Hadi tut ellerimden anne;
Götür beni çocukluğumun dar sokaklarına, köhne evlerine. Bırak beni bir bahçeye; elleri, yüzü kirli, yürekleri zemzem suyuyla yıkanmış çocuklarla oynayayım kir pas içinde…
Korkuyorum anne, bugünde bırakma beni, taşı taşıyabildiğin kadar o en küçüklüğüme. Kapısı doğuya açılan evlere götür. Uyut anne sabun kokan yataklar içinde. Gamsız, tasasız, huzur içinde tavandaki ağaçları sayarak uyuyayım. Sadece kovalanmaktan korktuğum rüyalarım olsun ve bitsin uyanınca. Sabahları yağda kavurduğun unun kokusu kalsın genzimde. Sesin karışsın dört duvara, gülüşün aksın ruhuma. Anne, sıcak ekmek boğusunun içine sakla beni. Sakla ki kimse karışmasın kıymetline…
Şöyle çocuk cıvıltıları olsun her yerde, komşu kadınların kahkahaları karışsın saksıdaki sardunya çiçeklerine. Ne güzeldi o zamanlar: Sadece tökezleyip düştüğümde dizlerim soyulur, taş batardı avuçlarıma. Ve mutlaka sıcak bir el uzanırdı ellerime.
Bu gece karanlıktan alıp bakışlarımı aydınlığa akıttım,
Güneşe çevirdim yüzümü, tıpkı Semerkant gibiyim,
Bu gece ruhuma karışmış Hayyam’ın ruhu,
Görmüyorum karanlığı,güruhu.
Geceyi geceden saymıyorum, inadına şafağı soluyorum,
Nefesimde raksa durmuş anason ve tütün,
Gurbetin serkeş kaldırımlarında yitirecekken değerleri,
Bitirecekken yüreğimdeki yaşama dair son kırıntıları,
Yağmalamadan önce kendimi,
Geçmişimden gelen Davud-i bir ses duydum;
Bir çift göz gördüm,
Sonra sıcak bir el,
Ve işte uyumadan uyandığım bir gün daha,
Ağır ağır ulaşıyorum sabahın kapısına.
Alaca karanlığın bileğini büküp
hakim olacak kainata.
Birazdan gün ağaracak ve nur topu gibi bir güneş doğacak sabahın kucağına.
TAMARANIN GÖZLERİ (AH TAMARA)..
Ah/Tamara öldüren aşkıyla ölümsüzleşen dev kadın; sanki göbek bağımızı aynı kişi kesmiş.
İkimizin de kaderi güneşin saçlarında.
Sen ellerinde kandillerle güneşin batmasını bekledin, ben doğmasını bekledim kucağımda hasretlerle...
Senin umutların güneş ayaklarını göle sarkıttığı anda biterdi, benim umutlarım gün batımına karışıp güneşin kızıl saçları arasında inzivaya çekilirdi. Hem ne fark eder ki? Her zaman, her yerde beklemek beklemekti.
Sen ey efsunun, büyüsünü üstüme salan,
Gözlerinin karasını gözlerime akıtan,
Sen en sevdam!
Ellerinin sıcaklığı ellerimdeyken uzaklaşan,
Sen ey tabibim!
Sen ey habibim!
Gecenin bir yarısında,
Yoklamak istedim seni.
Saate, mekâna aldırmadan,
Duymak istedim sesini.
Yazdığım son şiirimi sana duyurmak,
Bir çırpıda yanına varmak,
İşte akşam oldu yine,
Güneş grup deminde,
Yürek hasretten hurdahaş.
Ruh göçmüş,gök görünürde,beden canhıraş
Gülüşler bilinmez bir diyarda sürgünde.
Bu kaçıncı kıyım?
Yüzüm sana döndüğünde,
Da Vinci’nin fırçasından damlayıp tuale
Monaliza oluyorum.
Hüzün dökerken bir tarafım,
Bir tarafım gamze gamze…
Sen düşünce aklıma, bütün düşünceler birbir dökülüyor dalından,
Geceye dair tüm renkleri,
Dönüştürmeye çalıştım,
Yine karaya bulandı zaman.
Sahi gecenin karadan başka rengi,
Kederin ah'tan başka dili var mıdır?
Dünyada bir tane Hayat Hanım olsaydı kahrı çekilirdi Nimet Hanım ,o kadar çekilmez hayat hanımlar var ki!
"Nedir şu hayattaki en büyük kazanım?" sorusunun benim için cevabı hep aynı olmuştur. Dost. Evet hayata olabilecek en büyük kazanım dosttur efendim. Canının yanına candaş olacak bir dost, ki böylesinin değeri bin ömre bedeldir. O dost ki haldaşındır, sırdaşındır, ruhunun ve dimağının doygunluğudur, ...