Kültür Sanat Edebiyat Şiir

yunus emre sizce ne demek, yunus emre size neyi çağrıştırıyor?

yunus emre terimi Aerol Göksu tarafından tarihinde eklendi

  • Herat Delil
    Herat Delil

    Özlemdir Yunus Emre,sevgiye,barışa,iyliğe,mutluluğa,kardeşliğe özlemdir.Özgürdür Yunus,tüm kötülüklerin üstündedir.Kalptir Yunus Emre,bütün insanların yerine güzellik için,hak için atar.

  • Hüseyin Burdur
    Hüseyin Burdur

    SEYYAH OLUP ŞOL ALEMİ ARARSAN EĞER
    ABDÜLKADİR GİBİ SULTAN BULUNMAZ
    CEDDİ MUHAMMED(S.A.V.) DİR SORARASAN EĞER
    ABDÜLKADİR GİBİ SULTAN BULUNMAZ
    (Yunus Emra(K.S :))

  • Yes
    Yes

    benim ol aşk bahrısı denizler hayran bana derya benim katremimdir zerreler umman bana...

  • Huseyin
    Huseyin

    Sevgili YUNUS EMRE gel gör beni aşk neyledi..

  • Didem Kahraman
    Didem Kahraman

    Bakma dünya sevgisine aldanma halk gövüsüne
    Dönüp didar arzusuna ol Hakk´a yüz tutmak gerek

  • Ali Yuva
    Ali Yuva

    A$IKLAR oLMEZ

    Ya rab bu ne derttir derman bulunmaz
    Benim garip gonlum a$ktan usanmaz
    A$Ik ki cana kaldI a$Ik olmaz
    CanIn terketmeyen,ma'$ukun bulmaz

    *** ***

    A$k pazarIdIr bu canlar satIlIr
    SatarIm canImI kimseler almaz
    A$Ik,bir ki$idir,Bu dunya malIn
    Ahiret korkusun bir pula saymaz

    *** ***

    Bu dunya ol ahiretten iceri
    A$IkIn yeri var kimseler bilmez
    Yunus oldu diye sela verirler
    olen hayvan imi$, A$IKLAR oLMEZ

    *** ***

  • Eda Yıldırımtürk
    Eda Yıldırımtürk

    Bir sinek bir kartalı
    Salladı vurdu yere
    Yalan değil gerçektir
    Ben de gördüm tozunu

  • İsmail Karadağ
    İsmail Karadağ

    Yunusu en iyi anlatan yine Yunus'un kendisidir.

    Ete kemiğe büründüm
    Yunus oldum göründüm
    Yunus EMRE

  • Oguzcan Demir
    Oguzcan Demir

    yunusu ancak yunus gibi olanlar anlar onun sevdasına düşmek ah ne özlemdir bizler için

  • Elif Cevahir
    Elif Cevahir

    Aşkım galip geldi yüreğim harlar
    Aşık olan ar-ı namusu neyler
    Behey yunus sana söyleme derler
    Ya ben öleyimmi söylemeyince.

  • Eda Yıldırımtürk
    Eda Yıldırımtürk

    Her dem yeniyiz biz
    Bizden kim usanası

  • Nihat Malkoç
    Nihat Malkoç

    YUNUS EMRE’DE HOCA(ÖĞRETMEN) SEVGİSİ
    M.NİHAT MALKOÇ

    Dünyanın en zor ve en zevkli mesleği öğretmenliktir.Zordur,çünkü yüzlerce insanla hemhâl olmak gerekir.Zevklidir,çünkü hepsi birbirinden farklı dünyalarla içiçe yaşama imkânı hasıl oluyor.Öğretmenin asıl görevi,elinin altındakilere ansiklopedik bilgiler vermek değildir.Onlara herşeyden evvel sevgiyi,doğruluğu güveni,çalışmayı ve hoşgörüyü öğretmeliyiz.Kitle iletişim araçları olabildiğince yaygınlaşmış.Günümüzde bilgiye ulaşmak çok kolay…Böyle bir ortamda öğretmene daha farklı görevler düşüyor. İyi bir öğretmen,öğrencisini,kabiliyetleri doğrultusunda yönlendirir.Ona rehberlik yapar.Bilgiye ulaşmanın yollarını öğretir.
    Öğrencilerin manevî dünyaları,maddî dünyalarından önemlidir.Muteber olan, bilgili insandan çok,düşünen insan yetiştirmektir.Soran ve sorgulayan bir nesil yetiştirmek zorundayız.Kuru bilgileri ezberlemek ve ezberletmek artık marifet olarak görülmemektedir.Üreten ve yorumlayan insanlar,bu çağın hakimi olacaklardır.
    Kişi öncelikle öğrenmeli,ardından öğrendiklerini geniş kitlelere aktarmalıdır.Nitekim Peygamberimize göre: “Sadakanın en efdali,müslim kişinin ilim öğrenip,müslüman kardeşine öğretmesidir.”Bildiğini başkalarına öğretmeyenler,kitapları sırtında taşıyan eşek gibidir.Çünkü o bilgilerin ne kendine,ne de başkalarına hayrı yoktur.Bilginin sadakası onu başkalarına öğretmektir.İlimde kıskançlığa ve tamahkârlığa yer yoktur.Öğrettiklerimiz hak ve hakikat olmalıdır.İnsanların hidayetine vesile olmaktan daha büyük bir bahtiyarlık düşünülemez.Şu hadisler ilim öğretmenin önemine işaret etmektedir: “Öldükten sonra kişiye amelinden ve hasenatından ulaşan şey,öğretip neşrettiği ilimle,geride bıraktığı salih evlâttır…Allah,melekler,arz ve semada bulunan her şey yuvasındaki karıncaya,denizdeki balığa varıncaya kadar (bütün canlılar) halka hayır öğreten muallime dua ederler.”
    Bilindiği gibi Yunus Emre’nin manevî feyizlerle dolup taşmasında hocası Tapduk Emre’nin rolü çok büyüktür.Tapduk Emre’nin müridi olmuştur ömrü boyunca…Gerçek kişiliğini bu veli şahsın manevî tasarrufu altına girdikten sonra bulmuştur.Yunus,Tapduk Emre’nin şahsında bütün hocalara büyük bir sevgiyle ve aşkla bağlanmıştır.Fakat o,hocayı geniş mânâlarda ele almaktadır.Ona göre hoca,Allah’ın âlim sıfatıdır.Bunu şu beyitlerden de anlıyoruz:
    “Resul agdı Miraç’a nazar eyledi Hace
    Görün görün kim niçe vasfını dervişerin

    Başuma dikeler hece ne irte bilen ne gice
    Âlemler ümidi Hace sana ferman olam bir gün”
    Yunus’a göre Peygamberimiz de bir hocadır.Çünkü İslâm dininin emir ve yasaklarını Cebrail vasıtasıyla Allah’tan alarak ümmetine öğretmiştir.Bunu şu beyitte ifade etmektedir:
    “Muhammed’e bir gice Çalap’dan indi Burak
    Cebrail eydür Hacem Miraç’a kıgurdı Hak”
    Yine o,hocayı Mürşid-i Kâmil olarak da vasıflandırmaktadır.Hatta bu mânâda kullandığı beyitlerin sayısı diğerlerine göre daha fazladır:
    “Hocanın talibi çokdur hiç bundan kemteri yokdur
    Şunun kim mürşidi Hak’dur uymaz nasun allerine”

    “Dilerem fazlundan ayurmayasun
    Hocam senden özge sevmezem ayruk”
    O son olarak hocalara şu tavsiyede bulunmaktadır.Bu tavsiye onun gerçek kimliğini de,niyetini de bize açıkça göstermektedir:
    “Yunus Emre dir hoca gerekse var bin hacca
    Hepsinden iyice bir gönüle girmekdür.”

    e-mektup: [email protected]

  • Nihat Malkoç
    Nihat Malkoç

    AŞK BAĞININ BÜLBÜLÜ
    M.NİHAT MALKOÇ

    Sevgi üzere kurulmuş dünya denen bu gezegen! ..Aslolan da sevgi değil midir zaten.Ariflerin iki kanadından biridir bu asil duygu.O ulvi kanat olmasaydı erenler Allah katında maneviyat zirvesine yükselebilirler miydi?
    Sevginin en ileri derecesi olan aşk, Allah dostlarını manevi açıdan asumana yükseltmiştir.Makamdan makama,halden hale taşımış,gönüllerini dalga dalga coşturmuştur.Fakat aşktan kastedilen basit anlamda karşı cinslerin birbirini sevmesi değildir.Hakiki aşk, muhabbetullahtır.Yani bizi yaratan,koruyan ve rızıklandıran Allah’ı katıksız bir sevgiyle sevmektir.Beşerî aşklar da ilâhî aşkların yansımalarından ibarettir.
    Öyle veya böyle! ...Sevgi sevgidir.Sevmekten kimseye zarar gelmez.Fakat şunu asla unutmamalıyız.Nefsimiz bize hiçbir zaman iyi şeyleri telkin etmez.Aşk, nefisten kaynaklanmaz.Nefisten kaynaklanan şehvetle, gönülden gelen aşkı birbirine karıştırmamak gerekir.
    Günümüzde insanlar müzmin bir sevgisizlik hastalığına tutulmuş.En basit bir gerekçeyle kan dökülüyor.Toplumun fertleri patlamaya hazır bir bomba gibi….Pimini çekmek için bir söz yeter de artar da! ...Sanki patlamaya hazır bir yanardağ misali insanımız! ....Bana ne deyip geçemeyiz.Çünkü patlayacak volkanın lâvlarından biz de nasibimize düşen payımızı alacağız.Aynı dağın eteklerinde yaşıyoruz.O kızgın lâvlar bir gün bizi de yakıp kavurabilir.

    Türk dünyasının sembol isimlerinden Yunus Emre’yi insanların gönlünde büyüten aşk ve muhabbet duygusu değil de nedir? Onun birinci özelliği aşkı taçlandırmasıdır.O, hayat felsefesini aşk üzerine kurmuştur.Bu onun hem hayatında hem de şiirlerinde görülür.Zaten bu his sadece şiirlerinde kalsaydı inandırıcı olmazdı.Yaşanılmayan ve yaşatılmayan duyguların tesiri kabil değildir.
    Yunus’ta aşk öyle ileri boyutlara varmıştır ki bu aşk, tutku derecesinde onun kendinden geçmesine,bir başka kimliğe bürünmesine yol açmıştır.Durumunu izah etmeye kelimeler kifayet etmemiştir.Akıllı mı,divane mi olduğunu anlamakta zorlanmaktadır.Bunu şu mısralarda görebiliyoruz:
    “Ben yürürem yana yana aşk boyadı beni kana
    Ne âkilem ne divâne gel gör beni aşk n’eyledi.”
    Daha evvel belirttiğimiz gibi Yunus’un aşkı ilâhîdir.Onun sevgisini hümanizmle ve mecazi aşklarla ifade edemeyiz.Bu demek değildir ki Yunus insanları sevmiyor.O, Allah’ın dünyadaki halifesi makamındaki insanları da elbette seviyor; fakat insanı kutsal bir unsur olarak sunup putlaştırmıyor.Onda esas olan Allah sevgisidir.Bunu şu beyitte tüm açıklığıyla görebiliriz:
    “Âşık Yunus seni ister, lütfeyle cemâlin göster
    Cemalin gören âşıklar, ebedi ölmez Allah’ım! ”
    Yunus’un kitabında kan,kin ve nefret kavramları yazmaz.Onun yerine sevgi,aşk ve hoşgörü bulunur.Günümüz insanının teknoloji alanında harikulâde buluşlara imza atması önemli olmakla birlikte yeterli değildir.İnsanın manevî dünyasının viraneye çevrilmesinin önlenmesi daha öncelikli bir husustur onun için! …Kişi kendi iç dünyasını imar etmedikten sonra göğün yedi katını keşfetse ne mana ifade eder ki? ...Bizi mutlu kılacak unsur, iç dinamiklerimizi dengeye oturtarak dünyayla ahireti paralel olarak tanzim etmektir.Aksi halde iç huzuru yakalamamız mümkün değildir.Asr-ı Saadet’teki insanlar onca zorluklara ve imkânsızlıklara rağmen manevî hayatlarını göz ardı etmedikleri için bizlerden çok daha mutluydular.Demek ki maddiyat tek başına huzuru sağlamıyor.
    İç huzuru, Allah sevgisinin en ileri derecesi olan muhabbetullahta bulan Yunus’un, herkes tarafından sevilip yüceltilmesinin esas sebebi ölmeyen duyguları ruhuna nakşedip,hayatını ona göre yönlendirmesidir.Onun bu hususiyetlerini tiyatrocu ve şair Semih Sergen veciz bir üslûpla dile getiriyor:
    “Yunus insan demektir: Yunus sevgi, Yunus halk.
    Yunus vatan demektir: Yunus yurt, Yunus toprak.
    Yunus Türkçe demektir: Türkçe ak, Türkçe bayrak.
    Dertli Yunus, han Yunus, derviş Yunus, can Yunus.”


    e-mektup: [email protected]
    Yunus insan demektir: Yunus sevgi, Yunus halk.

  • __talebe__
    __talebe__

    Sevgi

  • Elif B
    Elif B

    Eskişehirliymiş? ozanımız...

  • Var Mısın?
    Var Mısın?

    Yunus Emre

    (1241? -1321?) Hayatı hakkında kesin bilgimiz yoktur. Son araştırmalara göre 1240/41 ile 1320/21 yılları arasında yaşadığı kabul edilmektedir. Şiirlerinden ve hayatı hakkında yazılıp anlatılagelen menkıbelere göre; iyi bir eğitim görmüştür. Taptuk Emre'nin dergâhına kapılanmış, orada tasavvuf terbiyesinden geçmiştir. Halkı irşad etmek amacıyla diyar diyar dolaştı. Şiirleriyle irşad görevini sürdürdü. Mevlânâ ile görüştü. Yıllar süren gurbet hayatından sonra doğduğu köye, Eskişehir'in Mihalıççık ilçesine bağlı Sarıköy'e döndü. Orada vefat etti. Sonradan burada kendisi için bir anıt mezar yapıldı. Anadolu'nun birçok yerinde kabri ya da makamı olduğu rivayetleri vardır. Yunus, Türk edebiyatının en büyük şairlerinden biridir. Kendisinden sonra gelen pek çok şairi etkilemiştir. Kullandığı Türkçe, işlediği temalar, şiirindeki sadelik ve yalınlık, onun ne denli büyük bir şair olduğunu ispat etmeye yeter. Bazı şiirlerinde aruzu da deneyen Yunus, asıl şiir kabiliyetini heceyle yazdığı ilahî, nefes ve semaî türü şiirlerinde ortaya koymuştur. Şiirleri bir çok araştırmacı tarafından derlenip toplanmış ve yayınlanmıştır. Dîvân'ının karşılaştırmalı metni Dr. Mustafa Tatçı tarafından basılmıştır.

    GEL GÖR BENİ AŞK NEYLEDİ

    Gönlüm düştü bir sevdaya gel gör beni aşk neyledi
    Başımı verdim kavgaya gel gör beni aşk neyledi

    Ben yürürüm yana yana aşk boyadı beni kana
    Ne âkilem ne divâne gel gör beni aşk neyledi

    Ben yürürüm ilden ile dost sorarım dilden dile
    Gurbette hâlim kim bile gel gör beni aşk neyledi

    Benzim sarı gözlerim yaş bağrım pâre yüreğim baş
    Hâlim bilen dertli kardaş gel gör beni aşk neyledi

    Gurbet ilinde yürürüm dostu düşümde görürüm
    Uyanıp Mecnûn olurum gel gör beni aşk neyledi

    Gâh tozarım yerler gibi gâh eserim yeller gibi
    Gâh çağlarım seller gibi gel gör beni aşk neyledi

    Akar sulayın çağlarım dertli ciğerim dağlarım
    Şeyhim anuban ağlarım gel gör beni aşk neyledi

    Ya elim al kaldır beni ya vaslına erdir beni
    Çok ağlattın güldür beni gel gör beni aşk neyledi

    Ben Yûnus-ı bî-çâreyim başdan ayağa yareyim
    Dost ilinde avareyim gel gör beni aşk neyledi

  • Yusuf Altındağ
    Yusuf Altındağ

    bir ben vardır bende
    benden içeru...

  • Var Mısın?
    Var Mısın?

    Türk halk şairlerinin tartışmasız öncüsü olan ve Türk'ün İslam'a bakışını Türk dilinin tüm sadelik ve güzelliğiyle ortaya koyan Yunus Emre, sevgiyi felsefe haline getirmiş örnek bir insandır.


    Yaklaşık 700 yıldır Türk milleti tarafından dilden dile aktarılmış, türkü ve ilahilere söz olmuş, yer yer atasözü misali dilden dile dolaşmış mısralarıyla Yunus Emre, Türk kültür ve medeniyetinin oluşumuna büyük katkılar sağlamış bir gönül adamıdır.


    Bazı kaynaklarda Anadolu'ya gelen Türk boylarından birine bağlı olup, 1238 dolaylarında doğduğu rivayet edilirse de bu kesin değildir; tıpkı 1320 dolaylarında Eskişehir'de öldüğü yolundaki rivayetlerde olduğu gibi. Batı Anadolu'nun birkaç yöresinde 'Yunus Emre' adını taşıyan ve onunla ilgili görüldüğünden 'makam' adı verilen yer vardır.


    Bir garip öldü diyeler

    Üç gün sonra duyalar

    Soğuk su ile yuyalar

    Şöyle garip bencileyin

    diyen Yunus, belki de doğduğu ve yaşadığı topraklardan çok uzaklarda bu dünyadan göçüp gittiğini anlatmak istemektedir.


    Türkiye'nin pek çok yerinde Yunus Emre'nin mezarı olduğu iddia edilen pek çok mezar ve türbe vardır. Bunlardan başlıcaları şöyle sıralanabilir: Eskişehir'in Mihalıççık ilçesine bağlı Sarıköy; Karaman'da Yunus Emre Camii avlusu; Bursa; Kula ile Salihli arasında Emre Sultan köyü; Erzurum, Duzcu köyü; Isparta'nın Keçiborlu ilçesi civarı; Aksaray; Afyon'un Sandıklı ilçesi; Ordu'nun Ünye ilçesi; Sivas yakınında bir yol üstü. Görüldüğü gibi sayı ve iddia hayli kabarıktır.


    Bazı belgeler, Yunus Emre'nin asıl mezarının Karaman veya Sarıköy'de olduğuna işaret etmektedir. Nitekim, 1970'li yılların başında Sarıköy'deki mezarın Yunus'a ait olduğuna kesin gözüyle bakılarak bu köye Yunus Emre adı verildi ve oradaki bir bahçe içine anıt dikildi. 1980'li yıllarda ise, 1350'de yapılmış olan Karaman'daki Yunus Emre Camii'nin yanındaki mezarın onun gerçek mezarı olduğu iddia edildi.


    Aslında bu durum, Yunus Emre'nin Türkler tarafından ne kadar sevildiği ve benimsendiğinin çarpıcı bir örneğidir. Gerçekten de halktan biri olan Yunus Emre, halkın değer, duygu ve düşüncelerini dile getirişi itibariyle tarihimizin en halkla barışık aydınlarından biri olma özelliğine sahiptir.


    Türk tasavvufunun dilde ve şiirde kurucusu olan Yunus Emre'nin şiirlerinde ahlak, hikmet, din, aşk gibi konuların hemen hepsi tasavvuftan çıkar ve tasavvuf görüşü çerçevesinde bir yere oturtulur.


    Mısralarında didaktik ahlak telkinlerinde bulunan Yunus Emre, 'gönül kırmamak' konusuna ayrı bir önem verir ve 'üstün bir değer' olarak şiirlerinde bu konuyu özenle işler.


    Bu arada Yunus Emre'yi öne çıkaran bir başka önemli özelliği de, şiirlerinde işlediği konuları ve telkinleri bizzat kendi hayatında uygulamasıdır. 'Din tamam olunca doğar muhabbet' diyen Yunus, İslam'ın sabır, kanaat, hoşgörürlük, cömertlik, iyilik, fazilet değerlerini benimsemeyi telkin eder.


    Yunus'un sanat anlayışı, dini ve milli değerleri bağdaştırdığı mısralarında kendini gösterir; millileşen tasavvufa, Türkçe'nin en güzel ve en güçlü özelliklerini kullanarak tercüman olur. Gerçekten de 11,12 ve 13. asırlarda Türkistan ve Anadolu Türkleri arasında çok yayılan tasavvufun Türk şairleri arasında iki büyük sözcüsü vardır: Türkistan'da Ahmet Yesevi, Anadolu'da Yunus Emre...


    Yunus Emre'nin tasavvuf anlayışında dervişlik olgunluktur, aşktır; Allah katında kabul görmektir; nefsini yenmek, iradeyi eritmektir; kavgaya, nifaka, gösterişe, hamlığa, riyaya, düşmanlığa, şekilciliğe karşı çıkmaktır.


    Yunus Emre aynı zamanda bütün insanlığa hitap eden büyük şairlerdendir. Bu anlamda Mevlana'nın bir benzeridir. O'nun Mevlana kadar çok tanınmayışı ise, bir yandan kullandığı dil olan Türkçe'nin Batı'da Farsça kadar bilinmemesi, öte yandan da Türk aydınlarının O'nu ihmal etmesindendir. Yunus'taki insanlık sevgisi, neredeyse kendisiyle özdeşleşmiş 'sevgi felsefesi'nin bir parçası ve hatta sonucudur. Nitekim Yunus'un insan sevgisini ilahi sevgi ile nasıl bağdaştırdığını gösteren en çarpıcı mısralarından birisi 'Yaradılanı hoş gör / Yaradan'dan ötürü'dür.


    Yunus Emre'ye göre insanlar, din, mezhep, ırk, millet, renk, mevki, sınıf farkı gözetilmeksizin sevilmeyi hak etmektedirler. Madem ki insanoğlu ruh yönüyle Allah'tan gelmektedir; öyleyse insanlar hiçbir şekilde birbirlerinden bu anlamda ayrılamazlar.


    Yaşadığı çağın gerçekleri göz önünde bulundurulduğunda Yunus'un bir başka önemli tarafı ortaya çıkar: Yunus Emre, hükümetsizlik içinde çalkalanan ve Moğol istilaları ile mahvolan Anadolu topraklarında ortaya çıkan sapık batınî cereyanların hiçbirine kapılmadığı gibi, bu akımların Türklerin bütünlüğüne zarar vermesi tehlikesi karşısında da engelleyici bir rol üstlenmiştir. Bu bakımdan bakıldığında Yunus Emre, hem Türk şiirinin kurucusu, hem de milli birliğin önemli tutkallarından biridir. Yunus Emre, kelimenin tam anlamıyla 'milli bir sanatçı'dır. Tıpkı, Nasrettin Hoca, Köroğlu, Dadaloğlu veya Karacaoğlan gibi...


    Yunus Emre'nin şiirlerinde en fazla işlenmiş temalar; İlahi aşk, Din, Ahlak, Gurbet, Tabiat, Ölüm ve faniliktir.

  • Dido
    Dido

    YUNUS EMRE
    Yunus Emre hakkıindaki bilgiler kesin olmamakla beraber 1238 yıilıinda doğgduğgu ve 1320’de hakka yürüdüğgüdür şseklindedir. Anadolu’nun bir çok bölgesinde Yunus Emre’ye ait olduğgu iddia edilen mezarlar vardıir. Her ne kadar bazıilarıi gizlemeye çalıişssa da Yunus Emre bir Alevidir. Sanatıiyla, düşsüncesiyle kendinden sonraki kuşsaklarıi etkileyecek kadar büyük bir kişsilik Yunus Emre, bu kişsiliğge giden yolda ilk dersi büyük Alevi önderi Hacıi Bektaşsıi Veli’den almıişstıir.
    Yunus Emre Anadolu’da hüküm süren Selçuklu devletinin halkıi zulüm altıinda tuttuğgu, baskıilar uyguladıiğgıi ve bir de durmaksıizıin yinelenen Moğgol saldıirıilarıinıin olduğgu bir dönemde yaşsamıişstıir. Bu dönemde bir de kıitlıik olunca Anadolu insanıi daha da perişsan oldu. Perişsan olanlardan biri de Yunus Emre’ydi. Hacıi Bektaşsıi Veli’nin yapıitlarıindan 'Vilayetname'’de geçen anlatıima göre Yunus Emre bu kıitlıik olan yıilda köyünden yola çıikarak ulu Hünkâr Hacıi Bektaşsıi Veli’nin dergâhıina varıip biraz buğgday isteyecekti. Giderken eli boşs gitmemek için yolda heybesine alıiç doldurdu. Ulu Hünkâr’ıin huzuruna varıip halini anlattıi. Bir kaç gün misafir kaldıiktan sonra gitme vakti gelmişsti. Hünkâr, Yunus’a şsöyle dedi: 'Buğgday mıi verelim nefes mi? ' Yunus: 'Nefesi ne edeyim, eşsim çocuklarıin aç bana buğgday verin.' Bunun üzerine Yunus’a buğgday verdiler. Yunus dergâhtan ayrıilıinca yaptıiğgıi hatayıi fark etti ve tekrar dergâha döndü. Halifeler durumu Hünkâr’a bildirdiler, o da: 'Biz kilidin anahtarıinıi Tapduk Emre’ye sunduk. Varsıin ondan nasibini alsıin.' dedi. İIşste asıirlardıir güncelliğgini ve derinliğgini koruyan Yunus Emre kişsiliğginin başslangıiç noktasıi burasıidıir. Yunus bundan sonra yıillarca Tapduk Emre’nin dergâhıinda emek verir. Bu aynıi zamanda eğgitimdir de. Bu eğgitim sonucu öğgrendiklerini insanlarla paylaşsmak için bütün Anadolu’yu gezer.
    YUNUS EMRE’NİIN DÜŞSÜNCELERİI
    Yunus Emre, vahdet-i vücut (varlıiğgıin birliğgi) öğgretisine ulaşsan bir tasavvuf felsefi yorumunu benimsemişstir. Vahdet-i vücut felsefesine göre; 'Tanrıidan başska varlıik yoktur. Var olan her şsey onun çeşsitli biçimlerde görünmesidir'.
    Yunus Emre şsiirlerinde insan, Tanrıi, varlıiğgıin birliğgi, sevgi, yaşsama sevinci, barıişs, ölüm, olgunluk, alçakgönüllülük gibi konularıi dillendirmişstir.

  • Esra Kaya
    Esra Kaya

    AŞK İMAMDIR,BİZE; GÖNÜL CEMAAT,
    DOST YÜZÜ KIBLEDİR DAİMDİR SALAT...
    YUNUS EMRE

  • Murat Saglam
    Murat Saglam

    et ile kana büründüm
    yunus diye göründüm.

    Hz.Yunus Emre

  • Ahmed Çetin
    Ahmed Çetin

    Ey Yunus Emre sözü eğri büğrü söyleme
    Seni sidaya çeker bir Molla Kasım gelir...

  • Ahmed Çetin
    Ahmed Çetin

    Bir zaman dünyaya bir adam gelmiş,
    Kör nefsin okunu kılıçla çelmiş;
    Bizim Yunus...
    Bizim Yunus...

    (Necip Fazıl Kısakürek)

  • Cay Keyfi
    Cay Keyfi

    Yunus Emre 'nin mezarını kaldırma işlemleri de biraz ilginçtir. Bu kaldrıma işlemi uzun bir uğraşa sebebiyet verir. Kimse mezarı yerinden kaldıramamaktadır. Bir müddet sonra sakallı biri topluluğun içinden naaşın yanına gelir. Etrefına bakınır. Ve grubun içinden bir genci çağırır.
    Mezarı kaldırma işlemini yapan Abdulhakim Hazretleridir. Yanına çağırdığı genç ise yakın bir zamanda edebiyat dünyamızda olup kaydettiğimiz yazarlardan biridir. Adını anımsamıyorum. Bu genç yıllar sonra o adamı gördüğünde hayretler içinde kalır. Çünkü o kaderin bvir cilvesi ile O mübareğin ayağına O' nun müridi olmaya gitmiştir. Ve o günü anımsar. Ve eserlerinin bir kısmında bunu anlatır.

  • Cay Keyfi
    Cay Keyfi

    Tasavvuf ehli ve halk şâiri. Hayâtı ve kimliği hakkında kesin mâlûmat yoktur. Şiirleri, asırlar boyunca zevkle ve hayranlıkla okunmuş, yalnız bizde değil, birçok ülkelerde de alâka uyandırmış bulunan müstesnâ bir şahsiyettir. 80 sene kadar yaşadığı, Eskişehir’in Mihalıçcık kazâsına bağlı Yûnus Emre köyünde, 1320 (H.720) senesinde vefât ettiği ve buraya defnedildiği kaynakların tetkikinden anlaşılmaktadır. Vefâtı için başka târihler ve başka yerler de bildirilmektedir.

    Çocukluğu hakkında bilgi olmayan Yûnus Emre, bir işâret üzerine genç yaşta Tapduk Emre’nin yanına gitti. Otuz seneden fazla onun hizmetinde bulundu ve ondan feyz aldı. Hattâ bâzı kaynaklar, Tapduk Emre’nin kızını Yûnus Emre’ye verdiğini, hem talebesi, hem de dâmâdı olduğunu kaydetmektedir.

    Yûnus Emre, Tapduk Emre'nin hizmetinde bulunurken, mânevî âleminde bir ilerleme olmadığını zannederek, üzüntüsünden dağlara, kırlara düştü. Yolculuğunda bir gün iki kimseye rastladı. Onlarla arkadaş oldu. Her öğün bunlardan biri duâ eder, duâlarının bereketi ile bir sofra yemek gelirdi. Duâ sırası Yûnus Emre’ye geldi. O da duâ etti. Duâda, “Yâ Rabbî benim yüzümü kara çıkarma! Arkadaşlarım kimin hürmetine duâ ettiyse, onun hürmetine duâmı kabûl et! ” dedi. Duâ bitince, iki sofra yemek geldi. Arkadaşları; “Kimin yüzü suyu hürmetine duâ ettin? ” diye sordular. Yûnus Emre; “Önce siz söyleyin.” dedi. Arkadaşları da; “Biz, Tapduk Emre’nin kapısında hizmet eden Yûnus’un hürmetine diye duâ ettik.” dediler. Bunun üzerine Yûnus Emre durumunu anlayıp, tekrar Tapduk Emre’nin yanına döndü ve kapısının önüne yattı. Tapduk Emre’nin gözleri görmüyordu. Kapının önüne varıp, ayağı bir şeye takılınca; “Bu bizim Yûnus değil mi? ” diye sordu ve onu kabûl etti. O andan îtibâren Yûnus Emre, halkın dillerinden düşüremediği ilâhileri söylemeye başladı.

    Senelerce hocasına dağdan odun taşıdı. Getirdiği odunlar ip gibi düzgün idi. Hocası; “Ey Yûnus, bu ne iştir? Hiç eğri odun getirmiyormuşsun.” buyurunca; “Efendim, bu kapıya eğri odun yakışmaz.” cevâbını verdi.

    Anadolu ve diğer Türk illerinde çok sevilen Yûnus Emre’den başka bu sevgi, saygı ve hayranlık için başka bir örnek yok gibidir. Her bakımdan milletimizi birbirine bağlayan mânevî bir toplayıcılığı vardır. Onda, toplumumuzun iç yapısındaki aynı hisler, duygular ve değer yargıları bulunmaktadır. Onu unutturmayan sebep budur. Anadolu’da Yûnus Emre’nin Dîvân’ının bulunmadığı, ilâhîlerinin okunmadığı ev yok gibidir.

    Yûnus Emre, şiirlerini arûzla ve daha çok hece vezniyle yazmıştır. Şiirleri açık, derin mânâlı, samîmî ve heyecanlıdır. İlâhî aşk, varlık, yokluk, hayat, ölüm meseleleri ve bunlara bağlı olarak, dünyânın fânîliği gibi meseleleri en iyi şekilde şiirle anlatmıştır.

    Yûnus Emre’yi aynı yolda tâkib eden birkaç şâir daha görülmüştür. Bunlardan bilinenlerden ikisi; “Âşık Yûnus” ve “Derviş Yûnus”tur. Yunus Emre’nin en önemli tâkipçisi olan Âşık Yûnus Bursa’lı olup, 1430 (H.843) yılında vefât etmiştir. Her iki şâirin şiirlerini birbirlerinden ayırmak zordur. Yûnus Emre, Celâleddîn-i Rûmî'nin sohbetlerinde bulunmuştur. Bu sohbetlerin, yetişmesinde büyük rolü olmuştur.

    Yûnus Emre’de günü birlik konulara rastlanmaz; geçim endişesi, âile sıkıntısı, evlât acısı, yakınlarının şahsî ve âilevî meselelerine hemen hemen hiç yer vermez. O, insanlığın umûmî kader çizgisi üzerinde durmuştur. Bunlar; kabir, ömrün geçişi, ölüm, Allahü teâlâya îmân ve yalvarma, dînî esaslar, insanın yalnızlığı, aşk, nasîhatler ve hayâtın gâyesi gibi insanlığa has meselelerdir.

    Her yerde, her seste, her renkte, her zaman Allahın varlığını idrâk eden Yûnus Emre, bu dilsiz varlıkların büyük tanıtışındaki gizli dilin hayrânıdır.

    Yûnus Emre, Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm ile bütün yakınlarının, dört halîfenin, hazret-i Peygamberin soyundan gelenlerin, bütün İslâm âlimlerinin ezelî âşığıdır. Hiçbir bâtıl cereyana kapılmadığı gibi, onlar karşısında ahlâkî nizâmı, din sevgisini ve gerçek tasavvufu koruyan kültür ve sanat seddi olmuştur. İhlâs ile, her şeyi Allah rızâsı için yapmayı her zaman söylemiştir. Yûnus Emre için 'Dervişlik', herkese faydalı olmak ülküsüdür. Şiirlerinde tembelliği, tufeyli ve faydasız olmayı kınamıştır.

    Şerîat, tarîkat yoldur varana,

    Hakîkat, mârifet andan içerü.

    diye, hakîkî tasavvufu da o târif etmişitir.

    1408 yılında Osmanlı Türklerine esir düşen ve Anadolu’da 20 yıl kadar kalmış olan Mülbacher isimli bir yabancı, Yûnus Emre’ye âit şiirleri, ilâhileri duymuş, öğrenmiştir. Memleketine döndüğünde, Yûnus Emre’nin şahsiyetinde İslâmı anlatmış, kitaplar yayınlamış, yazılar yazmıştır. Büyük ün sâhibi Avusturyalı târihçi Hammer de, Yûnus Emre’ye âit şiirler ve ilâhilere yer vermiş, bundan sonra da Batı ülkelerinde Yûnus ismi çok yaygınlaşmıştır.

    Eserleri: Yûnus Emre’nin bilinen iki eseri vardır: 1) Risâlet-ün-Nushiyye: Mesnevî şeklinde arûz (Fâilâtün Fâilâtün Fâilün) vezniyle yazılmış, tasavvufî, ahlâkî, dînî bir eserdir. Anadolu’da başlayan Türk Edebiyâtında görülen ilk nasihatnâmedir.

    2) Dîvân: Yûnus Emre Dîvânı’nın birçok yazma nüshaları vardır. Fakat bu dîvândaki bütün şiirlerin Yûnus Emre’nin olduğu söylenemez. Yûnus tarzında, daha sonraki şâirlerin yazdığı şiirler de karışmıştır. Taş basması nüshaları da vardır. Yûnus Dîvânı yine Anadolu’da başlayan Türk edebiyâtının ilk dîvânı durumundadır.

    Yûnus Emre’nin şiirlerinden;

    DOLAP

    Ben bir dağın ağacıyım,

    Ne tatlıyım ne acıyım,

    Ben Mevlâya duâcıyım,

    Derdim vardır inilerim.


    Beni bir dağda buldular,

    Kolum kanadım kırdılar,

    Dolaba lâyık gördüler,

    Derdim vardır inilerim.


    Dağdan kestiler bezenim,

    Bozuldu türlü düzenim,

    Ben bir usanmaz ozanım,

    Derdim vardır inilerim.

    Şol dülgerler beni yondu,

    Her âzâm yerine kondu,

    Bu iniltim Hak'dan geldi,

    Derdim vardır inilerim.
    Suyum alçaktan çekerim,

    Dönüp yükseğe dökerim,

    Görün beni neler çekerim,

    Derdim vardır inilerim.
    Yûnus bunda gelen gülmez,

    Kişi murâdına ermez,

    Bu fânîde kimse kalmaz,

    Derdim vardır inilerim.


    MEVLÂM

    Dağlar ile taşlar ile,

    Çağırayım Mevlâm seni.

    Seherlerde kuşlar ile,

    Çağırayım Mevlâm seni.
    Sular dibinde mâhiyle,

    Sahrâlarda âhû ile,

    Abdal olup yâ Hû ile,

    Çağırayım mevlâm seni.
    Gökyüzünde Îsâ ile,

    Tûr Dağında Mûsâ ile,

    Elindeki asâ ile,

    Çağırayım Mevlâm seni.






    Yûnus okur diller ile,

    Ol kumru bülbüller ile,

    Hakkı seven kullar ile,

    Çağırayım Mevlâm seni.



    HİÇ ÇÜRÜMEMİŞTİ
    Ankara-Eskişehir demiryolunun kenarında bulunan türbesi, 1948’de yolun genişletilmesi için kaldırılmak istendi. Fakat bir türlü bu işte muvaffak olunamadı. Hattâ bir defâsında, döşenen rayların sökülüp, sekiz metre geriye atıldığı görüldü. Bunun üzerine Yûnus Emre için bir türbe yapılıp, kabrinin oraya nakline karar verildi. Yûnus Emre’nin yeni kabri, eskisinden 100 m kadar ileride bir tepecikte yapıldı. Yeni kabrine taşıyacak beş kişilik heyet, kimseye haber vermeden ve hiçbir merâsim yapmadan çalışacaktı. Karar verildiği üzere hareket edildi. Yalnız ertesi gün, Yûnus Emre’nin çevresine dâvetsiz, ilânsız otuz binden fazla insan kalabalığı toplandı.

    Yûnus Emre’nin kabri îtinâ ile açıldı. Bedeni, 700 seneden beri hiç bozulmamış bir hâlde, bir eli yüzünde, bir eli kalbinin üstünde, rahat bir şekilde uzanmış yatıyor görüldü. Mübârek bedeni oradan alındı, tabuta kondu ve kalabalığın elleri üzerinde, 100 metrelik mesâfe tam üç saatte katedildi. Yeni mezarına defnedildi. Yûnus Emre’nin vasıyeti şu idi:

    “Beni hocamın türbesinde, giriş yolu üzerine gömsünler! ” Bundan murâdı, şeyhini ziyârete gelenlerin, kendisini çiğneyip de geçmeleriydi. Bu, hocasına ne ölçüde bağlı olduğunu göstermektedir.

  • Murat Fazil Soyal
    Murat Fazil Soyal

    Yunus Emre...
    Bir Allah dostu,bir veli olduğuna....
    Eserleriyle manevi yolda olanlara Türkçe olarak yol gösterdiğine inanıyorum.Bir adaya düşersem yanımda olmasını istediğim üç şeyden birinin Yunus Emrenin Divanı olduğunu içtenlikle söyleyebilirim.
    Onu çok seviyorum...Himmeti üzerimizde olsun

  • Murat Fazil Soyal
    Murat Fazil Soyal

    Yunus Emre...
    Bir Allah dostu,bir veli olduğuna....
    Eserleriyle manevi yolda olanlara Türkçe olarak yol gösterdiğine inanıyorum.Bir adaya düşersem yanımda olmasını istediğim üç şeyden birinin Yunus Emranin Divanı olduğunu içtenlikle söyleyebilirim.
    Onu çok seviyorum...Himmeti üzerimizde olsun

  • Cay Keyfi
    Cay Keyfi

    Anadolu Selçuklu devletinin zamanla zayıflaması, özellikle Kösedağ savaşında Moğollar’a yenilmesi Anadolu’daki Moğol felaketinin başlangıcı olmuştur. 1260 yılından sonra zayıflayan otorite kuramayan Anadolu Selçuklu Devleti’nin yerine Moğol egemenliği hüküm sürmeye başlamış, ancak Moğollar da her tarafta askeri üstünlük sağlayamamış, gönderilen Moğol güçleri merkezlerini tanımayarak isyan etmiş ve bağımsızlıklarını ilan etme gibi girişimlerde bulunmuşlardır. Bunun nedeni olarak o devir her iki yerde; gerek Anadolu gerekse Orta Asya’da karışıklar ve belirsizlikler hakim durumdaydı. Çünkü Yunus Emre’nin yaşadığı zaman olan (12.asrın sonları ve 13 asrın başları) Anadolu’da; Selçukluların dağılması ve beyliklerin otaya çıkmasıyla ortada tam bir kargaşalık vardı. Kısmen Anadolu’ya Moğollar hakimdi. Bu durum Karamanoğulları’nın bağımsızlık ilan etmesine sebep olmuştur. Ve Karamanoğulları Beyliği 1256 yılında bir Kolonizatör Türkmen dervişi olan Nure Sofi’nin oğlu olan Kerimüddin KARAMAN önderliğinde kurulmuştur. Diğer taraftan Orta Asya’da da yine Moğollar her tarafı yıkıp döküyorlardı. Özellikle bu devirlerde Anadolu’da bir iç isyanın çıkmamasında ve Moğolların onca istilalarına ve baskınlarına rağmen ayakta durmalarında başta Yunus Emre olmak üzere Anadolu’da bulunan birçok Türk dervişinin Alp-Erenlerinin ve Türkiye mutasavvıfların tesiri büyüktür. Bu bakımdan tekke ve dergahta bulunan dervişler ve onların erlerine büyük görevler düşüyordu. Çünkü Anadolu'da devlet otoritesi iyice zayıflamış ve Moğollar gibi dış güçlere karşı her zaman hazırlıklı ve moralli olmak gerekiyordu. Bunu da Yunus Emre gibi dervişler ve Erenler sağlıyordu. Orta Asya’da durum bundan farklı değildi. Hoca Ahmet Yesevi bir taraftan Ortaasyada durumu düzeltmeye çalışırken diğer taraftan yetiştirdiği yüzlerce Türkiye Mutasavvıflarını Anadolu'ya gönderiyor ve Anadolu'nun Müslümanlaşmasını sağlıyordu. 12. asırda başlayan bu İslamlaştırma hareketi gerek Selçuklu gerekse Osmanlı devletinin Anadolu’da yerleşmesi bakımından büyük kolaylık sağlamış bir çok yöre kılıçsız ve kalkansız birden İslam’ı kabul etmişlerdir. Bu konuda en büyük görevi tartışılmaz bir şekilde bir çok ilim adamımızın da belirttiği gibi kolonizatör Türkiye dervişleri üstlenmişlerdir. Anadolu’nun Müslümanlaşmasında daha Türkler Malazgirt savaşından önce Anadolu’ya ayak basmamışken ve Anadolu bir Rum diyarı iken Orta Asya’da bulunan Hoca Ahmet Yesevinin telkinleriyle burulara gelen ve burada aileleriyle yerleşen geldikleri yöreleri Müslümanlaştıran Alp-Erenler yani Türk dervişleridir.
    Yunus Emre geldiği dönemde, her zaman olduğu gibi gereken yoldand evam etmiştir. Yolu tasavvuf yoludur. Fenafillah makamına erip Allah'la naz makamına çıkan nadide insanlardan biridir.
    Yunus asla hümanist değildir. Hümanizmde sadece insanın çıkarlarına dayanan bir insan sevgiis vardır. Fakat Yunus'daki Sevgi ilahi kaynaklıdır. Ben gelmedim dava için benim işim sevi için der Yunus.....

    Bütün tasavvuf ehlinde olduğu gibi, Yunus Emre’de de Allah sevgisi en üst düzeydedir. Ve şiirlerinin başlıca temasıdır. Hemen hemen bütün şiirlerinde Allah sevgisi işler, aşık olanın sevgilisine duyduğu hislerin daha fazlasını duyarak şiirlerinde bunu dile getirir:

    “Aşkın aldı benden beni, bana seni gerek seni,

    Ben yanarım dünü günü bana seni gerek seni..

    Yunustur benim adım, gün geldikçe artar oldum

    İki cihanda maksudum bana seni gerek seni”

    diyerek Allah’a karşı olan sevgisini iki cihanda bile tek istediğinin Allah sevgisi olduğunu belirtir. Yunus Emre’de Allah sevgisi diğer şairlere benzemez. O söylemek istediği duyguların sade bir Türkçe ile söyler. Aşağı yukarı aynı zamanda yaşamış mevlana; aynı duyguları eserlerle çevresine telkin ederken o sade bir anlatımla insanlara anlatmış duygularını. Allah aşkını her şeyin üstünde tutar. Hatta kendinin yerine içinde sadece Allah aşkının olmasını ister.:

    “İlahi bir aşk ver bana, kandalığımı (nerede olduğumu) bilmeyeyim

    Yavu kılayım (kaybolayım) ben beni isteyüben bulmayayım”

    Diyerek, Allah aşkını tamamen benliğini sarmasını ister. Bu bakımdan adeta Allah sevgisini kendi benliğiyle bütünleşip insanlıktan sıyrılmak ister. Ve bu bütünleşmeyi

    “Aşktır bu derdin dermanı, aşk yolunda verem canı,

    Yunus Emre eydür bunu, bir dem aşksız olmayayım”

    diyerek ebedi sürmesini ister. Bunun da gerçekleştiğini yani Allah sevgisi ile bütünleştiğini söyler bize Yunus Emre.

    'Beni bende demen bende değilim,

    Bir ben vardı bende benden içeri”

    derken öte yandan;

    “Yürür isem gönlümde söyler isem dilimde,

    Çalab (Allah) kendi nurunu gözüme tuş eyledi”

    diyerek bu isteğini gerçekleştiğini belirtiyor. Allah sevgisine ve Allah’a ulaşmada hiç bir engel tanımaz ve Allah katında kıymetinin çok olduğuna inandığı Hz. Muhammed’den tutunda Gözü yaşlı Yakub (a.s) ’a kadar herkesle birlikte Allah’ı ve Allah sevgisini çağırır. Burada Yunusun büyüklüğü bir daha ortaya çıkıyor. Öyle ki insanların dini önemli değildir. Ve bütün dinlerin semavi dinlerin ortak noktası Yüce Allah’tır. İşte yine Yunus Emre bütün dinlerle çağırıyor Allah’ı, aşkını ve sevgisini. Şu dizeler sanırım bunu çok güzel ifade ediyor:

    “Gökyüzünde İsa ile, tur dağında Musa ile,

    Elindeki asa ile çağırayım Mevlam seni..

    Derdi ökküş Eyyub ile, gözü yaşlı Yakup ile

    Ol Muhammed mahbub ile çağırayım Mevlam seni”..


    Yunus Emre her şeyden önce gönül insanıdır. Sevgi aşığıdır. Onun tek istediği sevgiye balı olan her şeydir. İnsanın ilk önce gönlüne önem verir. Bir gönül yıkmayı büyük günah sayar. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Yunus Emre genel felsefesi insan ve aşk özellikle ilahi aşk üzerinedir. Günümüzde herkes bir demokrasi havarisi kesiliyor. Özgürlükler deniliyor, temel hak ve hukuk deniliyor. Yunus Emre bunu asır öncesinden halletmiştir. Çünkü “Yaratılanı sev yaratandan ötürü” diyerek bütün insanlığı bütün mahlukatı bütünü mevcudatı kısaca yaratılmış olan her şeyi sevmemiz gerektiğini söylüyor. İnsanların kimlikleri ve milliyetleri önemli değildir, hatta ve hatta dinleri de önemli değildir Yunus Emre için. Önemli olan yaratılmış olması ve onu da bir yaratanının bulunması yani Yüce Allah tarafından yaratılmış olmasıdır. İnsan değer verilmiş yaratılmıştır. İnsan ne kadar kötü olsa da ne kadar istemediğimiz düşmanımız olsa da Hakkın hatırı için Yaratanının hatırı için sevmek zorundayız, ve biz de bir yaratılmış olduğum z için sevilmek zorundayız. Zaten yine Yunus Emre “Sevelim sevilelim bu dünya kimseye kalamaz” diyerek insanın dünyada ki amacının ne olması gerektiğin açıklıyor. Sevmek Yüce Allah tarafından bize verilmesi en büyük nimettir. Yüce Allah’ı sevmekle kalmayıp ona aşık olmamız gerektiğini de söylüyor. Zaten şiirlerinde ana tema bu yöndedir. Aşksız insanın odundan farkı olmayacağın da söylüyor.

    Yunus Emre’de insanı dili dini önemli değildir demiştik. Yunus Emre için bütün insanlar birdir. Aynı gözle insan gözüyle bakılmasını ister. Bu bakımdan insanlar eşittir ona göre.

    'Yetmiş iki millete bir göz ile bakamayan,

    Şer’in evliyasıyla hakikatte asidir”

    der. Yine burada Kur'anı Kerim’in kardeşlik formülünü uyguladığını şu dizeleriyle öğreniyoruz

    “Hakkı gerçek sevenlere, cümle alem kardeş gelir”..

    Kur'anı Kerim de “inanalar kardeştir” (Hucurat 10) diyordu. Yunus Emre ana hedefini ve dünyada ki amacını şöyle açıklar:

    “Ben gelmedim dava için,

    Benim işim sevi (sevgi) için”.

    İçinde bulunduğumuz şu hoşgörü ve barış ortamına çok muhtaç olduğumuz bu ortamda bu satırlar sanırım insanımızı kendisine gelir. Ortadan kin ve nefret duyguları kalkar da özlediğimiz aydınlık yarınlara bir an önce kavuşuruz.

    Yunus Emre, bir büyük alimin deyimiyle, tasavvuf yolunda hangi makama çıktı isem, önümde Anadolu Ereninin ayak izlerini gördüm.
    Yunus Emre bulunduğı çağın Gavsı olarak nitelendirilir. Yaşar Nuri Hocamın kabul etmediği tarikattan sayılır kendileri



    Geldi geçti ömrüm benim
    Þ ol yel esip geçmiþ gibi
    Hele bana þ öyle geldi
    Þ ol göz yumup açmý þ gibi

    İşbu söze Hak tanıktır
    Bu can gövdeye konuktur
    Bir gün ola çıka gide
    Kafesten kuş uçmuş gibi

    Miskin âdem oğlanını
    Benzetmişler ekinciye
    Kimi biter kimi yiter
    Yere tohum saçmış gibi

    Bir hastaya vardın ise
    Bir içim su verdin ise
    Yarın orda karşı gele
    Hak şarabın içmiş gibi

  • Cem Nizamoglu
    Cem Nizamoglu

    Yunus Emre çoğu din büyüğünün yaşadığı acı kaderi gibi zamanında yanlış anlaşılarak hep karalanmış ve kuyusu kazılmıştır. Hatta zamanın şeyhülislâmı tarafından dine saldırıp, halkı tahrik ettiği için din düşmanıdır diye fetva çıkartılmış, şahsına karşı yapılan bu suçlamlar sonunda belli kesimleri ona karşı proveke etmiş... rivayate göre bir gezisinde kıstırılırak yobazlar tarafından linç edilerek öldürülmüştür.

  • Oktay Karaca
    Oktay Karaca

    Türk milletine gelen en büyük filazoflardandır.