çocukluğumu özledim,çokluğumu,
sadece ekmeğe suya yokluğumu.
tahta dolap banyomu,
demir teneke somyamı
annemin tararken yolduğu saçlarımı özledim.
Çocukluğumu özledim ben
Salası okundu aşkın.
Buyurun cenaze namazına.
Cemaat şaşkın, imam şaşkın, musalla şaşkın.
Keskin çığlıklar misali “helal olsun”lar.
Kazma kırgın, kürek yorgun, yürek taşkın.
Yaş elli yedi, merdivenin son birkaç basamağında,
Bir ayağım başka boyutların esrik salıncağında.
Bir oraya hasret ruhum bir tutkun buraya,
Al basma entarileri giymek ister deli gönlüm,
Huzura hasret geçiyor, gelgitlerle ömrüm.
Al bir atın üstünde gelin olmak istiyorum beyazlar içinde.
Deeeh diyorum Akdeniz sahillerinde sefahate,
Bir çeviriyorum başını atımın, tapusu hazır makbere.
Kurdeleli pabuçlarımla sek sek oynamak geçiyor içimden kaldırımlarda.
Birileri müstehzi bakışlarla süzüyor beni “bu deli neden dışarda”*
Hayretle bakıyorum aynalara, kaz ayakları niye var zümrüt yeşili göz kenarlarımda,?
Eyvahlar olsun bu dereler neden var bal dudaklarımda?
Kaldırıyorum hain aynaları acımasız gerçeklikleriyle.
Dönüyorum arkamı bütün çıplaklığıyla geçen yıllara.
Hala kavak yelleri esiyor çünkü, dimdik duran başımda.
Gidilecek koyların, gönlümdeki toyların çılgın, projelerini planlıyorum.
Diri diri mezara girmek niye anlamıyorum?
Şakaklarımdaki aklara, titanyum çerçeve, organik camlara inat,
Kör şeytan diyor ki “ koş sahile kendini kızgın kumların üstüne at,
Tüm şaşkın bakışlara boş ver, Tüm hayret nidalarının üstüne yat.
Kim senin yerine sıratı geçecek, kim bekleyecek seni rasatta?
Kara toprak denilen köşk nasıl olsa bir gün diyecek ”geç tahta”
Kimse benden tırtıklayamaz son gençliğimi,
Dillerine de dolasalar, pazara da çıkartsalar ipliğimi.
Adam sandım gönül verdim.
Yollarına güller serdim.
Başka bahar yokmuş derdim.
Ben aşkı böyle bilirdim.
Yanılmışım bak delirdim.
Yeni yol taşsız ola,
Münafık başsız kala,
Ana koynunda bala,
Gah oynasın,gah gülsün.
Yeni yıl kutlu ola,
Memedim yakışmaz sala.
Programlar yaptım senin için kendimce.
El yıkama, oyun oynama, yürüme, konuşma diye.
Onlarca kitap okudum, araştırdım, sordum kendime.
Neden yapamıyor, niçin konuşmuyor?
Nasıl yaşayacak?
Niye böyle, niye, niye?
Asyanın ulvi seremonisi yüreğimi secdeye sevkederken,
Avrupanın iki yüzlü kahpesi dikildi karşıma birden.
Asya huu çekiyordu derinden,beni dergahlarda zikre çağırıyordu.
Bizansın entrikaları çengi edasıyla sefata koşdiye bağırıyordu.
Surların eteğinde bilmem kaç aşığın kalp iniltileri yankılıyordu.
Yücelerden gelen ilahi emirle binlerce yiğit yıkılıyordu.
Yüreğimin kıvrımlarında yığınlaşmış hüzün,
Yıllar,yüzyıllar ötesinden gülümsüyor yüzün.
Sen mi, bensiz kaldın,ben mi sana hasret?
Yoksa hiç mi benim olmamıştı özün?
Hayallerimin sınırı yok,umutlarım akla ziyan.
Aaah bu yağmurlar,
Rahmet kaynağından yüreğime sızan serinlik,
Tüm sessiz çığlıklarıma inat dinginlik.
Derdimin tüm bilinmezliğinin bilindiği yereden gelen temizlik.
Al götür,akla ve getir tüm hezeyanlarımı,bitsin bu belirsizlik.
Eyyy Sevgili! Ne zaman, senden biraz ırasam.
Sırtıma yük edersin kuldan yana her tasam.
Bilirim istemezsin, senden başka sevgili.
Gönlüm kaysa bir şeye, atıyorsun çengeli.
Senden gayri dostlardan nasibimi aldım ben.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!