, nesnelce tutumların bilgisi ve ona değin olan hava yastıklı, paraşütlü vs. giyinmelerin hükmü devranı sürer.
İşte toplumda da okula, öğrenci olunmayla gidilir. Eğer, öğrenci olmanın uzay zamana özgü kuralında örtünme varsa örtünürsünüz. Bu bir hak ve özgürlük olmayıp, o işin gereği oluşla, gerekli bir şarttı bir zorunluluktandır da ondan. Bir sağlanış toplumsal talebi içeriyorsa, o hakkınızdır. Bir topumsa alanda çeşitli nedenle bulunuşla, kurallara uymanız, hak değil bir zorunluluktur. Bunun özgürlüğü hiç olmaz!
Toplumsal kural, o sektör alana dek tutumsak gerekliliklerdir. Değilse bir hakkın bir özgürlüğün keyfe keder panayırcı, bayram şölenli gösterisinin yapıldığı, halksa oluşa seyir geçit özelliği taşınan alanlar değildirler.
..
Yaz tatili artık sona erecek,
Öğrenci, öğretmen koşup gelecek,
Ufku aydınlatan dersler verecek,
Okullar açılır, neşe saçılır.
Ana sınıfından ilk adım başlar,
Uyum sağlanmazsa çatılır kaşlar,
..
Okullar açılacak
Artık ziller çalacak
Cıvıl cıvıl çocuklar
Sınıflara dolacak
Hani nerde defterim
..
Mehmet Ali dedemizin dayısı olan,
Rodos'ta eğitim gördü Molla Süleyman.
Osmanlı döneminde şeyhe verip ilan,
Din eğitimine girdi Molla Süleyman.
Hocaların yanında öğrenciydi yaman,
Kuran okudukça gönlünde arttı iman.
..
Cumhuriyet ilkokulunda kartopu
Cumhuriyet ilkokulunda bir yıl çalıştıktan sonra,Müdür yardımcısı kadrosu verildi,Müdür Beyin öğretmenlerden birini önermesi gerekirdi.bir de dışardan müracaat edenler varsa aralarından md. Kimi isterse o seçilecekti.
Bana müdür beyden teklif geldi,önce istemem dedim,ama müdür bey beni çok istiyordu,dilekçemi verdim.emir gelinceye kadar da hem idari işlere baktım, hem sınıfımı okuttum,iş biraz uzamıştı. Meğer bu görevi isteyenlerden benden daha kıdemliler vardı,bunlardan birisi bakanlığa şikayet dilekçesi vermiş, benim hakkımda. 3 ay içinde emir geldi, 3 aylık makam ücretim toptan ödendi,ve o zaman müdürüm bana olanları anlattı,gerekçe olarak ben daha kıdemliyim demiş.
Kıdeme değil başarılarına göre insanları değerlendiriyoruz cevabı verilmiş o kişiye.
O yıl çok kar yağdı,bir de kar yetmiyormuş gibi, afet sayılabilecek kasırga oldu, binaların hastanenin okulların çatıları uçtu,dükkan ve iş yerlerindeki,levhalar tabelalar uçtu,kıyamet koptu sanki, kasırganın dinmesinden bir kaç gün sonra yerdeki karlar yumuşacık,öğrenciler arasında teneffüste dolaşıyorum,kartopu atanlar oldu,birbirlerine,karın içinde kum varmış ki öğrencinin gözü kızardı,
Ama kanlanma yok. Ufak bir kızartı. Al başına belayı.sınıf öğretmeni, nöbetçi öğretmen,ben hepimiz okul bahçesindeyiz. Ama 1200 öğrenciyi zaptetmek kolay olmasa gerek.
Üzerimize düşeni yapmıştık.
..
ışıklar söndü
ışıklar yandı
karşı evlerde
gecenin ortasında
insanların sevinci sonsuz
merhaba yeni yıl
merhaba yetmiş dokuz
..
Hayatımızın anlamını sık sık çoğumuz sorgulamışızdır. Yaşamımızın aslında başkalarının bizden bekledikleriyle bizim beklentilerimiz arasında oluşmuş bir denge, bir dans olduğunu farketmişizdir sanırım. Bu iki boyut arasındaki vals süreklidir, sık sık denge bozulur, sonra tekrar oluşur ve böyle hayat boyunca devam eder. Evrendeki diğer canlılar için de aynı teorem geçerlidir. Bu denge sürekli bozulur ve çok geçmeden tekrar kurulur.
Çünkü yaşam rollerimiz arasında mutlaka bir uyum kadar da çatışma, mücadele ve sonuçta da bir denge vardır. Bunun için yaşam rollerimizi aynı önemde ele alarak dengelemeliyiz. Örneğin; yaşam rollerimizden bazılarını, ebeveyn olmak, eş, ana baba, evlat, amir, memur, tüketici, mükellef, müşteri, öğretmen, öğrenci, okur, kardeş, amca, dayı, sürücü vb. olmak gibi sıralamamız mümkün olursa, demek ki biz bu rollerimizi belli bir denge içinde oynamalıyız. Sürekli kendimizi işe veremeyiz, sürekli ailemle de ilgilenemem, sürekli öğrenci veya öğretici de olamam. Sürekli tatil yapamayız veya sürekli sürekli çalışamayız. Sürekli okuyamayız, sürekli yazı yazamayız. Enerji ve zamanımızı sosyal ve yaşam rollerimize dengeli dağıtmalıyız. Kişisel tatminimiz ve mutluluğumuz için bu dange önemlidir.
Doğal ve ekolojik denge bir yana, aslında biz canlıların yaşamında denge her şeyde var gibi geliyor bana. Adeta bir dengeler manzumesi sözkonusudur. Sık sık iş ortamında bunaldığımız, iş yükünün ve problemlerin fazla olduğunu, üstesinden gelinemeyeceğini düşündüğümüz anlarımız olmuştur. Üst üste aksilik ve olumsuzlukların yol açtığı böyle durumlarda bir an önce işleri toparlasak da izine çıkıp 2 hafta dinlensek dediğimiz anlar. Hatta daha da ileri giderek “keşke başka meslek seçseydim veya emekli olsaydım da hiç strese girmesem, hep tatil yapsam, balık tutsam ve sakin bir hayat sürdürsem” şeklinde psikoza düştüğümüz anlar. Sonra izine çıkarız. İlk hafta çok iyi gelir. Ancak 2. haftada bir çok şey rutin gelmeye başlar ve sonuna doğru sıkılmaya başlarız hele iznimiz 3 hafta ise adeta sıkıntıdan patlar ve işimizi özleriz. Sürekli tatilin “işe yaramaz insanların” işi olduğunu düşünürüz.
İşte burada da aslında tılsımlı bir denge sözkonusudur. Ne sürekli streste olabiliriz ne de sürekli bir tatilde veya meşgalesiz. Dolayısiyle, yaşamımızı mutlu kılan, acı ve tatlı olayların, stres ve rehavetin kabul edilebilir bir denge içinde birlikte gelişmesidir. Öyle inanıyorum ki sürekli acıların yaşandığı bir yaşam kadar, sürekli mutlulukların da yer aldığı bir yaşam insanı mutsuz ve coşkusuz kılardı. Bir çok olumlu faktör veya olumsuz olaylar bazen üst üste gelebilir. Kesinlikle böyle durumlarda, bunun sürekli böyle olacağını düşünmemek gerekir ve dengenin mutlak olacağını, durumun tamamen tersine dönebileceğini bilmeliyiz. Tılsımlı dengeye inanmak, üst üste gelen olumsuzluklar karşısında insanı güçlü kılar.
..
Onu bahşeden bilinince...
İdrak ki fark edilince...
Dil ki güzellik içinde dönünce...
Kalp o sevgiliyi hissedince...
İnsanız işte!
..
Seni görünce az sonra karne alacak tembel bir öğrenci gibi heyecanlanıyorum.
Tembelim ya yine hayattan kalıyorum.
Bir vasıfsızname tutuşturuluyor elime dünlerden kalma.
Sen duru bir su gibi ansızın gidiyorsun.
Ben sadece üzerinde belli belirsiz bir saman tanesi gibi kalakalıyorum ha var ha yok!
Mıh gibi çakılakalıyorum olduğum yere.
Herşeyin telafisi var biliyorum;
..
- Mustafa Kemal Atatürk'ün Mekteb-i Harbiye'deki öğrenci numarası
kaçtı...?
1. 1317
2. 345
3. 21
4. 419
..
İçimde benden ve bana öyle geliyor ki bu yerküreden büyük bir dünya var. Tek başı mayım kim varsa ya gitti yada ben kapıyı açtım çekip gitmeleri için. Gece ve gündüz yok yalan ve gerçek yok kural ve düzen yok. Bedenimin nefes alıp bir kütle olarak varolduğu bu dünyanın dışındayım sürgün desem değil vatanım desem değil. Bir başı mayım tek varlığın aklımda aklımdan öte ruhumda. Garip bir haz hissettiğim uzay yürüyüşünü anımsatan. Tek renk, alabildiğine siyah, siyahın kollarında olmak bir parça huzur sunuyor sokulup uykuya dalıyorum, kısa nöbetler gibi uykularım, uyuyor uyanıyorum. inanç yok, umut yok, nefret yok bir boşlukla göz göze geliyorum, gözlerim orada kalıyor. İçimden başlıyor sessiz kelimeler gündelik olağan yoklamalarına. Sessizce dinliyorum hala orda olduğumu bilmelerinin rahatlığıyla dönüyorlar yuvalarına, bense an be an yorulduğum uykularıma. Kaç mevsimdir burası yurdum, daha kaç mevsim misafir eder beni bilmiyorum. Beni çevreleyen boşluk içime sızıyor, kalbimden onun rengine boyanmış bir şeyler damlıyor. Elleri yumuşacık, bu yaranı sarmak için içindeyim korkma diyor. Biraz sakinleşsin ruhun, biraz çırpınışlarını yitirsin yüreğinin kanatları, duyguların ağlıyor diyor neden öksüz bıraktın onları. Kalbindeki uğultuları duydum kendini de kovmalısın diyor. Benliğin, tüm bu oyunlarla seni meşgul eden, ele geçirmiş düşüncenin aktığı nehirleri. Emirler yağdırırken damarlarında dolaşıp duygularını doyurana acımasız, çok hoyrat elleri. Senin ince kalbin bu hoyratlığın soğuğunda üşümüş biraz diyor. Gözlerinden akan nuru damlıyor pamuk elleri arasına alıp ona bir şeyler fısıldıyor. Hayat bazen teğet geçer hedefleri her zaman tutturamaz, bazen bilerek yapar bunu diyor, sen daha hızlı koş daha çok çalış ve hayat okulunda iyi bir öğrenci ol diye. Senin için açtığı kucağın içinde kanatların güçlensin de rüzgarlar sert estiğinde karşı koyabil, kaybolma diye. Sen kanatlarını kırmışsın diyor, artık uçmak diye bir şey yok yaşam döngünde ve giderek küçülüyorsun bu yüzden düştün gözbebeklerinin siyahına. Göz bebeklerinle gözlerinin kaldığı yerdesin sana yabancı değil, sen seninle içindesin diyor peki diyorum sen kimsin, ben senin yitirdiğini sandığın inancım senin hayatta olmana sebebim, diyor. Ben gelmeseydim kaybolacaktın kendini bıraktığın bu boşlukta. Kanatların iyileşebilir, yeni kucaklar uçman için seni özgür bırakabilir, yüreğindeki kapanabilir, nehirlerine kuracağın köprüler oradaki savaşı kazanabilir, yeter ki sen yüreğine girmeme izin ver, kapatma dünyana al beni diyor. Ben inancım, ben umudum, ben sevgiyim, ben iyilikleri temsil eden her şeyim, herhangi bir isimle çağır beni, ben toplar tüm kimliklerimi gelirim diyor, yeter ki sen seç birini, fark etmez ne olduğu ama istersen inançla başla o en vefalısıdır bir tutundun mu hiç bırakmaz ellerini. Öylesine büyük bir yol açar ki güzel olan her şey geçebilir oradan. Benim geleceğim yok diyorum, hele sen bir çağır beni koy kalbinin bir hücresine diyor. bak ben geleceği nasıl örüyorum. Sen yeter ki yaşamak iste yoksa ölüm uzak değil sana. Mecalim yok ben böyle iyiyim bırak beni bu karanlığın koynunda diyorum burası garip bir şekilde sanki beni tamamlamakta. Kaybolmayı seçen sensin istersen yine seçip bulabilirsin yüreğini. O yok diyorum yalanmış ne yaşandıysa, hayır diyor o senin en gerçek parçan yaşanmışlıkta çizilmiş resimlere bakma geçer bu acın sen seni tamamlayan sevgiyi hatırla diyor, koy uzak bir zaman parçasına. Bir gün gelecek ve gerçek olup olmadığını zaman ispatlayacak sana diyor. Gerçekse içinizde yanan bir mum ışığında da olsa bulur onlar birbirini. Ben onsuz yaşamak istemiyorum diyorum oysa onunla olmak yasak bana. Yasaklar birer korunaktır diyor neden oraya alındınız bilemezsin. İkilemlerden yoruldum sonu yok diyorum, kaldır onları rafa unut yerlerini hatırlamak istediklerini ve şu an yapman gerekeni seç diyor. İçimden gidişini izlemek akıttı tüm kanımı diyorum acıyla baş etmenin bir tek yolu vardır kabul etmek direnmemek diyor. Ona gitmeliyim ama gidemiyorum onu sonsuza kadar kaybetmek ölümle denk diyorum. Ölüm aşkta saklı olan diriliştir diyor. Seçim senin, unutma ölüme uzak değilsin.
..
Bir kalem yapmak için kesin dallarımı
sevgiyi, güzelliği yazıp çoğaltayım evrene
Bir kalem yapmak için kesin dallarımı
düşeyim, adaleti sağlayan hakimin eline.
Bir kalem yapmak için kesin dallarımı
..
12-] İşte bu durumu gören bir başka öke (dahi) yetenek; 'zamanınızın işlerini benden iyi bilirsiniz' deyişle bu yolunda kapandığını, kendisi ile ilan etmişti. Kendisi mevcut toplumlara göre toplum bile olamamış kabileden, bir merkezi yönetim çıkaran, günceli elinde tutan bir değişme ile oldukça önemli ve başarılı bir misyonu, tamamlamıştır.
Zaten ahlakçıların toplumsal yapıda gördükleri ödeve dek filozofça misyonlarını, çok zor kabul eden bir direnççi çoğunluk vardı. Bu çoğunluk yenilere de inanamaz olmuştu. Son ahlakçının: 'Ben son uyarıcıyım' söylemi de bu çoğunluğun hissiyatına sembolik bir tercüman oluştur.
Sevgili İsa, getirdiği ilkelerle; o gün için ne kadar güncel ve ne kadar aktif ve çağdaştı. Oysa bu gün İsa'nın o günkü düşüncesini insan hakkıdır diye, insan özgürlüğüdür diye söylemek yanlıştır. İnsanın, gericiliği taşır olması ve topluma ve toplumun öğrenci gibi gidilecek yerlerine; bir İsevi inanıcı gibi gitmesi; o denli çağdışı, gericilik ve çağdışı bilmezliktir.
İşte Laiklik toplumda inanca dek yönetimin alanını toplumdan ayrı tutmakla vardır. Halk gücünün her şeyin üzerinde olmaması gerçekliği karşısında vardır. Laiklik insan hakkı ve insan özgürlükleri için var değildirler. Bunlar laiklikten çıkarılan dolaylı, zımni ve zoraki fikri algılardır. Değilse laiklik; okula nükleer mühendisliğin eğitimini ve öğretimini temin için giden birine dek bir var oluş değildir. Hiçbir zaman, mühendisliğin gereğini öğrenmenin ve mühendisliğe dek eğitim öğretimin nesnel ve öznel şartlarını dilemekten ötürü, başkaca (kişiye dek) talebi olmayacak birileri için de, laiklik var değildir.
..
Bir öğretiydi her bir yaşam
Aslını ortaya cıkaran herbir karşılaşma
Birbirine yabancı milyonlarca yaşamda
Ve birden iki yabancı karşılaşma
Sonrasında iki yaşam ve olgunlaşma
Tanıdıkça farklı yaşamları
Tanıdı kendi içindeki farklılıkları
..
İlk öğretmenim idi benim temelim canım annem ile babamdır
Doğacağım yeri seçmek değildi hakkım ama insan olmak hak
Aile çevre mekteptir üçgeni enerjisini kültürden alsın bu gemi
Öğretmen deyip geçme iyi adil doğru ola gelecektir vazgeçme
Öğrencisiyiz ömür boyu bizlere daima bir şey öğretecek hayat
İlk temeldir sağlam olmalı beynimiz iyisinden en iyisi dolmalı
..
körfeze esen sarhoş lodos karmaşığı kokun parmaklarımda gölgeli mahzun dalgalanan
avuçlarımda biriken uzak yaşanmış uykunun
can simidi sönen yıldızlar notlarında karalanan
nisan sabahı köpüklenmiş içimde kan revan
sahil kentlerine yakışan hüznümle gene ben
seninleyim gitmelerine uymayan oğlan
..