Ben ince uzun yüzlü düşünen bir mezardım firengili kadınların moraran gölgeleri düşerdi üzerime
nasıl bilge bir karanlığım vardı ki Meczup bir tarantula aşkla sığınırdı göğsüme
ibrikleri delirnirken, testiler kırırlırken şaşırıp kalırım ortasında bütün zamanların Güneşten korkardı loş kanaviçeleri rumi kızların Güneşten utanırdı siyah beyaz adamlar
Ve kimseler görmezdi cüzzamlı çocukların Babil kapılarında İsa'yi beklediğini Ve kimseler bilmezdi tirnakların etime gömülürken biraz kar yağdıgını frenk evlerine
Tanrım iyi ki duvarları yarattın, Yoksa nasıl sığardı gövdem zemheri sinemalarına Iyi ki duvarlar vardı Kurtların yüreğime seğirttiği Şubat gecelerinde. Tanrım bu sabah niçin bütün direklerde bir nerval
Ben artık bütün uçurumlarını aliyorum masalların Şimdi nasıl delirmezdi kumaşlar Birkere kivrimlarını görmüştü senin Simdi nasıl Çıldırmazdı o küheylan kızıl saçların birkere değmişti sağırsağına
Ben ince uzun yüzlü bir mezardım, geldin bana gömüldün.
Korkuyorlar diye cevap verdim. Her şeyden, herkesten korkuyorlar. Korkudan öldürüyorlar, yakıp yıkıyorlar. Ölümden korktukları yok; ama yaşayan her şeyden, kendilerinin dışında yaşayan ve kendilerinden farklı olan her şeyden korkarlar.Esrarlı bir şey bunların hastalığı. Zayıf varlıklardan, silahsız insanlardan, hastalar, kadınlar ve çocuklardan korkarlar, ihtiyarlardan korkarlar.
Kalbi nasır tutmamışlara, her boca maydonoz olmayanlara, içindeki çocuğu ödeyemeyenlere, tanımadığı çocuğu güldürenlere, birde sana gelsin... VIP (ne olduğunu bulana bomonti+) budalalarına yok!
Kuklaların efendisine, affedilmeyene, hiç bir şeyin önemi yok diyenlere, aklımızı alacak olan tımarhaneye, kamilin kaptanına, gölgelerin gücüne, başını koyduğu yer evi olanlara gelsin...
Gelelim yine yalnız sana ve bana... Şöyle yalnız ikimiz, göz göze, bir pencere önünde, yalnız ellerimizin fısıltısı, yıldızlarla dolu bir gecenin seslerini dinlesek! derim!.. Bana öyle geliyor ki içim yirmi sene derinleşecek, ben yirmi sene gençleşeceğim, küçücük bir "mektep" talebesi olacağım. Bak benim mektuplar ne kadar uzun. Bak senin mektuplar ne kadar kısa, ne olur bana yazacak hiçbir şeyin yoksa bile satırlara başıboş kelimeler yaz... Zarfın içinden bir hapisane duvarı gibi bembeyaz kâatlar çıkmasa. Bu isteğime boş verme kuzum.
İlk aşkımıza pansuman olan düşlerin ressamına, mazi de kalmış dostlar kervanına, yağmurdan sonra toprak kokusuna bayılanlara, bir sabah hiç ummadığı bir yerde ayılanlara, yaşamadan ölü sayılanlara selam olsun...
Ay ve güneş ebedi bir kavuşmaya Yol alan iki sevgilidirler Deniz ve balık,gökyüzüyle kuş Toprakla çiçek,bulutla yağmur gibi Aralanır kapılar sabaha çalan akşamlarda Yine aynı harfler yanyana gelir acıyan dudaklarda
Bir gün, gazeteler, Madam Despina’nın (‘Despina’nın Meyhanesi’nin sahibi Despina Kanlı) öldüğünü yazıyor.
Manşet: “Şimdi çok uzaklardasın Akşamcıların Kraliçesi”
Haber: “Madam Despina’nın vasiyeti üzerine, mezarı şarapla sulandı ve meyhanenin saz heyeti, kendisinin en sevdiği şarkıyı, ‘Şimdi Uzaklardasın’ı çaldı.”
Ulaşılmaz dağlar gibiydin Aştıkça dağları Giydim beyazları Çıkılmaz yokuşlar gibiydin Düştükçe ardına yoruldum Sensizlik yel gibi Değdikçe tenime üşüdüm Giden hep ömrümden gitti Sana gittikçe yoktun Seni yokluk ezdi Beni de yokluğun
ayılalım...
BİR MEZARIN İTİRAFLARI
Ben ince uzun yüzlü düşünen bir mezardım
firengili kadınların moraran gölgeleri düşerdi üzerime
nasıl bilge bir karanlığım vardı ki
Meczup bir tarantula aşkla sığınırdı göğsüme
ibrikleri delirnirken, testiler kırırlırken
şaşırıp kalırım ortasında bütün zamanların
Güneşten korkardı loş kanaviçeleri rumi kızların
Güneşten utanırdı siyah beyaz adamlar
Ve kimseler görmezdi cüzzamlı çocukların Babil kapılarında İsa'yi beklediğini
Ve kimseler bilmezdi tirnakların etime gömülürken biraz kar yağdıgını frenk evlerine
Tanrım iyi ki duvarları yarattın,
Yoksa nasıl sığardı gövdem zemheri sinemalarına
Iyi ki duvarlar vardı
Kurtların yüreğime seğirttiği Şubat gecelerinde.
Tanrım bu sabah niçin bütün direklerde bir nerval
Ben artık bütün uçurumlarını aliyorum masalların
Şimdi nasıl delirmezdi kumaşlar
Birkere kivrimlarını görmüştü senin
Simdi nasıl Çıldırmazdı o küheylan kızıl saçların
birkere değmişti sağırsağına
Ben ince uzun yüzlü bir mezardım,
geldin bana gömüldün.
dumanlı gecelere...
.... ah söyle biz yalnızlara, söyle Roza! Aşk, gurbet,hapis, tekke şarkılarını..
Seviyorum seni Roza, Beksinski kadar değil ama:)
Korkuyorlar diye cevap verdim. Her şeyden, herkesten korkuyorlar. Korkudan öldürüyorlar, yakıp yıkıyorlar. Ölümden korktukları yok; ama yaşayan her şeyden, kendilerinin dışında yaşayan ve kendilerinden farklı olan her şeyden korkarlar.Esrarlı bir şey bunların hastalığı. Zayıf varlıklardan, silahsız insanlardan, hastalar, kadınlar ve çocuklardan korkarlar, ihtiyarlardan korkarlar.
Kaputt, Curzio Malaparte
Terlikle gelecem...
Blunt'a ağlaya ağlaya şarkı söyletmişsiniz, ah ulan ah sizi gidiler :))
Paylaşım gitse de, soda tamamdır kaptan :))
Olsa bir jack, her şey hallolucek... Ne dinlerdik be agd'dık.
Kalbi nasır tutmamışlara, her boca maydonoz olmayanlara, içindeki çocuğu ödeyemeyenlere, tanımadığı çocuğu güldürenlere, birde sana gelsin... VIP (ne olduğunu bulana bomonti+) budalalarına yok!
eskiden korkardım...
zaman durdu sanki beklerken sen-i...
Henüz dinlemediyseníz bir dal eşlik etsin...
...
....yakışıklı dostuma, yakışıyor aşkla sarhoşluk:)
Cennetten düşen bir manzara gibi :))
bazen kaptan tsubasa olur, bazen gemide kamilin yoldaşı, bazen taçsız kral, genelikle cennete uzanan merdiveni tutar. benim kaptanım :))
........+Merhaba , Ben Belgin Doruk
......#Ben ,ben ,ben / diye kekeledi adam :)
Sonra : Ben Ayhan Işık dedi :)
Kaptan kim ?
--
:))
Kuklaların efendisine, affedilmeyene, hiç bir şeyin önemi yok diyenlere, aklımızı alacak olan tımarhaneye, kamilin kaptanına, gölgelerin gücüne, başını koyduğu yer evi olanlara gelsin...
öyle bir düşünce olmaz asla :))
dönüş marşımız, hücum da olabiliyor bazen...
ertesini düşünmeden pazarı yaşayın...
başka bir ihtimal yok key :))
hazırlanalım ufaktan, niğde gazozu nerdeydi ya :))
Gelelim yine yalnız sana ve bana... Şöyle yalnız ikimiz, göz göze, bir pencere önünde, yalnız ellerimizin fısıltısı, yıldızlarla dolu bir gecenin seslerini dinlesek! derim!.. Bana öyle geliyor ki içim yirmi sene derinleşecek, ben yirmi sene gençleşeceğim, küçücük bir "mektep" talebesi olacağım. Bak benim mektuplar ne kadar uzun. Bak senin mektuplar ne kadar kısa, ne olur bana yazacak hiçbir şeyin yoksa bile satırlara başıboş kelimeler yaz... Zarfın içinden bir hapisane duvarı gibi bembeyaz kâatlar çıkmasa. Bu isteğime boş verme kuzum.
Piraye'ye Mektuplar, MGD
..... Des Pina ve Madam Despina bana bu sahneyi anımsattı/lar, ikisine de teşekkür ederim.
İlk aşkımıza pansuman olan düşlerin ressamına, mazi de kalmış dostlar kervanına, yağmurdan sonra toprak kokusuna bayılanlara, bir sabah hiç ummadığı bir yerde ayılanlara, yaşamadan ölü sayılanlara selam olsun...
Ay ve güneş ebedi bir kavuşmaya
Yol alan iki sevgilidirler
Deniz ve balık,gökyüzüyle kuş
Toprakla çiçek,bulutla yağmur gibi
Aralanır kapılar sabaha çalan
akşamlarda
Yine aynı harfler yanyana gelir acıyan dudaklarda
O zaman Madam Des Pina için şarabı bol olsun mu diyelim?
Bir gün, gazeteler, Madam Despina’nın (‘Despina’nın Meyhanesi’nin sahibi Despina Kanlı) öldüğünü yazıyor.
Manşet: “Şimdi çok uzaklardasın Akşamcıların Kraliçesi”
Haber: “Madam Despina’nın vasiyeti üzerine, mezarı şarapla sulandı ve meyhanenin saz heyeti, kendisinin en sevdiği şarkıyı, ‘Şimdi Uzaklardasın’ı çaldı.”
Ulaşılmaz dağlar gibiydin
Aştıkça dağları
Giydim beyazları
Çıkılmaz yokuşlar gibiydin
Düştükçe ardına yoruldum
Sensizlik yel gibi
Değdikçe tenime üşüdüm
Giden hep ömrümden gitti
Sana gittikçe yoktun
Seni yokluk ezdi
Beni de yokluğun
Unuttuğum kimse yok.. Silinip giden değerler var sadece.. Önemsiz gördüğüm kimse de yok.. Önemini yitirenler var sadece..
.....:) Elif, Kamil,F., Şule, Kaptan,... hepinize selam gençler.