senin yitimin var hafızamdan, yavaş yavaş sanki bir solgun resim gibiydi hayalime vedalı senli sözler vardı tozlu kitapların altına hapsedilmiş.. yas tutmak da vardı, tutulmadık sözler için.. unutuş var şimdi. perde perde dizilir sözlerime ve bitmek olmaz her bitenle, bilmek vardı
Okyanusun kıyısında, ana karadan iki parmak uzakta bir ada bularak izole medeniyetlerini inşa eden İngilizler! Kocaman kırmızı burunları ve rüzgarlarla böbürlenen muhkem gemileri vardı. Kibirle şişinen tahta göğüsleri gibi. Bir gün bir dokuma makinesinde su ve ateşin gücünü denediler. Kömürün kederli elleriyle büyütüp beslediler. Bir gün ne rüzgara ne de kendilerine mükemmel birada sunan Tanrıya ihtiyaçları vardı. Çünkü Anglosakson tanrılarının kömürleri vardı. Rüzgara dil dökmeyen kibirli gemileri vardı. Çelikten ve buhardan zaferleri vardı. Ve gittiler. Kendilerini beklemeyen ne kadar cennet kaçkını memleket varsa, hepsine gittiler.
Kimdin Neydin bilmem Ve bir gün Geldin aniden Sevdim düşünmeden
Ama bir şeyden eminim halen Ben aşkı yalnız sana yakıştığı için severim Bana da yaşattığın için sevgilim Çok teşekkür ederim Ben aşkı yalnız sana yakıştığı için severim Bana da yakıştığın için sevgilim Çok teşekkür ederim
Bilmem kaç gündür yol alıyorum. Arkamı dönerek değil, gözüm arkada kalarak gidiyorum. İçimin bir parçasını, yüreğimin yarısını ve gözlerimi seni son gördüğüm yere saklıyorum. O yerde atıyor hala yüreğim. Hala sen...li zamanların sarhoşluğu başımda. Dilimde sana dair kelimeler, aklımda senden kalan binlerce an, binlerce anı... Yüreğim sende kaldı.
Git diyorsun… Bir daha gelme diyorsun…
Şimdi fethedilmemiş bir şehir oldu gözlerin. Yüreğimin dağlarından sessizce hüzünler indiriyorum gönlüne. Sana sesleniyorum ve sen öyle duymuyorsun ki sesimi… Fethedemediğim o şehrin her bir zerresiyle her an sana haykırıyor içimde bir yer. Duymuyorsun… Duymak istemiyorsun…
'Gitmeyi kolay sanırlar. Oysa kalmaktan daha çetindir gitmek. Gidişin sonunda kurda kuşa yem olmak vardır. Artık dönecek bir kapısı olmayacaktır gidenlerin. Ardında bırakacağı boşluk çoktan doldurulmuştur. Bilinmezlere dalmayı göze almakla, ortalıklarda kalmakla baş başadır gidenler. Kalanların bedduaları eşliğinde yol bulmak, yeni bir dünya kurmak zorundadırlar. Ne kadar başarabilirlerse ancak o kadar yaşayacaklardır..'
Gittin.. Haykırınca içimde kalan son sen'i; Belki senden bir parçası kalmıştır diye Yüzümü gömdüğüm o minderde Kısacık bir an- Kokunu duymak istedi burnum.. Bırakmamışsın.. ... Dokundu yokluğun...
İnsan bu yüzden mi susar efendim? Kelimeleri sandıklara saklamak bu yüzden mi?
İnsan kendi çölünde/n mi susar yoksa?
Bir sa’y ki kaçış ve arayış arası..Bir tavaf ki acı ve özlem y/arası..
Âh! Âh ki yine âraf..
Yine sükût..Yine altın vuruş..
Yine yine hüzün..
Sarı saçlı hüzün..Mavi gözlü hüzün..Ama ille de hüzün..Yegâne sırdaş hüzün..
İnsan yalnızdır Efendim.Demiş idik sizinle karşılıklı evvelen..Gözyaşlarımızı kaynağından henüz dökülmeden arza, silen eller; el/ler, g/ayrler..Siz onları kendiniz bilmişsinizdir amma işte o da yalandır…Siz ağlayan gözlerinizi silen eller bizim ellerimizdir derken, size melekler ağlıyor /muy/du..?
Gitmek.. Kimi zaman mazinin ağır bir suçlu gibi sizi oturttuğu sanık sandelyesinden kaçmak..
Gitmek.. Bazen en naif yanınızdan sızan kanları saklamaya çalışmak..
Gitmek.. Hatıraların kuytusunda ağlamaya gitmek midir yoksa?
Gitmek …Kalmak için yanmak yakılmak demek midir aslında?
Bu yüzden mi gider giden..?
Yanında götürdüğünden nasıl gider /ki insan..?
Söyle gitmek var mıdır Efendim..? Gidenler gider mi sahiden..?
Yoksa gitmek kaldığının bir isbatı mıdır sessiz?
Söyle küçüğüm..sen ne için gittin.. “Celldına gülümser /durur /i/ken”
Denizden kopup gelen asil at, yönünü denizine döndü/r… Kırk gün sonra … ..
Acını gördüm..acına dokundum..acına duyduğum hürmet ise kelimelere sığmıyor..”
Ne garib tecelli ki el-ân radyomuzda/n o malum türkü, hüznümüze dostane gülümsüyor
“Bana nasip değil dizine yatmak Dizine yatıp da yüzüne bakmak”
senin yitimin var hafızamdan, yavaş yavaş
sanki bir solgun resim gibiydi hayalime vedalı
senli sözler vardı tozlu kitapların altına hapsedilmiş..
yas tutmak da vardı, tutulmadık sözler için..
unutuş var şimdi.
perde perde dizilir sözlerime ve bitmek olmaz her bitenle,
bilmek vardı
Okyanusun kıyısında, ana karadan iki parmak uzakta bir ada bularak izole medeniyetlerini inşa eden İngilizler! Kocaman kırmızı burunları ve rüzgarlarla böbürlenen muhkem gemileri vardı. Kibirle şişinen tahta göğüsleri gibi. Bir gün bir dokuma makinesinde su ve ateşin gücünü denediler. Kömürün kederli elleriyle büyütüp beslediler. Bir gün ne rüzgara ne de kendilerine mükemmel birada sunan Tanrıya ihtiyaçları vardı. Çünkü Anglosakson tanrılarının kömürleri vardı. Rüzgara dil dökmeyen kibirli gemileri vardı. Çelikten ve buhardan zaferleri vardı. Ve gittiler. Kendilerini beklemeyen ne kadar cennet kaçkını memleket varsa, hepsine gittiler.
Söylenir ve yarım kalır
bütün aşklar yeryüzünde,
bir kaktüs bol sudan nasıl,
nasıl çürürse, öyle
...mazi kalbinde yaraysa unut artık ne varsa, haydi gel içelim...
Kalmak'ın nedenler vardır... Gitmek'in değil!
Eğer başka çaren kalmamışsa geriye kalan gitmek oluyor sadece..
Kimdin
Neydin bilmem
Ve bir gün
Geldin aniden
Sevdim düşünmeden
Ama bir şeyden eminim halen
Ben aşkı yalnız sana yakıştığı için severim
Bana da yaşattığın için sevgilim
Çok teşekkür ederim
Ben aşkı yalnız sana yakıştığı için severim
Bana da yakıştığın için sevgilim
Çok teşekkür ederim
Dönmeyi gerektirmese, belki.
Ardından gitti deniz, rüzgarlı sokak gitti,
Avucumun içinden serçe boşluğu gitti,
Uzayan gölgelikler,
Çınaraltı sesleri,
Vapurlu uzaklıklar...Vapurlar...uzaklıklar..
..............
Git diyorsun…
Gidiyorum!
Bilmem kaç gündür yol alıyorum. Arkamı dönerek değil, gözüm arkada kalarak gidiyorum. İçimin bir parçasını, yüreğimin yarısını ve gözlerimi seni son gördüğüm yere saklıyorum. O yerde atıyor hala yüreğim. Hala sen...li zamanların sarhoşluğu başımda. Dilimde sana dair kelimeler, aklımda senden kalan binlerce an, binlerce anı... Yüreğim sende kaldı.
Git diyorsun…
Bir daha gelme diyorsun…
Şimdi fethedilmemiş bir şehir oldu gözlerin. Yüreğimin dağlarından sessizce hüzünler indiriyorum gönlüne. Sana sesleniyorum ve sen öyle duymuyorsun ki sesimi… Fethedemediğim o şehrin her bir zerresiyle her an sana haykırıyor içimde bir yer. Duymuyorsun… Duymak istemiyorsun…
Git diyorsun… Bana git diyorsun…
'Gitmeyi kolay sanırlar. Oysa kalmaktan daha çetindir gitmek. Gidişin sonunda kurda kuşa yem olmak vardır. Artık dönecek bir kapısı olmayacaktır gidenlerin. Ardında bırakacağı boşluk çoktan doldurulmuştur. Bilinmezlere dalmayı göze almakla, ortalıklarda kalmakla baş başadır gidenler. Kalanların bedduaları eşliğinde yol bulmak, yeni bir dünya kurmak zorundadırlar. Ne kadar başarabilirlerse ancak o kadar yaşayacaklardır..'
Gittin..
Haykırınca içimde kalan son sen'i;
Belki senden bir parçası kalmıştır diye
Yüzümü gömdüğüm o minderde
Kısacık bir an-
Kokunu duymak istedi burnum..
Bırakmamışsın..
...
Dokundu yokluğun...
Ananı da alıp gitmek..
Hani derler ya, istemek yapabilmenin yarısıdır. İstesem gidebilir miyim? 40 kez söylesem gitmiş olabilir miyim?
ZuZu
.......................................................................................................................İçimde/n a/kan nehrin/in kıyısın/d/a..
.....................................................................................................................Hüzn ile..
Eylem mi demeliyim ona?
Yoksa bir kaçış mıdır gitmek? Yahud arayış?
Belki de acıdan kıvrım kıvrım kıvranmak..
yahud özlemek…Delice özlemek..Gizlice özlemek..
Camdan kelimeleri denizin dibine saklayıp, sessiz çığlıklarla özlenene kavuşmaya koşmak mı demek acep?
İnsan bu yüzden mi susar efendim? Kelimeleri sandıklara saklamak bu yüzden mi?
İnsan kendi çölünde/n mi susar yoksa?
Bir sa’y ki kaçış ve arayış arası..Bir tavaf ki acı ve özlem y/arası..
Âh! Âh ki yine âraf..
Yine sükût..Yine altın vuruş..
Yine yine hüzün..
Sarı saçlı hüzün..Mavi gözlü hüzün..Ama ille de hüzün..Yegâne sırdaş hüzün..
İnsan yalnızdır Efendim.Demiş idik sizinle karşılıklı evvelen..Gözyaşlarımızı kaynağından henüz dökülmeden arza, silen eller; el/ler, g/ayrler..Siz onları kendiniz bilmişsinizdir amma işte o da yalandır…Siz ağlayan gözlerinizi silen eller bizim ellerimizdir derken, size melekler ağlıyor /muy/du..?
Gitmek..
Kimi zaman mazinin ağır bir suçlu gibi sizi oturttuğu sanık sandelyesinden kaçmak..
Gitmek..
Bazen en naif yanınızdan sızan kanları saklamaya çalışmak..
Gitmek..
Hatıraların kuytusunda ağlamaya gitmek midir yoksa?
Gitmek …Kalmak için yanmak yakılmak demek midir aslında?
Bu yüzden mi gider giden..?
Yanında götürdüğünden nasıl gider /ki insan..?
Söyle gitmek var mıdır Efendim..?
Gidenler gider mi sahiden..?
Yoksa gitmek kaldığının bir isbatı mıdır sessiz?
Söyle küçüğüm..sen ne için gittin..
“Celldına gülümser /durur /i/ken”
Denizden kopup gelen asil at, yönünü denizine döndü/r…
Kırk gün sonra …
..
Acını gördüm..acına dokundum..acına duyduğum hürmet ise kelimelere sığmıyor..”
Ne garib tecelli ki el-ân radyomuzda/n o malum türkü, hüznümüze dostane gülümsüyor
“Bana nasip değil dizine yatmak
Dizine yatıp da yüzüne bakmak”
Yaşamak………..? ? ?
..