hangi dala elini attıysa alnının akıyla çıkmayı başardı..düşünceleri filmleri şiirleri kitapları hepsi ayrı bir değer...saatlerce gözlerinin içine bakabilleceğim,odamın baş misafiri dört yanda onun resimleri şiirleri var...DÜNYANIN EN GÜZEL ÇİRKİN KRALI.....
türk sinemasının gelmiş geçmiş en büyük sinema adamı halkın içinden gelmiş gercek bir halk çocuğu fakirlikten gelmiş en az filmlerinde olduğu kadarda kabadayı.. bazı faşolar onu çekemediğinden karalamaya calışıyorlar ama o daha cok içimizde büyüyor kimse engel olamaz o bir efsane
Bu duvarlar yetmiyor bizi ayırmaya bilesin… Bu parmaklıklar, bu demir kapılar, bu hava, inan… Bazen bir yumrukta yıkacak kadar güçlü, Bazen bir serçe kadar güçsüzsem bir nedeni vardır… Hangi zorluğu yenmemiş insanoğlu. Hele taşıyorsa içinde bu insanca sevgiyi. Güzel günler, zorlu duraklardan geçer sevdiğim. Damla damla birikiyor insan. Damla damla sevgili… Bir gün akıp gideceğiz hayata… Duvarlar yıkılacak, açılacak bütün kapılar bilesin. Benim yüreğim sensin şimdi, seni vurur durur… Ve yine damla damla çoğalıyorsun içimde.
'Sorunun esası şudur: Ya devrim yolunu seçeceğiz... ya da, bu düzenin baskılarına, haksızlıklarına boğun eğerek, şu ya da bu biçimde teslim olarak yaşamayı seçeceğiz. Bu çeşit bir seçiş, yok olmanın bir biçimidir.' YILMAZ GÜNEY
MUTLU OLMA ŞANSI Hayat bize mutlu olma şansı vermedi sevgili biz kendimizden başka herkesin üzüntüsünü üzüntümüz, acısını acımız yaptık çünkü. Dünyanın öbür ucunda hiç tanımadığımız bir insanın gözyaşı bile içimizi parçaladı. Kedilere ağladık, kuşların yasını tuttuk... Yüreğimizin zayıflığı kimi zaman hayat karşısında bizi zayıf yaptı. Aslında ne güzel şeydir insanın insana yanması sevgili... Ne güzeldir bilmediğin birinin derdine üzülebilmek ve çare aramak. Ben bütün hayatımda hep üzüldüm, hep yandım. Yaşamak ne güzeldir be sevgili... Sevinerek, severek, sevilerek, düşünerek... Ve o vazgeçilmez sancılarını duyarak hayatın...
türkiye sinemasının gelişimine büyük katkısı olmuş toplumcu gerçekçi güzel insan. . duvar filmleriyle gerçeği insanın alnınını ortasına bir balyoz gibi vuran adam acıların anlatıcısı beyazperdede ama isyana dönüşen acıların
Bu duvarlar yetmiyor bizi ayırmaya bilesin... Bu parmaklıklar, bu demir kapılar, bu hava, inan... Bazen bir yumrukta yıkacak kadar güçlü, Bazen bir serçe kadar güçsüzsem, bir nedeni vardır... Hangi zorluğu yenmemiş insanoğlu. Hele taşıyorsa içinde bu insanca sevgiyi. Güzel günler zorlu duraklardan geçer sevdiğim. Damla damla birikiyor insan. Damla damla sevgili... Bir gün akıp gideceğiz hayata... Duvarlar yıkılacak, açılacak bütün kapılar bilesin. Benim yüreğim sensin şimdi, seni vurur durur... Ve yine damla damla çoğalıyorsun içimde.
Unutulmaya kalkan bir trenin Eski bir istasyona bakan penceresinde Bir yolcuyu sorar gibi arayan Jandarmalar, ellerimin garip nöbetçileri Daha ilk kampana bile vurmadan Yalnızlığın kelepçesini taktı içime.
Şehir arkada kaldı, geçtiğim son caddeden Ne yasakların gölgesini alnında gördüğüm Işığı kilitleyen karanlık kafeslerinde Bu sonsuz özgürlüğe ne zaman varmışım ben Dünyanın duygusunu gözlerinde içeren İçimdeki adam, kabına sığmıyor gene.
Kaç akşam geçirdiğim Birinci Şubeden, Bir tünelden kopar gibi çıkıyor trenimiz... Jandarmalar, ellerimin garip nöbetçileri. Hangi yalnızlığa gittiğimizi söyler mi?
Dost ile ne zaman denk gelsek bir filmine muzurluklarim demleni verir dilimde ve 'cirkin iste cirkin' derim. hayir degil iste degil ' deyiveren dost ise cok kizmisdir her zamanki gibi :)
Yılmaz Güney sinemasının beyne verdiği uyarıda saklanan iki önemli unsur ve çok tuhaf bir 'ayıklık' türü vardır: birincisi, Kant`tan beri Batı uygarlığı kötüyü, kötülüğü insanın içine, ruhuna, rüyalarına ve niyetlerine Protestanca, pek Protestanca dahil kılmıştır -kötülük ne bedendedir ne de dışarıdadır, bizdedir, ruhumuzdadır. Kötülüğü bir çevreye, insanların içinde yaşatıldığı ortamlara, doğaya ve dünyaya atfetmenin imkansız hale gelmesi için Batı uygarlığı elinden gelen her şeyi yapmıştır. Çünkü kapitalizme birlikte hayatın 'modern' yönetimi insanları ve nüfusları 'çevrelerini düzenleyerek', Foucault`nun gösterdiği gibi onlara okullar, hapishaneler, kentler, kışlalar, tımarhaneler, hastahaneler ve en önemlisi fabrikalar kurarak yönetmek istemektedir. Güney sineması, bir dizi öyküyü tek bir montaj toplamında birleştirerek, hapishaneyle 'dışarısının' tek ve aynı yer olduklarını, aynı katlanılamaz kapatmanın, dolayısıyla her yerde işleyen bir genel politik gerçekliğin ifadesi olduklarını gösterir bize. Ancak sinemada mümkün olan bir şey: insanlarını hapse tıkan bir ülkenin kendisi hapishanedir. Kahramanları ise 'ruhsal otomatlar' gibidirler - Yol`da, kahramanların en ilericisi, en bilinçli olanı ta baştan ona bir tren kompartımanında hısımlarından bir çocuk tarafından tattırılacak ölüme mahkum edilmiştir, öteki kahraman, feodal namus kuralları gereğince öldürmek zorunda olduğu karısını, öldürülmesi gereken yerde öldürmek üzere dev bir buz çölünü aşacaktır. Olay çizgilerinin toplamı, anlaşılabilir, hakkında bilinçleneceğiniz politik ve sosyal bütünlükten çok, asla anlaşılamaz olanı, katlanılamaz bir gerçekliği, üstelik bu gerçekliği yaşamın en 'özel' meselelerinden türeterek ifade etmektedir. Umut`ta, Sürü`de olduğu Yol`da da filmi klasik anlamda 'politik' kılan tek bir sloganla, tek bir 'politik mesajla' karşılaşmıyoruz. O halde sormak gerekir: Güney filmlerini, en azından sözkonusu üçlüyü 'politik' kılan, Türkiye`deki politik rejim tarafından yıllardır yasaklanmasını sağlayan unsur nedir acaba? -------- ```ilerci toplumun ilerici sanatçıları bu ülkede elbet unutulmayacaktır```...YILMAZ GÜNEY`İN GÖRMÜŞ OLDUGU BASKI VE YILMADIGI MÜCADELESİ DEVRİMCİ SİNEMASI GERÇEKTEN BU ÜLKEDE KAYDA GEÇECEK VE UNUTULMAYACAK BİR NİTELİK TAŞIR...
Yılmazım,
bavom benim...
Büyüklüğünü çekemeyenler var, Çirkin Kral...
Yaptıklarını tartmadan laf edenler var...
Türkiye'ye 1982'de önemli bi ödülü kazandırdığını unutanlar var bavo...
Altın Portakal da, Altın Koza da ödüllerini görmeyenler var bavo...
Umut ta bütün ödülleri aldığını unutanlar var....
- Ulen...
Bavo ya laf atmayın sonra;
'mor defter' inizi yazarım...
'Sürü' nüzü güderim
'Duvar' ı yıkarım üstünüze...
'Yol' da inim inim inletim...
'Seyyit Han' da sevgiyi tattırırım..
'Umut' etmenizi sağlarım...
'Ağıt' döktürürüm...
'Acı' çektiririm...
sonra sizde 'Sahtekar' lık yaparsınız arkamdan...
'Kızılırmak - Karakoyun' da köprüden atarım sizi...
'Balatlı Arif' de karnınızı deşerim...
'Son Kızgın Adam' etmeyin beni..
Daha olursa 'Çirkin Kral' olurum karşınıza dikilirim...
'Silah'ıma 've' 'Namus'uma ilişmeyin..
'Kozanoğlu' olup toroslara çıkarım...
'Hudutların Kanunu' nu yazarım...
'Kan Su Gibi Aka(cak) 'r sonrasında...
'Eşref Paşalı' olur sömürüye başkaldırırım...
Dağlara çıkarım 'Dağların Oğlu' olurum...
Eşkiyaların başını keser 'Aç Kurtlar'a atarım...
'Çifte Tabancalı Kabadayı' demeyin sakın...
'Yedi Belalılar' mıyız yoksa...
Yoksa 'Piyade Osman' mı...
bavo için şimdilik bu kadar...
yazdıklarım onun filmlerinden bi kısmının isimleri...
Krala saygılar...
SEVGİ VE DOSTLUK
Kavgayı, bir yaprağın üzerine yazmak isterdim sonbahar gelsin yaprak dökülsün diye
Öfkeyi, bir bulutun üzerine yazmak isterdim yağmur yağsın bulut yok olsun diye
Nefreti, karların üzerine yazmak isterdim güneş açsın karlar erisin diye
...Ve dostluğu ve sevgiyi, yeni doğmuş tüm bebeklerin yüreğine yazmak isterdim onlarla birlikte büyüsün bütün dünyayı sarsın diye
'Yılmaz GÜNEY' ama olmuyor işte herkes VURGUNCU olmuş....
hangi dala elini attıysa alnının akıyla çıkmayı başardı..düşünceleri filmleri şiirleri kitapları hepsi ayrı bir değer...saatlerce gözlerinin içine bakabilleceğim,odamın baş misafiri dört yanda onun resimleri şiirleri var...DÜNYANIN EN GÜZEL ÇİRKİN KRALI.....
sevgiyi dostlugu yalnızlıgı hüzünü acıyı kederi tanımış ve bunları tanıtmış büyük bir üstad dır. o bir kral dır ve yüregimizdeki çirkin kraldır
türk sinemasının gelmiş geçmiş en büyük sinema adamı halkın içinden gelmiş gercek bir halk çocuğu fakirlikten gelmiş en az filmlerinde olduğu kadarda kabadayı.. bazı faşolar onu çekemediğinden karalamaya calışıyorlar ama o daha cok içimizde büyüyor kimse engel olamaz o bir efsane
bana amcı ugruna çalışmıs insanları cagrıstırıyor ne yazık ki oda bi takım haksızlıklara geldı ve o güzel vatanında ömrünü tamamlayamadı
Bu duvarlar yetmiyor bizi ayırmaya bilesin…
Bu parmaklıklar, bu demir kapılar, bu hava, inan…
Bazen bir yumrukta yıkacak kadar güçlü,
Bazen bir serçe kadar güçsüzsem bir nedeni vardır…
Hangi zorluğu yenmemiş insanoğlu.
Hele taşıyorsa içinde bu insanca sevgiyi.
Güzel günler, zorlu duraklardan geçer sevdiğim.
Damla damla birikiyor insan.
Damla damla sevgili…
Bir gün akıp gideceğiz hayata…
Duvarlar yıkılacak, açılacak bütün kapılar bilesin.
Benim yüreğim sensin şimdi, seni vurur durur…
Ve yine damla damla çoğalıyorsun içimde.
Yılmaz Güney
'Sorunun esası şudur: Ya devrim yolunu seçeceğiz... ya da, bu düzenin baskılarına, haksızlıklarına boğun eğerek, şu ya da bu biçimde teslim olarak yaşamayı seçeceğiz. Bu çeşit bir seçiş, yok olmanın bir biçimidir.'
YILMAZ GÜNEY
hayali kahraman
yoldaşım.direnişin seslerinden biri.halkın neferi.
Bir sinema dehası. Yol, Sürü, Arkadaş gibi filmler, yüz akımız. Oyuncu olarak da farklı bir tip. Etkileyici.
MUTLU OLMA ŞANSI
Hayat bize mutlu olma şansı vermedi sevgili
biz kendimizden başka herkesin üzüntüsünü üzüntümüz, acısını
acımız yaptık çünkü.
Dünyanın öbür ucunda hiç tanımadığımız bir insanın gözyaşı bile
içimizi parçaladı.
Kedilere ağladık, kuşların yasını tuttuk...
Yüreğimizin zayıflığı kimi zaman hayat karşısında bizi zayıf yaptı.
Aslında ne güzel şeydir insanın insana yanması sevgili...
Ne güzeldir bilmediğin birinin derdine üzülebilmek ve çare aramak.
Ben bütün hayatımda hep üzüldüm, hep yandım.
Yaşamak ne güzeldir be sevgili...
Sevinerek, severek, sevilerek, düşünerek...
Ve o vazgeçilmez sancılarını duyarak hayatın...
Yılmaz Güney
İdeolojik güdülere sahip bir azınlık tarafından sadece ideolojik gerekçelerle abartılan bir çapsız.
türkiye sinemasının gelişimine büyük katkısı olmuş toplumcu gerçekçi güzel insan.
. duvar filmleriyle
gerçeği insanın alnınını ortasına bir balyoz gibi vuran adam
acıların anlatıcısı beyazperdede ama isyana dönüşen acıların
Canım, Sevdiğim, Yüreğim...
Bu duvarlar yetmiyor bizi ayırmaya bilesin...
Bu parmaklıklar, bu demir kapılar, bu hava, inan...
Bazen bir yumrukta yıkacak kadar güçlü,
Bazen bir serçe kadar güçsüzsem, bir nedeni vardır...
Hangi zorluğu yenmemiş insanoğlu.
Hele taşıyorsa içinde bu insanca sevgiyi.
Güzel günler zorlu duraklardan geçer sevdiğim.
Damla damla birikiyor insan. Damla damla sevgili...
Bir gün akıp gideceğiz hayata...
Duvarlar yıkılacak, açılacak bütün kapılar bilesin.
Benim yüreğim sensin şimdi, seni vurur durur...
Ve yine damla damla çoğalıyorsun içimde.
jön
Suçlu, katil, sol görüşlülerin şişirdiği bir insan.kısaca Balon yılmaz dağ doğurdu diyebiliriz.
İlk akla gelen sinemacı kişiliği,aynı zamanda romancı,senarist,yönetmen ve şair kişiliği ile dalında ön plana çıkarak unutulmaz bir önderdir.
mücadelisi için doğduğu toprakları gözünü kırpmadan feda etmek.
devrim, mücadele, dayanışma v.s
direniş, umut, acı içinde bir yaşam, cesaret, hasret ve insana dair her ne varsa...
düşmana inat yaşayacağız diyen büyük insan...
paris kürt enstitüsünü arkadaşlarıyla beraber açmışlardı...
türkiye solunun kürtçülüğünü kabul edememesi... yol filmindeki arkadaşları onu protesto etmişlerdi...
Hayat sanada mutlu olma şansı verdi be usta... çünkü seni eleştirenlerin Kralı oldun, çirkin kralı...
komünist faşist ve vatan haini olarak görüyorum
GÜNEY İÇİN:
YİRMİ İKİ YIL SONRA
Unutulmaya kalkan bir trenin
Eski bir istasyona bakan penceresinde
Bir yolcuyu sorar gibi arayan
Jandarmalar, ellerimin garip nöbetçileri
Daha ilk kampana bile vurmadan
Yalnızlığın kelepçesini taktı içime.
Şehir arkada kaldı, geçtiğim son caddeden
Ne yasakların gölgesini alnında gördüğüm
Işığı kilitleyen karanlık kafeslerinde
Bu sonsuz özgürlüğe ne zaman varmışım ben
Dünyanın duygusunu gözlerinde içeren
İçimdeki adam, kabına sığmıyor gene.
Kaç akşam geçirdiğim Birinci Şubeden,
Bir tünelden kopar gibi çıkıyor trenimiz...
Jandarmalar, ellerimin garip nöbetçileri.
Hangi yalnızlığa gittiğimizi söyler mi?
şükran kurdakul.......
tarihsel kimliğiyle ölümsüzleşmiş devrimci aydın,sanatçı,yazar
Cirkin iste cirkin..!
Dost ile ne zaman denk gelsek bir filmine muzurluklarim demleni verir dilimde ve 'cirkin iste cirkin' derim.
hayir degil iste degil ' deyiveren dost ise cok kizmisdir her zamanki gibi :)
Yılmaz Güney sinemasının beyne verdiği uyarıda saklanan iki önemli unsur ve çok tuhaf bir 'ayıklık' türü vardır: birincisi, Kant`tan beri Batı uygarlığı kötüyü, kötülüğü insanın içine, ruhuna, rüyalarına ve niyetlerine Protestanca, pek Protestanca dahil kılmıştır -kötülük ne bedendedir ne de dışarıdadır, bizdedir, ruhumuzdadır. Kötülüğü bir çevreye, insanların içinde yaşatıldığı ortamlara, doğaya ve dünyaya atfetmenin imkansız hale gelmesi için Batı uygarlığı elinden gelen her şeyi yapmıştır. Çünkü kapitalizme birlikte hayatın 'modern' yönetimi insanları ve nüfusları 'çevrelerini düzenleyerek', Foucault`nun gösterdiği gibi onlara okullar, hapishaneler, kentler, kışlalar, tımarhaneler, hastahaneler ve en önemlisi fabrikalar kurarak yönetmek istemektedir. Güney sineması, bir dizi öyküyü tek bir montaj toplamında birleştirerek, hapishaneyle 'dışarısının' tek ve aynı yer olduklarını, aynı katlanılamaz kapatmanın, dolayısıyla her yerde işleyen bir genel politik gerçekliğin ifadesi olduklarını gösterir bize. Ancak sinemada mümkün olan bir şey: insanlarını hapse tıkan bir ülkenin kendisi hapishanedir. Kahramanları ise 'ruhsal otomatlar' gibidirler - Yol`da, kahramanların en ilericisi, en bilinçli olanı ta baştan ona bir tren kompartımanında hısımlarından bir çocuk tarafından tattırılacak ölüme mahkum edilmiştir, öteki kahraman, feodal namus kuralları gereğince öldürmek zorunda olduğu karısını, öldürülmesi gereken yerde öldürmek üzere dev bir buz çölünü aşacaktır. Olay çizgilerinin toplamı, anlaşılabilir, hakkında bilinçleneceğiniz politik ve sosyal bütünlükten çok, asla anlaşılamaz olanı, katlanılamaz bir gerçekliği, üstelik bu gerçekliği yaşamın en 'özel' meselelerinden türeterek ifade etmektedir. Umut`ta, Sürü`de olduğu Yol`da da filmi klasik anlamda 'politik' kılan tek bir sloganla, tek bir 'politik mesajla' karşılaşmıyoruz. O halde sormak gerekir: Güney filmlerini, en azından sözkonusu üçlüyü 'politik' kılan, Türkiye`deki politik rejim tarafından yıllardır yasaklanmasını sağlayan unsur nedir acaba?
--------
```ilerci toplumun ilerici sanatçıları bu ülkede elbet unutulmayacaktır```...YILMAZ GÜNEY`İN GÖRMÜŞ OLDUGU BASKI VE YILMADIGI MÜCADELESİ DEVRİMCİ SİNEMASI GERÇEKTEN BU ÜLKEDE KAYDA GEÇECEK VE UNUTULMAYACAK BİR NİTELİK TAŞIR...
O GERÇEKTEN BİR ``ARKADAŞ``
-