Ben in içinde bir yeraltı yolu vardır, sonsuz düzene ve ahenge açılabilmesi için, ama orada henüz hiçbir ahenk yoktur, insanın ilerleyen kültürüyle, aynı zamanda evrenin kültürünün de ilerlemesi istenir. Sizlere ölüm diye görünen şey, insanın daha yüce bir hayat için olgunlaşmış oluşudur. Varlığının her anında kendi dışında yeni bir şeyi kendi çevresine çeker, ta ki bütün maddeler onun ruhuyla tek bir ruh olsun. Yapmalısın, her bilincin gökyüzünde yıldız yazısıyla parlaması gereken, varlığı şart koşulacak, doğuştan gelme bir ahlaki güneş.
Fichte, 1814, 51 sene yaşadı, söyleyeceğini söyledi.
Tarih ne kadar mümkündür, bizim ona atfettiklerimiz kadar, yani yok hükmündedir, sanılarımızın özeti, biz değildir, bize dair kanaatlerdir, daha çok bir iddia, ama, iddia diye bir şey olamaz, doğal olarak silinir, tarih kaybolmaz değildir, kaybolur, sanılarımızın içinde, tıpkı gerçeklik gibi, var mıdır öyle bir şey, yoksa görmek istediğimiz şekli mi, hiç de öyle olmayan, ben sen arasındakinin iflası, nasıl oluyor da gerçek oluyor, öyle görmek istediğimiz için, bu kadar yalnızlık, haddimizi aştığı için belki.
Eğer dilini, kalemini tutsaydı, başkaları gibi yükselirdi o da, ama, iktidar hiç aklına gelmedi, servete de hiç metelik vermedi.
Jonathan SWİFT, 1745, İngiliz Dahi Şair, Din Adamı, Yoksul bir çocuk olmasına rağmen Oxford da yüksek lisans yapabilmiş, şiirlerinin Türkçe çevirisi bir kaç tane dışında yok, İngiliz dilinin dünya da en çok ses getirmiş isimlerinden, ömrünün son üç yılında delirdi, o kadar aklı veren, isterse tepe tepe kullandırtmaz da.
Yayılmış halde dahil olan herşey, bir toplanma, onun içinde bulunuş hali, ortam, başkasına bütünüyle dahil olamayan herşey, cevher, en, boy, derinlik takdir edilebilen, cisim. cisimlerin tamamı birbirinden ayrı, cisimlikte ortak, ayrılıkları da toplanma nedeniyle. - Sühreverdi. -
Hissi duyuştan, akli duyuşa aşamalarda, ilk tanımdan, oluşla kopuş arasındaki hassasiyeti oluşturan, bize gelenin toplumsal dağılımı olarak bir özet, varlık sözlüğü gibi de düşünülebilir. yani her toplanma bir dağılma aynı zamanda, bağı kurmak, kendiliğin oturmasıyla mümkün, o da hissi duyuşla, akli duyuş dengesini kurmadaki özverinin başarısıyla, ilgili, gene gayret noktasındayız, var mı, yok, çünkü gerçek alan, bastığımız zemini biz kurguluyoruz, zemin olarak, kurgu ve gerçeklik arasındaki yarık, açılıp kapandıkça da kayıplarımız, ilişkinin odaklaştığı beraberliği olmayan bir beraberlik halinde devam ediyor, nasılı zenginleştirmeden, nedenini de kavrayamıyoruz, acı ama, gerçek zemin. - gökhan
Zamansallığı oluşturan ögeler senle alakalı değildir, kendi içeriğini kendi kurar ve bozar, sen sadece fon olarak varsın, sürekli bir geçişgenlik sürecinde otantik, o ortam da kendini var etmek, nefes almak gibidir, kendiliğinden, ama, dikkat varlığını ötelere taşımaktır. Kolay gelsin.
Tıp, teknik branşlarda başarılıysan, karnın doyar, bir miktar, sosyal bilimlerde, özellikle felsefe, ilahiyat gibi alanlarda karnınını bile doyuramazsın, ama, ruhun öyle bir doyar ki, bir daha kimseyle alışverişin olmaz, her zaman kendine yetersin, üstelik ebedidir, diğerleri olsa olsa kendi kendine eşelenir durur, gideceği mesafe kıyaslanamaz bile, ayrıca meslek kimseyi ilgilendirmez, dar bir çevreden başka, o da işi düşerse, ama, diğerleri, kaçınılmaz olarak herkes, kucaktadır, ilgilense de, ilgilenmese de. Dünyaya gelmek, dile gelmektir aynı zaman da çünkü, yoksa geldin mi gittin mi onu bile anlamazsın.
Kendi anladıklarının ikonlarına tapınanların gerçekte hiç olmayan kavramları yaşatarak ayakta kalma çabasıdır, esaslı bir yanılsama hiçbir şeyin gücüyle kendini üreten bir gerçeklik gibi önlerinde durur, görememenin özgüveniyle artık herşeyi görür hale gelirler, en acıklısı da budur. Yoksa nasıl eğlenecekti. Dram sanatı gibi.
Hiçbir şey anlamayanın en özel yeteneği herşeyi anlamış olmasıdır, benim öyle yeteneklerim hiç olamadı, hala ipin ucu nerde kayıp onu merak edip dururum, bitmeyen bir rüyanın tekrar tekrar aynı sahneyi açık etmesi gibi, görünürde olup ortaya hiç çıkmayanın peşinde. Öteki türlüsü süreç diye bir şeyin olmadığını, sadece bir nokta olduğumuzu söylerdi, iyi ki öyle değil.
Günümüzün bütün ahlakı bu. Dünyaya kabahat mı buluyorum sanıyorsunuz. Hiç de değil. Dünya oldum olası böyleydi. Ahlakçılar onu hiçbir zaman değiştiremez. Ademoğlu kusurludur. Kimi zaman az çok ikiyüzlülük eder. İnsan yukarıda da, aşağıda da, ortada da birdir. Bu yüksek hayvan sürüsünde milyonda on tane kendilerini herşeyin üstünde gören adamcağıza rastlanır. Ama, hasede, iftiraya, beceriksizliğe, dünyaya karşı dövüşmek gerekecek.
Balzac, 1850, Fransız Romancı, Goriot Baba Romanından. Çev. Şerif HULUSİ.
Esaslar sıkı tutulmuş, tarihin şairleri, romancıları, kendi ağzından anayasa, hep aynı şeyi söylüyor. Kolay gelsin.
Ben in içinde bir yeraltı yolu vardır, sonsuz düzene ve ahenge açılabilmesi için, ama orada henüz hiçbir ahenk yoktur, insanın ilerleyen kültürüyle, aynı zamanda evrenin kültürünün de ilerlemesi istenir. Sizlere ölüm diye görünen şey, insanın daha yüce bir hayat için olgunlaşmış oluşudur. Varlığının her anında kendi dışında yeni bir şeyi kendi çevresine çeker, ta ki bütün maddeler onun ruhuyla tek bir ruh olsun. Yapmalısın, her bilincin gökyüzünde yıldız yazısıyla parlaması gereken, varlığı şart koşulacak, doğuştan gelme bir ahlaki güneş.
Fichte, 1814, 51 sene yaşadı, söyleyeceğini söyledi.
Tarih ne kadar mümkündür, bizim ona atfettiklerimiz kadar, yani yok hükmündedir, sanılarımızın özeti, biz değildir, bize dair kanaatlerdir, daha çok bir iddia, ama, iddia diye bir şey olamaz, doğal olarak silinir, tarih kaybolmaz değildir, kaybolur, sanılarımızın içinde, tıpkı gerçeklik gibi, var mıdır öyle bir şey, yoksa görmek istediğimiz şekli mi, hiç de öyle olmayan, ben sen arasındakinin iflası, nasıl oluyor da gerçek oluyor, öyle görmek istediğimiz için, bu kadar yalnızlık, haddimizi aştığı için belki.
Eğer dilini, kalemini tutsaydı,
başkaları gibi yükselirdi o da,
ama, iktidar hiç aklına gelmedi,
servete de hiç metelik vermedi.
Jonathan SWİFT, 1745, İngiliz Dahi Şair, Din Adamı, Yoksul bir çocuk olmasına rağmen Oxford da yüksek lisans yapabilmiş, şiirlerinin Türkçe çevirisi bir kaç tane dışında yok, İngiliz dilinin dünya da en çok ses getirmiş isimlerinden, ömrünün son üç yılında delirdi, o kadar aklı veren, isterse tepe tepe kullandırtmaz da.
Yayılmış halde dahil olan herşey, bir toplanma, onun içinde bulunuş hali, ortam, başkasına bütünüyle dahil olamayan herşey, cevher, en, boy, derinlik takdir edilebilen, cisim. cisimlerin tamamı birbirinden ayrı, cisimlikte ortak, ayrılıkları da toplanma nedeniyle. - Sühreverdi. -
Hissi duyuştan, akli duyuşa aşamalarda, ilk tanımdan, oluşla kopuş arasındaki hassasiyeti oluşturan, bize gelenin toplumsal dağılımı olarak bir özet, varlık sözlüğü gibi de düşünülebilir. yani her toplanma bir dağılma aynı zamanda, bağı kurmak, kendiliğin oturmasıyla mümkün, o da hissi duyuşla, akli duyuş dengesini kurmadaki özverinin başarısıyla, ilgili, gene gayret noktasındayız, var mı, yok, çünkü gerçek alan, bastığımız zemini biz kurguluyoruz, zemin olarak, kurgu ve gerçeklik arasındaki yarık, açılıp kapandıkça da kayıplarımız, ilişkinin odaklaştığı beraberliği olmayan bir beraberlik halinde devam ediyor, nasılı zenginleştirmeden, nedenini de kavrayamıyoruz, acı ama, gerçek zemin. - gökhan
Süzülüp akasya dallarında gün,
erir damla damla ayaklarında,
sesin perde perde genişledikçe,
solan gözlerinden yağarken gece,
sürür eteğini silik ve ince,
bir gölge bahçenin uzaklarında.
Ahmet Muhip DRANAS,
Zamansallığı oluşturan ögeler senle alakalı değildir, kendi içeriğini kendi kurar ve bozar, sen sadece fon olarak varsın, sürekli bir geçişgenlik sürecinde otantik, o ortam da kendini var etmek, nefes almak gibidir, kendiliğinden, ama, dikkat varlığını ötelere taşımaktır. Kolay gelsin.
Tıp, teknik branşlarda başarılıysan, karnın doyar, bir miktar, sosyal bilimlerde, özellikle felsefe, ilahiyat gibi alanlarda karnınını bile doyuramazsın, ama, ruhun öyle bir doyar ki, bir daha kimseyle alışverişin olmaz, her zaman kendine yetersin, üstelik ebedidir, diğerleri olsa olsa kendi kendine eşelenir durur, gideceği mesafe kıyaslanamaz bile, ayrıca meslek kimseyi ilgilendirmez, dar bir çevreden başka, o da işi düşerse, ama, diğerleri, kaçınılmaz olarak herkes, kucaktadır, ilgilense de, ilgilenmese de. Dünyaya gelmek, dile gelmektir aynı zaman da çünkü, yoksa geldin mi gittin mi onu bile anlamazsın.
Kendi anladıklarının ikonlarına tapınanların gerçekte hiç olmayan kavramları yaşatarak ayakta kalma çabasıdır, esaslı bir yanılsama hiçbir şeyin gücüyle kendini üreten bir gerçeklik gibi önlerinde durur, görememenin özgüveniyle artık herşeyi görür hale gelirler, en acıklısı da budur. Yoksa nasıl eğlenecekti. Dram sanatı gibi.
Hiçbir şey anlamayanın en özel yeteneği herşeyi anlamış olmasıdır, benim öyle yeteneklerim hiç olamadı, hala ipin ucu nerde kayıp onu merak edip dururum, bitmeyen bir rüyanın tekrar tekrar aynı sahneyi açık etmesi gibi, görünürde olup ortaya hiç çıkmayanın peşinde. Öteki türlüsü süreç diye bir şeyin olmadığını, sadece bir nokta olduğumuzu söylerdi, iyi ki öyle değil.
Günümüzün bütün ahlakı bu. Dünyaya kabahat mı buluyorum sanıyorsunuz. Hiç de değil. Dünya oldum olası böyleydi. Ahlakçılar onu hiçbir zaman değiştiremez. Ademoğlu kusurludur. Kimi zaman az çok ikiyüzlülük eder.
İnsan yukarıda da, aşağıda da, ortada da birdir. Bu yüksek hayvan sürüsünde milyonda on tane kendilerini herşeyin üstünde gören adamcağıza rastlanır. Ama, hasede, iftiraya, beceriksizliğe, dünyaya karşı dövüşmek gerekecek.
Balzac, 1850, Fransız Romancı, Goriot Baba Romanından.
Çev. Şerif HULUSİ.
Esaslar sıkı tutulmuş, tarihin şairleri, romancıları, kendi ağzından anayasa, hep aynı şeyi söylüyor. Kolay gelsin.