Deniz kenarında kumdan yapılmış bir kale gördüğümüzde bunu kim yapmış diye kendi kendimize sorarız. Ve hiçbir zaman o kalenin tesadüfen dalgalarla oluştuğuna ihtimal vermeyiz. Kainat o kumdan yapılmış kaleden kat kat daha kompleksli bir yapıya sahiptir. Aynı şeyi neden kainat için düşünmüyoruz?
Diyorlar ki solucan yaratamadan Tanrı yarattınız... Tam bu evrenin nasıl oluştuğunu bilmeyen ahmaklara mahsus bir ifade... Ben zaten solucan yaratamam. Ama büyük patlama ile, yani yoktan bir patlama ile, yani mekansız ve zamansız bir yerden yani sıfır noktasından gelen muazzam bir patlama ile kainat YOKTAN MEYDANA GELDİ ve insan da yaratıldı, evrenin içindeki küçük solucan da yaratıldı, ve beynini kullanamadığı için sürünerek dolaşan insan görünümlü solucanlar da yaratıldı...
Bizler bu kainatı bir yaratıcının teşekkül ettirdiğine aklımızla kanaat ederiz. Allah'ın bu dünyayı yaratma düzenini ve yaratma mükemmelliğini aklımız rehberliğinde buluruz. İman, akılla olur. Ama bir de hayata tatbik etme noktası ve Allah'a yakın olma noktası vardır. İşte bu noktada sezgilerimiz devreye girer. Yani akılla bulduğumuz yaratıcımızın her an ve her yerde bizimle olduğunu bilme durumu... İnsanların, Allah'a yakın olması için akılsal sezgilerine ihtiyacı vardır... O'nu sezerek, onun bizi gördüğünü bilerek, fark ederek emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından kaçınmak, Allah'a yakın olmaktır.
Hristiyanlığa mahsus bir kavramdır. Yaratıcı ile yaratılanın arasına bir başka yaratılan girerek yaratıcının yapmadığı bir şeyi yaratılana uygulamasıdır. Yani açık bir şekilde anlatacak olursak din konusunda sözde yetkili kişilerin insanları dinden çıkarmasıdır. Çok saçma bir kural olup Allah tarafından böyle bir kuralın emredilmediği aşikardır.
'Eğer evren mükemmel bir işçiliğin ürünü olarak ortaya çıkmış olmasaydı bizler asla varolamazdık. Kanaatimce tüm bu koşullar Evrenin insanın hayat bulması için yaratıldığını göstermektedir.' (John A. O'Keefe, Astronom, NASA)
'Evreni, onun sırlarını, düzenini, inceliklerini, büyüklüğünü, parlaklığını düşündüğümüz zaman, elbette yaratıcı bir ilahı da düşünmemiz gerekir. Berrak bir yaz gecesinde göğe bakıp uzaktan parıldayan sonsuz yıldızları gördükten sonra, bütün bu evrenin kör bir tesadüfün eseri olduğunu kim iddia edebilir.' (A. C. Cronin)
'Tanrı ateistleri ikna etmek için asla mucize yaratmadı, çünkü O'nun düzenli işleri de onları ikna eder.' (Francis Bacon)
'Uzay ve zamanın nedeni; nedensiz, zamansız, başlangıçsız, mekansız, elle tutulur olmayan ve kendi iradesi ve sınırsız gücü olan bir varlık olmak zorundadır ki bu Tanrı kavramının özüdür.' (William L. Craig)
'Çağımızın en önemli keşfi, yaşadığımız Evren'in sonsuz bir geçmişten beri varolmadığı gerçeğidir. Dolayısıyla, bilim, 'Evren nasıl var oldu? Niye böyle, bu haliyle yaratıldı? gibi, bu zamana kadar karşılaşamadığı dev sorularla yüzyüze geldi. Asırlarca insanlık, yokluktan hiçbir şey meydana gelemez sanmıştı. Ama bugün herşeyin bir hiçlikten meydana geldiğini biliyoruz. Big Bang, yanlızca ilahi bir veri, sebeb-sonuç zincirinin işlemediği bir olay olarak anlaşılabilir.' (Paul Davies, Nobel Ödülü Sahibi)
'Modern bilimin gelişmesinin dinin aleyhine olacağı ve imanı geçersiz sayacağı bazı kesimlerce ısrarla ileri sürüldü. Ancak sayısı gittikçe artan bilim adamları için yeni buluşlar bu iddianın aksine maneviyatı destekler niteliktedir ve ALLAH'IN varlığını vurgulamaktadır.' (Newsweek, 27 Temmuz 1998)
Evrenin yaratılışı ile ilgili ifadelerden sadece küçük bir kısmını beyan ettim. İnsanlar, başkalarının inanma nedenleri hakkında felsefi çıkarımlar yaparken kendinden yola çıkarsa büyük yanlışa düşer. Ya kendisi zamanında hayaliyle inandı ve sonra hayaliyle inkar etti o yüzden inancından vazgeçti, ve bütün insanların da hayaliyle inandığını sanıyor ya da bilgisi olmadan Tanrı inancının bir bilgisizlik ve hayal ürünü sonucu olacağını zannediyor. Modern bilim geliştikçe Allah'ın varlığı kesin bir şekilde ortaya çıkmış oldu. Bizler, dini inandığımız için gerçek saymayız, gerçek olduğu için inanırız! Bilmeyenlere duyurulur...
Mefisto, ünlü Alman Edebiyatçısı Goethe'nin kaleme aldığı Faust isimli eserin kötü karakteridir.. Mefisto'nun amacı Faust'u yoldan çıkarmaktır. Eserde Mefisto'nun Faust'un arkasından söylediği sözleri nakledeceğim: -Sen, insanın en kıymetli sermayesi olan, akıl ve bilgiden nefret et bakalım. Akıl ve bilgiyi inkar eden adam, imanını da koruyamaz... Kalbindeki o son kaleyi de ele geçirmeme az kaldı. Ruhlar dünyasının sırrına kim vakıf olmuş da sen olacaksın? Kim ki, bu sırrı öğrenmek hayali ile, ispirtizmacıların ve sihirbazların kitaplarını okur; onu yolundan saptırmaktan kolay birşey yoktur. Derhal, küçük yoldaşlarım olan kafir cinleri onun yardımına koştururum. Bir doğrunun içine bin yalan karıştırarak ona ruhlar aleminden haber getirdiklerini söylerler. O zavallı da 'ruhlar benimle konuşuyor' diye zevkten uçar... Vah zavallı, Faust! Seni sefih bir hayatta, dümdüz bir değersizlik içinde süründüreceğim. Benimle anlaşma yapan, kendisine ne kötü bir ortak seçmiştir!
Değişim, evrenin değişmeyen prensibidir. Canlı ya da cansız bütün varlık alemi bu kaide etrafında şekillenir. Herakleitos'un da dediği gibi 'Aynı nehre iki defa girilmez.'
Deniz kenarında kumdan yapılmış bir kale gördüğümüzde bunu kim yapmış diye kendi kendimize sorarız. Ve hiçbir zaman o kalenin tesadüfen dalgalarla oluştuğuna ihtimal vermeyiz. Kainat o kumdan yapılmış kaleden kat kat daha kompleksli bir yapıya sahiptir. Aynı şeyi neden kainat için düşünmüyoruz?
Diyorlar ki solucan yaratamadan Tanrı yarattınız... Tam bu evrenin nasıl oluştuğunu bilmeyen ahmaklara mahsus bir ifade... Ben zaten solucan yaratamam. Ama büyük patlama ile, yani yoktan bir patlama ile, yani mekansız ve zamansız bir yerden yani sıfır noktasından gelen muazzam bir patlama ile kainat YOKTAN MEYDANA GELDİ ve insan da yaratıldı, evrenin içindeki küçük solucan da yaratıldı, ve beynini kullanamadığı için sürünerek dolaşan insan görünümlü solucanlar da yaratıldı...
Bizler bu kainatı bir yaratıcının teşekkül ettirdiğine aklımızla kanaat ederiz. Allah'ın bu dünyayı yaratma düzenini ve yaratma mükemmelliğini aklımız rehberliğinde buluruz. İman, akılla olur. Ama bir de hayata tatbik etme noktası ve Allah'a yakın olma noktası vardır. İşte bu noktada sezgilerimiz devreye girer. Yani akılla bulduğumuz yaratıcımızın her an ve her yerde bizimle olduğunu bilme durumu... İnsanların, Allah'a yakın olması için akılsal sezgilerine ihtiyacı vardır... O'nu sezerek, onun bizi gördüğünü bilerek, fark ederek emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından kaçınmak, Allah'a yakın olmaktır.
Hristiyanlığa mahsus bir kavramdır. Yaratıcı ile yaratılanın arasına bir başka yaratılan girerek yaratıcının yapmadığı bir şeyi yaratılana uygulamasıdır. Yani açık bir şekilde anlatacak olursak din konusunda sözde yetkili kişilerin insanları dinden çıkarmasıdır. Çok saçma bir kural olup Allah tarafından böyle bir kuralın emredilmediği aşikardır.
'Eğer evren mükemmel bir işçiliğin ürünü olarak ortaya çıkmış olmasaydı bizler asla varolamazdık. Kanaatimce tüm bu koşullar Evrenin insanın hayat bulması için yaratıldığını göstermektedir.' (John A. O'Keefe, Astronom, NASA)
'Evreni, onun sırlarını, düzenini, inceliklerini, büyüklüğünü, parlaklığını düşündüğümüz zaman, elbette yaratıcı bir ilahı da düşünmemiz gerekir. Berrak bir yaz gecesinde göğe bakıp uzaktan parıldayan sonsuz yıldızları gördükten sonra, bütün bu evrenin kör bir tesadüfün eseri olduğunu kim iddia edebilir.' (A. C. Cronin)
'Tanrı ateistleri ikna etmek için asla mucize yaratmadı, çünkü O'nun düzenli işleri de onları ikna eder.' (Francis Bacon)
'Uzay ve zamanın nedeni; nedensiz, zamansız, başlangıçsız, mekansız, elle tutulur olmayan ve kendi iradesi ve sınırsız gücü olan bir varlık olmak zorundadır ki bu Tanrı kavramının özüdür.' (William L. Craig)
'Çağımızın en önemli keşfi, yaşadığımız Evren'in sonsuz bir geçmişten beri varolmadığı gerçeğidir. Dolayısıyla, bilim, 'Evren nasıl var oldu? Niye böyle, bu haliyle yaratıldı? gibi, bu zamana kadar karşılaşamadığı dev sorularla yüzyüze geldi. Asırlarca insanlık, yokluktan hiçbir şey meydana gelemez sanmıştı. Ama bugün herşeyin bir hiçlikten meydana geldiğini biliyoruz. Big Bang, yanlızca ilahi bir veri, sebeb-sonuç zincirinin işlemediği bir olay olarak anlaşılabilir.' (Paul Davies, Nobel Ödülü Sahibi)
'Modern bilimin gelişmesinin dinin aleyhine olacağı ve imanı geçersiz sayacağı bazı kesimlerce ısrarla ileri sürüldü. Ancak sayısı gittikçe artan bilim adamları için yeni buluşlar bu iddianın aksine maneviyatı destekler niteliktedir ve ALLAH'IN varlığını vurgulamaktadır.' (Newsweek, 27 Temmuz 1998)
Evrenin yaratılışı ile ilgili ifadelerden sadece küçük bir kısmını beyan ettim. İnsanlar, başkalarının inanma nedenleri hakkında felsefi çıkarımlar yaparken kendinden yola çıkarsa büyük yanlışa düşer. Ya kendisi zamanında hayaliyle inandı ve sonra hayaliyle inkar etti o yüzden inancından vazgeçti, ve bütün insanların da hayaliyle inandığını sanıyor ya da bilgisi olmadan Tanrı inancının bir bilgisizlik ve hayal ürünü sonucu olacağını zannediyor. Modern bilim geliştikçe Allah'ın varlığı kesin bir şekilde ortaya çıkmış oldu. Bizler, dini inandığımız için gerçek saymayız, gerçek olduğu için inanırız! Bilmeyenlere duyurulur...
Mefisto, ünlü Alman Edebiyatçısı Goethe'nin kaleme aldığı Faust isimli eserin kötü karakteridir.. Mefisto'nun amacı Faust'u yoldan çıkarmaktır. Eserde Mefisto'nun Faust'un arkasından söylediği sözleri nakledeceğim: -Sen, insanın en kıymetli sermayesi olan, akıl ve bilgiden nefret et bakalım. Akıl ve bilgiyi inkar eden adam, imanını da koruyamaz... Kalbindeki o son kaleyi de ele geçirmeme az kaldı. Ruhlar dünyasının sırrına kim vakıf olmuş da sen olacaksın? Kim ki, bu sırrı öğrenmek hayali ile, ispirtizmacıların ve sihirbazların kitaplarını okur; onu yolundan saptırmaktan kolay birşey yoktur. Derhal, küçük yoldaşlarım olan kafir cinleri onun yardımına koştururum. Bir doğrunun içine bin yalan karıştırarak ona ruhlar aleminden haber getirdiklerini söylerler. O zavallı da 'ruhlar benimle konuşuyor' diye zevkten uçar... Vah zavallı, Faust! Seni sefih bir hayatta, dümdüz bir değersizlik içinde süründüreceğim. Benimle anlaşma yapan, kendisine ne kötü bir ortak seçmiştir!
Değişim, evrenin değişmeyen prensibidir. Canlı ya da cansız bütün varlık alemi bu kaide etrafında şekillenir. Herakleitos'un da dediği gibi 'Aynı nehre iki defa girilmez.'
Gökten altın yağsa insanın arzuları doyurulamaz. Doyumun küçük bir zevk verdiğini ve aslında acıya neden olduğunu bilen kişi, 'bilge' kişidir.
Söylediğiniz sözlerin hiçbirini kabul etmiyorum, fakat bunları serbestçe söyleyebilmeniz için canımı veririm. (Voltaire)
Sadık duygular seni yanlış bir yola sürükleyebilir, sadakatsiz duygular ise seni doğru yoldan uzaklaştırabilir. O yüzden aklınla hareket et...