Öyle bir geldin ki içimi yaktın,
Yağarak gürledin, şimşekler çaktın,
Ben bir derya idim, sense kulaçtın,
Uzaktan titreten hüzün güneşim,
Buruk gülümseyen o çilekeşim,
Sessizlikte sesle bekleyen eşim,
Soldurdu kızaran çiçek nar/ımı...
.
Seven gönlü ile mahzun bakarak,
Gülen gönlüm hasta olmuş,
Yatar ateşler içinde.
O güzelim rengi solmuş,
Güller uyuyor saçımda.
.
Çözülmeyen tüm örükler,
Tenle örtülmüş bir perde
Kimsenin gücü yok aralamaya
Ne var
Ne de yok oluşta
Bomboş kalan dünyamda ne iyi ki sen varsın.
Gönlüm çilede, gamda olduğunda ararsın....
Varsın gönül bahçemin çiçekleri sararsın,
Gönlüme sevda derdi dolduğunda ararsın....
09 Haziran 2004
.
Antik çağlarda Ege kıyılarında, birçok uygarlık vardı.
Bunlardan biri de İzmir yakınlarındaki adına Yabangülü Uygarlığı denilen uygarlıktı. Adını bir Ege efsanesinden almıştı.
.
Rivayete göre Ege kıyılarında dünya çingenelerinin başı olan, bir büyük çeri yaşardı.
Bu çerinin aşiretinde adı dillere destan olan bir kız vardı. Bütün çingene kızları gibi sıradan bir güzelliği olmasına rağmen, çok güzel sesiyle öyle danslar ederdi ki, ünü bütün dünyaya yayılmıştı. Aşiretin başındaki yaşlı çeribaşı bu kızın cilve, işve ve danslarına kapıldığından her akşam Ege sahillerinde yaz eğlenceleri düzenlerdi. Bu eğlencelerde tahta fıçılarla, at arabaları dolusu şaraplar gelir, dünya çerileri arasından seçilmiş, en iyi kemancılar, zurnacılar ve darbukacılar sahilde toplanırdı. Çok geniş dev halkalar oluşturulur, ortada çam odunlarından bir büyük ateş yakılır, kuzular çevrilir, toprak testilerle şaraplar fıçılardan alınır, dağıtılırdı. Herkes bir büyük merak içinde çingene kızının çıkmasını, ünlü büyülü danslarını yapmasını beklerdi. Sonunda güzel çingene kızı, saçlarına taktığı yabangülü, parmaklarında zilleri, uzun eteği ve şuh edasıyla ortaya çıkardı. Bir anda bütün sesler kesilir, saz ekipleri en oynak parçaları çalmaya başlar, çingene kızı da kıvrak bedeniyle dans ederdi. Hızla döndükçe etekleri bir gül gibi açılır, güzel bacakları ay ışığında, Venüs heykelleri gibi parlardı.
Saklı bir obada çeribaşıydı o. Sevgilisi, gizli kadını kuştüyü yürekli, deli gönüllü,
sevda bağımlısı, yabanların gülü, çirkin bir çingene kızı... Korumalıydı diğer kızanların
kıskançlık, nazar kurşunlarından. Koydu bir nöbetçi çadırın kapısına, ancak biraz uzakta,
üstelik biraz sağır da.
.
Bazı bazı Ay saklanır, yıldızlar uyur, böcek sesleri geceyi vururdu obada.
Gecenin efendisi beni az çok tanırsın
Aydınlıktan soyulur sensiz geçen günlerim
Gidişinin ardından güldüğümü sanırsın
Hüzünlerle ayılır sensiz geçen günlerim
.
Eskisinden derbeder eskisinden serseri
Yüzünü yıkadı özgürlük
Soru işaretine takılıyken günler
“Aldanma bahara, üşütürsün
Bir şiir al üstüne”
Dedi üstat!
Yolu şaşırma
Kafa kafaya vermiş
suskun bacalı evlerin
çatılarında örülür korku,
sevgiden yoksun
ateşten köz sözlerle
.
Merhaba hayırsızın geldi anne.Nasılsın.Telefonum ıslandı tüm numaralar gitti telefonda arayamadım.Antoloji şifremi de tekrar alamayınca uzak kaldım.Ama sizi çok özledim umarım hatırladığım gibi tüm renkleriniz hala duruyordur üzerinizde.saygılarımla...
Nesrin hanım, tanıdığım değerli arkadaşlarımdan biri, sevecen yüreği, hiç eksik olmayan tatlı gülümsemesi ve candanlığı ile gönlümde ayrı bir yeri olan değerli insan..Hayatın tüm zorluklarını ve üzüntülerini gülümsemesinin içine gizlemiş nadide güzel insana en içten sevgi ve saygılarımla.. Seni sevi ...
Merhabalar dostum,
İnanın size gopta ediyorum.Bu kadar enerjiyi, bu kadar güzel şiirleri nasıl yazıyorsunuz, şaşırıyorum doğrusu.
Temennim başarındır.Başarının daim olmasını dilerim.