Bugün 19 Mayıs,
Mayısın 19 u” diye şiirler yazdığımız
Bir öğrenci önderliğinde hep birlikte
Atatürk’ün “Gençliğe Hitabesi”ni,
Ardından da gençliğin Atamıza cevabını okuduğumuz
Günleri özlüyoruz ulusça.
..
Her insan bir yerde yaşar.
Güzel yerdir Balıkesir.
Yüceltirim,sevgim taşar.
Tarihidir Balıkesir.
İnsanı hoş,cesur ve mert,
Kanaatkar,bazen çok sert.
..
Evvela; mahsus selam eder, gözlerinden öperim.
Böyle söylerdi “dede ve ninelerimiz” yazdırırken…
Biz de yazardık üşenmeden, yeter ki mektup olsun…
Mahsus; Sanki şakacıktan demekti… Gülerek yazardık.
Ama bakıyorum da böyle yazan kalmadı artık.
Bakıyorum da yazdıranlarda eksildi, Gittiler sessizce…
Hey! Kim var orda “yürüyen merdivenin” başında?
..
en koyu haksızlıkların
bir yara gibi ağrı yapması
bedenlere isyandır sadece.
oysa umutlarla gelmiştik;
aileye ve dosta dair
tüm gülücükleri saklayarak.
el sallayarak geçmişe,
..
Dünyayı kirletmeye zoru olmak demek, hani derlermiş ya: Yiğitler yiğitliklerini saçından tırnağına sıvan veya keyif anında babanın kubarına…Gülüp geçer hem diyerekten, hem söz sahibine ulaşsın diye dili bilinmeyen bir dev karşısında dil öğrenecek akıl nur içinde saklı gibi
Pundunu bulan ya sıvışır ya kaynar belli
Babasının sakalına ak düşmüş denmiş gibi
Göz bebeği, bilgi emeği, güvenilen desteği
Yoğurt çalkalandıkça ayran olur
..
Diyesim geldi hocam
Artık vaktidir diye
Sizinle çoğalıyor
Hizmet denen hazine
Bir kişilik hayatı
Zorlanarak yaşarım
Hayata sığdırdığın
..
Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla
Bir yerde kıstırıp yamalayacağım sana
Ha gayret, dost bolluğu zaten uçuşuyor ağızlarda
Konuşmayı biz de başaracağız daha korkma
Düzmecelerde merakımı bol bağışlayın da
Bol meraklıyım elhamdülillah bereket düştü çabama...
Sürtüşmeler deneniyor deyince geliyor nedense aklıma...
..
Durdu ŞAHİN: Sayın Cemalettin Gürpınar Bey, kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
Cemalettin Gürpınar: Tokat-Niksar’layım. İlkokulu Niksar’ın Sorhun Köyü’nde, Orta Okulu ve liseyi Tokat-Turhal’da okudum. Tokat Eğitim Enstitüsünden mezun oldum ve sınıf öğretmeni olarak göreve başladım. Yönetici olarak halen Alaca Mehmet Akif Ersoy İlköğretim Okulu’nda Okul Müdür Vekili olarak görevime devam ediyorum.
D. Şahin: Daha önce nerelerde görev yaptınız?
C. Gürpınar: İlk görev yerim Giresun-Görele-Aşağıhamzalı Köyü İlköğretim Okulu öğretmeni, Kahramanmaraş-Elbistan-Hüyücek Köyü İlköğretim Okulu Müdür Yetkili öğretmeni, Kahramanmaraş-Ekinözü-Kabaktepe-Ortaoymak (mezrası) İlköğretim Okulu Müdür Yetkili Öğretmeni, Çorum-Alaca-Küçükhırka Köyü İlköğretim Okulu Müdür Yetkili Öğretmeni, Alaca Merkez Fatih İlköğretim Okulu Sınıf Öğretmeni, Alaca Merkez Mehmet Akif Ersoy İlköğretim Okulu Müdür Yardımcısı ve yaklaşık son üç yıldır da aynı okulda Müdür Vekili olarak görev yapmaktayım.
..
Yansıma, bir çeşit manyetik kuplaj (aktarım geçişmesi) dır. Temelde çoğu durumlarda pasif olacak la sürekli bir çevre ilişkisidir. Bir durumun diğer bir durum üzerine, fiziksel ayrılıkların; elektriksel, optiksel, manyetik bağlarla ilişkilenmesidir. Çevrenin kimi ve bazı ve tüm özelliklerini, farklı farklı olacak la belirtmektir. Bir taş Güneş’in etkisini ısı olarak yansılar. Bir su güneşin etkisini buhar olacaktan yansıtır. Bir ayna güneşin ve çevrenin çokça, özelliklerini yansıtır.
Yansıma bir girişmedir. Kendilik olayların başlamasıdır. Kendilik derken keyfice değil de, dıştaki etkilerin zorunlu olacaktan kimse demeden, girişir olmasıdır. Söz gelimi Güneş kendi etkisiyle kimse demeden; diğerlerinin de kendi etkilenmeleriyle; suyu buharlaştırır, yaprağı sarartır, meyveyi olgunlaştırır, çevreyi ısıtır ve ışıtır. Kendiliğinden dediğimiz böylesi bir zorunlu yansıma girişmedir.
En temel halden, en gelişmiş hale doğru, sürekli bir süreç eşmedir. Sonsuz manadaki kesikli olacak sürekliliğin sürecinde, determinist bir belirlenme yokken; görece, zaman düzlemi olayları bağıntılı olacak la, kesikli belirlenimler vardır. Duyum lama, sinir ve beyin faaliyeti olacakla, kesikli sürekli yansıması bu doğal halin iç yansımalı, sürekli gelişen ve girişen yansıma sürecidirler.
Isınan taş, ısınan metal, ısınan yaprak, ilk temel girişmeleri olan elektron hareketlerini hızlandıran ya da yavaşlatan, elektron bağ hareketlerini, gevşeten bir devinimler içine girerler. Hatta elektron transferleri (geçişmeleri) başlatırlar.
..
Oh! Nihayet makinemin başına oturdum. Son bir haftadır, makinem ile aramız açıktı. Açıktı da ne demek. Son bir haftadır birbirimizi görmedik.Birbirimize uzak durduk, yan yana yada karşı karşıya gelmedik. Eee! makine yerinden oynamamış ki. Tamam, tamam ben makinemin yanına yanaşmadım. Çünkü ondan önceki hafta, bu makine ile kavgayla geçti.Bunun üstüne de sigorta affı diye bir şey çıktı, kimin için çıktı, niye çıktı anlamadım. İşte bu af çıkınca ve de ‘’Bağ-kur’lular 1 Eylül’e kadar, sigortalılar 5 Eylüle kadar müracaat etmek zorundadırlar’’ diye ilan edilince, biz de kendimizi vatandaş zannedip, ilk günden, heyecanla sıralara girmeye başladık. Niye? Güya aftan yararlanacağız. Hangi aftan, suçumuz ne? Bunu sormak şöyle dur-sun düşünmedik bile. Vasıtalı vasıtasız vergi yükü bakımından dünya ülkeleri arasında baş sıralardayız. Yine ülkemizde, nüfusun %20 si GSMG %80 alırken, vergilerin %20 sini ödediği halde, dar gelirliler vergi suçlusu olabilir. Zenginler suç işlemez. Onlar, yasaları yapanlar, paralı olanlar veya paralı olanların himayesinde devlet yönetenlerdir. Biz, emre uyarken doğuştan askeriz ama, siyaset yapmaya gelince siviliz. Bizim ülkede siyaseti de askerler yapar. Biz sadece üretimden ve patronların daha çok kar sağlamasından sorumluyuz. Ekonomik istikrarsızlık göstererek ‘Ginnes Rekorlar kitabı’’na girmek için yarışan ülkemizde, Biz de bu ekonomik istikrarsızlıktan payımızı almak için bir şirket kurmuş bulunduk, zamanın birinde. Bilfiil çalışan, arkadaşımızı da hissedar yaptık. İyi mi yaptık, kötü mü yaptık, tam olarak ondan da emin değilim. Biliyorsunuz, hayatın her alanında, atletizm de olduğu gibi yarış yapılıyor. Neden herkes istediği kadar üretemez, herkes istediği kadar pazarlayamaz, herkes istediği kadar satamaz bu ülkede? Sam amca ne dediyse, ne kadar kota koyduysa o kadar. Bu ülke nüfusunun, %20’ i yani 12 milyonu, üretim yapabilir, yada, bizim ülke olarak hedefimiz, üretimi artırmak değil. Tam tersine üretimi, yıldan yıla sam amcanın istediği oranda azaltıp, bu üretimi yapanlar arasında bir yarış düzenleyerek, üretim yapacak olanları seçmek, aynen üniversite seçme sınavları gibi. Çıtayı yüksek tutacaksın, atlayabilen atlasın, atlayamayan çatlasın. Üretime katılamamak, üretimden pay alamamak, yani aç kalmak demektir. Üniversiteyi kazanamamak demek geleceğin üretim ordusuna katılamamak demektir. Yani geleceğin açları arasına katılmaya mahkum edilmiş demektir. Ne yapalım, bize üretim hakkı tanımayan devlet, bizim suçumuz yok, deyip yatamazsın. Çünkü, aç kalacak ilk insan sen olursun. Bu ölüm orucuna yatmak demektir ki, aynı zamanda suçtur. Yarışacaksın, yarışacaksın ki, devlet ne kadar demokrasi sevdalısı olduğunu gösterebilsin. Hak edenler ve hak edemeyenler olsun. Şimdi esas olan bu. Kimsecikler, Dünyanın GSMH % bilmem kaç oranında artıyor. Bizim de en az aynı orada artmalı ki, ülkeler sıralamasında daha da gerilere düşmeyelim. Yani, şu üniversitelerin seçme sınavında nasıl öğrencilerimiz ilk sıraları kapabilmek için mücadele ediyorsa, esnafımız ve küçük sanayicimiz, üretimi artırıp ön sıralara geçerek, üretimden daha çok pay almak için yırtınıyorsa, ülkemizi yönetenlerde, uluslar arası planda kendi ülkesi adına, dünya pazarlarında kendi ülkesine düşen payı kapmak için yarışmalıdırlar. Yoksa yarış anında kendi vatandaşının önüne engel koyarak, devlet yönetilmez. Vatandaşın önünü açmak yerine, (önünü açmak yanlış anlaşılıyor galiba) tıkamak yalnız bizim ülkemizin yöneticilerine has. Temsil ettikleri büyük sermaye kesimini rahatlatmak adına, küçük ve orta boydaki üretim birimlerini silmektedirler. Her kesime de yetecek, Pazar payını almak için uluslar arası planda mücadele etmeliler. Yoksa sınıf geçmek için kopya çekmeye çalışan, öğrenci gibi (sınıf birincisi olmak isteyen uyanık öğrenci doğru kopya vermez) IMF reçetelerine güvenerek yola çıkılmaz. Dilenciye verilen sadaka hiçbir zaman onu mutlu etmeye yetmez. Neyse, babamın dediği gibi; bizim akıl verecek kadar aklımız olsaydı kendimizi kurtarırdık. Babama şunu hiçbir zaman anlatamadım. Pastör, Edisson, Goya, ciceron, akılsızmıydı. Ne yazık ki, bu dünyada dünyanın döndüğünü ispat eden akıllı adam bile, akılsızlardan kendini kurtaramadı. Bu örnekleri verdiğimiz zaman, işte o zaman, en büyük darbeyi yiyoruz. Hemen kendinizi onlarla mukayese etmeyin siz onlar gibi olamazsınız. İşte söyledikleri tek haklı söz bu olabilir. Elbette biz onlar gibi olamayız. Çünkü biz yüz yıl daha ilerideyiz. Ama onlar gibi olamayız diye. Tarihteki olaylardan ders alamayacak kadar aptal da olamayız. Aslında yanlış anlaşılmasın, bizi yönetenlerin akılsız olduklarını iddia etmiyoruz. Akıllarından şüphemiz yok. Akıllarını kendi çıkarları için kullandıklarından şikayetimiz var. Seçimlerden önce atıp tutanlar seçildikten sonra, bakıyorlar ki konuşmak ayrı şey, iş yapmak ayrı şey. (Aynası iştir kişinin sözünü unutalım, o söz, geçmiş zamanların atasözü, Aklından geçtiği gibi davranan, ve öyle iş yapan insanlar ülkesindeydi) İş başına geldikten sonra, durum değerlendirmesi yapıp, bu ülke kurtulmaz. Bu gidişle bir gün bende aç kalırım. Çevresine bakıp bari bunlar gibi ben de kendimi kurtarayım, kendimi kurtarırsam gelecek seçimde tekrar seçilme şansım olur. Ama kendimi bile kurtaramazsam. Bak, bak kendini bile kurtaramadı bizi mi kurtaracak derler, itibarım sarsılır, korkusuyla itibar kazanmak için, hortumcular kervanına, yolsuzluklar kervanına, usulsüzlükler kervanına katılırlar. Tabi suçun büyüğü bizde, Seçilene kadar onlar bizim peşimizde koşarlar, seçildikten sonra, biz onları kovalarız. Hiç kimse kendine, kendi gücüne güvenmez. İlle de bir kurtarıcı olacak. İlle de kendi yaptığımız puta tapacağız. Kendimize güven yok cesaret yok, sabır yok. İnat yok. Bunları biz seçtik, biz yücelttik, öyleyse bizim için neler yaptılar diye soracak aklımız gücümüz, cesaretimiz yok. Sonuçta seçtiklerimiz de ruhu olmayan bu insanlarla, bir yere varılamayacağını, bahane ederek. kendi için bir şeyler yapma da kendini haklı görebiliyor, gösterebiliyor.
Makinemin suratı asık, biliyorum.’’ Konuya dönse özür dilemek zorunda kalacak, onun için, başka konulara daldı’’ diye bana kızıyor. Ama bizden üstün tarafı kızıyorum deyip işini yapmama gibi bir alışkanlığı yok. Dediklerimi aynen kaydediyor. Makinemden özür diliyorum. Ama o kadar alıngan olmana da gerek yok. Sen milyonlarca makineden sadece birisisin, bu kadar alıngan olma, sonra, insanlardan da bazı şeyleri öğren, tabi bizimle iyi geçinmek istiyorsan. Söylediklerim sana olsa bile, sanki başkalarına söylüyormuşum gibi davran, hep üstüne alınma, seni karşıma aldım ama hiç doğrudan senin kimlik numaranı, adını söyleyerek konuşmadım, hep genel konuştum. Biz insanlar böyle durumlarda, bizi eleştirenin koluna girip, onunla beraber aynı eleştirileri alkışlayıp başkalarına yöneltmeyi iyi biliriz. Onun için de kimin kime ne söylediği pek belli olmaz. Böylece de çoğu kavgalar da başlamadan önlenmiş olur. Siz makineler de bu gibi hayırlı, şeyleri (riyakarlık demek kavgaya sebep olabilir, onun için böyle ağır sözler seçmeyelim.) insanlardan öğrenin biz makineyiz deyip de fazla mekanik olmayın, biraz yumuşayın. Yoksa, bu günün robotlarını geliştirip insanlaştırmak isteyenler, istedikleri sonucu elde edemezler. İnsanlar kendi işlerine geldiği zaman istedikleri kadar yumuşayıp istediği kadar esneyebiliyorlar. Yoksa zamanla insanlaşmak sizin işinize gelmiyor mu? Çıkarınız için sizde birazcık yumuşayın. İnsanlara kızıp, küsüp geleceğinizi riske atmayın. Zamanımızın geçer akçesi budur. Özrümüzü kabul ettirmek için, insanların bu kadar sırrını verdik ya, güven artık bana da, biraz gül. Nedir bu aramızdaki bu küskünlük diye merak edenler var sanıyorum. Bir ortak açıklama yapalım mı? Ne dersin?
Ortak açıklama;
Sayın arkadaşlar, biz son bir hafta konuşmadık. Çünkü ondan önceki hafta, insanlar mı makineye muhtaç, makineler mi insana muhtaç diye bir tartışma başlattık. Bu tartışmada, her iki tarafta birbirine uygunsuz sataşmalarda bulunmuştur. Her iki taraf ta birbirinden özür dilerler.
Not:
Taraflardan biri makine olduğu için ilk defa böyle, açık, net ve kısa bir ortak metin çıkmıştır.
..
mayıs-haziran dedi mi,
güreş mevsimi başlardı
Yalvaç, Akşehir, Karaadilli,
geleneksel yağlı güreşleri
ayak, küçük, orta, baş, başaltı
ortaya önce şalvarlı-cepkenli
..
KIRK DÖRT YILLIK AŞKIM SENDE ISPARTA'm...
Merhaba gönül dostlarım. Saygılar, sevgiler sunarak Gül şehrim Isparta'ya olan aşkımı dile getirip paylaşıyorum. Her seven gönülde güzel anılar yaşar. Benim mazimde genelde vatan, millet, bayrak, memleket aşkı vardır. Tabi ki bu arada gönlümün sultanını da unutmamak gerekiyor. Çünkü mutlu örnek bir yuva oluşmadığı zaman senin diğer aşkların hafife alınabilir.
Dünyaya teşrif edilişimi hayallerden gerçeğe azmimin zaferi kitapçığında özetlediğim için o konuya fazla değinme gereği duymuyorum. Çocukluk anım genelde köyümde geçti. Yetişkin erkekler olarak kartondan yaptığımız kılıçlarla, kavak dallarından yaptığımız sahte silahlarla askerlik heyecanımızı tadardık. Boy sırasına göre dizilip yere yatarak sahte düşmanı avlıyorduk.
Okula başlayınca duygular vatan, bayrak için dahada gelişiyor. En azından
..
KÜTÜPHANELER HAFTASINI KUTLARKEN... 4 - Bölüm.
Saygıdeğer paylaşımlara ortak olan gönül dostlarım. MERHABA.
Üçüncü bölümde ki yazımın sonunda yabancı yazarların kitaplarının reklamları arttıkça satışı da artmak da diye vurgu yapmıştım. Aynı ilgiler yerli yazarlarımız içinde gösterilse sanırım o gönül dostlarım da hedefe ulaşır. Ülkemiz de Nobel ödüllü sadece bir yazarımız var, o ödülün de ne amaçla verildiği bellidir.
Ben şahsen sanat hayatım boyunca Ülkemizde bir ayrımcılık düşünmedim. Topluma mesaj vermeye çalışırken de bunu benimsedim. Şöhret olma uğruna gündemden düşmeyenler bölünmez bütünlüğümüze darbe vurmaya çalışanlar düşündüğü sinsi planlar karşısında kazdıkları kuyuya düşerek amaçlarına ulaşamayacaklar boğulup gidecekler.
..
ÖĞRENELİM, ÖĞRETELİM, ÖĞRETMENİM...
TÜRK DÜNYASI KÜLTÜRÜNE KATKI SAĞLAYAN, ÖĞRENCİLERİN DÜZENLİ YETİŞMESİNE VESİLE OLAN TÜM ÖĞRETMENLERİMİZİN 24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ KUTLUYORUM, ÖĞRETMEN VE ÖĞRENCİLERE BAŞARILAR DİLİYORUM. ALLAH'A EMANET OLUNUZ.
Saygıdeğer gönül dostlarım: sevgiler,selamlar ileterek öğretmenler günü anısına hocalarımı, öğretmenlerimi de hatırlayarak paylaşıma sunuyorum. Öğretmenlerin değerini 1- Makam ve mertebe sahibi olanlar çok iyi bilir. 2- Okuma özlemi olup da imkansızlık yüzünden okuyamayıp hasretlik çekenler bilir. Bu benim şahsi görüşümdür. Maziye dalınca umarım takdir edersiniz.
Öğretmenlerimize hoca diyede hitap ediyoruz. Bazı kişiler hocaları din eğitimi verenler olarak nitelendiriyor. Bir çok okulda bu eğitim verilmektedir. Benim yeterince hocam, öğretmenim olmadığından dolayı yeterli diploma sahibi de olamadım. O dönemde ki maddi ve manevi imkansızlıklar benim yeterince kültür sahibi olmamı da engelledi. Cahillikten kurtulmak için kırk iki yıldır mücadelemi sürdürüyorum. Amacım hayat okulunda başarılı olmaktır.
..
Batman İmam-Hatip Anadolu A
On dört öğrenci oturur sınıfta
Birbirinden üstün güzel evsafta
İsimler yazıldı detaylı altta
İşte İmam-Hatip Anadolu A!
Bir Asya Onutçu, bir Tuba Yılmaz
..
Yıllardan sonra bir gün rüyada, gerçek gibi apansız,
Siz hiç okuduğunuz okulun sınıflarını özlediniz mi?
Koridorlarını, kantinlerini gezmek geldi mi içinizden?
Siz de o unutulmaz yılları geçirdiniz mi yüreğinizden..
Bu gün düştü önüme kanatları tel tel uçuşan bir kelebek...
Beni bir özlemle çekti ayaklarımdan sürükledi okuluma dek,
Bir yürek ağrısı gibi yakamdan tutup da hatıralar,
..
hadi
kabuslu suçlarla doldur ceplerini
benden
bana...
aynı kolunun aynı yerinden
iki kez öptüm
dudaklarım anlattı mı seni sana...?
..
Hayatın her garip hali gibi
Öğrenci olmanın da tatlı sert keyfi
Olduğundan daha büyük yalnızlıklara
Yer yerde tatlı tesadüflere gebe bir hayat işte
Kırılmadan gelsin diye
Kazaklarımızın arasına koyduk umutlarımızı
..
5 Yıllık sınıf öğretmenliği ardından
3 Yıllık Eğitim Enstitüsünü bitirdim
Sosyal Bilgiler öğretmeni olarak atandım
Hassa Lisesinde öğretmenliğe başladım
Lisemiz ortaokulla aynı binadaydı
İlçenin tek orta öğretim okuluydu
..
Biz insanoğlunun hayatı üç ana bölümden oluşur.
Geçmişimiz,şimdiki anımız ve geleceğimiz...
Tıpkı aldığımız nefesler gibi...
Hepimizin geçmişinde neler saklıdır?
İhanetler,günahlar,vurdumduymazlıklar...
Geçmişte hangi hatalara düştüğümüzün,
..