Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Gökhan Oflazoğlu
Gökhan Oflazoğlu

İnsan boşuna bir hevestir.

  • varlık ve hiçlik03.10.2023 - 13:51

    İnsan varlığı bir toplanma odağıdır aslında ve duyusal detayları bunun taşıyıcı unsurları olarak, bir toplanma. dağılma işlevi görür, bunu David Hume, ilk dile getirdiğinde daha 27 yaşında, zamanının ileri gitmiş, bir zihni olarak, kendi Üniv tesinde bile yankısı olmaz, çok uzun süre İnsan Tabitaı üzerine doktora yapan bile çıkmaz, Edinburg Univ, de, çünkü kafa basmaz, bu çözümleme bugün Bohr gibilerin atılımları ve Schrödinger bakışıyla,
    bugünku internet teknolojilerine kaynaklık etti, peki dağılma süreci sınırları ve bitişi nereye uzanır, o senin nitelik
    sıçramanla ilgili, yani Malabou nun dediği gibi - Esnekliğini - geliştiricen, neresi, tabi ki beynin en yakın arkadaşın, ona göstereceğin özen yükleme, katkı, bu sıçramanın hem kalitesini hem mesafesini arttıracak, gündelik yaşamında olduğu kadar, psişik yaşamında da, işte haz bunun kapsayan, kavrayan, uzayan, kısalan, ama, sen olan kısmı, devamlılığı da, burdaki kalitenle ilgili, yani bırakılmışlık değli, toplanmışlıkta bir uç veren nitelik, bu yaşama tarzını katlayan bir anlayış yani nasıl baktığın, kendini iyi hissetmenin giriş haritası, ve olanaklar zincirinin uzatılması.

  • muhammed26.09.2023 - 12:34

    Vazifesinin yakın olduğu içine doğmuştu, metindi, kimseyi kınamıyor, incitmiyordu,
    yolda gördüğü kimselerle selamlaşıyordu, her gün sanki biraz daha yaşlanıyordu,
    oysa sadece yirmi ak vardı siyah sakalında, sanki cenneti görmüş, ilahi aşkı bulmuştu,
    sanki kainatın yaratılışına şahit olmuştu. Alnı dik, yanakları kusursuz, benzersizdi,
    kaşları ince, bakışları anlamlı ve keskindi, tufanın sırlarını bilen nuhun havası vardı,
    çok az yer, karnının üzerine taş koyardı, boş durmaz, koyunlarını sağar oyalanırdı,
    oturur yere, elbislerini kendi yapardı. Artık genç değildi, eski gücü de kalmamıştı,
    altmış üç yaşında bir ateş sardı vücudunu, Kutsal Kitap Kuranı bir kez daha okudu,
    sonra sancağı, Saidin oğluna teslim etti, onlara - Artık aranızdan ayrılam vakti geldi,
    Allah birdir, hep onun yolunda savaşın dedi. - Benzi soluktu, döndü ve kalabalığa
    seslendi, ey insanlar ömür bitiyor, hayat gelip geçici, biz karanlıkta birer zerreyiz,
    Yüce olan O dur, Ey insanlar Ondan başka rehberim yoktur, onsuz bir değerim olmazdı.
    Yaşlı bir kadın koyun kırpıyordu eşikte, Ona, - Tanrı yardımcın olsun - dedi, Herkes
    duysun Allah benim adımı andı, bundan emin olun topraktan insan nurdan bir Peygamberim,
    İsanın getirdiği dini tamamlamaya geldim, ashabım, ben sabır taşıyım, İsa tatlı dilliydi,
    zira her şafak doğacak güneşin müjdecisi, Unutmayın ben de etten kemikten bir faniyim.
    Şu dünyada başıma gelmeyen kalmadı, çektiğim çilelere, yol olsa dayanmazdı, Tekrar
    tekrar bedenlenir cehennem ehli, ve kurtlar yeniden kemirir bedenlerini, böylece defalarca
    tükenir ve yeniden dirilir. Ben kutsal savaşların mütevazı bir meydanıyım, bazen bir efendi,
    bazen de köle gibiyim, Kelamım, tıpkı çöldeki kum ve kuyular gibidir, bir sözüm korkutuyorsa,
    bir diğeri müjdecidir. Ey inananlar, çektiklerimi görüyorsunuz işte, karşıma alıp, insanı aldatıp,
    delalete sürüklemek isteyen o dehşet saçan iblisleri engellemeye çalıştım, bağladım o pis ellerini,
    çoğu zaman Yakup gibi, karanlıklarda çarpıştım durdum, görmediğim kimselerle, fakat insanlar
    beni özellikle öldürmek istedi, bana karşı sürekli kin ve kıskançlık besledi, ben ise asla, Hak
    davamdan vazgeçmedim, onlarla savaştım, ama, kimseden incinmedim. Kararmıştır kalpleri,
    günah işlemek tek işleri, hiç kimse tamamen günahsız değildir belik, ama, çabalayın ki, Allah
    cezalandırmasın sizi. O kapkaranlık dünyayı masmavi gökyüzüyle açar, dürüst olun, adaletle
    hükmedin, yüce katında türlü türlü nimetler var sizin için, huriler tertemiz, ve hep taze, neşeli,
    incilerden yapılmış köşklerde oturur her biri, cehennemse ateş ehlini bekler, vay hallerine. cennet
    ehli ise pek neşeli ve gururlu olacak, biraz durdu, hem umutlu olmalarını öğütledi, sonra ağır
    adımlarla, yürümeye devam etti, ardından - Ey insanlar, size sesleniyorum, vakit doldu, ebedi
    bir aleme gidiyorum, belki sizinle son görümemiz, biri ondan üç drahmi istedi çıkardı verdi,
    - Şimdi, mezara bırakmaktan daha iyi - dedi, Ve, ölüm meleği çıkageldi akşama doğru,
    dünyaya açtığı ilk günkü gibi, yine ışıl ışıl parlıyor ve gülümsüyordu gözleri, Ve melek ona,
    - Allah seni bekliyor - dedi, memnuniyetle dedi, şakakları şöyle bir titredi, bir an aralandı dudakları,
    ve ruhunu teslim etti.

    Victor Hugo, Fransız DAHİ ROMANCI, ŞAİR, 1870 yılında yazıldı. Bir de Rilkenin vardır,

  • zaman17.09.2023 - 22:55

    Tanrı zamandır. - KURAN, KENDİ.

    Ah, bilseler, ahiret, gerçek hayat. - KURAN, KENDİ, Burası, sınav ve geçiş merkezi.

    Kim de ahireti diler, ona uygun bir mümin olarak çaba gösterirse, işte bunların gayretleri kabul edilir. - KURAN, KENDİ.

    Söz dinleyip de, uyanlara müjdele, işte Allahın doğru yola eriştirdikleri onlardır, ve onlar akıl sahipleridir. - KURAN, KENDİ.

    Herşey size bağlı, tutum ve davranış.

  • tek17.09.2023 - 21:55

    Bu şehirli endüstriyel yapının ürettiği yeni insan varoluşunu, bireysellikle gören Kierkegaard, onu bu tek başınalığını, zaman, ölüm, çetin rekabetçi hayat şartlarındaki yalnızlığını, ve bıkkınlık, sıkıntıyla çevrelenmiş iklimini boğucu ve trajik bulur, - yalnız vicdanına danışan - bu yeni insan, artık eğer bu ağırlığı yüklenebilirse,
    tarihin, kahramanları yerine, kendi tekliğin de, yeni kahraman insan tipine de can verecektir, her şey gayretine,
    ve direncine bağlı olarak ya iradesinden yukarı doğru tırmanacak, ya da dibe çöküp, silinecektir, işte yeni çağın
    tragedyası artık bitti denirken, yerden fışkırmaktadır, göklere hiç de ihtiyaç yoktur, çünkü, ayağının altındaki toprak hızla kaymakta, düşmemek için kendi, gökyüzü olmak zorunda kalmaktadır, ve artık göğe ihtiyacı yoktur, çoktan içine nüfuz etmiştir, aramadan. Bu altın gibi parıldıyan yeni durum, yeni insanı kaderidir artık.

    Mesafelerin ki nasibimiz. -, DAĞLARCA.

    Kolay gelsin.

  • ayrılık15.09.2023 - 04:20

    Ayrışmanın kendisi ise somut bir ahlaki deneyimden doğar. Ayrışmada benin kendi talepleri üzerindeki tasarrufuyla başkasının talepleri üzerindeki hakkının karşılaştırılmazlığından doğan bir asimetri söz konusudur. Ayrılık, benin kendisiyle başkalarına bakışının aynı olmasının, ben ve başkasını bütünlemenin radikal imkansızlığıdır.

    LEVİNAS, Fransız Filozof, 1995

  • yüz15.09.2023 - 04:14

    Arzu, sonsuzun hiçbir ölçütle ölçülemeyecek sonsuzluğunun peşine düşer. Arzunun ölçmeye çalıştığı bu aşırılığın adı yüzdür. Öyleyse metafizik arzu, ben ve başkası arasındaki asimetrik ayrılığın kabulüyle beliren sonsuza ancak başkasının yüzü aracılığıyal tanıklık edebilir. Aşkınlığın imkanı bende değil, başkasının yüzündedir, başkası bizzat yüzü nedeniyle aşkındır. Bu aşkınlığa erişmenin bedeli varlığın yerine iyiyi seçmek, önceliği egoya değil başkaya, yabancıya vermektir. Egoist olmayan ve varlığın ötesindeki iyinin peşine düşen arzu, adaleti bu yoldan gün yüzüne çıkarır.

    LEVİNAS, Fransız Filozof, 1995

  • din11.09.2023 - 11:41

    Bir kişinin dinle ilgili konularda yazarken, kendisini okuyacak kişilerin dindarlığına çok da fazla bel bağlamaması, sağduyuya aykırı düşecek şeyler söylememesi gerekir. Kaldı ki din büyük ölçüde kendi kendini savunacak güçte olduğundan, kötü savunulduğu zaman hiç savunulmadığı zamana kıyasla daha çok kaybeder.

    Montesquıeu, Fransız Politik Düşünür, Kanunların Ruhundan, 1755

    Çev. Berna GÜNEN,

    Kuvvetler ayrılığı konusunu ilk kez vurgulayarak litaratüre katkı yapmıştır, ama, daha örnek aldığı İngilterede yirmi yıl önce kuvvetler meğerse birmiş, herkes birlikte karar verip hiç karış görüş olmadan, Amerikayla, Irakı
    işgal edebildiler, yani bu kadar oluyor, zorlamamak lazım. Din konusunda haklı üfürmekten, yığınlada kafa basmayana yol açılıyor, merak edip bakan da yok, her tarafı hurafe kaplıyor, en çok da biz bilirizcilerdeki hurafeler parmak ıssırtır.



  • solmak11.09.2023 - 06:24

    Hiçbir şey parasallaştırılmaktan ve mübadele edilebilirlikten muaf kalamayınca rengi kaçmış bir dünyaya, ancak
    karşılıklılık ve mahremiyet koşullarında doğabilen o hayatın tadına varma ve dingin mutluluk anlarından dokunmuş kumaşı üstünden çekilip alınmış bir dünyaya mahkumuz.


    George SİMMEL, Alman Sosyolog,

    Metropol ve Tin yaşamı üzerine kafa yoranlardan, bireysellikte etkilerini, mikro sosyoloji kavramına vurgu yaparak geliştirir, özgün katkıları yeni gelişen endüstriye şehrin etkileri üzerinden olmuştur. Yani modern evrenin
    açmazlarını görüp erken çığlıklarını atanlardan, bu yaşanacak, herkes de dinin solduğu ortamda kendini sağlama alma becerisini, - katılarak - gösterecek, ya da defterden düşülecek.

  • çağdaş11.09.2023 - 04:00

    Mekanikleşmiş bir taşlaşma. - Max Weber, Alman Sosyolog, 1920,

    Anti pozitivist görüş kuramcısı gibidir, Alman İdealizminin etkileri Sosyolojisine kaynaklık eder, ve İspanyol gribinden 56 yaşında ölmüştür. - Yani zorunluluklar ile tekniğin getirdiği kolaylıkların örtüştüğü yerde insan yeni
    bir tuzağa yuvarlanmıştır, aslında bu yeni bir sınavın dönemini işaret eder - , dini konulara yetkin bir çerçeveyle,
    toplumsal hayatın içindeki silikleşen yeriyle beraber ele alsa da, kişisel olarak dindar biri değildir, ama, konuya
    hakim yapısı, özel bir katkı getirir, daha çok kendi kültürel geçmişine dahil oluşu, başka kültürlerin sosyolojik örüntüsündeki zayıflığı, tam bir kavrayışta getirememiştir, zaten mümkün değildir, değişkenleri çok olan bir dünya da sabit kalanla ilişkisini oturtması daha fazlasını dayatır. - , Marksın bilinçdışını ihmal ettiği - bilmediği -
    sosyolojik izahına bir karşı çıkış olarak da okunabilir, ama, ihtiyacı da karşılamamıştır, biraz da Simmel e bakmak gerekecektir, ve bugünün şehirleşmiş ve giderek karmaşıklaşan ortamında bir giriş niteliği olarak yerini korur.

  • müzik02.09.2023 - 21:22

    Müzik bir dil değildir, ondan ötedir, konuşması gerekmez, zaten konuşkandır, her tınısında ulaşılan mesafe, dilin
    ulaşabileceğinden daha kapsamlıdır, ama, o kapsamı açıklamak için de dile ihtiyacımız vardır, düşüncede değildir,
    ama düşünür, nasıl, sızarak, nereye, sinir sistemine, ordaki dolaşımı yeni bir düşünce oluşturur, yani bir oluştur
    aynı zamanda, - belki o şarkılar dinlenir hala kimsenin geçmediği o ummanda -, Y.Kemal, yani ummanı ayağımıza getirir, ve götürür de, dilsiz olarak, yaşam kendiliğinden içinde akar, ayrıca bir yaşam talebi yoktur, ama, biz yaşamak isteriz, ordan çıkar, hayata akarız, gene olmamıştır, bir süre sonra, yaşam başka bir sesle bizi çağırır,
    karıştığımız hayattan sıkılmış geri döneriz, o iklim, gene müziktir, yani asla kurtulamayacağımız bir prangamızda, işte o kulağımızdan gitmeyen müziktir, yani yaşam, hep bir prangadır.