Bilinç olayı başladığında insanın öğrendiği en önemli gerçek ölümlü olduğudur, bir gün mutlaka öleceğidir - Bir korku düştü canıma, acep ne ola benim halim, derman olmaz ise bana, - . Dinin, bilimin, sanatın, insanı insan yapan bütün etkinliklerin, kısacası, kültür dünyasının kaynağı ölümlülük bilincidir. Bu bilincin baskısı altında yok olmak da, insanın kendine bağlıdır, onu sıçrama tahtası yapıp tanrısallığa ağmak da. Bilinçle birlikte varlık ikiye bölünür, Ben ve Ben olmayanların tümü. Kişi artık gurbettedir, çünkü bütünden kopmuş, sıladan ayrı kalmıştır. Buysa, sınırlanmak, engellerle çevrilmek, eksiklerle donanmaktır. İnsan kendini içinde bulduğu bu yetersizlikler ortamından nasıl kurtaracak, çetin durumunu nasıl aşacaktır. Kendini tamamlamaya çalışarak. Derman bu yoldaki çabadadır. - Bana seni gerek seni - . Hava engeli olmasa kim bilir ne güzez uçacağım sanan kuş, uçmanın ancak havayla mümkün olacağını anlar. Eksik olmayan, bütünlenemez, ölümlü olmayan, ölümsüzleşemez. ve sonlu olduğunu en yoğun duyan, sonsuzlaşma şansı en yüksek olandır. Yunus imdi var tek otur - Yüzün Hazrete götür - Özün gibi bir er getir - Hiç cihana gelmez ola. Ona giderken kendine gelir - Hem bunda olan hem anda - Bunda anda varı gelem. - Hem seven hem sevilen olmanın sırrına eren artık ölümden korkmaz yokluktan çekinmez. - Nice ki ben seni sevem - Ecel eli ermez bana - Nasıl sunsun azrail el - Ben seni canlanır isem. - Kutlu yol açılmıştır, en derin kaygılarımızdan, en sarp umutsuzluklarımızdan, en görkemli zaferimiz doğmuştur. Onun ete kemiğe bürünüp bir Türk olarak yeryüzünü onurlandırması, ruh serüvenini Türkçe anlatarak dilimizi büyük şiir yapması, biz Türkler için elbette ayrıcalıktır, ancak yetmiş iki millete bir göz ile bakarak ufkumuzu alabildiğine genişletenin başarısı, bütün insanlığın ortak mülküdür.. - Yunus Emre senin sözün, - Alemlere destan ola. -
Düşük madenden altına varanın sesidir o, İçinde Tanrıyı barındıranın sesidir o, Yunus şiirlerini hangi dilde söylediyse. Diller dilidir, bütün dillerin ecesidir, O.
Yunus Emre'nin kim olduğuna dair bir şeyler yazmak anlamsız olur çünkü kimse tam olarak biyografisini bilmiyor... En iyisi kendi sözlerinden onu anlamaya çalışmak....
Geldi geçti ömrüm benim Şol yel esip geçmiş gibi Hele bana şöyle gele Şol göz yumup açmış gibi....
Yunus aşk demektir, Yunus sevgi demektir! Halkımızda Yunus’u o kadar çok sevmiştir ki, sahiplenmek istemiştir, bu nedenle mezarı olduğu iddia edilen Anadolu’da pek çok yer vardır.
Bunlar;
Eskişehir'in Mihalıççık ilçesine bağlı Sarıköy; Karaman'da Yunus Emre Camii avlusu; Bursa; Aksaray ili Ortaköy ilçesi'nde; Ünye; Kula'da Emre köyü; Erzurum, Tuzcu(Dutçu) köyü; Isparta'nın Gönen ilçesi; Afyon'un Sandıklı ilçesi; Sivas, Tokat'ın Niksar, Limni Adası
'...düşündüm ki yalnızlık.. yoktur. yüreğin varsa, yalnız değilsin. gönlün varsa.. seni yalnız bırakmaz.. hele aklın.. aklın varsa zaten başına bela olur, istesen de yalnız kalamazsın… istesen de'
Elinde bağlamasıyla maniler.deyişler söyleyen bir halk ozanı kesinlikle değildir.İlim irfan sahibi, Ömrü,gönlü ilahi aşkla dolu olan bir tasavvuf şairidir.
Tasavvuf ehli ve halk şâiri. Hayâtı ve kimliği hakkında kesin mâlûmat yoktur. Şiirleri, asırlar boyunca zevkle ve hayranlıkla okunmuş, yalnız bizde değil, birçok ülkelerde de alâka uyandırmış bulunan müstesnâ bir şahsiyettir. 80 sene kadar yaşadığı, Eskişehir’in Mihalıçcık kazâsına bağlı Yûnus Emre köyünde, 1320 (H.720) senesinde vefât ettiği ve buraya defnedildiği kaynakların tetkikinden anlaşılmaktadır. Vefâtı için başka târihler ve başka yerler de bildirilmektedir.
Çocukluğu hakkında bilgi olmayan Yûnus Emre, bir işâret üzerine genç yaşta Tapduk Emre’nin yanına gitti. Otuz seneden fazla onun hizmetinde bulundu ve ondan feyz aldı. Hattâ bâzı kaynaklar, Tapduk Emre’nin kızını Yûnus Emre’ye verdiğini, hem talebesi, hem de dâmâdı olduğunu kaydetmektedir.
Yûnus Emre, Tapduk Emre'nin hizmetinde bulunurken, mânevî âleminde bir ilerleme olmadığını zannederek, üzüntüsünden dağlara, kırlara düştü. Yolculuğunda bir gün iki kimseye rastladı. Onlarla arkadaş oldu. Her öğün bunlardan biri duâ eder, duâlarının bereketi ile bir sofra yemek gelirdi. Duâ sırası Yûnus Emre’ye geldi. O da duâ etti. Duâda, “Yâ Rabbî benim yüzümü kara çıkarma! Arkadaşlarım kimin hürmetine duâ ettiyse, onun hürmetine duâmı kabûl et! ” dedi. Duâ bitince, iki sofra yemek geldi. Arkadaşları; “Kimin yüzü suyu hürmetine duâ ettin? ” diye sordular. Yûnus Emre; “Önce siz söyleyin.” dedi. Arkadaşları da; “Biz, Tapduk Emre’nin kapısında hizmet eden Yûnus’un hürmetine diye duâ ettik.” dediler. Bunun üzerine Yûnus Emre durumunu anlayıp, tekrar Tapduk Emre’nin yanına döndü ve kapısının önüne yattı. Tapduk Emre’nin gözleri görmüyordu. Kapının önüne varıp, ayağı bir şeye takılınca; “Bu bizim Yûnus değil mi? ” diye sordu ve onu kabûl etti. O andan îtibâren Yûnus Emre, halkın dillerinden düşüremediği ilâhileri söylemeye başladı.
Senelerce hocasına dağdan odun taşıdı. Getirdiği odunlar ip gibi düzgün idi. Hocası; “Ey Yûnus, bu ne iştir? Hiç eğri odun getirmiyormuşsun.” buyurunca; “Efendim, bu kapıya eğri odun yakışmaz.” cevâbını verdi.
Anadolu ve diğer Türk illerinde çok sevilen Yûnus Emre’den başka bu sevgi, saygı ve hayranlık için başka bir örnek yok gibidir. Her bakımdan milletimizi birbirine bağlayan mânevî bir toplayıcılığı vardır. Onda, toplumumuzun iç yapısındaki aynı hisler, duygular ve değer yargıları bulunmaktadır. Onu unutturmayan sebep budur. Anadolu’da Yûnus Emre’nin Dîvân’ının bulunmadığı, ilâhîlerinin okunmadığı ev yok gibidir.
Yûnus Emre, şiirlerini arûzla ve daha çok hece vezniyle yazmıştır. Şiirleri açık, derin mânâlı, samîmî ve heyecanlıdır. İlâhî aşk, varlık, yokluk, hayat, ölüm meseleleri ve bunlara bağlı olarak, dünyânın fânîliği gibi meseleleri en iyi şekilde şiirle anlatmıştır.
Yûnus Emre’yi aynı yolda tâkib eden birkaç şâir daha görülmüştür. Bunlardan bilinenlerden ikisi; “Âşık Yûnus” ve “Derviş Yûnus”tur. Yunus Emre’nin en önemli tâkipçisi olan Âşık Yûnus Bursa’lı olup, 1430 (H.843) yılında vefât etmiştir. Her iki şâirin şiirlerini birbirlerinden ayırmak zordur. Yûnus Emre, Celâleddîn-i Rûmî'nin sohbetlerinde bulunmuştur. Bu sohbetlerin, yetişmesinde büyük rolü olmuştur.
Yûnus Emre’de günü birlik konulara rastlanmaz; geçim endişesi, âile sıkıntısı, evlât acısı, yakınlarının şahsî ve âilevî meselelerine hemen hemen hiç yer vermez. O, insanlığın umûmî kader çizgisi üzerinde durmuştur. Bunlar; kabir, ömrün geçişi, ölüm, Allahü teâlâya îmân ve yalvarma, dînî esaslar, insanın yalnızlığı, aşk, nasîhatler ve hayâtın gâyesi gibi insanlığa has meselelerdir.
Her yerde, her seste, her renkte, her zaman Allahın varlığını idrâk eden Yûnus Emre, bu dilsiz varlıkların büyük tanıtışındaki gizli dilin hayrânıdır.
Yûnus Emre, Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm ile bütün yakınlarının, dört halîfenin, hazret-i Peygamberin soyundan gelenlerin, bütün İslâm âlimlerinin ezelî âşığıdır. Hiçbir bâtıl cereyana kapılmadığı gibi, onlar karşısında ahlâkî nizâmı, din sevgisini ve gerçek tasavvufu koruyan kültür ve sanat seddi olmuştur. İhlâs ile, her şeyi Allah rızâsı için yapmayı her zaman söylemiştir. Yûnus Emre için 'Dervişlik', herkese faydalı olmak ülküsüdür. Şiirlerinde tembelliği, tufeyli ve faydasız olmayı kınamıştır.
1408 yılında Osmanlı Türklerine esir düşen ve Anadolu’da 20 yıl kadar kalmış olan Mülbacher isimli bir yabancı, Yûnus Emre’ye âit şiirleri, ilâhileri duymuş, öğrenmiştir. Memleketine döndüğünde, Yûnus Emre’nin şahsiyetinde İslâmı anlatmış, kitaplar yayınlamış, yazılar yazmıştır. Büyük ün sâhibi Avusturyalı târihçi Hammer de, Yûnus Emre’ye âit şiirler ve ilâhilere yer vermiş, bundan sonra da Batı ülkelerinde Yûnus ismi çok yaygınlaşmıştır.
Eserleri: Yûnus Emre’nin bilinen iki eseri vardır: 1) Risâlet-ün-Nushiyye: Mesnevî şeklinde arûz (Fâilâtün Fâilâtün Fâilün) vezniyle yazılmış, tasavvufî, ahlâkî, dînî bir eserdir. Anadolu’da başlayan Türk Edebiyâtında görülen ilk nasihatnâmedir.
2) Dîvân: Yûnus Emre Dîvânı’nın birçok yazma nüshaları vardır. Fakat bu dîvândaki bütün şiirlerin Yûnus Emre’nin olduğu söylenemez. Yûnus tarzında, daha sonraki şâirlerin yazdığı şiirler de karışmıştır. Taş basması nüshaları da vardır. Yûnus Dîvânı yine Anadolu’da başlayan Türk edebiyâtının ilk dîvânı durumundadır.
İlahi Aşkı, Ölümü ve İnsan Sevgisini hala O' nun 700 küsur yıl önce yazdığı beyitlerden öğreniyoruz. Bu mutlaka O'nun güzel gönlünün büyüklüğü de 700 yıldır okuduğunu anlayamayan bizlerin hali nicedir? ? ?
Sordum sarıçiçeğe annen baban var mıdır? Sordum sarıçiçeğe annen baban var mıdır? Çiçek derki derviş baba annem babam topraktır Çiçek derki derviş baba annem babam topraktır
Hak ilahe illallah Allah la ilahe illallah
Sordum sarıçiçeğe evlat kardeş var mıdır? Sordum sarıçiçeğe evlat kardeş var mıdır? Çiçek derki derviş baba evlat kardeş yapraktır Çiçek derki derviş baba evlat kardeş yapraktır
Hak ilahe illallah Allah la ilahe illallah
Sordum sarıçiçeğe niçin boynun eğridir Sordum sarıçiçeğe niçin boynun eğridir Çiçek der derviş baba özüm hakka doğrudur Çiçek der derviş baba özüm hakka doğrudur
Hak ilahe illallah Allah la ilahe illallah
Sordum sarıçiçeğe niçin benzin sarıdır Sordum sarıçiçeğe niçin benzin sarıdır Çiçek der derviş baba ölüm bize yakındır Çiçek der derviş baba ölüm bize yakındır
Hak ilahe illallah Allah la ilahe illallah
Sordum sarıçiçeğe size ölüm var mıdır? Sordum sarıçiçeğe size ölüm var mıdır? Çiçek derki derviş baba ölümsüz yer var mıdır? Çiçek derki derviş baba ölümsüz yer var mıdır?
Hak ilahe illallah Allah la ilahe illallah
Sordum sarıçiçeğe sen kimin ümmetisin Sordum sarıçiçeğe sen kimin ümmetisin Çiçek derki derviş baba Muhammet ümmetim Çiçek derki derviş baba Muhammet ümmetim
Hak ilahe illallah Allah la ilahe illallah
Sordum sarıçiçeğe sen beni bilir misin? Sordum sarıçiçeğe sen beni bilir misin? Çiçek derki derviş baba sen YUNUS değil misin? Çiçek derki derviş baba sen YUNUS değil misin?
Gönlü umman kadar,ateşi dünya kadar,aşkı ancak aşığından anlaşılan,bir yüce insan.'Bir ben vardır bende benden içeri'der.Alır götürür beni benden ötelere.
''Nereye bakarsan O yüzündür. Kimin hakkında ne düşünürsen O kendi özündür.'' Yunus Emre
''…Hakkı gerçek sevenlere
Cümle âlem kardeş gelir…''
Yunus Emre
Sehl-i mümteni
Bilinç olayı başladığında insanın öğrendiği en önemli gerçek ölümlü olduğudur, bir gün mutlaka öleceğidir - Bir korku düştü canıma, acep ne ola benim halim, derman olmaz ise bana, - . Dinin, bilimin, sanatın, insanı insan yapan bütün etkinliklerin, kısacası, kültür dünyasının kaynağı ölümlülük bilincidir. Bu bilincin baskısı altında yok olmak da, insanın kendine bağlıdır, onu sıçrama tahtası yapıp tanrısallığa ağmak da. Bilinçle birlikte varlık ikiye bölünür, Ben ve Ben olmayanların tümü. Kişi artık gurbettedir, çünkü bütünden kopmuş, sıladan ayrı kalmıştır. Buysa, sınırlanmak, engellerle çevrilmek, eksiklerle donanmaktır. İnsan kendini içinde bulduğu bu yetersizlikler ortamından nasıl kurtaracak, çetin durumunu nasıl aşacaktır. Kendini tamamlamaya çalışarak. Derman bu yoldaki çabadadır. - Bana seni gerek seni - . Hava engeli olmasa kim bilir ne güzez uçacağım sanan kuş, uçmanın ancak havayla mümkün olacağını anlar. Eksik olmayan, bütünlenemez, ölümlü olmayan, ölümsüzleşemez. ve sonlu olduğunu en yoğun duyan, sonsuzlaşma şansı en yüksek olandır. Yunus imdi var tek otur - Yüzün Hazrete götür - Özün gibi bir er getir - Hiç cihana gelmez ola. Ona giderken kendine gelir - Hem bunda olan hem anda - Bunda anda varı gelem. - Hem seven hem sevilen olmanın sırrına eren artık ölümden korkmaz yokluktan çekinmez. - Nice ki ben seni sevem - Ecel eli ermez bana - Nasıl sunsun azrail el - Ben seni canlanır isem. - Kutlu yol açılmıştır, en derin kaygılarımızdan, en sarp umutsuzluklarımızdan, en görkemli zaferimiz doğmuştur. Onun ete kemiğe bürünüp bir Türk olarak yeryüzünü onurlandırması, ruh serüvenini Türkçe anlatarak dilimizi büyük şiir yapması, biz Türkler için elbette ayrıcalıktır, ancak yetmiş iki millete bir göz ile bakarak ufkumuzu alabildiğine genişletenin başarısı, bütün insanlığın ortak mülküdür.. - Yunus Emre senin sözün, - Alemlere destan ola. -
Düşük madenden altına varanın sesidir o,
İçinde Tanrıyı barındıranın sesidir o,
Yunus şiirlerini hangi dilde söylediyse.
Diller dilidir, bütün dillerin ecesidir, O.
Turan OFLAZOĞLU, 1932
Yunus Emre nin ölümünün 700 yılı 2021 de.. Tam Yunus Emre yılı diye bir şey olacaksa...
Ömrüm beni sen aldattın,
Ah n’ideyim ömrüm seni?
Beni deprenemez kodun,
Ah n’ideyim ömrüm seni?
Bizim yunus... ne güzel bir tanım..
Yunus Emre'nin kim olduğuna dair bir şeyler yazmak anlamsız olur çünkü kimse tam olarak biyografisini bilmiyor...
En iyisi kendi sözlerinden onu anlamaya çalışmak....
Geldi geçti ömrüm benim
Şol yel esip geçmiş gibi
Hele bana şöyle gele
Şol göz yumup açmış gibi....
baktım tarot falına
damda gördüm yüzünü
fistan yassı dokuyup
gör ne dersin pazumu
Bir bahçeye giremezsen, durup seyran eyleme. Bir gönül yapamazsan, yıkıp viran eyleme...
Yunus aşk demektir, Yunus sevgi demektir! Halkımızda Yunus’u o kadar çok sevmiştir ki, sahiplenmek istemiştir, bu nedenle mezarı olduğu iddia edilen Anadolu’da pek çok yer vardır.
Bunlar;
Eskişehir'in Mihalıççık ilçesine bağlı Sarıköy;
Karaman'da Yunus Emre Camii avlusu;
Bursa; Aksaray ili Ortaköy ilçesi'nde;
Ünye;
Kula'da Emre köyü;
Erzurum, Tuzcu(Dutçu) köyü;
Isparta'nın Gönen ilçesi;
Afyon'un Sandıklı ilçesi;
Sivas,
Tokat'ın Niksar,
Limni Adası
'...düşündüm ki yalnızlık.. yoktur. yüreğin varsa, yalnız değilsin. gönlün varsa.. seni yalnız bırakmaz.. hele aklın.. aklın varsa zaten başına bela olur, istesen de yalnız kalamazsın… istesen de'
Yunus Emre; ALLAH Sevgisi, İnsan Sevgisi.
yunus emre; mana ve hümanizm.
Cana cefa kıl ya vefa
Kahrın da hoş, lutfun da hoş,
Ya derd gönder ya deva,
Kahrında hoş, lutfun da hoş.
Hoştur bana senden gelen:
Ya hilat-ü yahut kefen,
Ya taze gül, yahut diken..
Kahrında hoş lutfun da hoş.
Gelse celalinden cefa
Yahut cemalinden vefa,
İkiside cana safa:
Kahrın da hoş, lutfun da hoş.
Ger bağ-u ger bostan ola.
Ger bendü ger zindan ola,
Ger vasl-ü ger hicran ola,
Kahrın da hoş, lutfun da hoş.
Ey padişah-ı Lemyezel!
Zat-ı ebed, hayy-ı ezel!
Ey lutfu bol, kahrı güzel!
Kahrında hoş, lutfun da hoş.
Ağlatırsın zari zari,
Verirsen cennet-ü huri,
Layık görür isen nari,
Kahrında hoş, lutfun da hoş.
Gerek ağlat, gerek güldür,
Gerek yaşat gerek öldür,
Aşık Yunus sana kuldur,
Kahrında hoş, lutfun da hoş.
Yunus Emre
Elinde bağlamasıyla maniler.deyişler söyleyen
bir halk ozanı kesinlikle değildir.İlim irfan sahibi,
Ömrü,gönlü ilahi aşkla dolu olan bir tasavvuf şairidir.
İŞ HİZMETTE
Yûnus Emre, mânevî, bir işâret alarak,
Vardı Tapduk Emre'nin hizmetine koşarak.
Otuz yıl hizmet edip, zannetti ki, kendinde,
İlerleme olmadı, mânevî âleminde.
Üzüntüden kendini, atıverdi dağlara,
Baş açık, yalın ayak, dolaşırken bir ara,
Bir gün iki kişiye, rastladı birden bire,
Onları çok severek, dost oldu onlar ile.
Yemek vakti gelince, duâ etti birisi,
O anda indi gökten, yemek dolu bir tepsi.
Üçü de yiyip içip, şükrettiler Allah'a,
Akşam vakti öbürü, duâ etti bir daha.
Yine aynı şekilde, bir tepsi indi gökten,
Öyle ki bu yemekler, nefisti ötekinden.
Üçüncüde Yûnus'a dönerek o müminler;
'Sıra sende, şimdi de, sen duâ et.' dediler.
O zaman Yûnus Emre, kaldırdı ellerini,
Dedi ki: 'Yâ İlâhî, mahcup eyleme beni.
Onlar kimin ismiyle, duâ ettiler ise,
O zâtın hürmetine, bir sofra gönder bize.'
Duâsı biter bitmez, baktılar biraz sonra,
İndi gökten bu sefer, daha büyük bir sofra.
Dediler: 'Ey arkadaş, nasıl oldu bu öyle,
Sen kimin hürmetine, duâ ettin ki böyle? '
Dedi ki: 'Siz söyleyin, siz nasıl ederdiniz?
Siz kimin yüzü suyu, hürmetine derdiniz? '
Dediler: 'Taptuk Emre, yanında hizmet yapan,
Yûnus'un hürmetine, istiyorduk her zaman.'
Yûnus bunu duyunca, dergâha döndü yine,
Yattı Taptuk Emre'nin, kapısının önüne.
O zaman hocasının, görmüyordu gözleri,
Evde, el yordamıyla, yürüyordu ekseri.
Çıkıyorken, ayağı, takılınca bir şeye,
Dedi: 'Bizim Yûnus mu, gelip yatmış eşiğe.'
Ve elinden tutarak, kaldırdı onu yerden,
Yûnus, Yûnusluğunu, kazanmıştı o günden.
Dağdan odun taşırdı, yıllarca o dergâha,
O mânevî kapıdan, ayrılmadı bir daha.
Yûnus unutulmadı, yüzyıllar geçse bile,
Zîrâ hizmet etmişti, üstâdına zevk ile.
Yunus Emre
Tasavvuf ehli ve halk şâiri. Hayâtı ve kimliği hakkında kesin mâlûmat yoktur. Şiirleri, asırlar boyunca zevkle ve hayranlıkla okunmuş, yalnız bizde değil, birçok ülkelerde de alâka uyandırmış bulunan müstesnâ bir şahsiyettir. 80 sene kadar yaşadığı, Eskişehir’in Mihalıçcık kazâsına bağlı Yûnus Emre köyünde, 1320 (H.720) senesinde vefât ettiği ve buraya defnedildiği kaynakların tetkikinden anlaşılmaktadır. Vefâtı için başka târihler ve başka yerler de bildirilmektedir.
Çocukluğu hakkında bilgi olmayan Yûnus Emre, bir işâret üzerine genç yaşta Tapduk Emre’nin yanına gitti. Otuz seneden fazla onun hizmetinde bulundu ve ondan feyz aldı. Hattâ bâzı kaynaklar, Tapduk Emre’nin kızını Yûnus Emre’ye verdiğini, hem talebesi, hem de dâmâdı olduğunu kaydetmektedir.
Yûnus Emre, Tapduk Emre'nin hizmetinde bulunurken, mânevî âleminde bir ilerleme olmadığını zannederek, üzüntüsünden dağlara, kırlara düştü. Yolculuğunda bir gün iki kimseye rastladı. Onlarla arkadaş oldu. Her öğün bunlardan biri duâ eder, duâlarının bereketi ile bir sofra yemek gelirdi. Duâ sırası Yûnus Emre’ye geldi. O da duâ etti. Duâda, “Yâ Rabbî benim yüzümü kara çıkarma! Arkadaşlarım kimin hürmetine duâ ettiyse, onun hürmetine duâmı kabûl et! ” dedi. Duâ bitince, iki sofra yemek geldi. Arkadaşları; “Kimin yüzü suyu hürmetine duâ ettin? ” diye sordular. Yûnus Emre; “Önce siz söyleyin.” dedi. Arkadaşları da; “Biz, Tapduk Emre’nin kapısında hizmet eden Yûnus’un hürmetine diye duâ ettik.” dediler. Bunun üzerine Yûnus Emre durumunu anlayıp, tekrar Tapduk Emre’nin yanına döndü ve kapısının önüne yattı. Tapduk Emre’nin gözleri görmüyordu. Kapının önüne varıp, ayağı bir şeye takılınca; “Bu bizim Yûnus değil mi? ” diye sordu ve onu kabûl etti. O andan îtibâren Yûnus Emre, halkın dillerinden düşüremediği ilâhileri söylemeye başladı.
Senelerce hocasına dağdan odun taşıdı. Getirdiği odunlar ip gibi düzgün idi. Hocası; “Ey Yûnus, bu ne iştir? Hiç eğri odun getirmiyormuşsun.” buyurunca; “Efendim, bu kapıya eğri odun yakışmaz.” cevâbını verdi.
Anadolu ve diğer Türk illerinde çok sevilen Yûnus Emre’den başka bu sevgi, saygı ve hayranlık için başka bir örnek yok gibidir. Her bakımdan milletimizi birbirine bağlayan mânevî bir toplayıcılığı vardır. Onda, toplumumuzun iç yapısındaki aynı hisler, duygular ve değer yargıları bulunmaktadır. Onu unutturmayan sebep budur. Anadolu’da Yûnus Emre’nin Dîvân’ının bulunmadığı, ilâhîlerinin okunmadığı ev yok gibidir.
Yûnus Emre, şiirlerini arûzla ve daha çok hece vezniyle yazmıştır. Şiirleri açık, derin mânâlı, samîmî ve heyecanlıdır. İlâhî aşk, varlık, yokluk, hayat, ölüm meseleleri ve bunlara bağlı olarak, dünyânın fânîliği gibi meseleleri en iyi şekilde şiirle anlatmıştır.
Yûnus Emre’yi aynı yolda tâkib eden birkaç şâir daha görülmüştür. Bunlardan bilinenlerden ikisi; “Âşık Yûnus” ve “Derviş Yûnus”tur. Yunus Emre’nin en önemli tâkipçisi olan Âşık Yûnus Bursa’lı olup, 1430 (H.843) yılında vefât etmiştir. Her iki şâirin şiirlerini birbirlerinden ayırmak zordur. Yûnus Emre, Celâleddîn-i Rûmî'nin sohbetlerinde bulunmuştur. Bu sohbetlerin, yetişmesinde büyük rolü olmuştur.
Yûnus Emre’de günü birlik konulara rastlanmaz; geçim endişesi, âile sıkıntısı, evlât acısı, yakınlarının şahsî ve âilevî meselelerine hemen hemen hiç yer vermez. O, insanlığın umûmî kader çizgisi üzerinde durmuştur. Bunlar; kabir, ömrün geçişi, ölüm, Allahü teâlâya îmân ve yalvarma, dînî esaslar, insanın yalnızlığı, aşk, nasîhatler ve hayâtın gâyesi gibi insanlığa has meselelerdir.
Her yerde, her seste, her renkte, her zaman Allahın varlığını idrâk eden Yûnus Emre, bu dilsiz varlıkların büyük tanıtışındaki gizli dilin hayrânıdır.
Yûnus Emre, Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm ile bütün yakınlarının, dört halîfenin, hazret-i Peygamberin soyundan gelenlerin, bütün İslâm âlimlerinin ezelî âşığıdır. Hiçbir bâtıl cereyana kapılmadığı gibi, onlar karşısında ahlâkî nizâmı, din sevgisini ve gerçek tasavvufu koruyan kültür ve sanat seddi olmuştur. İhlâs ile, her şeyi Allah rızâsı için yapmayı her zaman söylemiştir. Yûnus Emre için 'Dervişlik', herkese faydalı olmak ülküsüdür. Şiirlerinde tembelliği, tufeyli ve faydasız olmayı kınamıştır.
Şerîat, tarîkat yoldur varana,
Hakîkat, mârifet andan içerü.
diye, hakîkî tasavvufu da o târif etmişitir.
1408 yılında Osmanlı Türklerine esir düşen ve Anadolu’da 20 yıl kadar kalmış olan Mülbacher isimli bir yabancı, Yûnus Emre’ye âit şiirleri, ilâhileri duymuş, öğrenmiştir. Memleketine döndüğünde, Yûnus Emre’nin şahsiyetinde İslâmı anlatmış, kitaplar yayınlamış, yazılar yazmıştır. Büyük ün sâhibi Avusturyalı târihçi Hammer de, Yûnus Emre’ye âit şiirler ve ilâhilere yer vermiş, bundan sonra da Batı ülkelerinde Yûnus ismi çok yaygınlaşmıştır.
Eserleri: Yûnus Emre’nin bilinen iki eseri vardır: 1) Risâlet-ün-Nushiyye: Mesnevî şeklinde arûz (Fâilâtün Fâilâtün Fâilün) vezniyle yazılmış, tasavvufî, ahlâkî, dînî bir eserdir. Anadolu’da başlayan Türk Edebiyâtında görülen ilk nasihatnâmedir.
2) Dîvân: Yûnus Emre Dîvânı’nın birçok yazma nüshaları vardır. Fakat bu dîvândaki bütün şiirlerin Yûnus Emre’nin olduğu söylenemez. Yûnus tarzında, daha sonraki şâirlerin yazdığı şiirler de karışmıştır. Taş basması nüshaları da vardır. Yûnus Dîvânı yine Anadolu’da başlayan Türk edebiyâtının ilk dîvânı durumundadır.
madonnaya esin kaynağı olmuş
yaşadığı çağları aşabilmiş
sarayın sırtını döndüğü halkın yarattığı
bilge ozan
İlahi Aşkı, Ölümü ve İnsan Sevgisini hala O' nun 700 küsur yıl önce yazdığı beyitlerden öğreniyoruz. Bu mutlaka O'nun güzel gönlünün büyüklüğü de 700 yıldır okuduğunu anlayamayan bizlerin hali nicedir? ? ?
Bana Seni Gerek Seni
Aşkın aldı benden beni, bana seni gerek seni
Ben yanarım dünü günü, bana seni gerek seni
Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum, bana seni gerek seni
Aşkın aşıkları öldürür, aşk denizine daldırır
Tecelli ile doldurur, bana seni gerek seni
Aşkın şarabından içem, Mecnun olup dağa düşem
Sensin gece, gündüz gün endişem, bana seni gerek seni
Sufilere sohbet gerek, Ahilere Ahret gerek
Mecnunlara Leyla gerek, bana seni gerek seni
Eğer beni öldüreler, külüm göke savuralar
Toprağım anda çağıra, bana seni gerek seni
Cennet Cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver sen anı, bana seni gerek seni
Yunus'dur benim adım, gün geldikçe artar odum
İki cihanda maksudum, bana seni gerek seni
YUNUS EMRE
İlahi Aşkın duayeni bizim Yunus Emre.
Halk ozanı bizim Yunus Emre.
Anadolu ereni bizim Yunus Emre.
Bunun için dee oğlumun adı da Yunus Emre.
700 YIL ÖNCE YAZDIKLARINI O KADAR DURU BİR TÜRKÇE İLE YAZMIŞ Kİ, BU GÜN BİLE HERKES OKUYUP ANLAYABİLİYOR.
Oysa 40-50 yıl önce yazılmış bazı şiir ve yazıları anlamak için lügat kullmak gerkiyor.
SARI ÇİÇEK (YUNUS EMRE)
Sordum sarıçiçeğe annen baban var mıdır?
Sordum sarıçiçeğe annen baban var mıdır?
Çiçek derki derviş baba annem babam topraktır
Çiçek derki derviş baba annem babam topraktır
Hak ilahe illallah Allah la ilahe illallah
Sordum sarıçiçeğe evlat kardeş var mıdır?
Sordum sarıçiçeğe evlat kardeş var mıdır?
Çiçek derki derviş baba evlat kardeş yapraktır
Çiçek derki derviş baba evlat kardeş yapraktır
Hak ilahe illallah Allah la ilahe illallah
Sordum sarıçiçeğe niçin boynun eğridir
Sordum sarıçiçeğe niçin boynun eğridir
Çiçek der derviş baba özüm hakka doğrudur
Çiçek der derviş baba özüm hakka doğrudur
Hak ilahe illallah Allah la ilahe illallah
Sordum sarıçiçeğe niçin benzin sarıdır
Sordum sarıçiçeğe niçin benzin sarıdır
Çiçek der derviş baba ölüm bize yakındır
Çiçek der derviş baba ölüm bize yakındır
Hak ilahe illallah Allah la ilahe illallah
Sordum sarıçiçeğe size ölüm var mıdır?
Sordum sarıçiçeğe size ölüm var mıdır?
Çiçek derki derviş baba ölümsüz yer var mıdır?
Çiçek derki derviş baba ölümsüz yer var mıdır?
Hak ilahe illallah Allah la ilahe illallah
Sordum sarıçiçeğe sen kimin ümmetisin
Sordum sarıçiçeğe sen kimin ümmetisin
Çiçek derki derviş baba Muhammet ümmetim
Çiçek derki derviş baba Muhammet ümmetim
Hak ilahe illallah Allah la ilahe illallah
Sordum sarıçiçeğe sen beni bilir misin?
Sordum sarıçiçeğe sen beni bilir misin?
Çiçek derki derviş baba sen YUNUS değil misin?
Çiçek derki derviş baba sen YUNUS değil misin?
Hak ilahe illallah Allah la ilahe illallah
Gönlü umman kadar,ateşi dünya kadar,aşkı ancak aşığından anlaşılan,bir yüce insan.'Bir ben vardır bende benden içeri'der.Alır götürür beni benden ötelere.
Dervişlik dedikleri hırka ile taç değil
Gönlün derviş eyleyen hırkaya muhtaç değil
Yaratılanı severim yaratandan ötürü..
Ete-kemiğe büründüm,
Yunus diye göründüm.
Yunus EMRE