ÖĞRENCİ ŞİİRLERİ

ÖĞRENCİ ŞİİRLERİ

Kasım Kaplan

Eğitir, bilgi verir
Okulunu sevdirir.
İsteyen velilere
Öğretmen yol gösterir.

Öğrenci bilgi ister
Sımsıcak ilgi ister.
..

Devamını Oku
Sinan Karakaş

OKULLAR TATİLE GİRDİ

Srtes attım rahatladım,
Keyfi ikiye katladım,
Kanatlarım varmış gibi,
Hem zıpladım hem atladım.

..

Devamını Oku
Nilufer Ucuk

senin de yüreğinde yanmıştı bir ışık,bir zamanlar...Zaman aralıklarında kök salmıştı bu sevi,bir nur gibi bedenini aydınlatarak...ilmik ilmik dokumuştun sevdanı yüreğinin her köşesine,her gizine.kimseler duymadan,görmeden...birisi hissedecek diye kahrolmuştun.sevdiğin hissetse kendini af etmezdin öyle demiştin.korkuyordun sevgin karşılık bulmaz,bulmaz da dostluğunu da kaybedersin diye.sevdiğinle konuşurken dünyanın bütün dertleri sarsa seni "of "demezdin.büyük bir şevkle savaşmaya hazırdin,dünyanın dertleri dört kollu olsa da. gülmez yüzün güler olmuş,sen kahkalarını artık herkes duyar olmuştu.hayat daha bir çekilir olmuştu kalbine aldığın bu sevgiden sonra.sana yaşam vermişti bu gizli sevda.takmıyordun artık dünya da olup biteni.taksanda eskisi gibi acıtmıyordu duydukların,gördüklerin yüreğini...her ne kadar sevdan sen tarafından sevildiğini bilmesede...

yıllarca beklemiştin söylemeden.söylemeyide hiç düşünmeden.Bir gün ansızın döküldü kelimeler dilinden istemeyerek de olsa.Yürek artık dayanamaz olmuş,dile dökmeye başlamıştı.Yüreğinden geliyordu, bütün sözcükler.Sevdiğin hissetmişti söylenen cümlelerin gönülden geldiğini.Yalan değildi, söylediğin sözler.Dil yalan söylerdi elbet.Ya vücut dili, ya gözler? Ya taa gönülden gelip gönüle yol bulan sözcükler? Yada söylerken gözlerden akan yaşlar? Yalan olabilir miydi...Öz ağlamadan göz ağlar mıydı? Yürekten yüreğe yol bulmuştu, sevgi sözcüğü sonrada damarlara yayılarak bütün vücudu etkilemişti.Kelimeler sanki bütün benliği sarmış,sarmalamış kıpırdatmaz etmişti...

Aşk,nasıl büyülü bir sözcüktü ki..kelimeler dilinden değil yüreğinden dökülüyor ve karşındakini anında etkisi altına alıyordu.Bilinmez ki...Bilinmez ki, aşk ne zaman nerde bulur insanı..."Seni seviyorum,sana aşığım" derken elleriyin içi terlemiş silmek için birbirine sürtmüştün.Dilin dolaşmış,gözlerin ulaşılmaz bir hedefe bakar gibi dolup dolup taşmıştı."Sen benim candaşım, afet beni.karşılığı yoksa duygularımın hiç gücenmem, sana.De ki; bir dostun içini döktü sana,de ki; bir öğrencin aşık oldu sana,hiç olmadı mı hayatında öğretmenine aşık olan öğrenci? Sayki bende bir öğrencinim. Büyüyünce unutur de...Eğer bugün dilimden,yüreğimden dökülenler seni incitirse asla afetmem, kendimi.Sus de ömür boyu susarım.Lal olurum.yeter ki sen üzme kendini.Ama bana bir şeyler de ne olur............" Dimiştin.Kelimeler sanki efsunlanmıştı.kulaklardan girmemiş direk yüreğine inivermişti, candaşıyın.Kulağından girseydi belki öbür kulağından çıkar giderdi.Direk yüreğine işlemişti.Sanki bir köylü kızı sevgiyle dokuyordu önündeki haliyi.Her bir ilmek bir mana ifade ediyordu.Her renk,her desen bir şeyler anlatıyordu, sevgiye dair.Seni onca zamandır tanıyordu.Bu sevdayı nasıl görmemişti? Görse kaçar mıydı? Ona böyle bir duygu beslemiş olmanı hiç hissetmemiş olması apdallığımdan mıydı? Hayır! Senin çok iyi saklamandandı...Çünkü bu sevda senin onurundu,namusundu...

Sen duygularını anlatırken sevdiğinin gözlerinden akan yaşlarsa bir dostun derdine içten ortak olmakla birlikte gönülden gönüle giden yolun açık olduğunun ispatıydı, sanki.Sevdiğin senden gelen duygu selinin önüne set çekememişti.Söndürememişti yüreğinin yangınını.susturamamıştı, yüreğinin sesini.İçindeki ben kanat açmış uçmuştu, sanki sevdaya doğru.Uçma kal diyememişti.yürekten çıkan kelimeler geri alınabilir miydi? Yaydan çıkan ok geri döndürülebilir miydi? Bir kere dökülmüştü ya yürekteki sevi.Geriye dönüş var mıydı? Elbette yoktu...Duyan kulak,hisseden yürek efsunlanmış gibi yanmaya devam etmişti.Aylarca mücadele etmiş ama yüreğine söz geçirememişti..Aldığı yara kolay iyileşecek bir yara da değildi çünkü.Bu gönül yarasıydı, başka yara değildi...Var mıydı çaresi...Yoktu ki...Uykusuz gecelerde,söylediklerin yoldaş olmuştu yüreğine.Sonunda vaz geçmişti içinde ki benle savaşmaktan.onu özgür bırakmıştı."belki bir gün bir yerde... bekle beni gelirim. "demişti...
..

Devamını Oku
Burhan Küçük

Bir kalem yeter

Özgürlük kelimelerde saklı
Ateş suda,dalga denizde
Güneş karanlıkta saklı
Yağmur bulutta
Buğday toprakta saklı
..

Devamını Oku
Özcan Ataman

Elimizin kiri olmuştur, para.
Açar içimizde büyük yara.
Bol gelen yatırır kumara.
Öğrenci milleti, muhtaçtır beş kuruşa!

Yaşam kavgasıdır daima,
Onsuz adım atılmaz asla,
..

Devamını Oku
Sıdıka Emek

Her şey yapılabilir
Bir beyaz kağıtla
Örneğin gemi,
Hırçın olmayan denizde yüzdürmek için
Bir ressam kara kaleminde,
Resim çizmek için
Bir öğrenci not tutmak için
..

Devamını Oku
İsa Yazıcı

Sözcüğe ek gerekir;
Yeni bir anlam!
Öncekiyle beraber...
Kendisine sorlursa
Düşünmüş; kaç kere?
Sıralanırsa ardı sıra
Harfler peş peşe...
..

Devamını Oku
Durdu Şahin

Çorum Buğdüz Köyü’nde 1924 de doğan Mustafa Yandım Hocaefendi,iki kardeşden büyük olanıydı. Babasının adı Osman, annesinin adı Nazire idi. Aslen Çorum’un yerlisi olan bir aileye mensuptu. Çorum’un Büğdüz Köyü’nden 1942 yılında Kadiriye Hanımla evlendi. 5 çocuğu dünyaya geldi. Askerliğini Eskişehir’de 4 yıl olarak tamamladı. Çocuklarının hepsi de yüksek tahsil yapmış olup babalarının sağlığında yuva kurdular.

Alaca’ya 1950 yılında gelen Mustafa Yandım Hocaefendi 11 yaşında hafız,12 yaşında imam oldu ve uzun yıllar Çorum Sarışeyh, Kayı ve Mühürler köyleri ile Alaca’nın Hışır Köyü’nde imamlık yaptı. Emir Hafız, Binali Hafız, Recep Hafız ve Nurullah Hafız da dahil olmak üzere çok hafız yetiştirdi.
Alaca’da 1950 yılında ilk olarak Özhan Camiinde müezzin olarak göreve başladı. Özhan Camiinde görev yaptığı dönemde sırtında su taşıyarak hiç ağaç bitmez denilen bir yerde ağaç yetiştirmiş ve çeşmeden eve su taşırken her dönümde bir cüz Kur’an okuyarak Kur’an’ı hatmetmiş olduğu ve görev yaptığı camilerde öğrenci yetiştirmekten,onlara Kur’an-I Kerim öğretmekten son derece zevk aldığı bilinmektedir.

Alacanın Özhan Camiinde müezzin olarak görevini başarıyla tamamlayan Hocaefendi daha sonra birkaç camide çalıştıktan sonra kendi adıyla anılan Yandım Camiinde imam olarak göreve başlamış ve bu görevini büyük bir başarıyla yaklaşık 15 yıl kadar sürdürmüş ve oradan 1987 yılında da emekli olmuştur.Çalıştığı cami cemaatı tarafından o kadar sevilmiştir ki zamanla caminin esas adı unutulmuş “Yandım Hoca Camii” olarak söylenir olmuştur.Cemaatten gerçek adını bile bilenler çok azdı. Herkes onu “Yandım Hoca” diye anar,arar ve anlatırlardı.

..

Devamını Oku
Sinan Karakaş

Kimimiz beyazız kimimiz zenci,
Kimimiz öğretmen kimi öğrenci,
Varlık aleminde her insan inci,

Her varlık bilin ki, varlığınızdır,
Varlığın yokluğu darlığınızdır.

..

Devamını Oku
Ahmet Zeytinci

Futbol günümüz dünyasında en popüler spor dalı olmayı açık ara sürdürüyor. Başka başka sporlar, boks gibi, basketbol gibi, atletizm gibi, zaman zaman tahtını zorlasa bile, onun seyirci potansiyeline ve insanları çekiciliğine çok da fazla yaklaşamıyorlar... Kazanmak her zaman gurur veriyor tabi ki sporda da başka başka şeylerde de... Son zamanlarda fanatiklik aldı başını yürüdü... Bu sadece bize özgü değil, bütün dünya da fanatizm futbolu, futbolcuyu ve seyirciyi avucunun içine aldı... Rakip takımın futbolcuları ve seyircileri adeta düşman bir ülkenin askerleri gibi gözüküyor öbür takımın taraftarlarının gözüne... Oysa böyle mi olmalı? Hani spor dostluk ve kardeşlikti... Hani sağlık ve zindelik için yapılıyordu bu spor ve onun bir şubesi olan futbol...


Bu gün futbol piyasası dev bir endüstri artık. Ülkeler ve o ülkelerin öne çıkan takımları hem bu işten milyarlarca dolar para kazanıyorlar hem de ülkelerinin reklamını, tanıtımını yapıyorlar... Biz Türkler ise yıllardır başarıya aç olduğumuz için, kazandığımız her başarı gözümüzde büyüyor ve adeta efsaneleştiriliyor, hem basın hem de halkımız tarafından... Hatırlarsınız mutlaka, Puşkaşlı Macaristan'ı elli sene önce 3-1 lik skor ile yendiğimiz galibiyet yıllarca kutlandı, basında ve her yerde konuşuldu durdu...


Eski zamanlarda maçlara giden büyüklerimiz anlatırdı, seyirciler karışık oturduğu halde hiç kimse de birbirine yan gözle bakmaz, kötü söz de söylemezmiş... Şimdi öyle mi? Maç bittikten sonra, cadde de bile rakip takım taraftarlarını görseler hemen paça kasnak dalıyor, dövmeye kalkıyor arkadaşlar. Neymiş, efendim üstünde Galatasaray forması ya da Beşiktaş forması varmış... Yapmayın arkadaşlar, hepimizi bu ülkenin vatandaşıyız. Milli maçlarda, var mı Galatasaray ya da Beşiktaş ayırımı?
..

Devamını Oku
Akın Korkmaz

Daha çocukluk günlerimizdi
Ceplerimizde baba parası
Geldi mi o teneffüs vakti
Tenhada bir bakkala koşardı
Ne kadar öğrenci varsa
Bizim bakkal sigara satardı

..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

22.01.13


İkinci günlüğümü yayınladım. Önce antoloji.com da, sonra bengisu sanatta. Kâmil’in bana yaptığı siteyi arıyorum yok. Google tanımıyor. Eski sitemi buldum.www.bengisusanat.tr.tg. Yıllar önce yapmıştım.Bir kaç şiir bir resim bir yazı koymuştum.Şimdi de günlüğümü ve ilave birkaç şiir yayınladım.
Şifreyi unutmuşum. Meğerse o benim ilk şifremmiş. Bana ait bloğ da varmış. Fazla geliştirmemişim. Kaybettiği çocuğunu bulan anne gibi oldum.
Seminere gidiyoruz. Eski okuluma. Akıllı tahtayı öğreniyoruz. Video resim kesme biçme. Ses ve yazı müzik ekleme. Ne zor işlermiş yahu. Ah gençlik… Erken gelmişiz dünyaya. Öğrencilerimiz bizden kat kat iyi biliyor.
Yarın notları tamamlamam gerek. Çıktı almam lazım. İki öğrenci yok. Biri raporlu. Peşlerine düştüm. Yarın onları bulmam gerek. Sorumluluğu öğretmene yüklüyor sistem. Yine onarın arkasını biz toplayacağız anlaşılan. Bu ne kadar doğru bilmem.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

Kitap fuarı var. Daha gidemedim. Avni Bey her gün oradayım ben diyor. Okul dönüşü uğruyorum. 10 dakikalık bir yer. Okuldan 4 otobüs gitti. Ben onlarla gidecektim olmadı. Aynı gün bilgi yarışması vardı Süleyman Demirel’de. Bu ismi duymaktan rahatsız oluyorum. En az Kenan Evren ismi kadar. Değişmeli onun ismi verilen yerler. Ben yine de bilgi yarışmasına gittim. Yarışma boyunca strese maruz kalıyor onu yenmek için elimdeki bulmacayı yapıyordum. 2. Olduk. Üzüldüm. 1. Olacağımı zannediyordum. Öğrencilerimiz de 1. Olma zorunluluğunun baskısı altındalardı diye yorum yaptık.
Bu bir yabancı gazetenin deyimiyle 40 yıl ülkesinin aleyhinde çalıştığı halde en yüksek makamlarda oturanların başında geliyor. Bu adam bütün sorunların başında geliyor. Onun adını taşıyan salona gitmek değil ama adını anmak zorunda kalmak bile zoruma gidiyor.
Bu tayin işi benim psikolojimi hakikaten bozuyor. Hâkim arkadaşa telefon ediyorum. İdare mahkemesi başkanı ile seni görüştürürüm diyor. Daha o kula gitmedim bile. Neden gitmedim gitmemekte direniyorum bilmiyorum. Geçinmeye niyetim olmadığı için değil mi?
Akşam Fatih enişte aradı nişana geliyor musunuz diye. Süheyl evleniyor. Sevindim. Büyük bir yük kalktı başımdan. Onun benden beklentisini karşılayamıyor olmam beni zor durumda bırakıyordu.
Bu günlerde sıkıntılarımın çok olduğunu mazeret beyan ederek beni affetmesini istedim. Abim giderse onunla gelirim belki dedim ama o onun gelmeyeceğini söyledi.
Tahir hocam kitaplarınız verin taşıyayım dedi. Olur dedim. Atilla İlhan’ın şiir kitabı ve günlük yazdığım defter de kitaplar arasındaydı bir de plan, öğrenci resimleri, ödev kontrolü ve sözlüler için veri biriktirdiğim listelerle birlikte bazı kâğıtların bulunduğu dosyam vardı. Bir kitap çıkarmadınız hocam dedi. Dua et dedim çıkarayım.
Bu kez kitabımı çıkarmalıyım seneye fuara yetişmeli ama nasıl? Dernek bünyesinde bedelsiz satılmak karşılığında derneğe bağış alınmak suretiyle bassak nasıl olur? Yoksa bir yayınevine gerek duyulacak ki bu da bana çok zor gözüküyor. Dini şiirlerimi mi yayınlamalıyım önce. Açılım İslami İlimleri yayma ve yaşatma derneği olan bir derneğin çatısı altında yayın yapılınca en uygunu bu olur her halde.
..

Devamını Oku
İhsan Suvaroğlu

YARAMAZ

Sen hülyadan hülyaya tahtırevanla geçer iken kendin için
Ben kan ter içinde yastığımla boğuşuyordum senin için
İşte seni ulaşılmaz beni de yaramaz kılan

Sonara
..

Devamını Oku
Duygu Günkut

Ruh Kirliliği Kampanyası
Başlattım, yeni kampanyam!
Öğretmen ve öğrenci
Hep-birlikte...
Slogan bu.

Ben bir sihirbazım,
..

Devamını Oku
Nahit Can Aydın

Yıkılan umutların yeşerdiği verimli toprak,
Çocukların gözündeki masumiyet,
Kuşların çığlıklarına bakan bir eskici,
Oltasına takılan yosuna kızmış bir balıkçı,
Çocuğun üstüne ince giydirdi diye karısına kızan bir koca,
Çimenlere basıyor diye gençleri kovalayan kalp hastası yaşlı bekçi,
İşe geç gelen çırağının kulağını çeken bir berber,
..

Devamını Oku
Niyazi Sakar

Kimler geldi kimler geçti bu hayat sahnesinde
Oynadılar oyunlarını ağıt dolu acı dolu son piyesinde
''Bana bir şey olmaz ben böyleyim'' diyesinde
Ilgıt ılgıt hafızalarda aranır iz bırakanlar...



..

Devamını Oku
Kağan İşçen

sabahlar kehribar yanışlı mavi ölümlü
hayra yoramam eksik yanımda kalem kağıt
baştan ayağa ağaçlar üşür doyasıya
sonbahar geçim derdinde sensiz
zehir denizlerinde kulaçtır dizelerim
sen kayıp adası yüreğimin
sağ salim kar yağar kanat çırpışlarına uzak limanların
..

Devamını Oku
Müzeyyen Keskin

=
AMASYA SEVDASI İmza Günü ETKİNLİKLERİ Davetiyesi...

Tanıtım turizm kültür sanat eseri, Amasya Sevdası, Amasyalı Keskin Ozan Müzeyyen Keskin PROJE çalışmaları ile ilginç bir kitap oldu..
AMASYA ilgi yoğunluğu, Amasyalı Kadın Şair Mihri Hatun ŞİİR geleneği, 5 Yıldızlı Amasya Elması Tanıtımları ile Ünlü Amasyalı Keskin Ozan Müzeyyen Keskin öncülüğündeki AMASYA SEVDASI kapsamlı PROJE etkinlikleriyle daha çok yaygınlaşacak..
Amasya Sevdası; s...aygınlığı, ilgi yoğunluğu çoğaldıkça ve kapsama alanı genişledikçe; AMASYA ve İlçeleri yüzlerce özel yetenekli aşık ozan şair şiir yorumcusu güzel sanatlar öncüsü yetiştirecek..
Tebrikler Müzeyyen Keskin ve proje çalışmalarını destekleyen tanıtım turizm kültür sanat öncüsü canlar cananlar..Tebrikler.
..

Devamını Oku
Bedrettin Keleştimur

Türk Dünyasının ilk üniversitesiydi, Ahmet Yesevi Üniversitesi!
Kazakistan’a, 2006 yılında Elâzığ Valisi Muammer Muşmal’ın Başkanlığındaki bir heyetle, Orta Asya’nın parlayan yıldızı Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’e, Türk Dünyası Hizmet Ödülünü vermek vesilesiyle gitmiştik. Tabiatıyla, Anadolu’nun manevi fatihi, bütün Türk Dünyası’nda, ‘—Pir-î Türkistanî’ olarak bilinen Ahmet Yesevi Hazretlerinin Yesi Şehrindeki makamlarını da ziyaret etmiştik. O ziyarette Elâzığ Heyetini gecenin geç saatlerinde Ahmet Yesevi Üniversitesinin kapısında karşılayan o dönem Üniversitenin Mütevelli Heyet Başkanı Namık Kemal Zeybek bizlere iki gün boyunca o kadar doyurucu bilgiler vermişlerdi ki, o gıpta ettiğim heyecanı ve coşkuları hala kulaklarımda çınlıyor!
2006 Yılı Türk Dünyası Hizmet Ödülünün mimarları arasında şüphesiz ki, Kültür Eski Bakanımız Namık Kemal Zeybek ve Atatürk Yüksek Kurum Başkanı Prof. Dr. Sadık K.Tural Hocamızın katkıları takdire şayandır.
Türk Dünyasını, Türklük coğrafyasını tarihi, kültürü, dili ve iklimi ile gönlüne bezeyen Namık Kemal Zeybek, Ahmet Yesevi Üniversitesi’nde ve Türkistan(Yesi) Şehrinde el üstünde taşınıyordu. Kazakistan başta olmak üzere bütün Türk Dünyası’nın buluşma mekânıydı!
Ne olduysa, 2006 yılının Temmuz ayından sonra oldu. Olanları, Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyeti Yönetim Kurulu’nda bulunan Feyzullah Budak’tan dinleyelim; “Biz Sayın Zeybek’le birlikte bu şansı iyi değerlendirmeye gayret ettik. Türkiye Türkçe’sini yaymaya, Müslümanlığı öğretmeye çalıştık; alkol konusunda iyi örnek olmaya çalıştık.. Ancak Sayın Çetin Doğan’ın göreve gelmesiyle öyle uygulamalar başlatıldı ki, öyle garip bir görüntü ortaya konuldu ki, Yesevi Üniversitesi, misyonundan çıktı adeta. Okutulan Yesevilik dersi bile kaldırıldı. Bazı üniversitelerde açtığımız Türk Dili ve Edebiyatı Bölümleri kapatıldı. Yaklaşık 60 lisede kurduğumuz sınıfların çok cüzi miktarlarda olan kaynağı, sırf İlahiyatçılara ders verdiriliyor diye kesildi. Türkî Cumhuriyetlerden öğrenci alımının önüne geçildi. Başörtüsü yasağı getirildi… Bütün bunlar bizim yıllardır orada yapmak istediğimiz hizmetleri baltalamaktan başka bir şey değil. Anlamıyorum ben, Yesevilik dersi nasıl kaldırılır. Kazak toplumunu, Orta Asya’yı ayağa kaldıracak olan Yesevi düşüncesidir.”
İşi ehlinden alırsanız, işi kendilerini bu davaya hasreden yürekli insanların, Yunus yüzlü asrın gönül dervişlerinin elinden alırsanız, ‘—tepetakla gidersiniz’ Feyzullah Budak’ın anlattıkları karşısında, ‘—başımızdan kaynar suların döküldüğünü’ hissediyorsunuz. Öyle bir zihniyet iş başına geliyor ki, 10–15 yıllık emeği yerle bir ediyor. Bir yüce ufku, Türklüğün buluşma adresinin adresine, ‘—simsiyah bir bulut’ bir zifiri karanlık gibi çöküyor!
Sn. Budak anlatıyorlar; “Doğan’ın göreve geldiği 2006’nın Temmuz ayında, üniversitede Türkiye’den gelmiş 48 personel vardı; öğretim üyesi ve idari kadrolarda. Bu 48 kişi o kadar hassas ve kritik noktalarda görevliydi ki.. Türkiye bu 48 kişiyle tam bir ortaklık görüntüsü veriyordu. Paşa, 2006’nın Ağustos ayında yeni görevlendirmeler yapılırken, bu 48 kişiden 40’ını gönderdi, attı. 2007’nin Ağustos ayında da geriye kalan 8 personeli çekti. Türkiye’den gelen yönetici sayısını sıfırladı. Paşa böylelikle üniversitenin yönetimini Kazaklara devretti.”
..

Devamını Oku