Bir gün, bu öykünün sonuna gelince Ansızın desem ki: hoşça kal canım! Unutursun, Mecburen unutursun... Yıldızlar söner, bu aşk da biter! Bazı gün hatırlayınca, sessizce ağlarız. Neylersin...
Bazen hüzün ve derin bir yalnızlıkla dans ederim, elleri belime sıkı sıkı sarılır, gözleri dediğim mateminde kaybolmak isterim, Uzatırım dudaklarımı, acıtan duygularıyla sarılır öper.
3.dağların dorukları dumanlı olur geriye dönmez savaşçılar... fırtınayla yıkanmıştır ömürleri karla yıkanmıştır yüzleri... bu yüzden asla vedalaşmaz ve kılıçlarında taşırlar şiiri! . bu yüzden sevdaları mahzundur yürekleri kallavi! alınları ihanet vurgunudur. gözleri intihar mavi...
Çocukluğum çıraklıkta geçti, kir-pas içinde Gençliğim korsan yürüyüşlerde, mitinglerde Hapse erken düştüm.. copla erken tanıştım Küçük voltalardan bıktım, usandım Şimdi uçsuz bucaksız ovalarda Adımlarımı saymadan, geriye dönüp bakmadan Usanmadan, bıkmadan Deli taylar gibi koşmak istiyorum! Ve görüyorsunki aşkı beceremiyorum Beni kendi halime bırak yavrucuğum Ben yolumu nasıl olsa bulurum...
Firari gecelerin uzmanı olmuşum Bütün istasyonlarda afişim durur Beni bir çocuk bile bulur! Dokunma bana çıldırırsın Dokunma bana sende ellerin tutuşur!
Yağmurlu ve upuzun bir yolu düşe kalka yürümeye çalıştım. Ve inanılamayacak kadar duygusal bir geçmişimiz oldu seninle. Üstelik biz bunu bir ömür boyu sürüp gider sanmıştık. Beni tutma öyle sahnelere gelemem, beni tutma çok kötü yanılırsın. Yıllardır öyle biriktim, öyle gerildim ki,topyekün boşalır toz olur dağılırsın.
Sen benim en ince dilimde türkümü çaldın Sen benim en ücra duygularımı talan ederek beslendin Her şeyin merkezi sendin ve her şey senin etrafında dönerdi. Bar köşelerinde tükenip kaldırımlarda ararken kendimi, Gelip sana sığınırdım.,umutlarım bir kez daha sönerdi.
Beni tutma şantajlara boyun eğmem. Beni tutma hırsımdan çatlarım. Yıllardır öyle sabrettim öyle doldum ki, Şimdi yanardağlar gibi birden patlarım.
Bir yavru serçe hayata bağlanır gibi ağzım açık bağlandım sana, Bir topal karınca yuvasına yaklaşır gibi, titredim ve heyecanlandım, Bu akşam çekip gitme adına bütün ömrümü ve seni sildim. Bir tuhaf senaryoydu ve bu senaryoda zavallı bir figürandın sadece, anlatamam Kumlara yazılmış sözcükler kadar kısacıktı ümidim. Ve anladım ki bir takım şeyleri ben ilk dalgada yitirmişim.
Yıllardır öyle daraldım öyle bunaldım ki; Şimdi bir saniye bile oyalarsan çıldırırım. SEN, kalbimi emanet edecek kadar güvendiğim, dost bildiğim. SEN, bir lokmayı bile hazmedemeyip birlikte yediğim. Yatalak olsan altına yapsan bile iğrenmeden, alırdım dediğim Bu nasıl insanlıkmış, bu nasıl arkadaşlıkmış, bu nasıl vefaymış Bu nasıl acıymış ulan bu nasıl vicdansızlık, bu nasıl cefa
Beni tutma gazabım yakar ellerini, beni tutma hurdahaş olursun. Yıllardır öyle kırıldım, öyle küstüm ki,bir ah ederim kaskatı kesilir taş olursun.
Ben şimdi gözüne sokuyorum dünyaya,ama sen körsün ısrarla görmüyorsun Ben şimdi beynine sokuyorum hayatı, bir türlü algılamak istemiyorsun. Hala o aptal köşende oturup, beni öngörülerinle yargılamak ne kolaymış. Peki! gördüklerimi gördün, yaşadıklarımı yaşadın mı SEN! Peki devrik heykellerin önünde düşsüz yanılgıları o yüce gururlarıyla, Yoksul fakat dürüst bir mızrak gibi dimdik duranların acısını yaşadın mı SEN! Beni tutma gömleğim kan içinde, beni tutma darmadağın olursun Yıllardır öyle çok yedim öyle çok doydum ki Şimdi bir tükürürüm kaskatı olur rezil olursun
Ey kir içinde yüzenler, herkesin atına binenler Ey sürünenler, ey bölenler, bölünenler, Herkesi birbirine düşürüp, sinsice sevinenler Ey gençliğimi harcayanlar, ey kağıttan kaplanlar, zavallı sıçanlar. Ey ciğeri beş para etmezler, ey sıkıyı gördü mü fellik fellik kaçanlar Ey darbe kaçkınları, orta yolcular, dönekler, sümüklü böcekler Ey ispiyoncular, bozguncular, medya çömezleri yüzü yırtılmış köçekler, ibneler
Beni tutmayın ulan burama geldi dayandı. Beni tutmayın bozarım bu kirli numaranızı Yıllardır öyle çok sömürdünüz, öyle çok kan kusturdunuz ki Ulan bir şarjöre diz çöktürürüm ALAYINIZI! .......
Ay doğarken bir söğüdün ardından Göl yüzünde sisli bir esinti ile Akşamın göğsüne hüzün serperek Ve Yağmurdan geceye çiçekli perdeler çekerek
Beni düşün, Beni düşün, UNUTMA
En umarsız en umutsuz günümde Bağrına bir yumruk çökeldiğinde Ve dağların mazlum ateşi O güzelim saçlarına cayır cayır yanıp ulaştığında
Beni düşün, Beni düşün, UNUTMA
Beni düşün bir kavganın içinde Helal bir ekmeğin peşinde Ve kurtlardan arta kalmış yüreğimin Can çekişen o son parçasınıda, sana sakladığımı bil Bil ki haykırırcasına bu esir gövdemi yakarcasına Kavuşmak için o serin bağrına Ateşten bir yol arıyorum
Kar yağarken mor dağların ucundan Sol yerinde sessiz bir inilti ile Yastığın yüzüne yaşlar dökerek Ve Akşamdan gizlice bir ah çekerek
Beni düşün, Beni düşün, UNUTMA
Kan kızılı bir gelincik seherinde Sırtıma kahbe bir hançer indiğinde Ve bu gencecik ve bu hemencecik ölüm Çığırtken bir gazete başlığında Çığlık Çığlık sana kavuştuğunda
Beni düşün, Beni düşün, UNUTMA
Beni düşün şehre her yağmur yağdığında Islak ve kırılgan bir türkünün içinde Göğsünden dudaklarına, doğru sancılı bir isyan kabardığında Bastırarak kalbini avuçlarınla Sesini okşadığımı bil
Bil ki yalvarırcasına, uzayan yollara dağılırcasına Sonsuz bir mahşerin ortasında Bir zemzem suyu gibi seni seni özlüyorum
bugün eğer birşeyler yazıp paylaşabiliyosam yusuf hayaloğlu sayesindedir.her zaman çok tanışmak istediğim aklımdakileri sormak istediğim çok büyük bir şairdir.Allah nur içinde yatırsın.şiirleri etkili sesiyle her zaman hatırlanacaktır
AHMET ÖLÜR YUSUF TA ÖLÜR AMA ŞİİR ÖLMEDİKÇE ŞAİR ÖLMEZ
Gençliğimizin o kendinden emin, o delişmen, o astığım astık zamanlarında hep saklı bir yanımız vardı. İnanan ve inandığı uğruna bir şeyler yapmaktan çekinmeyenlerdendik.
İnandık, inandıklarımız uğruna verilmesi gereken bedelleri gözü kapalı vermeye hazır duyguları büyüterek içimizde. Harbi delikanlılar olmaktan yana kullanmıştık adamlık tercihimizi. Memleketten para gelmişse, burslarda bir kayıp yoksa bize de devlet kurmak sorumluluğu kaldığını düşünürdük. Bunun yönü kendi içerisinde önemli ancak dışarıdan bakıldığında yön veya eksenin olmasının bir önemi olmadığı ve benzer mücadelelerin ortak paydalar olduğu gün gibi ortaya çıkıyordu.
Bir diğer ortak yanımız vardı… Bir tarafın gururlana gururlana aşikâr bizim ise gizli ve de gizemli yanımızdaki protest sevme biçimimizi buna dair duygularımızı dillendiren Ahmet KAYA şarkıları. Sözleri Yusuf HAYALOĞLU’na ait olanları daha bir severdik.
Başkaldırıyorum dediğinde hepimizin başkaldırışını anlattı. Herkes bu kısmı daha çok benim diyerek her kesime ulaştığına şahitlik etmiş oluyordu. Başkaldırıyordu hepimizin adına. Çağın kirli çarklarına, köhnemiş sistemlere, bozuk düzenlere başkaldırı çağrısı yapıyordu. O her başkaldırıyorum dediğinde devrimci yanımız şöyle bir okşanıyor, kalbimizin ritminde fark edilir değişmeler hissediyorduk. Yaralıydık, sitemkârdık, hepsinden önemlisi asiydik. Evin yaramaz çocuklarıydık. Her seferinde tek ayaküstünde bekletilir, her seferinde başkaldırırdık.
Başkaldırdığımız yerden geriye baktığımızda bir boşluk gördüğümüzden; yıllar geçtikten sonra geriye dönüp baktığımızda, hani benim gençliğim dememek için bugünün hakkını vermek gerektiğini hatırlatıyordu.
Dedim ya, asi çocuklardık. Yaramaz çocuklardık. İnandığı doğrular için hırpalanmak, sopalanmak, joplanmak vs. envayi ödüllendirmelerle taltife layık görülmek başın bela da olmasına bağlıydı. Başı belaya düşüp tabancayı helâda unutanların tabancaya değil yüreğe ihtiyaçları olduğunu, tabancayı unutsa da mangal gibi yüreği sinesinde özenle sakladığını ihbar ediyordu. Ne güzel bir duyguydu ihbar edilmek. En büyük mühimmat olarak yüreği namlunun ucuna sürmek...
Adı Bahtiyardı önceleri. Diyarbakırlılığı hiç değişmedi ama Bahtiyarı Suphi oldu sonradan. Adı değişti, değişmeliydi. Çünkü bahtiyar olmadığını o da biliyordu. Bahtiyar adından başka ad almamış olsa o rezil gecede yaşananların ardından öz yurdundan sürgün edilip yabancı elleri ebedi istiratgah edinmek zorunda kalan Ahmet’in hatırasına ters düşmez miydi?
Ellerimiz, ayaklarımız bir baskın sonrası polisten kaçarken takatsiz kaldığında, nefesimiz kesilircesine yere yığıldığımızda; bizi taşıyamayanın ayaklar değil, yüreğimiz olduğunun farkına varıyorduk. Ne zamanki göğüs kafesimizden gözlerimize sıcak bir akıntı olduğunu hissettik, o zaman kendi kendimize yüreğim kanıyor diyerek vücudumuzun alışık olduğu rahatsızlığımızı dile getirmiş oluyorduk.
Şiir Ölmez ki, Şair Ölsün…!
Beni düşün, Beni düşün, UNUTMA Beni düşün bir kavganın içinde Helal bir ekmeğin peşinde Ve kurtlardan arta kalmış yüreğimin Can çekişen o son parçasını da, sana sakladığımı bil Bil ki haykırırcasına bu esir gövdemi yakarcasına Kavuşmak için o serin bağrına Ateşten bir yol arıyorum
Ateşten bir yol aramak, ateş üstünde yürümeye gönül bağlamak hangi duygu dağından kopup gelen bir volkanın arayışıdır. Helal bir ekmeği arayanın ve de bulanın aldığı sevabın ya da verdiği emek mücadelesinin adına ne dendiği insan ekseninde bakıldığında ne kadar az mühim görünmekte. Yüreğinden bir parçayı kurtarabilmenin adının Yaşamak hem de inadına Yaşamak olmadığına kim beni inandırabilir.
Fasso Necdet’i o tanıttı, o çekti sahnenin orta yerine. Bir yandan külhanbeyi bir acayip adamı tarif ederken öte yandan hayatın en can alıcı noktasına protest bir tekme sallamaktan geri durmadığını gördük.
Gene bir gün böyle yan yan Hava basarak bir yandan Karakolun sokağından Pat tirina nirinomda Pataküte de nirinom
Şiir ölmedikçe, Şair yaşıyordur. Her kesime hitap ediyordu. Herkesin şairiydi. Kendisinin şahsına herhangi bir sevgi beslemeyenler bile eserlerine içten içe bir hayranlıkla bağlı, Ahmet Kaya’dan dinlemeye ise âşıktılar.
Biz üç kişiydik; Bedirhan, Nazlıcan ve ben Üç ağız, üç yürek, üç yeminli fişek... Adımız bela diye yazılmıştı dağlara taşlara, Boynumuzda ağır vebal, koynumuzda çapraz tüfek...
Herkesin bir Nazlıcan’ı, bir Bedirhan’ı ve Suphi’si vardı. Kimimizin Nazlıcan’ı bir köylü güzeli, kimimizinki bir gerilla, kimimizinki başıörtülü bir üniversite öğrencisiydi. Bedirhanlarımız farklı, Suphilerimiz farklıydı. Ama hepsi aynı güneşe doğru yürüyor, çoğu kez karanlıkta karşılaşıyor bir birlerine bir diğerini soruyor bazen de omuzları bir birine değiyordu. Ama en sonunda üçü de birer intihar çiçeğiydiler.
Ah ulan Rıza... ben şimdi, Bu koca deryada tek başıma ne halt ederim? Senden ayrılacağımı sanma, Bir kaç güne kalmaz, ben de gelirim! ..
Dediğini yaptı şiiri öksüz bıraktı. Çok sevdiği Ahmet’inin yanına gitti. Uğurlar ola Koca Yusuf. Sen de Ahmet gibi ansızın çekip gittin. Demek ki, böyle terk edermiş duygu insanları. Gittiniz biriniz şarkıları, biriniz de şiirlerimizi öksüz bıraktınız. Sizi çok sevmiştik oysa…
Beğenerek okuduğum,beğenerek dinlediğim; gözünü budaktan sakınmayan(sözünü de namertten sakınmayan) ,yeri doldurulamayacak bir şairdi...Ölümü çok erken oldu...şiirlerimizde ve gönüllerimizde yaşatacağız...
hayatta acıyı yudum yudum içenler kadeh yerine- kelimelerle raks edenler gidenlere bakıp- kalanlara rest çekenler. kalbin ahengine kapılıp-terki diyarı gerçkleştirenler. ******* ölmeden önce ölüp- gülmeden önce öğretenler. hayal olacak her bir beden sonsuzluğun bekçileri yürekleri fetheden. ******** huzurla dolsun her bir cümlen selamlar - kuşatsın can kardeşimi köprğ olsun dünyadan ahirete her bir eseri. ışığımız diler- daim özde hak rehberi.
Seni konu$tuk Bugun arkada$larla sabahin erinde... fabrikada i$e koyuldugumuzda teke tek soylenirdik, Fabrika muduru yasaklami$ti konu$mayi bir arada $arteli indirmekten bahsediyorduk orada konu$malarimizda anlami$ti patron,mudur ve o, yalaklari da kapisina asmi$tik, ***burada grev var*** diye tum, çali$anlariyla dizelerini seslendirdi riza o, arada $eritliler,apoletliler,mavzerliler fabrikayi basti istanbulda... kimimiz, bildigin o ikinci adrese goturulduk, bilirsin ne yaparlar orada kimileri de... yerlerini almi$ti Taksim,çaglayan,$i$'li,Ferikoy,Sultanahmet'te, Galata da... Bu sefer balik için degildi haaa Haberin vardir,tekrarlamama gerek yok ne yapacaklarinda...
ilginç.
Birkaç şiirini ayrı tutarsak dikkate alınacak hiçbir özelliği yok.
Yeri dolmadı...
Bir gün, bu öykünün sonuna gelince
Ansızın desem ki: hoşça kal canım!
Unutursun,
Mecburen unutursun...
Yıldızlar söner, bu aşk da biter!
Bazı gün hatırlayınca, sessizce ağlarız.
Neylersin...
Bazen hüzün ve derin bir yalnızlıkla dans ederim,
elleri belime sıkı sıkı sarılır, gözleri dediğim mateminde kaybolmak isterim,
Uzatırım dudaklarımı, acıtan duygularıyla sarılır öper.
Beni öldürüyorsun,git..
Kalmasın sende kahrım,kalmasın derdim..
Bakma,git!
Kafamı yumruklayıp
Ardın sıra ağlarsam,namerdim..
Avucunu son bir defa, ağlamadan tutmak istiyorum
Gözlerim yüzüne küskün, sazım sevgine suskun..
Saati ayrılığa krmuşum olmaz teslimiyet
ziyan aklımı senle bozmuşum, içerim felaket! .
Kurşunlara geleyim istiyorum
Ölmek..ölmek istiyorum sevgilim
Sağ kalırsam affet
18 yasimdan beri siirleriyle agladigim tek adam.... Yeri ve boslugu doldurulmayacak kadar özel hayaloglu....
3.dağların dorukları dumanlı olur
geriye dönmez savaşçılar...
fırtınayla yıkanmıştır ömürleri
karla yıkanmıştır yüzleri...
bu yüzden asla vedalaşmaz
ve kılıçlarında taşırlar şiiri! .
bu yüzden sevdaları mahzundur
yürekleri kallavi!
alınları ihanet vurgunudur.
gözleri intihar mavi...
Upuzun çayırlarda yalınayak koşmak istiyorum
Saçlarım rüzgara konuk..yüzüm dağlara dönük
Göğsümün çeperini ölümle sınayan esaret
Ve yüreğimi yararcasına zorlayan cesaret
Kıyasıya vuruşsun istiyorum!
Koşmak.. koşmak istiyorum sevgilim
Dönemezsem affet..
Dokunma Yanarsın
Çocukluğum çıraklıkta geçti, kir-pas içinde
Gençliğim korsan yürüyüşlerde, mitinglerde
Hapse erken düştüm.. copla erken tanıştım
Küçük voltalardan bıktım, usandım
Şimdi uçsuz bucaksız ovalarda
Adımlarımı saymadan, geriye dönüp bakmadan
Usanmadan, bıkmadan
Deli taylar gibi koşmak istiyorum!
Ve görüyorsunki aşkı beceremiyorum
Beni kendi halime bırak yavrucuğum
Ben yolumu nasıl olsa bulurum...
Upuzun çayırlarda yalınayak koşmak istiyorum
Saçlarım rüzgara konuk..yüzüm dağlara dönük
Göğsümün çeperini ölümle sınayan esaret
Ve yüreğimi yararcasına zorlayan cesaret
Kıyasıya vuruşsun istiyorum!
Koşmak.. koşmak istiyorum sevgilim
Dönemezsem affet..
Firari gecelerin uzmanı olmuşum
Bütün istasyonlarda afişim durur
Beni bir çocuk bile bulur!
Dokunma bana çıldırırsın
Dokunma bana sende ellerin tutuşur!
Koşmak istiyorum
Eksozların, molozların, yağmaların kıyısından
Onca insafsızlıkların, onca haksızlıkların
Manzarasızlıkların, parasızlıkların
Allahsızlıkların kıyısından
Kimseye ve hiçbirşeye değmeden
Ciğerlerimi yok edercesine koşmak istiyorum!
Koşmak istiyorum
Şiirimin ve yumruğumun namusuyla
Kavgaya karışmadan, tutuklanmadan ve küfür etmeden
Kafamı kırarcasına koşmak istiyorum!
Avucunu son bir defa, ağlamadan tutmak istiyorum
Gözlerim yüzüne küskün, sazım sevgine suskun..
Saati ayrılığa krmuşum olmaz teslimiyet
ziyan aklımı senle bozmuşum, içerim felaket! .
Kurşunlara geleyim istiyorum
Ölmek..ölmek istiyorum sevgilim
Sağ kalırsam affet
Firari acıların uzmanı olmuşum
Bütün telsizlerde adım okunur
Beni bir korkak bile vurur! .
Dokunma bana fişlenirsin
Dokunma bana, sende yanarsın
Yusuf Hayaloğlu
Beni Tutmayın
Yağmurlu ve upuzun bir yolu düşe kalka yürümeye çalıştım.
Ve inanılamayacak kadar duygusal bir geçmişimiz oldu seninle.
Üstelik biz bunu bir ömür boyu sürüp gider sanmıştık.
Beni tutma öyle sahnelere gelemem, beni tutma çok kötü yanılırsın.
Yıllardır öyle biriktim, öyle gerildim ki,topyekün boşalır toz olur dağılırsın.
Sen benim en ince dilimde türkümü çaldın
Sen benim en ücra duygularımı talan ederek beslendin
Her şeyin merkezi sendin ve her şey senin etrafında dönerdi.
Bar köşelerinde tükenip kaldırımlarda ararken kendimi, Gelip sana sığınırdım.,umutlarım bir kez daha sönerdi.
Beni tutma şantajlara boyun eğmem.
Beni tutma hırsımdan çatlarım.
Yıllardır öyle sabrettim öyle doldum ki,
Şimdi yanardağlar gibi birden patlarım.
Bir yavru serçe hayata bağlanır gibi ağzım açık bağlandım sana,
Bir topal karınca yuvasına yaklaşır gibi, titredim ve heyecanlandım,
Bu akşam çekip gitme adına bütün ömrümü ve seni sildim.
Bir tuhaf senaryoydu ve bu senaryoda zavallı bir figürandın sadece, anlatamam
Kumlara yazılmış sözcükler kadar kısacıktı ümidim.
Ve anladım ki bir takım şeyleri ben ilk dalgada yitirmişim.
Beni tutma ben senin dizlerine çökemem
Beni tutma ellerinde kalırım, kırılırım
Yıllardır öyle daraldım öyle bunaldım ki;
Şimdi bir saniye bile oyalarsan çıldırırım.
SEN, kalbimi emanet edecek kadar güvendiğim, dost bildiğim.
SEN, bir lokmayı bile hazmedemeyip birlikte yediğim.
Yatalak olsan altına yapsan bile iğrenmeden, alırdım dediğim
Bu nasıl insanlıkmış, bu nasıl arkadaşlıkmış, bu nasıl vefaymış
Bu nasıl acıymış ulan bu nasıl vicdansızlık, bu nasıl cefa
Beni tutma gazabım yakar ellerini, beni tutma hurdahaş olursun.
Yıllardır öyle kırıldım, öyle küstüm ki,bir ah ederim kaskatı kesilir taş olursun.
Ben şimdi gözüne sokuyorum dünyaya,ama sen körsün ısrarla görmüyorsun
Ben şimdi beynine sokuyorum hayatı, bir türlü algılamak istemiyorsun.
Hala o aptal köşende oturup, beni öngörülerinle yargılamak ne kolaymış.
Peki! gördüklerimi gördün, yaşadıklarımı yaşadın mı SEN!
Peki devrik heykellerin önünde düşsüz yanılgıları o yüce gururlarıyla,
Yoksul fakat dürüst bir mızrak gibi dimdik duranların acısını yaşadın mı SEN!
Beni tutma gömleğim kan içinde, beni tutma darmadağın olursun
Yıllardır öyle çok yedim öyle çok doydum ki
Şimdi bir tükürürüm kaskatı olur rezil olursun
Ey kir içinde yüzenler, herkesin atına binenler
Ey sürünenler, ey bölenler, bölünenler,
Herkesi birbirine düşürüp, sinsice sevinenler
Ey gençliğimi harcayanlar, ey kağıttan kaplanlar, zavallı sıçanlar.
Ey ciğeri beş para etmezler, ey sıkıyı gördü mü fellik fellik kaçanlar
Ey darbe kaçkınları, orta yolcular, dönekler, sümüklü böcekler
Ey ispiyoncular, bozguncular, medya çömezleri yüzü yırtılmış köçekler, ibneler
Beni tutmayın ulan burama geldi dayandı.
Beni tutmayın bozarım bu kirli numaranızı
Yıllardır öyle çok sömürdünüz, öyle çok kan kusturdunuz ki
Ulan bir şarjöre diz çöktürürüm ALAYINIZI! .......
Yusuf Hayaloğlu
Beni Düşün, Unutma
Ay doğarken bir söğüdün ardından
Göl yüzünde sisli bir esinti ile
Akşamın göğsüne hüzün serperek
Ve Yağmurdan geceye çiçekli perdeler çekerek
Beni düşün, Beni düşün, UNUTMA
En umarsız en umutsuz günümde
Bağrına bir yumruk çökeldiğinde
Ve dağların mazlum ateşi
O güzelim saçlarına cayır cayır yanıp ulaştığında
Beni düşün, Beni düşün, UNUTMA
Beni düşün bir kavganın içinde
Helal bir ekmeğin peşinde
Ve kurtlardan arta kalmış yüreğimin
Can çekişen o son parçasınıda, sana sakladığımı bil
Bil ki haykırırcasına bu esir gövdemi yakarcasına
Kavuşmak için o serin bağrına
Ateşten bir yol arıyorum
Kar yağarken mor dağların ucundan
Sol yerinde sessiz bir inilti ile
Yastığın yüzüne yaşlar dökerek
Ve Akşamdan gizlice bir ah çekerek
Beni düşün, Beni düşün, UNUTMA
Kan kızılı bir gelincik seherinde
Sırtıma kahbe bir hançer indiğinde
Ve bu gencecik ve bu hemencecik ölüm
Çığırtken bir gazete başlığında
Çığlık Çığlık sana kavuştuğunda
Beni düşün, Beni düşün, UNUTMA
Beni düşün şehre her yağmur yağdığında
Islak ve kırılgan bir türkünün içinde
Göğsünden dudaklarına, doğru sancılı bir isyan kabardığında
Bastırarak kalbini avuçlarınla
Sesini okşadığımı bil
Bil ki yalvarırcasına, uzayan yollara dağılırcasına
Sonsuz bir mahşerin ortasında
Bir zemzem suyu gibi seni seni özlüyorum
Yusuf Hayaloğlu
Beni öldürüyorsun,git..
Kalmasın sende kahrım,kalmasın derdim..
Bakma,git!
Kafamı yumruklayıp
Ardın sıra ağlarsam,namerdim...
bugün eğer birşeyler yazıp paylaşabiliyosam yusuf hayaloğlu sayesindedir.her zaman çok tanışmak istediğim aklımdakileri sormak istediğim çok büyük bir şairdir.Allah nur içinde yatırsın.şiirleri etkili sesiyle her zaman hatırlanacaktır
biz 3 kişiydik bedirxan nazlıcan ve ben....
AHMET ÖLÜR YUSUF TA ÖLÜR AMA ŞİİR ÖLMEDİKÇE ŞAİR ÖLMEZ
Gençliğimizin o kendinden emin, o delişmen, o astığım astık zamanlarında hep saklı bir yanımız vardı. İnanan ve inandığı uğruna bir şeyler yapmaktan çekinmeyenlerdendik.
İnandık, inandıklarımız uğruna verilmesi gereken bedelleri gözü kapalı vermeye hazır duyguları büyüterek içimizde. Harbi delikanlılar olmaktan yana kullanmıştık adamlık tercihimizi. Memleketten para gelmişse, burslarda bir kayıp yoksa bize de devlet kurmak sorumluluğu kaldığını düşünürdük. Bunun yönü kendi içerisinde önemli ancak dışarıdan bakıldığında yön veya eksenin olmasının bir önemi olmadığı ve benzer mücadelelerin ortak paydalar olduğu gün gibi ortaya çıkıyordu.
Bir diğer ortak yanımız vardı… Bir tarafın gururlana gururlana aşikâr bizim ise gizli ve de gizemli yanımızdaki protest sevme biçimimizi buna dair duygularımızı dillendiren Ahmet KAYA şarkıları. Sözleri Yusuf HAYALOĞLU’na ait olanları daha bir severdik.
Başkaldırıyorum dediğinde hepimizin başkaldırışını anlattı. Herkes bu kısmı daha çok benim diyerek her kesime ulaştığına şahitlik etmiş oluyordu. Başkaldırıyordu hepimizin adına. Çağın kirli çarklarına, köhnemiş sistemlere, bozuk düzenlere başkaldırı çağrısı yapıyordu. O her başkaldırıyorum dediğinde devrimci yanımız şöyle bir okşanıyor, kalbimizin ritminde fark edilir değişmeler hissediyorduk. Yaralıydık, sitemkârdık, hepsinden önemlisi asiydik. Evin yaramaz çocuklarıydık. Her seferinde tek ayaküstünde bekletilir, her seferinde başkaldırırdık.
Başkaldırdığımız yerden geriye baktığımızda bir boşluk gördüğümüzden; yıllar geçtikten sonra geriye dönüp baktığımızda, hani benim gençliğim dememek için bugünün hakkını vermek gerektiğini hatırlatıyordu.
Dedim ya, asi çocuklardık. Yaramaz çocuklardık. İnandığı doğrular için hırpalanmak, sopalanmak, joplanmak vs. envayi ödüllendirmelerle taltife layık görülmek başın bela da olmasına bağlıydı. Başı belaya düşüp tabancayı helâda unutanların tabancaya değil yüreğe ihtiyaçları olduğunu, tabancayı unutsa da mangal gibi yüreği sinesinde özenle sakladığını ihbar ediyordu. Ne güzel bir duyguydu ihbar edilmek. En büyük mühimmat olarak yüreği namlunun ucuna sürmek...
Adı Bahtiyardı önceleri. Diyarbakırlılığı hiç değişmedi ama Bahtiyarı Suphi oldu sonradan. Adı değişti, değişmeliydi. Çünkü bahtiyar olmadığını o da biliyordu. Bahtiyar adından başka ad almamış olsa o rezil gecede yaşananların ardından öz yurdundan sürgün edilip yabancı elleri ebedi istiratgah edinmek zorunda kalan Ahmet’in hatırasına ters düşmez miydi?
Ellerimiz, ayaklarımız bir baskın sonrası polisten kaçarken takatsiz kaldığında, nefesimiz kesilircesine yere yığıldığımızda; bizi taşıyamayanın ayaklar değil, yüreğimiz olduğunun farkına varıyorduk. Ne zamanki göğüs kafesimizden gözlerimize sıcak bir akıntı olduğunu hissettik, o zaman kendi kendimize yüreğim kanıyor diyerek vücudumuzun alışık olduğu rahatsızlığımızı dile getirmiş oluyorduk.
Şiir Ölmez ki, Şair Ölsün…!
Beni düşün, Beni düşün, UNUTMA
Beni düşün bir kavganın içinde
Helal bir ekmeğin peşinde
Ve kurtlardan arta kalmış yüreğimin
Can çekişen o son parçasını da, sana sakladığımı bil
Bil ki haykırırcasına bu esir gövdemi yakarcasına
Kavuşmak için o serin bağrına
Ateşten bir yol arıyorum
Ateşten bir yol aramak, ateş üstünde yürümeye gönül bağlamak hangi duygu dağından kopup gelen bir volkanın arayışıdır. Helal bir ekmeği arayanın ve de bulanın aldığı sevabın ya da verdiği emek mücadelesinin adına ne dendiği insan ekseninde bakıldığında ne kadar az mühim görünmekte. Yüreğinden bir parçayı kurtarabilmenin adının Yaşamak hem de inadına Yaşamak olmadığına kim beni inandırabilir.
Fasso Necdet’i o tanıttı, o çekti sahnenin orta yerine. Bir yandan külhanbeyi bir acayip adamı tarif ederken öte yandan hayatın en can alıcı noktasına protest bir tekme sallamaktan geri durmadığını gördük.
Gene bir gün böyle yan yan
Hava basarak bir yandan
Karakolun sokağından
Pat tirina nirinomda
Pataküte de nirinom
Şiir ölmedikçe, Şair yaşıyordur.
Her kesime hitap ediyordu. Herkesin şairiydi. Kendisinin şahsına herhangi bir sevgi beslemeyenler bile eserlerine içten içe bir hayranlıkla bağlı, Ahmet Kaya’dan dinlemeye ise âşıktılar.
Biz üç kişiydik;
Bedirhan, Nazlıcan ve ben
Üç ağız, üç yürek, üç yeminli fişek...
Adımız bela diye yazılmıştı dağlara taşlara,
Boynumuzda ağır vebal, koynumuzda çapraz tüfek...
Herkesin bir Nazlıcan’ı, bir Bedirhan’ı ve Suphi’si vardı. Kimimizin Nazlıcan’ı bir köylü güzeli, kimimizinki bir gerilla, kimimizinki başıörtülü bir üniversite öğrencisiydi. Bedirhanlarımız farklı, Suphilerimiz farklıydı. Ama hepsi aynı güneşe doğru yürüyor, çoğu kez karanlıkta karşılaşıyor bir birlerine bir diğerini soruyor bazen de omuzları bir birine değiyordu. Ama en sonunda üçü de birer intihar çiçeğiydiler.
Ah ulan Rıza... ben şimdi,
Bu koca deryada tek başıma ne halt ederim?
Senden ayrılacağımı sanma,
Bir kaç güne kalmaz, ben de gelirim! ..
Dediğini yaptı şiiri öksüz bıraktı. Çok sevdiği Ahmet’inin yanına gitti. Uğurlar ola Koca Yusuf. Sen de Ahmet gibi ansızın çekip gittin. Demek ki, böyle terk edermiş duygu insanları. Gittiniz biriniz şarkıları, biriniz de şiirlerimizi öksüz bıraktınız. Sizi çok sevmiştik oysa…
MEHMET KIZILAY
Beğenerek okuduğum,beğenerek dinlediğim; gözünü budaktan sakınmayan(sözünü de namertten sakınmayan) ,yeri doldurulamayacak bir şairdi...Ölümü çok erken oldu...şiirlerimizde ve gönüllerimizde yaşatacağız...
bir intihar gıbı cıldırmış bu sevdalar
hayatta acıyı yudum yudum içenler
kadeh yerine- kelimelerle raks edenler
gidenlere bakıp- kalanlara rest çekenler.
kalbin ahengine kapılıp-terki diyarı gerçkleştirenler.
*******
ölmeden önce ölüp- gülmeden önce öğretenler.
hayal olacak her bir beden
sonsuzluğun bekçileri
yürekleri fetheden.
********
huzurla dolsun her bir cümlen
selamlar - kuşatsın can kardeşimi
köprğ olsun dünyadan ahirete her bir eseri.
ışığımız diler- daim özde hak rehberi.
ah kendini dizelere vakıf eden,ah söz söylerken söylenen elden giden, görüyormu acep gittiğinde bu dünyada ettiğini?
Merhaba Yusuf...
Seni konu$tuk Bugun arkada$larla
sabahin erinde...
fabrikada i$e koyuldugumuzda
teke tek soylenirdik,
Fabrika muduru yasaklami$ti konu$mayi bir arada
$arteli indirmekten bahsediyorduk orada
konu$malarimizda anlami$ti patron,mudur
ve o,
yalaklari da
kapisina asmi$tik,
***burada grev var*** diye tum,
çali$anlariyla
dizelerini seslendirdi riza o,
arada
$eritliler,apoletliler,mavzerliler fabrikayi basti istanbulda...
kimimiz,
bildigin o ikinci adrese goturulduk,
bilirsin ne yaparlar orada
kimileri de...
yerlerini almi$ti
Taksim,çaglayan,$i$'li,Ferikoy,Sultanahmet'te,
Galata da...
Bu sefer balik için degildi haaa
Haberin vardir,tekrarlamama gerek yok
ne yapacaklarinda...