evvelen fizik kurallarınca ses boşlukta yayılmaz.olmyan bir şeyin karşısına dikilip 'yoksun'diye bağırmak çay kaşığıyla küveti doldurmaya çalışmak ilen eş değer idir.laf olup beri gelmesi için fizana telgraf çekmek kadar kolay bir yol var iken; dambaşında saçmalamayı adet haline getiren saksağanla muhabbete koyulmak idir...zekamızın zekatını böyle adamlara vermek 10kusurlu hareketten olup; mevzubahis adamlar üzerinden avama vermek ise evladır...
Zira yoksun. Sanki benim hiç senim olmamış, sanki bizi hiç yaşamamışız, sanki aşk denen o hoyrat şarkıyı mırıldanmış ve sonra yarım bırakmışız gibi....
sana uzanamadığım gün ellerim yok sanıyorum senin bakışlarını yakalayamadığım gün gözlerim yok.. o zaman bir yumruk bütün gücüyle vuruyor eski bir piyanonun tuşlarına binlerce martı kayalıklara çarparak ölüyor ay ışığı tutkal gibi yapışıyor pencereme açamıyorum perdeleri şiir yok artık türkü dindi..
Ve; nefesine hasret gecelerin, uykusuz gelen sabahları var bu yıl. ışıkları bile bitkin bu yıl, olmadığın pencerede yüzünü aydınlatan lambanın, her gün umutla baktığın yolları bile başkaları çiğnemekte bu bahar
varlığını bende yaşatmam için seni herzaman beklediğim yerde beklemeye devam ediyorum. bende yaşamalısın ama beni duymuyorsun; gelmiyorsun göremiyorum seni, bulamıyorum, ulaşamıyorum sana ha kör pencerelerde, ha dipsiz kuyularda; yoksun...
Ve yoksun... Geceler yalnız.. Gündüzler de öyle değil mi sanki...
Ve ben yine her gece umutsuzca sisli şehirdeki binaların arasından kayan bir yıldızın peşine düşüyorum... Bir gün sana kavuşmayı dilemek için...
Özledim... Özlemim içimde kor bir alev...yangınlarla külleniyor yağmur ormanları bile...
Sen....ayak izlerin...yoksunuz... Ve ben gene yalnız...kimsesiz...yıkıntılar arasından ellerini uzatıp ailesini arayan bukleleri yüzüne gelen...saçları gözyaşlarına karışan minik bir kız çocuğu gibi...
yoksun yine; varlığım sürünüyor... sensizliğim bilinmiyor.... sen gittin gideli ellerim hep titriyor, kalbim bu acıyı saklıyor....
yıllar sonra bile hiç kimseye söyleyemedim; bu sevdayı kalbime gömdüm ve sen öldün! şimdi eşim dostum beni hastayım sanıyor; yastayım; ama kimse bilmiyor...
Biz bir öykünün iki misafir oyuncusuyduk Bir tek gitmek zor gelirdi bize..... Biz hiç vedalaşmamıştık seninle..... Şimdiyse; Herşey yokluğunun ardından nöbette Bugün biraz daha erken çöktü karanlık Ama hala insanlar nefes alıyor Niye yoksun? anlat bana Anlatta kapansın artık şu gözlerim Böyle bir yokoluşun tarifi yok bu hayat denilen bayatlamış pazarda
benim bu günah...
demek cehennem bu...
Ama yoksun sen...
Yoksun biliyorum verdiğin son fotoğraftaki gülüşün kandırıyor beni, ben buradayım diyor bana ama yoksun...
evvelen fizik kurallarınca ses boşlukta yayılmaz.olmyan bir şeyin karşısına dikilip 'yoksun'diye bağırmak çay kaşığıyla küveti doldurmaya çalışmak ilen eş değer idir.laf olup beri gelmesi için fizana telgraf çekmek kadar kolay bir yol var iken; dambaşında saçmalamayı adet haline getiren saksağanla muhabbete koyulmak idir...zekamızın zekatını böyle adamlara vermek 10kusurlu hareketten olup; mevzubahis adamlar üzerinden avama vermek ise evladır...
ilham-ü ibret ilen...
boşlukta yankılanan bir ses...
karşısına dikilip 'yoksun' diyebileceğiniz kadar bile olmayışı yok olanın...
Küçücük yüreğim
Yorgun,Çaresiz; Yalnız
Vurunca kapımı aşk her uyandığımda
Yoksun Ah
Sen
Hergün bir damla yaş
Akar yüzüme vurur
Susunca şehir bak
Ben burdayım hala
Yoksun Ah
Sen
yoksun ya!
tek ciğerle soluyorum yaşamı...
Yoksun sensiz mutsuzum dememi dilerdin....
Biliyorum....
Ama mutluyum :)
bakıyorum, görüyorum oradasın.... elimi uzatıyorum dokunamıyorum, yoksun! ! !
yalancı şiir kıpırdanışları var kuytu kalemimde…
burada yoksun…
yanılgılarım neyle ölçülür bilemiyorum…
burada yoksun diye yadsımıyorum zaten; farkında olmadığını biliyorum, çok uzunca bir zamandan beri...
Zira yoksun.
Sanki benim hiç senim olmamış,
sanki bizi hiç yaşamamışız,
sanki aşk denen o hoyrat şarkıyı mırıldanmış
ve sonra yarım bırakmışız gibi....
Yoksun,
Sana ne diyeyim,
En ihtiyacım olduğu anda sana,
Aradım seni,
Sen yoksun.
yine yoksun diye düşmanım her güne...
yoksun sen esen rüzgarlarda
ezilmiş çiçekler kaldırımlarda
yalnızlık şimdi kollarımda........levent yüksel şarkısı
Yoksun..
Yok…
Yani hiç kalbin atmamış…
Yani hiç nefes almamış…
Yani hiç varolmamış gibi…
Masal gibi…
Bir varmış…
Bir yokmuş…
Varmış
Yokmuş
YOK….
Pencerenden bir gül attığın zaman
Işıklarla dolacak kalbimin içi..
Geçiyorum mevsim gibi kapından,
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.
A.Muhip Dıranas
Aslında sen hiç olmamıştın ya, ben seni yokluğundada sevdim.
sana uzanamadığım gün
ellerim yok sanıyorum
senin bakışlarını yakalayamadığım gün
gözlerim yok..
o zaman bir yumruk
bütün gücüyle vuruyor
eski bir piyanonun tuşlarına
binlerce martı
kayalıklara çarparak ölüyor
ay ışığı tutkal gibi
yapışıyor pencereme
açamıyorum perdeleri
şiir yok artık
türkü dindi..
Ve;
nefesine hasret gecelerin,
uykusuz gelen sabahları var bu yıl.
ışıkları bile bitkin bu yıl,
olmadığın pencerede yüzünü aydınlatan lambanın,
her gün umutla baktığın yolları bile
başkaları çiğnemekte bu bahar
yalnız kalınca dalıp giderim
gönlüm denizde sen kıyılarda
uzak diyarlar keşfindeyim
senden uzakta benden uzakta
,,,
beni bu hallere sen sürükledin
ama şimdi neden yoksun
...
şarkı
yoksan yokum
demiştim bak işte
yoksun, yokum
:))
varlığını bende yaşatmam için seni herzaman beklediğim yerde beklemeye devam ediyorum. bende yaşamalısın
ama beni duymuyorsun; gelmiyorsun
göremiyorum seni, bulamıyorum, ulaşamıyorum sana
ha kör pencerelerde, ha dipsiz kuyularda; yoksun...
evet arıyorum arıyorum yok...bu kızın teli kapalımı ne ustaaaa..YOKSUN NALAN NERE GİTTİN
Yoksun bu gece yine zehroldu şarabım...
Hasretle inleyecek kalb-i harabım...
hepsi bu....
yoksun...
Ve yoksun...
Geceler yalnız..
Gündüzler de öyle değil mi sanki...
Ve ben yine her gece umutsuzca sisli şehirdeki binaların arasından kayan bir yıldızın peşine düşüyorum...
Bir gün sana kavuşmayı dilemek için...
Özledim...
Özlemim içimde kor bir alev...yangınlarla külleniyor yağmur ormanları bile...
Sen....ayak izlerin...yoksunuz...
Ve ben gene yalnız...kimsesiz...yıkıntılar arasından ellerini uzatıp ailesini arayan bukleleri yüzüne gelen...saçları gözyaşlarına karışan minik bir kız çocuğu gibi...
Teknem rüzgarına hasret...
Martılarım limanlarına...
Başım omuzlarına...
Saçlarımsa ellerine...
Ve gözlerimden akan inciler...artık yitik bir su altı şehrinin yolunu bulamaz olmuş...
Flame
yoksun yine; varlığım sürünüyor...
sensizliğim bilinmiyor....
sen gittin gideli ellerim hep titriyor,
kalbim bu acıyı saklıyor....
yıllar sonra bile hiç kimseye söyleyemedim;
bu sevdayı kalbime gömdüm
ve sen öldün!
şimdi eşim dostum beni hastayım sanıyor;
yastayım; ama kimse bilmiyor...
mahrum.
buradayım ben...
Biz bir öykünün iki misafir oyuncusuyduk
Bir tek gitmek zor gelirdi bize.....
Biz hiç vedalaşmamıştık seninle.....
Şimdiyse;
Herşey yokluğunun ardından nöbette
Bugün biraz daha erken çöktü karanlık
Ama hala insanlar nefes alıyor
Niye yoksun? anlat bana
Anlatta kapansın artık şu gözlerim
Böyle bir yokoluşun tarifi yok bu hayat denilen bayatlamış pazarda